İçeriğe geç

İngiliz Derviş Kitap Alıntıları – Mehmet Hasan Bulut

Mehmet Hasan Bulut kitaplarından İngiliz Derviş kitap alıntıları sizlerle…

İngiliz Derviş Kitap Alıntıları

Almanya ve İngiltere hisseleri paylaşınca, 28 Haziran 1914’de Sadrazam Said Halim Paşa, Alman Sefirine Musul ve Bağdat bölgesindeki petrol rezervleri imtiyazının TPC’ye tanındığını ifade eden bir mektup yazdı. Mektubun alınmasının ardindan yaklaşık bir ay sonra, Genç İtalya’nın Bosna modeli olan Miada Bosna’ya (Genç Bosna) mensup Sırp milliyetçisi Gavrilo Princip’in, Avusturya tahtının veliahdı Arşidük Franz Ferdinand’ı vurmasıyla, beklenen kaos, yani Cihan Harbi başladı.
1917’de müslüman olduğunu ilan ederek ‘Muhammed’ ismini aldı. Masondu. Hindistan’a giderek Haydarabad Nizamı’nın maiyetinde çalıştı. Burada Hilafet Hareketi’ne katılarak Yunan Harbinde Mustafa Kemal’i destekledi. Kur’an-ı Kerim i İngilizce’ye tercüme etme meselesini görüşmek üzere 1929’da Mısır’a geldi. Aynı zamanda Türkçe Kur an çalışmaları yürüten Mehmed Akif’de buradaydı. Tercümeyi 1930’da bitirdi. Tercüme, Reşid Rıza’nın teşebbüsüyle Ezher Üniversitesi tarafından
kabul edildi. Genç Türklerin modernist İslâmcı koluna yakın bir isimdi. Müslüman kadınların dînî terbiye dışında da tahsil görmelerini isterdi. Said-i Nursi, I. Cihan Harbi esnasinda yazdığı ‘İşârâtü’l-İ’caz’ adlı eserinde Pickthall’dan da iktibas yapmıştır.

(Dip Not)

Hariciye Nazırı Sir Edward Grey ile tanışmak için Hariciye
Nezareti binasına gittiklerinde ise emniyet polisi, İsa’dan kuşağındaki silahı çıkartmasını istedi, isa şaşırtıcı bir şekilde hiç itiraz etmeden silahını çıkartıp resepsiyona teslim etti. Görüşmeden sonra Edward Grey, girişe kadar İsa’ya eşlik etti ve bir jest yaparak resepsiyondan silahı alıp tekrar İsa’nın beline koydu. Gülerek General! Yarın gazeteler, Mahmud Şevket Paşa’nın bile silahını alamadığı İsa Boletinî’nin Londra’da silahının alındığını yazabilir dedi. İsa ise daha fazla gülerek, Hayır hayır, Londra’da da olmadı diyerek kuşağından ikinci bir silah çıkardı.
Enver ile birlikte dağa çıkarak Meşrutiyet kahramanı olan Resneli Niyazi, kısa bir zaman önce Istanbul’a gitmek niyetiyle Avlonya limanın geldiğinde öldürülmüştü. Hakkında, Ne şehittir ne gazi, b.. yoluna gitti Niyazi tabiri çıkmışsa da Aubrey yakından tanıdığı Niyazi’nin ölümünden pek hoşlanmamıştı. Niyazi’yi vuran adamın, İsa’nın oğlu olduğu söyleniyordu. Bu yüzden hayvanat bahçesine giderken yolda ellerinde ‘Niyazi nin katili
İsa Boletinî’nin oğludur’ yazan pankartlar taşıyan bir grup protestocuya rastladılar. Aubrey bunun doğru olup olmadığını sorunca İsa, büyük ihtimalle doğru olduğunu, oğlu ile Niyazinin aralarının bozuk olduğunu ve her ikisinin de birbirlerini öldürmeye çalıştıklarını anlattı.
Enver’le birlikte Bab-ı Âli’yi basan Talat’ın yanına gitti. İttihatçılar Balkan Harbindeki mağlubiyeti bahane ederek darbe yapmışlardı. Kısa zamanda savaşı sona erdiremezlerse veya bir zafer kazanamazlarsa çok zor durumda kalacaklardı. Aubrey ona, Türkiye eğer Yunan adalarını verirse Avrupa nın barışı garantileyeceğini söyledi. Sonra beraber gidip Mahmut Şevket Paşa’yı gördüler. Sultan Abdülhamit’i indiren Hürriyet Ordusunun kumandanı Mahmut Şevket, darbeden sonra Sadrazam yapılmıştı. Paşa, Aubrey’e hayrandı. Bir keresinde birkaç İngiliz, Paşa’ya Batı Avrupa da doğru dürüst devlet adamı kalmadığından şikayet edince Mahmut Şevket araya girmiş; Herbert Efendiye sahip değil misiniz? demişti.
Mütareke müddeti bitince Şubat ayında Türkiye ve Bulgaristan arasında harp yeniden alevlendi. 1909’da Hürriyet Ordusuna katıldığı için, İttîhatçıların Sultan Abdülhamid’in en sevdiği atını alıp hediye ettiği ve Enver’in yakından inceleyerek hayran olduğu eşkıya Sandanski ve diğer Bulgar komiteciler, Balkanlarda Türk kadınlarının ırzına geçtiler ve bütün Müslüman köylülerini kılıçtan geçirdiler.
Türk cephesindeki zavallı askerler din uğrunda cihat ettiklerini sanarak seve seve can veriyorlardı ama aslında Alman Yahudilerinin ve Enver gibi İttihatçıların ihtirasının kurbanı oluyorlardı.
Şimdi Türkiye’ye kapıyı kapattık. Eğer pencereden çıkmak istiyorsa, bırakın çıksın.
Kadın ve erkek eşit değildi, çünkü Allah, kadın ve erkeğe birbir. lerini tamamlayan farklı mesuliyetler ve vazifeler yüklemişti. Bu yüzden dindârlara göre ideal cemiyet, fertlerin birbirine inanç ve müşterek ahlâki değerlerle bağlandığı ve aile ve dinin kendilerine yüklediği mesuliyetlerini yerine getirdiği bir topluluktu. Bu cemiyette erkekler, ailenin geçimini sağlamakla mükelleflerdi. Fakat ay. dınlanmacı ekonomist Adam Smith’e göre ideal cemiyet ferdiyetçiydi, yani kadın-erkek her fert kendi maddi menfaatinin peşinden koşmalıydı. Bu yüzden Tapınakçılar kölelere hangi maksadla hürriyet verdilerse, kadınları da aynı şekilde hür kılmak istiyorlardı. Fakat önlerinde büyük bir mâni vardı; kadınlar köleler gibi çalışmıyor, evin hanımı olarak rahatça yaşıyorlardı. Bilhassa harp Zamanlarında oldukça ihtiyâç duyulan bu ucuz işgücünü evden çıkarmak için, kamuoyunda iş hayatının cazip bir şekilde sunulması, çalışan kadının güçlü kadın olduğu imajının oluşturulması ve kız çocuklarının tahsili lazımdı. Tapınakçıların mektepleri, bu yüzden sadece erkekler için değildi. 1868’de Edirne’de açılan Alyans kız mektebi, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ilk kız mektebiydi ve kız mekteplerinin sayısı zaman içerisinde hızla artacaktı.
Machiavelli’nin dediği gibi asıl güç ‘akıllı’ kimselerin elinde olacak, fakat halk devleti kendilerinin idare ettiğini düşünecekti. Bu yüzden cumhuriyet, büyük sermaye sahipleri için en ideal rejimdi.
Umûmîyetle Dönme olarak bilinen Selânik’in Yahudileri,Türk İhtilâlinin hakiki sahipleriydi.

Aubrey Herbert

1984’ün Eton mezunu yazarı George Orwell’in dediği gibi Eğer bir sır saklamak istiyorsan, onu kendinden bile saklamalısın.
Aynı aileden Leon Becerano, Vehbi Koç ile Beko’yu kurdu. Beko’nun ‘Be’si, Becerano’dan gelmektedir.
Eğer bir sır saklamak istiyorsanız onu kendinizden bile saklamanız gerekmektedir
Bektaşilerin ittihad ve Terakki komitesinin teşkilatlanmasında ve ihtilalde çok yardımları olmuştu. Bu tarikatın Sünni çizgiden çıkması ise çok öncelere gidiyordu. Moğollardan kaçan haşhaşilerin ve daha sonra Dönmelerin Bektaşi tekkelerine girmesiyle başlamıştı her şey. Hatta yeniçeriler Bektaşi tarikatina bağlı olduğundan, zaman içerisinde yeniçeri ocağı da bozulmuş ve kontrol edilemez hale gelmişti.
Yani ihtilâlin arkasında Osmanlı Bankası, yani Duyunu Umumiye, yani İngiltere, Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya, yani Rothschild ailesi ve Tapınakçılar vardı.
Evde kalmış bu maceraperest güzel kızın adı Agatha Christie’ydi. Annesine yazdığı mektupta Aubrey, Agatha’yı şöyle tarif etti: Gertrude Bell gibi kadınlardan biri, fakat zekası onun kadar değil ve ayrıca, şükürler olsun ki, onun kadar huysuz değil.
İngiliz askerler Boerlerin evini yakmıştı, 30 bin civarında ev yok edilmişti. Boerlerin karıları ve çocukları toplama kamplarına doldurulmuştu. Bu kamplarda açlıktan ve hastalıktan çoğu çocuk 27.927 Boer can vermişti.
Robert Koleji, Rothschildlerin ABD’de elinden tuttuğu Rockefeller ve diğer Amerikalı işadamlarının destekleriyle büyüdü. Bu mektepten Halide Edip gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda büyük emeği geçen gençler yetişecekti.
1856’daki Islahat fermanıyla beraber gayrimüslimlere memur olma yolu açılmıştı.
Aynı aileden Leon Becerano, Vehbi Koç ile Beko’yu kurdu. Beko’nun ‘Be’si, Becerano’dan gelmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir