Sinan Akyüz kitaplarından İncir Kuşları kitap alıntıları sizlerle…
İncir Kuşları Kitap Alıntıları
Kim bilir yarınlar bize neler getirecek, bizden neleri alıp götürecek?
Dil kalbin aynasıdır derlermiş.
Bu dünyada hiç kimseye güvenme.
Bir milletin varlığı ancak güçle kabul ettirilebilir. Biz güçlü olursak, var olabiliriz ancak.
Bu hayatta her şey olabilir.
Yeteri kadar sabrı olan taşları bile eritir.
Bana göre hayallerin olmadığı bir dünya, çiçeksiz bir bahçe gibidir.
Kim bilir, şimdi ne kadar da güzeldir ölüm. Kahverengi toprakta huzur içinde uyumak, başının üzerinde hafifçe esen yelin kuru otlar arasında çıkarttığı hışırtıyı dinleyip hoş bir seda bulmak Ve her şeyden önemlisi içinde bulunduğun anı unutmak, hayatı ve bu hayatta yaşayan günahkar insanları bağışlamak
Savaşlarda onca yaşananlar insanoğlunun en karanlık ve en vahşi taraflarına ait öykülerse, makinalı tüfekler ve top mermileri art arda patlayıp etrafa ölüm saçiyorsa, tecavüz mağduru zavallı kadınlar nefret çocukları dünyaya getiriyorsa Ne yazık ki savaştan geriye kalan bu pislikleri temizlemeye göğü yararak bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun dahi gücü yetmez Boşnakların deyimiyle Allah’ a emanet
“Aslında hepimiz öldürülmüştük, sadece bedenlerimiz henüz toprağa gömülü değildi.”
Bence Aliya İzzetbegoviç iyi bir lider değil ama çok iyi bir bilge. Aliya İzzetbegoviç’in boşnaklarda çıkaracak olası bir savaş tank oraya bileceğini doğrusu pek ihtimal vermiyorum.
Aslında hepimiz öldürülmüştük. Sadece bedenlerimiz henüz toprağa gömülü değildi.
Bana göre hayallerin olmadığı bir dünya, çiçeksiz bir bahçe gibidir.
Aslında hepimiz öldürülmüştük. Sadece bedenlerimiz henüz toprağa gömülü değildi. Artık kalbimde âşık olduğum adama bile yer yoktu.
Beklenen yağmur en sonunda yağar ama savaştan geriye kalan her şeyi, yağan yağmurun temizlemesi mümkün müdür acaba?
Aşırı kıskançlık aşkın hastalikli halidir, dedim gülerek. Beni deliler gibi sev,ama sevginden asla delirme.
Erkekler bir müzik kaseti gibidir. Onları ilk dinlemeye basladiginda seni çok hoş duygular içine sokarlar,ayaklarını yerden keserler. Sonra Bir gün,bir de bakmışsın ki bant tam orta yerinden kopmuş. Bir başına öylece kalakalirsin. Umarım senin aşk bandın hiç kopmaz. Sen hayatında bir kez aşık olan kadınlardan olursun.
Allah’a emanet…
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Keşke şimdi yanımda olsaydın ne bu savaştan ne de ölümden korksaydım.
Her gün bir öncekinden daha zorlu olduğu halde, her an güzel günlerin beklentisi içinde yaşamak çok güçtü.
Aşırı kıskançlık aşkın hastalıklı halidir.
Milcho Manchevski’nin hem senaryosunu yazdığı, hem de başarılı bir şekilde yönettiği Yağmurdan Önce adlı filmi gözlerimin önünden hızla geçti. Filmde, beklenen yağmur en sonunda yağar ama savaştan geriye kalan her şeyi yağan yağmurun temizlemesi mümkün müdür acaba?
Savaşlarda onca yaşananlar insanoğlunun en karanlık ve en vahşi taraflarına ait öykülerse, makineli tüfekler ve top mermileri art arda patlayıp etrafa ölüm saçıyorsa, tecavüz mağduru zavallı kadınlar ‘nefret çocukları’nı dünyaya getiriyorsa.. Ne yazık ki savaştan geriye kalan bu pislikleri temizlemeye göğü yararak bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun dahi gücü yetmez..
Savaşlarda onca yaşananlar insanoğlunun en karanlık ve en vahşi taraflarına ait öykülerse, makineli tüfekler ve top mermileri art arda patlayıp etrafa ölüm saçıyorsa, tecavüz mağduru zavallı kadınlar ‘nefret çocukları’nı dünyaya getiriyorsa.. Ne yazık ki savaştan geriye kalan bu pislikleri temizlemeye göğü yararak bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun dahi gücü yetmez..
O anda düşünceleri dilsiz iki insandık. Ama yüreklerimiz çığlık çığlığaydı.
İnsanlara yeniden güvenmelisin. Bu dünyada senin de güvenebileceğin birileri mutlaka vardır.
Neden Allah’ım? Bu genç yaşta neden bu kadar şiddetli bir kederi içime üfledin?
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Meğerse çaresizlik ne kötü şeymiş.
Korkunla yüz yüze geldiğinde korku denen şey meğerse biten bir duyguymuş.
Ruhum öldü, dedi..
Hayatımın artık bir daha geri dönmemek üzere avuçlarımın içinden uçup gittiğini görebiliyordum. Daha önceleri çok büyük konuşmuşum meğerse.
Savaş buydu demek ki! Anormal olan şeyleri nasıl da normalmiş gibi görmeye başlamıştık.
Ben insanların nasıl bu kadar vahşi olabildiklerini ya da onları bu noktaya getiren sebepleri düşündüğüm zaman neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilmiyorum.
Bir insan yeteri kadar cesur değilse aşka bulaşmamalı, ağızdan çıkan bir söz de her şeyi silip bir kenara atmamalı.
Erkekler bu kadar zayıf mı sence?
Zayıf kelimesi bence bu gerçeğin karşısında hafif kalır. Erkekler tarlada güçlüdür, kadınlar ise yatakta. Sen hiç, ‘bu gece başım ağrıyor. Sevişmek istemiyorum diyen bir erkek gördün mü? Göremezsin çünkü bu söz kadının erkek üzerindeki hâkimiyetidir.
Zayıf kelimesi bence bu gerçeğin karşısında hafif kalır. Erkekler tarlada güçlüdür, kadınlar ise yatakta. Sen hiç, ‘bu gece başım ağrıyor. Sevişmek istemiyorum diyen bir erkek gördün mü? Göremezsin çünkü bu söz kadının erkek üzerindeki hâkimiyetidir.
İnsanın kalbindeki gerçek aşk, dörtnala giden bir at gibiymiş. Ne dizginden anlarmış, ne de bir söz dinlermiş.
Âşık olan bir kadının bazen susması, güzel aşk sözleri söylemesinden daha güçlüdür.
Tam zamanında içilen sigara, dünyanın en keyifli şeyidir.
Kim bilir şimdi ne kadar da güzeldir ölüm.
Korkunla yüz yüze geldiğinde korku denen şey meğerse biten bir duyguymuş.
Konuşmak tehlikeli
Susmak günahtır
Susmak günahtır
Beklenen yağmur en sonunda yağar ama savaştan geriye kalan her şeyi yağan yağmurun temizlemesi mümkün müdür acaba ?
“Bir insan yeteri kadar cesur değilse ,aşka bulaşmamalı.”
“Kim bilir Şimdi ne kadar güzeldir ölüm. Kahverengi toprakta huzur içinde uyumak, başının üzerinde hafifçe esen yelin kuru otlar arasında çıkardığı hışırtıyı dinleyip hoş bir seda bulmak. Ve her şeyden önemlisi, içinde bulunduğun anı unutmak, hayatı ve bu hayatta yaşayan günahkar insanları bağışlamak..”
Hayatında ilk kez gördüğün birine ömrünü adarsın; içine düştüğün bu kolik durumu, yıllar geçse bile anarsın.
Eğer bizi yanında görmek istiyorsan yüreğinin sesini dinle. Çünkü biz orda saklı olacağız.
Sus! Kara bulutların gölgesini düşürme yüreğime
Her gün bir öncekinden daha zorlu olduğu halde, her an güzel günlerin beklentisi içinde yaşamak çok güçtü.
Bu akşam içimizdeki kasvetli havayı biraz dağıtalım. Felekten bir gece yaşayalım. Aşk şarkıları çalıp söyleyelim. Kim bilir yarınlar bize neler getirecek, bizden neleri alıp götürecek.
Bu karanlık geceler ne zaman bitecek? Umudun gün doğumunu ne zaman göreceğim?
Anormal olan şeyleri nasıl da normalmiş gibi görmeye başlamıştık.
ama sevdiğimiz insanları kaybetmenin «acısını» hiçbir şey dindiremez..
Aslında hepimiz öldürülmüştük. Sadece bedenlerimiz henüz toprağa gömülü değildi. Aslında hepimiz öldürülmüştük. Sadece bedenlerimiz henüz toprağa gömülü değildi.
Konuşmak tehlikeli…
Susmak günahtır…
Susmak günahtır…
Senden ayrı düşmek,
Savaşların en büyüğüymüş.
Savaşların en büyüğüymüş.
Bu dünyada hiç kimseye güvenme.(..)
Güvenip de tutunduğun dallar elinde kalmasın sonra.
Güvenip de tutunduğun dallar elinde kalmasın sonra.
Bilmiyor musun, bu günlerde televizyon kanallarında kan ve gözyaşından başka bir şey yok.
Oku. Okumuş insandan zarar gelmez.
İnsanın kalbindeki gerçek aşk , dörtnala giden bir at gibiymiş. Ne dizginden anlarmış, ne de bir söz dinlermiş.
Sırplar, dedim. Bir tek bizleri değil, şu zavallı incir kuşlarını bile öldürdüler .
O anda zaman durdu sanki. Milcho Manchevski’nin hem senaryosunu yazdığı hem de başarılı şekilde yönettiği Yağmurdan Önce adlı filmi gözlerimin önünden hızla geçti. Filmde , beklenen yağmur en sonunda yağar ama savaştan geriye kalan her şeyi yağan yağmurun temizlemesi mümkün müdür acaba? Savaşlarda onca yaşananlar insanoğlunun en karanlık ve en vahşi taraflarına ait öykülerse , makineli tüfekler ve top mermileri art arda patlayıp etrafa ölüm saçıyorsa , tecavüz mağduru zavallı kadınlar ‘nefter çocukları’nı dünyaya getiriyorsa Ne yazık ki savaştan geriye kalan bu pislikleri temizlemeye göğü yararak bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun dahi gücü yetmez
Kim bilir, şimdi ne kadar da güzeldir ölüm. Kahverengi toprakta huzur içinde uyumak, başının üzerinde hafifçe esen yelin kuru otlar arasında çıkardığı hışırtıyı dinleyip hoş seda bulmak Ve her şeyden önemlisi içinde bulunduğun anı unutmak, hayatı ve bu hayatta yaşayan günahkar insanları bağışlamak
Bana göre hayallerin olmadığı bir dünya, çiçeksiz bir bahçe gibidir.
Asker yanıma geldi, saçlarımı kokladı. Zaten kokundan belli, dedi. Sen İslamiyet kokuyorsun.
Sen de, dedim gözlerimi gözlerine dikerek. İslamiyetten korkuyosun. Hem de o kadar çok korkuyosun ki , geceleri rüyana giriyor, öyle değil mi ?
Sen de, dedim gözlerimi gözlerine dikerek. İslamiyetten korkuyosun. Hem de o kadar çok korkuyosun ki , geceleri rüyana giriyor, öyle değil mi ?
Çilekeş müslümanlara Rabbim merhamet etsin. Tarih boyunca bizimle uğraşmayı bırakmadılar, bırakmayacaklarda. Çünkü Suada’nın dediği gibi onların İslamiyyet’ten ödleri kopuyor. ..
Aşırı kıskançlık aşkın hastalikli halidir, dedim gülerek. Beni deliler gibi sev,ama sevginden asla delirme.
Erkekler bir müzik kaseti gibidir. Onları ilk dinlemeye basladiginda seni çok hoş duygular içine sokarlar,ayaklarını yerden keserler. Sonra Bir gün,bir de bakmışsın ki bant tam orta yerinden kopmuş. Bir başına öylece kalakalirsin. Umarım senin aşk bandın hiç kopmaz. Sen hayatında bir kez aşık olan kadınlardan olursun.
..bu pislikleri temizlemeye göğü yararak bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun dahi gücü yetmez
Korkunla yüz yüze geldiğinde korku denen şey meğerse biten bir duyguymuş.
Ben insanların nasıl bu kadar vahşi olabildiklerini ya da onları bu noktaya getiren sebepleri düşündüğüm zaman neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilmiyorum.
Kim bilir, şimdi ne kadar da güzeldir ölüm.
Korkunla yüz yüze geldiğinde korku denen şey meğerse biten bir duyguymuş.
Yarabbi, dedim. N’olursun ellerimden tut
İnsanın kalbindeki gerçek aşk , dörtnala giden bir at gibiymiş . Ne dizginden anlarmış , ne de bir söz dinlermiş .
Kim bilir, şimdi ne kadar da güzeldir ölüm. Kahverengi toprakta huzur içinde uyumak, başının üzerinde hafifçe esen yelin kuru otlar arasında çıkardığı hışırtıyı dinleyip hoş seda bulmak
Ve her şeyden önemlisi içinde bulunduğun anı unutmak, hayatı ve bu hayatta yaşayan günahkar insanları bağışlamak.
Ve her şeyden önemlisi içinde bulunduğun anı unutmak, hayatı ve bu hayatta yaşayan günahkar insanları bağışlamak.