İçeriğe geç

İbn Arabî Kitap Alıntıları – William Chittick

William Chittick kitaplarından İbn Arabî kitap alıntıları sizlerle…

İbn Arabî Kitap Alıntıları

&“&”

Kimse tarafından değil ama Allah tarafından bilinmekten dolayı bir keyif bulurlar, çünkü Allah’ın onlar için seçtiğini seçmişlerdir ve bu noktada, azaplarının sadece kendilerinden geldiğini idrak ederler.”
Gazâba uğramış sadece kendisinden azap görür."
Gülistanda gül bulmaya kimse şaşırmaz. Şaşkınlık, cehennem çukurunda gül yetiştiğinde olur.”
“Belirli bir mizaç için acıya yol açan şey, onun zıddı başka bir mizaçta nimete yol açar.
Rahmet seni nârın içinde sardığı zaman, acı çektiğin her şeyin tatlı ‘azip’ olduğunu bulacaksın.”
Fıtrat, itaate itaattir.”
Allah isminde bulunan rahmetin dışında, Rahmân’ın ve Rahim’in kendisine bak!
Bu kısım, terazide ağır gelir. Sanki Allah, yaratıkları hakkında nasıl hüküm vereceğini (rahmetle) bize bildirmiş gibidir."
“Allah’ın rahmetini kısmak isteyenler, onu sadece kendilerinden kısmaktadır.
İnsanlar fiilî bir durum hakkında kötü bir zanna sahip olduklarında, onları mağlup eden kendi kötü zanlarıdır, başka bir şey değil.”
Perde kalktığında, sadece Allah’ı sevdiklerini fakat yaratılmış şeylerce perdelendiklerini anlayacaklardır."
Kişinin kendisini bilmesi süreci hiçbir zaman bitmez, çünkü nefsin ne bu dünyada ne de öteki dünyada sahili yoktur."
İdrak etme ve bilme fiili tam da Allah’ın kendisini kendisine açığa çıkarmasıdır."
Doğru anlayış, karanlık, yanılgı ve aldatmanın ufkundan doğacaktır."
Bilen özne aradadır; ruh ile beden, nur ile çamur, ilim ile cehâlet, şuur ile şuursuzluk
arasındadır."
İbnü’l Arabi’nin görüşüne göre, modern düşünce okyanusun hakikatini inkâr ederken aynı zamanda okyanusun dalgalarını incelemektedir."
Allah’ın âyetleri, ister zamanda olsun isterse de mekânda hiçbir zaman kendilerini tekrar etmezler."
“Kendisini tezahürüyle hicap eden (örten) ve Kendisini hicabıyla zâhir kılan Ona hamd ü senâlar olsun!”
“Âlemin, insanın veya herhangi bir şeyin kendisini bizâtihi bilmek Allah’tan gayrisi için imkânsızdır.” Başka bir ifadeyle, doğru bilgi sadece Allah’a aittir.
Allah âlemi üç kitabı açığa çıkararak
yaratmaktadır: Âlem, insan ve Kuran. Her kitabında Allah işaretlerini (âyetlerini) göstermekte ve kendi kelimelerini yazmaktadır."
Gönüllü dönüş", özgür bir şekilde burada ve şimdi Allah’a yönelmeyi seçmektir.
Huzur kulun kalbine gelen şeye dair özel bir dikkat demektir; Böylece kul o şey ile hazır (onun bilincinde) olur.
(…)
Huzur, Hak ile beraber olmaktır."
“Allah ile ganî olan O ’na karşı
fakirdir.
Hakikatte, kimse sevgilisini, sevgilinin hatırına sevmez; daha ziyade kendi hatırına sevgilisini sever.”
İnsanlar aşkın ne olduğunu sadece aşkı tecrübe ettiklerinde, aşkı yaşadıklarında bilebilir. Başkasının aşka dair fikirlerinin aktarılmasıyla bilemezler."
Kur’ân-ı Kerîm mahlûkat arasından sadece insanı sevgiyle beraber anmaktadır."
En mükemmel âşıklar, &‘Rabb’im ilmimi artır.’ (Tâ-Hâ, 114) emrine uygun bir şekilde kendi bilgilerini daima artırmak isteyenlerdir."
Hak hiçbir sûrete girmez bu yüzden ilâhî sûretler ancak sonsuz bir şekilde artarda gelen tecellîler olarak ortaya çıkar. Bu açıklama, Cennette insanların neden doymayacağı ve sıkılmayacağı hakkında da bilgi vermektedir çünkü insanlar cennette daima yeni tecellîleri tecrübe edeceklerdir. "
İbnü’l Arabi’ye göre kendini anlamaya ulaşmak, ilâhî çeşmenin daima taşan ve hiç durmadan köpüren bilgisinde ve farkındalığında yaşamak demektir. Onu bilenler her an yeni bir tecellîyi tecrübe ederek Allah’ın sûretinde yaratılmanın yeni bir anlamını öğrenmektedirler."
İbnü’l Arabi’ye göre, âyet ve sûreler değil, Kur’ân’ın her bir kelimesinin bile sonsuz anlamı vardır ve bunların hepsi Allah tarafından bilinmektedir."
Kuran’da ve İslâmî kaynaklarda geçtiği üzere kalp insan tabiatının duygusal tarafını değil, şuurun, farkındalığın ve zekânın merkezini tanımlamaktadır."
İbnü’l Arabi sâliklerin* gayretinin ancak kapıya varana kadar olduğunu söylemektedir. Kapıya varınca salikler doğal bir şekilde kapıyı çalarlar. Kapının açılıp açılmayacağına, ne zaman açılacağına karar veren Allah’tır. Kişi sadece kapının açılmasıyla bu mirasa erişebilir."

* Bir mürşide bağlanarak mânevî yolculuğa çıkmış olan kimse

Nefsin sahilsiz ummanının farkındalığının sonu yoktur. Fakat bunun güçlü ve düzgün bir şekilde şuuruna ermenin tek yolu, dalgaların kesretinden yüz çevirmek ve dile gelmeyen suyun kendisine, farkındalık ummanına odaklanmaktadır. Nefsin tamlığını ve bütünleşmesini kavramak için kişi bütün nefislerin kökünde, Âdem’in çamuruna üflenen ilâhî ruhta, her kelimeyi söyleyen Nefes-i Rahmân’da, İlâhî Sûreti ortaya çıkaran İlâhî Mânâ’da kaim olmalıdır ve insan kesretinde sonsuz bir şekilde kırılmalıdır, yayılmalıdır. "
“ ’Tecellide tekrar yoktur’ ” ve yaratılış her an yenilenmektedir. Allah’tan gayrı her şey, her an yok olmakta ve yeniden yaratılmaktadır çünkü Allah’tan gayrı hiçbir şeyin bizâtihi, kendisinden vücûdu yoktur. Hak’tan gayrı hiçbir şey kalıcı değildir bu yüzden her şey daima yenisiyle ikmal edilmektedir; tıpkı ışık demetinin devamlılığını kaynağının kesilmeyen yayılımından aldığı gibi.
Eşyanın aslını bilmek isteyen kişi, tüm gerçekliğin ilkesi ve kökü olan Vücûd-u Hakk’ı bilmelidir. Sadece Hak mutlak referans noktasıdır; yani bizâtihi, kendisi olarak arada durmamaktadır. Alemdeki her şeyin hakikatini tesis etmektedir. Hakk’ı bilmek için evvela kişi nefsini, kendisini bilmelidir fakat nefsin sabitliği yoktur ve izâfiyeti tecessüm ettirmektedir. Nefs bir akıştır, ilişkilerin (nispetlerin) bir rüzgarıdır. Nefs, ne olduğuna, yani varlığına bağlanamaz çünkü hiçbir şeydir; bundan dolayı o aradalıktır, beynûnettir.

Nefs, kendisini şekillendiren ve kalıba sokan ilişkiler ağı tarafından yapılandırılmaktadır. Bu ağ sadece modern bilimlerin uğraştığı sosyal, siyasî, tarihî, fizikî, biyolojik ve psikolojik faktörleri içermemektedir. Aynı zamanda rasyonel ve bilimsel araştırmanın metotlarından kaçan her şeyi, yani hakikatin sonsuz alanını da içermektedir.

Nefsin ne olduğuna, varlığına bakarak onu anlayamayız çünkü özgül bir şey değildir. Nefsin sadece nerede durduğuna bakabiliriz ve ’nerede durduğu’ şeylerin ortasında bir sestir. Nefs, nihaî beynûnettir. Bütün eşyanın arasında durmakta ve bütün eşyanın nefislerin içinde görüntüsü ve âyetleri, izleri vardır. Bu âyetleri bilerek, kişi nefsi ve eşyayı bilebilir ve nefsi bilerek, hakikatin nasıl şekillendiğini bilir. "

İbnü’l Arabi’nin görüşüne göre, modern düşünce okyanusun hakikatini inkâr ederken aynı zamanda okyanusun dalgalarını incelemektedir. Gönüllü kabul ettikleri metodolojik kısıtlamalardan dolayı bilim adamları ve akademisyenler sadece hakikatin yüzeyiyle uğraşmaktadırlar. Dalgaların olduğunu fakat okyanusun olmadığını düşünmektedirler ya da en azından profesyonel disiplinlerini sanki düşünüyormuş gibi uygulamaktadırlar. Dalgaları çalışmak sahilsiz okyanusa hiçbir zaman bir kapı aralamayacaktır. "
Her mahlûk daima değişiyorsa, mahlûkların kalıcı bir şeyi var mıdır? "
Mekân görünür âlemdeki yeri ve bir şeyin konumunu tayin etmektedir ve bu yüzden bu kavram belirli bir sabitlik içermektedir. Fakat eşya aslında sabit değildir, çünkü hem varlıkları hem de konumu değişebilir. Değişimden bahsettiğimiz ölçüde, zaman mefhumu resme dahil olmaktadır. Zaman kelimesi, varlık alanındaki değişimi ve hareketi tayin etmektedir. Âlemin görünüşündeki değişen ilişkileri işaret etmektedir. Âlemin varlığı hiçbir zaman sabit ve durağan olamaz, çünkü daimiyet ve sabitlik, mahlûkun değil Hakk’ın sıfatlarıdır. Kevne değil, vücûda aittir. &‘Zaman’ âlemde daima vuku bulan değişikliğin kalıbına verdiğimiz bir isimdir. "
İnsanların hilkati, hayatlarında oldukları hâllerini olma rolünü oynamaya onları zorlamaktadır ve peygamberlerin rehberliği ise onları ilâhî sûretlerinin kemâline doğru yönlendirmektedir. "
Allah’ın âyeti ve eseri olmayan bir şey yoktur. Zaman ve mekân, birer âyet olarak, meydana gelişinde insan ruhu için hatırlatıcı olmaktadır. Başka bir tâbirle, onları anlamak ve haklarını idrak etmek, tahkike erme vazifesi veya kişinin Allah’ın ahlâkı ile ahlâklanması ile doğrudan ilişkilidir. "
“ Doğru düşünen insan O’nun ilmi dışında başka bir şeye iştiyak duymaz.” (Fütûhat IV 129.6)
Sadece kalp, muttali ve şuurlu olmanın sınırsız alanına açılabilir. Bütün mahlûkatın içinde sadece kalp Allah’ı ihata edebilme kapasitesine sahiptir. Allah’ı tam ve hakîkî bir şekilde zikredebilmek, O’nu âlem-i sağirin arşında istiva ettirmektir. "
Eşyanın aslını bilmek isteyen kişi, tüm gerçekliğin ilkesi ve kökü olan Vücûd-u Hakk’ı bilmelidir. Sadece Hak mutlak referans noktasıdır; yani bizâtihi, kendisi olarak arada durmamaktadır. Alemdeki her şeyin hakikatini tesis etmektedir. Hakk’ı bilmek için evvela kişi nefsini, kendisini bilmelidir fakat nefsin sabitliği yoktur ve izâfiyeti tecessüm ettirmektedir. Nefs bir akıştır, ilişkilerin (nispetlerin) bir rüzgarıdır. Nefs, ne olduğuna, yani varlığına bağlanamaz çünkü hiçbir şeydir; bundan dolayı o aradalıktır, beynûnettir.

Nefs, kendisini şekillendiren ve kalıba sokan ilişkiler ağı tarafından yapılandırılmaktadır. Bu ağ sadece modern bilimlerin uğraştığı sosyal, siyasî, tarihî, fizikî, biyolojik ve psikolojik faktörleri içermemektedir. Aynı zamanda rasyonel ve bilimsel araştırmanın metotlarından kaçan her şeyi, yani hakikatin sonsuz alanını da içermektedir.

Nefsin ne olduğuna, varlığına bakarak onu anlayamayız çünkü özgül bir şey değildir. Nefsin sadece nerede durduğuna bakabiliriz ve ’nerede durduğu’ şeylerin ortasında bir sestir. Nefs, nihaî beynûnettir. Bütün eşyanın arasında durmakta ve bütün eşyanın nefislerin içinde görüntüsü ve âyetleri, izleri vardır. Bu âyetleri bilerek, kişi nefsi ve eşyayı bilebilir ve nefsi bilerek, hakikatin nasıl şekillendiğini bilir. "

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir