Osman Nuri Topbaş kitaplarından Huzurlu Aile Yuvası kitap alıntıları sizlerle…
Huzurlu Aile Yuvası Kitap Alıntıları
Çocuklarımızın kusursuz olmasını istiyorsak, kusursuz anne-baba olmaya gayret etmeliyiz.
Komşularını da iyi insanlardan seçmeli, kötü ahlâklı ve dînî zaafları olan komşu ve akrabalarıyla münâsebetlere dikkat etmelidir. Yani onları irşâd ve îkaz etmeyi düşünürken, kendi çoluk çocuğunu tehlikeye atmamalıdır.
“Allah yolunda harcayın! Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Yaptığınızı güzel yapın! Allah, (yaptıklarını) güzel yapanları sever.” (el-Bakara, 195)
Muhabbet, merhamet ve benzeri bütün duygular, hep itidal üzere olmalıdır. Muhabbetin fazlası zarar verdiği gibi, sevdiklerimizi muhabbetten tamamen mahrum etmek de, onları, başka yerlerde bu duygularını tatmin etmeye yöneltebilir.
Kişi sevdiği kadar sevilir.
Peygamber Efendimiz: “Allah’ın rızâsı, babanın hoşnutluğunda, gazab ve azâbı da babanın öfke ve kızgınlığında gizlidir.” buyurmuştur. (Tirmizî, Birr, 3)
Ölmeyecek kadar yemek farz, ihtiyaç kadar yemek mübah (yani günah değil), ama haddinden fazla yemek haramdır. Hak dostları, yemekteki israfı gönüllerin takvâ derecelerine göre şöyle tasnif etmişlerdir:
Şerîatte, doyduktan sonra yemek israftır. Tarîkatte, doyuncaya kadar yemek israftır.
Hakîkatte ise, Allah’ın huzurunda olduğundan gaflet ederek yemek israftır.
Âile saâdetinin sağlam temeller üzerine oturması, sâlih bir babanın idâresine dayanır. Sâlih bir baba demek; âilenin geçimi, terbiyesi, muhafaza edilip gözetilmesi gibi vazifeleri en güzel şekilde yerine getiren baba demektir. Bu da, bilgili, uyanik, tecrübeli, becerikli ve özellikle îmanlı ve güzel ahlâklı olmayı gerektirir.
Sevbân -radıyallâhu anh- rivayet eder ki:
“Altın ve gümüş biriktirip de bunları Allah yolunda harcamayanları acıklı bir azap ile müjdele!” (Tevbe, 34) âyeti nazil olduğu zaman biz Allah Rasûlü ile birlikte seferde bulunuyorduk. Ashâb-ı kiramdan bazısı:
“-Altın ve gümüş hakkında inecekler indi. (Artık biz onları biriktirmeyip infâk ederiz.) Keşke hangi malın daha hayırlı olduğunu bilsek de ondan edinsek!..” dediler. Bunun üzerine Rasûlullah -sallâllâhü aleyhi ve sellem:
Sahip olunan şeylerin en kıymetlisi; zikreden bir dil, şükreden bir kalp, kocasının îmanina yardımcı olan sâliha bir eştir ” buyurdular. (Tirmizî, Tefsir 9/9)
“Dünya geçici bir faydadan ibarettir. Onun fayda sağlayan en hayırlı varlığı dindâr kadındır.” (Müslim, Radâ, 64; Ayrıca bkz: Nesâî, Nikâh, 15; İbn-i Mâce, Nikâh, 5)
Muhyiddîn-i Arabî-kuddise sirruh- Hazretleri, nikâha teşvik edip evlenenlere yardımcı olmanın fazîleti hakkında şöyle buyurur:
“En üstün sadaka-i câriye, evliliğe vesîle olmaktır. Zira onların neslinden gelen kimselerin yaptıkları her iyilikten vesile olana da bir ecir vardır.
Allah Teâlâ, varlıkları çift çift yaratmış ve aralarına da birbirlerine yakınlık kurmaları için cezbetme ve cezbedilme kanunu koymuştur. Böylece onların maddî ve mânevî kemâlini, birbirleriyle bütünleşmelerine bağlamıştır.
âile yuvamıza bakışlarımızı tekrar gözden geçirmeliyiz. O kudsî yuva, ne bir otel, ne de bir gaflet arenasıdır. Orası Hakk’ın rızasına âmâde aşk, muhabbet, paylaşma ve hizmet meyvelerinin devşirildiği bir gönül bahçesidir. Bu bahçenin gülleri, sümbülleri, bülbülleri bir bahar havası içinde olursa, kıyamette de nasibimizin bahar güzelliği olması muhtemeldir.
Niyâzımız o ki; Rabbimiz , bütün kızlarımıza Fâtıma vâlidelerimizin kalbî hayatlarından, Hazret-i Âişe vâlidemizin zekâ, firâset ve iffetinden ve bilhassa Hazret-i Hatice vâlidemizin sadâkat ve fedâkârlığından hisseler nasip eylesin.
Âmîn
Dağlarda değil, ey baba, evlerde erozyon,
Bâzen çocuğun rûhuna hortum, televizyon!
Tekrar, gül ekilsin, kişinin cenneti evdir,
Ey anne, senindir bu görev, evleri sevdir!
~Seyrî
Ben annemi nasıl sevmem ki, o beni bir müddet cisminde, bir müddet kollarında, hayat boyu da kalbinde taşımaktadır!
Abdurrahman Molla Câmi
Allah hepimize, âile yuvamızı hayırlarla kurmayı, bu âileden hayırlı nesiller yetiştirerek ümmet-i Muhammed’e ve bütün insanlığa hizmetler ulaştırmayı nasip etsin. Âmîn
Maddeyi putlaştırma; bir felsefe değil, zavallılıktır. Hikmet değil, illet ve zulmettir. Mânevi duyguların uyuşturulması, toplumun bir canlı cenâzeye dönmesi, başka bir ifadeyle ölmeden evvel taş ve toprak altına gömülmek demektir.
Sâlih erkek, huzur sarayının sarsılmaz direği; sâliha kadın da, saâdet bahçelerinin en kıymetli tezyînâtıdır.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Bütün dünyada âile yuvalarının ahlâksızlık, ihmal ve muhabbetsizlik depremleriyle yıkıldığı şu demlerde Rabbimiz, âilelerimizi sarsılmayacak kuvvet ve kudrette inşâ edebilmeyi ve yaşatabilmeyi cümlemize nasip buyursun! Hânelerimiz; muhabbet, huzur ve saâdet cenneti olsun! Bu cennetin son kapısı da, cemâlullâha vuslatın tecellî ettiği sonsuz cennete açılsın!
Âmîn…
“Gül, o güzel kokuyu diken ile hoş geçindiği için kazandı. Bu hakîkati gülden de işit. Bak, o ne diyor: Dikenle beraber bulunduğum için neden gama düşeyim, neden kendimi kedere salayım? Ben ki, gülmeyi, o kötü huylu dikenin beraberliğine katlandığım için elde ettim. Onun vesîlesiyle âleme güzellikler ve hoş kokular sunma imkânına kavuştum
Âile içinde hanımın takvâ ve istikâmeti; kocasını, çocuklarını, akrabalarını ve hattâ komşularını hayır ve hasenâta teşvik edecek mâhiyette olmalıdır. Sâliha bir hanım, etrafına saâdet saçan, cennet kokulu bir çiçektir.
“Sâliha kadın,
kocası yüzüne baktığı zaman onu sevindirir,
kocasının meşrû isteklerini yerine getirir
ve onun olmadığı yerde hem malını,
hem de nâmusunu muhafaza eder.”
(İbn-i Mâce, Nikâh, 5/1857)
Allah Rasulü _Sallallahü aleyhi ve Sellem, onun zorlaştırılmaması hususunda ümmetini ikaz ederek :Nikahın hayırlısı külfetsiz olanıdır (Ebü davut, nikah, 32)buyururlar. Dolayısıyla nikaha külfet, yani fazladan zorluk ve yük getiren başlık parası, süt hakkı, yüz görümlülüğü ve benzeri adetler, tamamen batıl uygulamalarıdır ki, bunların hepsi cahiliye devri kalıntılarıdır.
âilede huzursuz olan bir erkek, çoğu kere işinde de başarılı olamaz. Onun için diyebiliriz ki, memleket, kadının olgunluğu ve yetişmişliği sayesinde yükselir. Tabiî bunun tersi de aynı şekildedir. Yani memleket ve millet, kadının alçalması neticesinde de değerini ve gücünü yitirir.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Mükemmel bir söz ; milletler; erkekleri ile yükselir, fakat kadın da bu yükselişi tamamlar.
Aşk, sevilenler üzerindeki ilâhî tecellîlerin birbirini çekmesinin adıdır.
Allâh’ı sevme kâbiliyeti kıvam kazanır. Âilenin tabiî meyvesi olan evlât ile bu kâbiliyet daha da olgunlaşır, liyâkate döner.
Beşeriyetin insan olma haysiyetine kavuşabilmesi için Kur’an-ı Kerim’in ikazlarına gönül vermek icap eder.
Dini mevzularda cehalet, pek korkunç bir karanlıktır. Zira kişi bilmediğinin düşmanı olur. Dinden uzaklaşmak ruhani duygulardan mahrumiyete sebep olur ve vicdan ufkunu daraltır.
Hak dostları, mü’minlerin kalbî seviyelerine göre kılık kıyafet ölçülerini şöyle belirlemişlerdir:
– Şeriatta kıyafet, helal ve haram açısından haddi aşmamak,
– Tasavvufta kıyafet, ihtiyaç sınırlarından öteye geçmemek,
– Hakikatte ise, elbise ve giysilere aşırı muhabbet ve alaka göstermemektir. Yani temiz ve sade giyinmek, bununla da kalbi meşgul etmemektir
Aşk, sevilenler üzerindeki ilâhî tecellîlerin birbirini çekmesinin adıdır.
Allâh’ı sevme kâbiliyeti kıvam kazanır. Âilenin tabiî meyvesi olan evlât ile bu kâbiliyet daha da olgunlaşır, liyâkate döner.