İçeriğe geç

Hocam, Allaha Peygambere Laf Etmek Caiz Midir? Kitap Alıntıları – Sevan Nişanyan

Sevan Nişanyan kitaplarından Hocam, Allaha Peygambere Laf Etmek Caiz Midir? kitap alıntıları sizlerle…

Hocam, Allaha Peygambere Laf Etmek Caiz Midir? Kitap Alıntıları

İnsanlarla güzel güzel sohbet
ederken iş bazı ‘tabu’ konulara kaydı mı birden kabuklar sertleşiyor, dikenler
dikleşiyor. Orada beni rahatsız eden bir asimetri var. Ben, temel konularda
benden farklı düşünen insanlara alışığım. En kötü ihtimalle ‘üff yaa, tamam,
yeter’ der geçerim. Oysa dindar insanların acayip bir ALINGANLIK
meselesi var. Olayı bir fikir ayrılığı olarak görmek istemiyorlar. Anasına
nenesine dil uzatılmış moduna geçiyorlar anında. Bu da bana haksızlık gibi
geliyor. Çoğu zaman ‘eh peki, ne yapalım, bunlar da böyle’ deyip geçiyorum.
Kadı kızında da o kadar kusur olur. Ama bazen hakikaten sabrım taşıyor.
Boks yapıyoruz ama bir kolum bağlı. Satranç oynuyoruz ama vezirimi
oynatmam yasak. Olur mu öyle şey?
Maddecileri bir kenara bırakırsak, bugün her türlü otoriteye bütün
benliğini kölece teslim eden sözüm ona dindarları kendime hiç yakın
bulmuyorum. Tam da bu nedenle Ateizmi değerler silsilesi olarak bütünü ile
benimsemesem de ateistleri kendime her türlü ikiyüzlülüğe kapılmış
dindarlardan daha yakın buluyorum. Çünkü Ateistler de köleleşmiş din
putunu deviren özgür ruhlu insanlar, onlara bin selam olsun. Kuşkusuz ateizmin de eleştirilecek yönleri var ve bunu da kendimce yapmaya
çalışacağım, ama kimi eleştirilerime rağmen, Ateizmin de lâ süpürgesi ile
işe başlayan put kırıcılar olması çok değerli. Kaldı ki sorgulanmayan bir
inanç değersizdir ve bu anlamda ateistler dindarlara çok değerli eleştiriler
ile katkı sunarlar. Ama dindarlar nedense bu insanların bu değerli katkılarını
anlamak ve bu eleştirilere doğru ve anlamlı cevaplar vermek yerine hınç duyuyorlar. Sakın ola özgürlüğe duydukları hınçtan olmaya? (Dilaver Demirağ)
Zaten demokrasi de bu değil midir?
Birbirini sevmeden de bir arada yaşayıp, anlaşabilmek
Birçok insan Allah’ın, Peygamber’in,, Devletin, Atatürk’ün ve Genel Kurmay Başkanları’nın fahrî avukatlığına, soyunmayı pek seviyor nedense.
Oysa, ne ihtiyaçları var onların avukata; değil mi ya?
Mademki o kadar çok meraklısınız avukatlığa, koyun otlatırken havan mermisiyle parçalanan 12 yaşındaki mâsum kızımız Ceylan Önkol’un
avukatlığını üstlensenize…
Komutanı tarafından eline pimi çekilmiş bomba verilen sonra da ‘kaza ile el
bombası patladı; dört er şehit oldu’ diyerek bize yalan söyleyip milletimizi
aldatanlara karşı dava açıp hiç uğruna şehit olan erleri ve acılı ailelerini savunsanız ya.
Benimki de iş mi yani!
Kolayı varken, neden zora sokuyorum ki fahrî avukatları?
Güçlüyü savunmak varken, ne diye zayıfı savunsunlar ki?
Aklı mı yok onların? (Hüseyin Erkan)
Biz herkesi eleştirebiliriz. Bu gayet normal… Ancak, herkes bizi eleştiremez!
Özellikle dilimize, dinimize, bayrağımıza söz söyletmeyiz…
Özellikle devletimize, milletimize, cumhuriyetimize…
Özellikle atalarımıza, Atatürk’ümüze, tarihimize…
Fena halde kızar köpürürüz, işte o zaman.
Elbette kızarız… Kızmayalım mı yani?
Dilimizi, dinimizi, mezhebimizi…
Devletimizi, milletimizi, bayrağımızı, cumhuriyetimizi…
Atalarımızı, ata yurdumuzu, Atatürk’ümüzü, tarihimizi tenkit edecekler de
sesimizi çıkarmayacak mıyız biz?
Türk olduğumuz, Müslüman olduğumuz nerden belli olacak?
Devletimizi, milletimizi sevdiğimizi başka nasıl ispat edeceğiz?
Ayağına gelen böyle bir fırsatı kaçıranın ya aklı yoktur, ya cesareti… (Hüseyin Erkan)
Özel hayatta aklı, hoşgörüyü ve sağduyuyu temsil eden insanlar, iş toplumsal
heyecanlara gelince hiç düşünmeden fanatizmin en vahşisine onay verirler.
Çünkü KAMU DİLİ bu ülkede feci surette tağşiş edilmiştir. İnsani değerlerle
bağı kopuk bir sembolik şiddet ve savaş diliyle kısıtlanmıştır. Yalan ve
ahlaksızlıkla eş tutulmuştur. Komşusunun otuna basmayı ayıp sayıp utanan
insan, kamu şapkasını taktığı anda ‘teröristleri’ bombalamayı, dinsize,
sataniste, yahudiye, ‘vatan hainine’, Danimarkalı karikatüriste, Hintli yazara
lanet okumayı mubah görür.
Bu felaketi doğuran sadece Cumhuriyet rejimi midir? Yoksa ta öteden beri devam eden ve pratikte ‘Müslümanlıkla’ özdeşleştirilen bir gelenek mi
vardır?
Bu yobazlık müslümanların
kendilerine olan güvensizliklerinden geliyor. Aykırı bir fikre tahammül
edemiyorlar. Çünkü hakiki olarak ne dini biliyorlar, ne de uyguluyorlar.
Özgürlüğü sadece kendimize göre tanımlamaktan vazgeçelim. Bu ülkede
dinli dinsiz bütün ulemanın ortak hastalığı bu: Özgürlüğü hep kendine
yontmak.
(Kenan Ünder)
Türkiye’de İslami
kesimin asıl tepki gösterdiği şeyin ateizm ya da laiklik değil, inançlarının
alaya alınması olduğunu zannediyorum. ‘Peri masalı ayarında saçmalıklara
inanan kalabalık bir güruh’ olarak nitelendirildiklerini düşünmek doğal
olarak insanları incitiyor olmalı. (Serdar Kaya)
‘İnsana saygıyı’ savunurum. Bunun doğal ve mantıki uzantısı olarak,
özgürlüğü savunurum. İstediğine inanma ve istediğin gibi olma özgürlüğünü
savunurum. Hata yapma özgürlüğünü savunurum. Saçmalama özgürlüğünü savunurum. Bunu kısmaya çalışan kim olursa olsun karşı çıkarım. Eğer
devletse, meşruiyetini kaybetmiş bir şer örgütü olduğunu düşünürüm.
Ama batıl inanca, yanlış düşünceye neden saygı duyayım ki? Yanlışla mücadeleyi yalnız hak değil, ödev bilirim. Öbür türlüsünü sorumsuzluk ve korkaklık ve bencillik sayarım. Cahili irşad etmek görevlerin en yücesidir.
Bu hem ONLARIN iyiliği için böyle, hem KENDİ vicdanımın sükûneti
açısından.
Ama insan hakarete
karşı kendini savunamaz ki, kendisine küfür edene ilmi bir disiplinle nasıl
cevap verebilir. Ancak sükut eder yahut aynıyla mukabele.
Türkiye’de herkes cahil ve küfürbaz değil. Kızdığı zaman bile akılla,
saygıyla, hatta sevgiyle yazabilen insanlar az değil.
Haşa, ‘varlığın anlamı üzerine kafa yoranları’ sarakaya almak aklıma
gelmez; onlara muhabbetim vardır. Belki tam tersine, yeterince kafa
yormayıp hazır şablonlara kandıkları için onlara çıkışıyorum.
‘Hayatı, ölümü, varlığı, yokluğu anlamlandırma’ amacıyla yola çıkıp, insanlığın çocukluk çağından kalma birtakım hurafeleri cevap zannedenlerdir
belki hedefim.
İnançlar söz konusu olduğunda eleştirinin sınırlarını çizmek
gerçekten kolay değil. Bu konuda ‘kutsal olan sert veya iğneleyici bir
biçimde eleştirilemez’ şeklinde genel bir sınır koymak da çözüm değil.
Hukuki bakımdan ‘aşağılama’nın ne olduğunu da her somut ifade için ayrıca
ele almak gerek. Örneğin ‘bu kadar açık delile rağmen inanmayan insanın
aklına şaşarım’ demek hakaret midir, değil midir? Berat Özipek
Düşünce ve düşüncenin ifade edilmesi açısından bakıldığında İslam,
tam özgürlükçü bir karaktere sahiptir. Ebussuud Efendi’ye, ‘Bir gayrimüslim kendi inancını açıklarken Müslümanların kutsal saydığı değerlere dil
uzatırsa, onları küçültücü ifadeler kullanırsa, ona ne lazım gelir?’ diye
sorulur. Şeyhülislam’ın verdiği cevap şu olur: ‘Bir şey lazım gelmez. Amacı
İslam’ı küçültmek değil, kendi inancını (ve belki şakilesini) ortaya
koymaktır.’
Yazarken ya da söyleşirken nezih bir dil tutturamıyorsak eğer, ne kadar çok
şey biliyor olursak olalım, tahammülü mümkün kılan bir kültürün
yükselmesine katkıda bulunacak bir olgunluk ve duyarlılıktan yoksunuz
demektir. Cihan Aktaş
Fikirdaşlık bence o kadar da
mühim değil: şu memlekette zekâyla ve yürekle yazan kaç kişi var ki ‘onun
fikri bana uymaz’ deyip harcama lüksümüz olsun?
Kırk yılın başında çocuğun biri çıkar ‘ama kral çıplak!’ der safça. Önce onu sevecenlikle uyarırsın. ‘Şeytana uyma’ dersin. Halkla beraber secde ederse zamanla onun da elbise ilminin derunî lezzetine varacağına güvenirsin.
Israr ederse susturursun. Düzelme ihtimali olmayacak kadar yaşı geçkin bir
çocuksa, mecbur, katledersin.
Doğanın boşluk kabul etmemesi gibi, bu toprakların havası mıdır, suyu
mudur, özgürlük kabul etmiyor herhalde.
İnsanlar din ve ifade
özgürlüğü konularını konuşmaya istekli, ama aynı zamanda, anlaşılır
nedenlerle, son derecede ürkek ve alıngandır.
Ben doğruyu söylerim,
karşı çıkan haksızdır gibi bir tavrım yok.
Haşa, varlığın anlamı üzerine kafa yoranları sarakaya almak aklıma gelmez; onlara muhabbetim vardır. Belki tam tersine, yeterince kafa yormayıp hazır şablonlara kaldıkları için onlara çıkışıyorum.
Hayatı, ölümü varlığı yokluğu anlamlandırma amacıyla yola çıkıp, insanlığın çocukluk çağından kalma birtakım hurafeleri cevap zannedenlerdir belki hedefim.
Kıral çıplak demek ‘herşey anlamsız demek değil ki? ‘ Anlamsız şeylerle vakit kaybetme, aklını başına al’ çağrısıda alabilir pekala.
Bazı kişilerin aklına ‘cumhuriyet yanlışmış da, seçtiğimiz taraf doğru muymuş, bu ne menem plastik bir ittifakmış?’ sorusu gelmiş. ‘Neyse neyse’ deyip uykuya dalmışlar. Rüyalarında kafalarından aşağı b.k döküldüğünü görmüşler. Nas ve felak surelerini okuyup sakinleşmişler. Kemalizme rağmen bu duaları öğrenebildiklerine, liberalizme rağmen unutmamış olduklarına
şükretmişler.
Bu ülkenin bir de kürt meselesi varmış efenim. Cumhuriyet Kürtlerin varlığını bile inkar peşindeymiş. Eh, ‘dindarlık’ ortak
paydası, ‘ümmet’ bilincinin sağladığı kardeşlik imkanı da devletin ‘vicdanları laikleştirme’ faaliyetleri ile epey örselendiğinden, aynı dine mensup olmanın birleştirici işlevi yara aldığından, ciddi maraza çıkmış, pek fena olmuş, milliyetçilik karşı milliyetçiliği doğurmuş.
Çünkü hakikat zehirlidir. Şeytana emanet ettiği iç kalbinde bütün insanlar hakikati bilir. Biri yüksek sesle hakikati söylerse hiç belli olmaz, birden bakarsın milyonlar uyanıvermiş, ‘aa tabi ya, biz de biliyoruz kral çıplak!’ diye itiraf edivermiş.
Davette hakaret ve küfür, küfür ve hakaret de davet yoktur. Zira bu hem duyguları incitir hem de savunulan değerleri küfür ve hakarete açık hale getirir.
Hakikati kullanmak, hakikati bilmenin ilk adımıdır.
Tabular, insanların eksiklerini, güçsüz taraflarını gizleme aracıdır.
Ama adı üstünde tabu, sadece bir tarafa ait değildir, herkesin tabuları vardır ve hepsi de yıkılmalıdır kanımca, bu acılı olabilir ama sonunda daha şeffaf bir toplum getirir.
İnsanın beli belki 100 kiloyu taşır fakat göz bebeği bir toz parçasına kaldıramaz.
Bilirsiniz ki akılsız insan Her düşündüğünü söyler, akıllı insan ise her söylediğini düşünür
Üzüldüğğnü ifade eden insanla tartışmak abestir, özür dilenir.
Aynılık durağanlığı getirir. Farklı ses, kendinizde olanı yeniden ve tazelenerek anlamaya zorlar sizi.
hassasiyeti yüksek bir değerdir özgürlük.
Cumhuriyet döneminde dindarlara yöneltilen hoyrat ve küçümseyici dil tartışma sürecini zorlaştırmıştır. İnsanlar din ve ifade özgürlüğü konularını konuşmaya istekli, ama aynı zamanda, anlaşılır nedenlerle, son derece ürkek ve alıngandır.
Sorgulanmayan bir inanç değersizdir ve bu anlamda ateistler dindarlara çok değerli eleştiriler ile katkı sunarlar.
Allah ve elçileriyle alay edildiğinde ve sözlü saldırılara maruz kaldıklarında takınılması gereken tavır olarak Müslümanlara neyi emrediyor ve Müslümanlar ne kadar bu emirlerle hareket ediyor? Sözü Kur’an’a bırakalım
O kullar ki, sözün tamamını dinlerler ve en güzeline uyarlar. İşte Allah’ın kendilerine doğru yolu gösterdiği kimseler bunlardır ki; işte bunlar akletme yetinilerini kamil manada kullananlardır. 39:18

Rahmanın has kulları olan kimseler, yeryüzünde vakarlı bir tevazu ile yürürler ve bilgisizler/cahiller kendilerine sataştıklarında/laf attıklarında barış önerirler/selam ederler/yumuşak sözlerle karşılık verirler. 25:63

Farklı inançlara mensup kişilerle konuşup tartışmak:
Şimdi sen uyar/hatırlat. Çünkü sen sadece bir uyarıcı /hatırlatıcısın. Onlara inanç dayatan bir zorba değilsin. 88:21-22

Ben insanı davranışına göre değerlendiririm. Ancak evrensel ahlaki değerlere aykırılık beni rahatsız eder. Onlar da bellidir: zulüm, hırsızlık, cana kast, yalancılık, riyakarlık, dalkavukluk gibi.
Sorgulanmayan bir inanç değersizdir ve bu anlamda ateistler dindarlara çok değerli eleştiriler ile katkı sunarlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir