İçeriğe geç

Hijyenik Aşklar Kitap Alıntıları – Yılmaz Erdoğan

Yılmaz Erdoğan kitaplarından Hijyenik Aşklar kitap alıntıları sizlerle…

Hijyenik Aşklar Kitap Alıntıları

¶¶Hayır sayın bakkal kardeşim, ben günün yarısını televizyon seyredip diğer yarısını da seyrettiklerini diğer seyredenlerle konuşarak geçiren insanlardan değilim ¶¶
Kalabalık geceleri bekleyen yalnız kahvaltılar için hep acele ediyorduk. Yağsız beyaz peynir tadında ilişkiler kuruyorduk. Seviyorduk. Sevmeyi seviyorduk. Bazı elele yürüyüşlerde yağmur yağsın istiyorduk.

Hangi sevdanın üstüne yağmur yağsa, biz onu aşk belliyorduk. Hijyene önem vermiyorduk. Beyaz çarşafların üstündeki lekeler aşklarımızın haritalarıydı. Hangisi biz, hangisi yavru vatan orada anlıyorduk.

Kalabalık geceleri bekleyen yalnız kahvaltılar için hep acele ediyorduk.
Yağsız beyaz peynir tadında ilişkiler kuruyorduk.
Seviyorduk. Sevmeyi seviyorduk.
Bazı elele yürüyüşlerde yağmur yağsın istiyorduk.
Hangi sevdanın üstüne yağmur yağsa, biz onu aşk belliyorduk.
Hijyene önem vermiyorduk. Beyaz çarşafların üstündeki lekeler aşklarımızın haritalarıydı.
hangizi biz, hangisi yavru vatan oradan anlıyorduk
Bir canlının bir başka canlıyı doğurmasından daha büyük ve şaşkınlık yaratacak mucize olabilir mi?
Çünkü barış sözcüğü, savaşın kaburga kemiğinden yaratılmıştır.
Aslında ayrılığı severim. İnsancadır. Arkasına bakmadan gitti derler bir ayrılanın fiyakasını anlatmak için Geride baraktıklarını ölesiye seviyor ve merak ediyordu ama gururu her şeyden önemliydi anlamına gelir bu söz.
Madem ki ayrılıyorsun, dönüp bakmayacaksın
Sadece sobalı evde büyüyen çocukların bildiği bir beton soğukluğunu hissediyorum içimde.
harfler kendini bir şey sanıyor
Kaşlarının yayına takılı ok oluyor çünkü gözlerin.
Hüzne fiyakalı bir edebiyat giydirmekten başka nedir
ki yazmak? Ya da okuyanı gıdık yerinden dürtmek.
Gülsünler diye. Üzülsünler diye
Hiç tanımadıklarımıza peygamber sabrı gösterdik ama en sevdiklerimizin en küçük kusurlarını bile bağışlamadık. Belki de, sevdiğimizin o küçük kusurunu örtecek ya da büyükmüş gibi gösterecek bir sütyeni yoktu ve bütün kusuru buydu. Ama biz hemen sen bunu nasıl yaparsın, dedik..
Sana yakıştıramadık
Senden ummazdık
Dostluğumuzun caddeye bakan yüzünü sık sık yıkamamız gerekiyordu.
Dostlarımız bizden tavlayıcı sahtelikler bekliyordu.
Evcil yalanlar bekledik saksılarımızda
Ve en sık söylediğimiz yalan şuydu; Biliyorsun ben dobra bir insanım
Hic dinlemem langanadak söylerim!..

kime neye göre?

Bir şeyin
gerçekten öyle olması önemli değildir zaten, öyle
sanılsın yeter. İş ki dekorumuz sahici olsun.
Hayır o sözler söylendi Hayır o şarkıya ağlandı daha önce Hayır o çiçekler birer pahalı klişeden ibaret
Şiir diye bir
şey tutturmuşlar, kimseye acımıyorlar
Hayatı bu kadar angutça yaşamak seni rahatsız etmiyor mu yiğidim?
Baharın gürültüsü rahatsız eder bütün kışları
Tam sevda çağındaydı
İyilik kolaydır. Kötülük maharet ister.
İyi olmak için kimseye kötülük yapmamak yeterlidir.
Ama kötü olmak için daha çok çalışmalısınız!
Susuyordum.
Susmanın tüm çeşitlerini biliyordum nasılsa
Ama hiçbiriniz sevmediniz susuşumu.
Kurtuluşa giden yolu biliyorduk ve herkese tarif etmek istiyorduk.
Hiç tanımadıklarımıza peygamber sabrı gösterdik ama en “sevdiklerimizin en küçük kusurlarını bile
bağışlamadık.
Hayır sayın bakkal kardeşim ben, günün yarısını televizyon seyredip diğer yarısını da seyrettiklerini diğer seyredenlerle konuşarak geçiren insanlardan değilim.
Sizler ne demek? Siz zaten çoğul bir ifadeyken “sizler” ne oluyor? Sizler sizden daha mı çok
yani?
Nereden baksan müebbet bir yolculuk Hepinize iyi yalnızlıklar
Ah neden
Neden mümkün değil ölümsüz olmak, ölmeden?
Eğer cambaz ipten düşmüşse orada densizin biri çığlık atmıştır!..
Futbolda iki kale, bir top ve birbirine sürekli hücum eden iki ordu vardır. Çok açık, bu bir savaş oyunu. Savaş değil ama! .. Oyunu! ..
Günde bir paket sigara içen bir kişi 78 milyon Türk lirası sadece sigaraya veriyor ama Yıldız Hoca’nın tiyatrosuna örneğin hiçbir zaman yirmi milyon vermiyor. Sorsan tiyatro çok pahalı kardeşim diyor. Bir ülke insanı tiyatroya sigaradan daha az zaman ve para ayırıyorsa çok ciddi sorunları var demektir.
fakat katiyen Kayserili ve her bakımdan! ..
Sezen diyorsa ki İstanbul İstanbul olalı, hiç göremedi böyle keder emin olun orada çok ciddi bir mesele var demektir!.. Yoksa Sezen ortalığı boş yere velveleye verecek insan değildir.
Kendi kuşağıma belki biraz erken bir uyarı olacak ama sakın zamane gençliği gibi saçma tabirleri kat­mayın hayatınıza!.. İçinde olun ZAMANE gençliğinin, neden dışında kalasınız ki?..
Hep üzerinizde taşıyabileceğiniz büyüklükte bir GENÇLİK bulundurun yanınızda.
Pazar günü ne kadar gü­zelse gecesi de o kadar sevimsizdir çünkü Pazar gece­sinin içinde gereğinden fazla pazartesi vardır.
Şiir yazdırır en şiire sağır olana
Bütün savaşlar barış için yapılmaktadır. Oysa sağlıklı bir barış için yapılması gereken tek şey savaşmamaktır.
Çünkü Tanrı, hepimizin bir parçasını teşkil ettiği MUTLAK AKIL bize bunu emrediyor! Tanrı bize OKU diyor ya, aslında DEGİŞ diyor! ALLAHIN ADIYLA DEGİŞ! İYİYE GÜZELE DOGRU DEGİŞ!
Benim de önerim bu. Bir vahşi hayvan kadar insan olalım yeter.
Dünya zaten halihazırda bazı fani kullar için cennettir. Asıl mesele bir gün herkes için cennet olup olmayacağıdır.
Siz bazı harfleri çok abartıyorsunuz hepsi bu!
Alfabenizi yanlış harfle başlatıyorsunuz
Senin asıl adın Kırılgan Alnında yazıyor.
Ne acı değil mi,Nzararsız olmak iyi olmaya yetiyor. Çünkü etrafta bir sürü yaşam zararlısı var ve tarım bakanlığı henüz bunlara karşı ciddi bir tedbir almış değil
Sevmek. .. Sihirli kelimeyi kullandım galiba?
Ve çok yenilgi sonra anlayacaktım en gerçek sevdanın insanla toprak arasında
yaşandığını. Ölüm gibi bir kavuşma başka nasıl ve kiminle yaşanabilirdi ki?
Bahçeme nisan gelmiş, hiç haberim olmadı. Her nisana hazırlıklı olamıyor insan. Ne bir sevda hazırlığımız var, ne de umut veren bir girişim Bilsek bir yerlerden bir şeyler uydururduk. Hakiki bir aşk değilse de nisanı idare edecek bir didişme ayarlardık belki, ama olmadı.
Birbirleriyle konuşur, paylaşır gibi yapan ama konuştukça susan, sustukça yalnızlaşan, yalnızlaştıkça güvensizleşen insanların diyarı
Herkesin her durumda kendini ifade ediş şeklinin aynı olması ne acıklı bir durumdur. Her maç öncesi ve sonrası bütün futbolcuların bütün sorulara verdiği cevapların tıpatıplığı sizi de delirtmiyor mu?
İnsanlar insanları kurtarmak için insanları öldürü­yordu
İnsanları kurtarmak için insan öldüren insanları öl­düren insanlar vardı
Onu öyle çok seviyordum ki aşık olmaya yüreğim varmıyordu. Sevgiyle sınırlı tutmak istiyordum. Aşkın vahşiliğinden sakınmak istiyordum. Çünkü aşk, iki sevdalının kötülüğün sınırında tutkuyla buluşmasıydı. Yorucuydu, tehlikeliydi Ama o aşık olamayacak kadar kırılgandı.
Ben susmuştum. Bir ölüyle konuşamazdım. Susu­yordum. Susmanın tüm çeşitlerini biliyordum nasılsa!
Çünkü iyiler herkese acır, en çok da kendilerine.
Bir iyi için en zor olan, kötüye sen kötüsün de­mektir. Çünkü iyi, utangaçtır. Hırsıza hırsız diye­mez. Kötünün yerine utanır, sahtekarın yerine yüzü kızarır, hırsızın yerine yerin dibine geçer Bu sırada kötüler, sahtekarlar, hırsızlar deli gibi eğlenmektedir. Çünkü onların yerine utanan, sıkılan, yerin dibine ge­çen birçok iyi insan vardır.
Hakiki bir sevdayı kendi elyazısıyla saman kağıda nakşeden kaç kişi kaldı? Artık yazı, bütün romantik işaretleriyle birlikte terketti bizi Oysa o tırnak işareti ki hangi sözü içine alsa şahane bir tebessüme teslim ederdi.
Ne saçmadır ayrılık konuşmaları ve ne çok yalan söyler ayrılanlar.
Evcil yalanlar besledik saksılarımızda Ve en sık söylediğimiz yalan şuydu;
Biliyorsun. ben dobra bir insanım Hiç dinlemem langanadak söylerim! ..
Yalan söyleyebilen tek canlı türü insandır.
Zaten bu sayede canlı kalabilmektedir.

T.S. Anghut

Çok ağlıyorduk sonra. Adam gibi, aşık gibi, sarhoş gibi ağlıyorduk. ..
Bazı elele yürüyüşlerde keşke yağmur yağsın istiyorduk. Hangi sevdanın üstüne yağmur yağsa, biz onu aşk belliyorduk.
Ve şimdiki sevdalanmalar fast food hızında Hızın içinde yitirilen güzelim bir yavaşlık. .. Daha yavaştık eskiden Demleye demleye konuşuyor, seviyorduk. .. Hemen sevişmiyorduk. .. Karpuz yemek için efendi gibi temmuz ayını bekliyorduk.
Hayır o sözler söylendi Hayır o şarkıya ağlandı daha önce Hayır o çiçekler birer pahalı klişeden ibaret..
Bütün konuşmalar, tanışmalar, kavgalar, tartışmalar, hepsi, hepsi aynıydı. .. Toplam iki yüz kelime arasında dönüp duruyordu herkes. Toplumun tüm yükünü bu zavallı iki yüz kelime taşırken, öte yanda binlerce kelime, ambalajı bile açılmamış vaziyette öylece duruyordu.
Anadolu uygarlığın beşiğidir .. Evet beşiğidir. Uygarlık orada doğmuştur ama korkarım büyümek için başka yere göçmüştür

Ludvig Bauhaus

Benim özellikle bu tip durumlarda kullanılmak üzere geliştirdiğim ve çocukluğumdan beri özenle sakladığım, nefis, kullanışlı rahatlatıcı bir BANA NE KARDEŞİM adlı bir cümlem var.
Çünkü okunacak bir şeyin olmadığı tuvaletlerde kitap kurtlarının çektiği eziyeti
ben bilirim.
Türkçede en sık taciz edilen sözcüklerden biri de buluşma dır. Radyoda buluşuruz, ekran başında buluşuruz, yeniden buluşmak dileğiyle ayrılırız Buna ek bir şıklık daha var: Bundan böyle SİZLERLE buluşacağız. Sizler ne demek? Siz zaten çoğul bir ifadeyken sizler ne oluyor? Sizler siz’den daha mı çok yani? Kusura bakmayın bizler böyle saçma sapan sorunlara kafa yoran küçük bir grubuz. Hiç üzülmeyin SİZLER BİZLER’den daha kalabalıksınız. Biz biziz, BİZLER bile değiliz!
Açık söyleyeyim; heyecanlıyım.
Dolaylı anlatayım; heyecanlı olduğumu söylersem yalan söylemiş olmam dersem, yalan söylemiş olmam ..
Bu yazıyı okurken başka şeyler düşünen okurlarla, hiçbir şey düşünmeden satırlar üzerinde düşüncesiz bir göz gezintisi yapan okurların toplamını, ülkedeki okuma yazma bilenlerin sayısına böldüğümüzde sonuç kaç olacaktı?
Şu son yazdığım cümleyi öğelerine ayırabilecek kaç babayiğit vardı ülkemizde?
Her yerde hep ayni seyler konusuluyordu ve delirmek üzereydim!
Bütün konusmalar, tanismalar, kavgalar, tartismalar, hepsi, hepsi ayniydi Toplam iki yüz kelime arasinda dönüp duruyordu herkes. Toplumun tüm yükü nü bu zavalli iki yüz kelime tasirken, öte yanda binlerce kelime, ambalaji bile açilmamis vaziyette öylece duruyordu.
Okurun tuhaf aliskanliklarindan biri de kimi sözlerin altini çizmektir. Bu durum ise yaziyi daha sonra okuyan kisileri depresyona sokar. Kimse bir yaziyi ‘salak olma, bu cümlelere dikkat et’ seklinde bir uyariyla okumak istemez Bu nedenle alti çizilmeye deger cümleler yazmamaya gayret edecegim.
Bu yazıyı okurken başka şeyler düşünen okurlarla, hiçbir şey düşünmeden satırlar üzerinde düşüncesiz bir göz gezintisi yapan okurların toplamını, ülkedeki okuma yazma bilenlerin sayısına böldüğümüzde sonuç kaç olacaktı? Su son yazdığım cümleyi ögelerine ayırabilecek kaç babayiğit vardi ülkemizde? Acaba şu anda ben daha önce okunmuş bir yazıyı yeniden yazmış olabilir miydim? (Ne dediniz bilmiyorum ama öyle demeyin. Böyle bir felaket her an her yazarin basina gelebilir.)
Acaba okunmuş muydu? Daha da önemlisi beğenilmis miydi? Yoksa şu anda ben, ilk paragrafta okur tarafından terkedilmis öksüz cümlelerin gariban yazarı mıydım?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir