Fatma Barbarosoğlu kitaplarından Hiçbiryer kitap alıntıları sizlerle…
Hiçbiryer Kitap Alıntıları
Yalnız ağlanır. Yalnız kaldıkça daha çok ağlanır. O kadar çok ağlanır ki sonunda neye ağladığını unutmuş olursun. Uzun uzun ağlamanın en iyi tarafı budur. Gözyaşını tüketirsin. İçinde birikmiş ne varsa, gözyaşı, önüne katar sürükleyip denize atar.
Kalbim kendine varırken karşıma hep sen çıkıyorsun
Sevmek ne? Zihninde gezdirmek. Gittiği her yere götürmek. Her mekânı, her olayı, her ayrıntıyı bir de zihninde gezdirilenin bakışlarından görmek. Kendi içinde çoğaltmak durmadan. Bu, sevmek mi? Sevilen bu sevgide kendini görür mü? Hisseder mi?
Kendini bilen herkesin başında olması gerekendir, bu dünyaya yabancı kalmak. Kendini gurbette saymak.
Birbirini kalbinde ve zihninde taşıyanlar için telefona ihtiyaç yoktur.
Gidememek, kalmak değildi oysa.
Varlığım hiçbir boşluğun dolmasına vesile olmaz.
Ben zaten fazla bir insanım
İçimde her şeyi ciddiye alan, fazla ciddiye alan bir çocuk var.
Dünya bozuluyor. Insan dünyadan daha hızlı bozuluyor. Çünkü hem kendini hem dünyayı bozuyor mala tamah ede ede.
Allah korkusu olmadı mi ne insan kalıyor insanlığında, ne toprak kalıyor toprakliginda.
Biliyor musun, dinlenebileceğin tek an, senin kadar acı çekmiş birinin hatıralarına sığındığın an.
Insan yaralandıkça güçleniyor. Onun için, hiç yara almamışlar bağışıklık sisteminden mahrum, bunalımların kör kuyularına düşüyor.
Neden herkez, her şeye tenezzül eder oldu? Neden fakirin gururu kalmadı? Herkes el açıyor. Olan da elini açıyor, olmayan da. Fakirlikten mi ? Değil.
Sahiden bir insanın sözü başka bir insana şifa olur mu? Sözü bile değil, sesi?
Azrail ölüm hanesini doldururken, her vakit doğum hanesine bakmıyor
Insan bir defa kaymasın. Bedeni mi paspastir, paspas mi bedenidir bilemez oluyor.
Mağrur olma padişahım senden büyük Allah var. Türk milletinin hayat kimyası, bu sozdedir.
Türk insanı tenezzül etmez/di. Istediği yalnız adalettir. Devlete saygısı, adil olduğu sürecedir.
Hoca ilmin, insani bütün günahlardan koruduğunu söylüyordu. Çünkü diyordu, günah işleyecek vaktin kalmaz.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
‘’ Bir insanın bakışları merhem olabilir mi ? ‘’
Anne erken kalkmış, biber kızartmıştır. Biber kızartılan evler yuvadır. Annesi erken kalkan evler yuvadır. Annesi olan evler yuvadır. Sıcaktır. Gölgesi vardır.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Yalnız ağlanır. Yalnız kaldıkça daha çok ağlanır. O kadar çok ağlanır ki sonunda neye ağladığını unutmuş olursun. Uzun uzun ağlamanın en iyi tarafı budur. Gözyaşını tüketirsin. İçinde birikmiş ne varsa, gözyaşı, önüne katar sürükleyip denize atar.
– Yıllardır beni dinleyecek birini aradım!..
Dünyadan uzaklaştıkça kendine yaklaşan. Kendine yaklaştıkça göle dönüşen.Ol duğu yerden vazgeçen. Durduğu yerden vazgeçen. Doğduğu yere dönen, ama varamayan
Duran zamanın bütün yükü bu yorgun ve bezgin insanların üzerindeydi
Anlatmak çetin iştir. Bildim demektir anlatmak. Gördüm demektir. Gördüm de gördüklerimi kelimelere hapsettim demektir. Anlatmak çoğaltmaktır. Kimde ne varsa o çoğaltılacaktır.Herkesin varlığındaki eksikliğe ya da fazlalığa maya katacaktır anlatan. Önce anlatanda eksilecektir mana, sonra dinleyende yeniden tamamlanma safhasına kavuşacaktır.
Anlatmak sözü yormaktır. Çoğalmaktır. Durduk yere anlatmak olmaz .Önce bileceksin . Bilmek için ilgi gerekir . İnsan ilgisinin olmadığı şeyleri bilemez . Bilse bile anlatamaz. İlgi eşyaya düşen aşktır.
Anne erken kalkmış, biber kızartmıştır. Biber kızartılan evler yuvadır. Annesi erken kalkan evler yuvadır. Annesi olan evler yuvadır. Sıcaktır. Gölgesi vardır.