José Saramago kitaplarından Heykelden Taşa ve Nobel Konuşması kitap alıntıları sizlerle…
Heykelden Taşa ve Nobel Konuşması Kitap Alıntıları
Anlatılmaz dediğimiz, tam da anlatılmaz olduğundan, açıklanamaz olandır; yine de insan aklını aşan türden fikirlere kapılmamak gerek, her şeyin açıklaması hiçbir açıklaması olmadığı gerçeği üzerinden yapılıyorken hiç sırası değil.
Varlığımız anılara bağlıdır, insanlar yaşamlarının anısı varolduğu sürece, sevenlerinin yaşamlarına anlam kattıkları sürece varlıklarını sürdürürler.
Kandırılması en kolay kişi,
başkaları tarafından kandırılmaya razı olandır
başkaları tarafından kandırılmaya razı olandır
Şu anda dünyada ‘ben’ ile ‘öteki’ arasında uzun mesafeler var ve bu mesafeleri aşmak mümkün değil, işte bu yüzden insanlar anlaşmakta her geçen gün biraz daha zorlanıyorlar. Yaşamlarımızın yaklaşık %95’i başkalarının eseridir.
Platon’un mağarası’ndaki tutsaklar gibi davranıp duvarlarda kımıldanan Gölgelerin gerçek olduğuna mı inanacağız? Göz yanılmalarından ibaret bir dünyada mı yaşayacağız? Eleştirel bakışımıza ne oldu, ahlaklı davranmak konusundaki ısrarcılığımız nerede, düşünen varlıklara özgü haysiyetimiz nerede?
Uzun lafın kısası, insan ne kadar başka şeylerle uğraşsa da, bir şeyin olacağı varsa olur.
Tekrarlana tekrarlana neredeyse bir kurala dönüşen bir olgudan bahsedeceğim:
Bize verilen ismi biliriz, sahip olduğumuz ismi değil
Varlığımız anılara bağlıdır, insanlar yaşamlarının anısı varolduğu sürece, sevenlerinin yaşamlarını anlam kattıkları sürece varlıklarını sürdürürler.
Ne mutlu hayır diyenlere, çünkü dünyanın hükümranlığı onlara aittir.
Varlığımız anılara bağılıdır, insanlar yaşamlarının anısı varolduğu sürece, sevenlerinin yaşamlarına anlam kattıkları sürece varlıklarını sürdürürler.
“Ne mutlu hayır diyenlere, çünkü dünyanın hükümranlığı onlara aittir..”
“Bırak alıp seni götürsün bir zamanlar olduğun o çocuk ”
“İçimdeki his düşünüyor.”
..
“İçimdeki düşünce hissediyor.”
..
“İçimdeki düşünce hissediyor.”
“Biz böyleyiz, insan denilen bizler böyle varlıklarız, ezelden beri, ümitsiz.”
Bize verilen ismi biliriz, sahip olduğumuz ismi değil
..ama yıldızlara yükselmedi, o yeryüzüne aitti.
Yeryüzü tamamen çürümüş ve şiddet dolu, her yanda ahlaksızlığa rastlıyorum, çünkü bütün sakinleri yanlış yollara sapmış, insanların kötülüğü büyük, bütün düşünceleri ve bütün arzuları şaşmaz biçimde ve yalnızca kötülüğe yönelik.
Hikaye bitti, anlatacak başka bir şey olmayacak.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bize verilen ismi biliriz, sahip olduğumuz ismi değil.
Metaforlar her zaman bir şeyleri açıklamanın en iyi yoludur.
Biz insanlar zulüm gibi doğaya ters bir şeyi insanın icat etmiş olmasını kabul etmekten aciziz. Hiçbir hayvan zalim değildir, hiçbir hayvan başka bir hayvana işkence etmez. Hayvan, hayatta kalma dürtüsünün dayattığı kanunlara uymak zorundadır. Benzerlerini işkenceden geçirmek ve aşağılamak ise insan aklının icadıdır.
Uzayla deniz arasında ışık ve renkten müteşekkil bir tanrısallığa kavuşmuş olan biz insanlar, bu ışıltılı, kısa ömürlü, aniden parlayıp sönüveren beyaz köpüğün içinde, art arda gelen nesiller halinde, zaman denen deniz tarafından taşınmaktayız. Peki ya tarih bunun neresinde?
Hiçbir hayvan zalim değildir, hiçbir hayvan başka bir hayvana işkence etmez. Hayvan, hayatta kalma dürtüsünün dayattığı kanunlara uymak zorundadır. Benzerlerini işkenceden geçirmek ve aşağılamak ise insan aklının icadıdır.
bu kitabın sonu, jose saramago’nun yazarlık kariyerinin de sonu olarak görülebilir: hikaye bitti, anlatacak başka bir şey olmayacak.
ya da belki olacak, çünkü kışın keşfedilen şey daima yazın okunabilecek, ya da okur gündüz vakti zihnini meşgul eden kelimelerin etkisini geceleyin hissedecek.
ya da belki olacak, çünkü kışın keşfedilen şey daima yazın okunabilecek, ya da okur gündüz vakti zihnini meşgul eden kelimelerin etkisini geceleyin hissedecek.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
jose saramago, bize verilen ismi biliriz, sahip olduğumuz ismi değil, demişti, ne de olsa insanın kendisiyle buluşabilme ayrıcalığı zamanla kazanılan bir şeydir.
Hiçbir hayvan zalim değildir, hiçbir hayvan başka bir hayvana işkence etmez. Hayvan, hayatta kalma dürtüsünün dayattığı kanunlara uymak zorundadır. Benzerlerini işkenceden geçirmek ve aşağılamak ise insan aklının icadıdır.
Bilge kişi, dünya denen gösteriyle yetinmeyi bilendir.
“Devletler görevlerini yerine getirmiyorlar, çünkü bunu ya nasıl yapacaklarını bilmiyor, ya beceremiyor ya da istemiyorlar.”
“Aslında boyutları belli olmayan bir Şimdi fikri ile her şeyi kapsayan bir Geçmiş arasındaki sınırın nerede olduğunu kimse bilmez.”
“Varlığımız anılara bağlıdır, insanlar yaşamlarının anısı varolduğu sürece, sevenlerinin yaşamlarına anlam kattıkları sürece varlıklarını sürdürürler.”
Metaforlar her zaman bir şeyleri açıklamanın en iyi yoludur.
Görevini yerine getirmeyen birileri var.
Kandırılması en kolay kişi, başkaları tarafından kandırılmaya razı olandır.
Her zaman bizi bekledikleri yere varırız.
Ne mutlu hayır diyenlere, çünkü dünyanın hükümranlığı onlara aittir.
Dünyadan derin bir rahatsızlık duyuyor, bu rahatsızlığımı roman ya da öykü aracılığıyla görünür hale getiriyorum.
Yaratma eylemi ümitlerimizi, kanaatlerimizi, kuşkularımızı, fikirlerimizi dışa vurma şeklimizdir.
Belki gözlerimiz görmektedir ama aklımız körleşmiştir.
Neticede bir kitap,ister kurmaca olsun ister deneme ister şiir,iki kişi arasında bir yükümlülük belirtir,bu mutlu bir evlilik olabilir de olmayabilir de
Hayata ait olmayan her şey edebiyata aittir.
Bütün İsimler’de kâinat bir başkasını bulmaya ihtiyaç duyan birinin ruhuna dönüşüyor ve kâinata arayışın kendisi anlam katıyor. Önceden dediğim gibi, bulunmayacak olan kadın, her şeyin önüne geçen bir arama ve anlama ihtiyacı, şu ya da bu şekilde bütün kitaplarıma sirayet etmiştir.
Bırak alıp seni götürsün bir zamanlar olduğun o çocuk.
Bazen etrafımdakilere söylerim, çocukluk halimizin elinden tutup yaşamımızı birlikte sürdürsek hem muhteşem olur hem de ibretlik. Bir düşünün, varlığımızı hep iki kişi sürdürmek zorunda kalsak, sokağa iki kişi çıksak, kararlarımızı iki kişi alsak, başımıza gelen ya da bizim tetiklediğimiz birbirinden farklı olayları iki kişi yaşasak. Yanıbaşımızda sürekli yedi-sekiz yaşlarında bir çocuk, yani kendi çocukluğumuz olurdu, bizi her an izlerdi ve onu asla kandıramazdık.
Kadının, kör olması mümkün değildi, çünkü merhamet duyabilmiş, sevgi ve saygı hissedebilmiş, başkalarıyla ilişkisinde haysiyetini elden bırakmamayı başarabilmişti, çünkü insan denen varlığın ne kadar aciz olduğunu anlayıp kabullenebilmişti.
Kadınlar tarafından yetiştirilmiş, daima kadınlar arasında yaşayıp büyümüş olmam dolayısıyla, iyiliğin asıl anlamını, kullanışlı anlamını değil, insan olmaya dair derin anlamını onlarla öğrenmiş olduğuma inanırım. Kadınlara kendimi böyle borçlu hissetmem, haliyle, kitaplarıma da yansır.
Sıradan insanlar hakkında düşünür yazarım, çünkü tanıdığım insanlar onlardır.
Biz insanlar zulüm gibi doğaya ters bir şeyi insanın icat etmiş olmasını kabul etmekten aciziz. Hiçbir hayvan zalim değildir, hiçbir hayvan başka bir hayvana işkence etmez. Hayvan, hayatta kalma dürtüsünün dayattığı kanunlara uymak zorundadır. Benzerlerini işkenceden geçirmek ve aşağılamak ise insan aklının icadıdır.
Ancak yazar, gözlerimizin şu görür haliyle bile kör olduğumuza inanmaktadır, insanların bulaşıcı bir körlüğe kapılmasına gerek yoktur. Belki gözlerimiz görmektedir ama aklımız körleşmiştir.
İsa’ya göre İncil’in en fazla polemik yaratan romanım olduğunu, ikametimi Lizbon’dan İspanya’daki Lanzarote’ye taşımama sebep olduğunu söylemiştim. Planladığım bir kitap değildi çünkü İsa’nın yaşamını yazmak önceden hiç aklıma gelmemişti, aslında yaşamlarından birini demek daha doğru, zira yaşamının birçok farklı yorumu mevcut, bunların kimi yıkıcı, kimiyse, tam tersi, dogma ve geleneklerin kısıtlamalarına itaat eden metinler. Neticede, Yahya ile Meryem’in evlatlarına dair söylenebilecek her şey söylenmişti, bir kitaba daha ihtiyaç yoktu, hele de benim gibi bir ateistin yazacağı bir kitaba hiç yoktu.
Bir tarih kitabını açtığımızda karşımıza çıkanlar hep art arda gelen hanedanlıklardır; kraliyet aileleri arasında gösterişe ya da fesada dayalı ilişkiler, savaşlar ve barışlar, halklar arasında yaşananlara değinmeksizin işlenir, üstelik hepsi mantık çerçevesinde hizaya sokulmuş gibidir. Belgeler aracılığıyla aydınlanan ve mühürlerle onaylanan bu Tarih’te, varlık sebepleri sırf başkalarının aldığı kararların ceremesini çekmek olarak görülen sıradan insanlarla karşılaşmamız pek zordur.
Kitaplarımda kahramanlar yoktur, güzeller güzeli insanlar yoktur, belki kadın karakterlerim bile güzel değildir, ancak genelde onları fazla betimlemediğim için görünümleri okuyucular tarafından kendi tercihlerine göre yeniden tasarlanabilir. Yazar üç dört fırça darbesiyle karakterin ana hatlarını belirtmeyi yeğler, yüzlerini, boy boslarını, hareketlerini sistemli bir biçimde en ince ayrıntısına kadar tasvir etmez Yazar bu görevi ve sorumluluğu okuyucuya yüklemeyi yeğler.
Ricardo Reis’in muhteşem eserlerini okurken beni en çok etkileyen dizelerden biri, Bilge kişi, dünya denen gösteriyle yetinmeyi bilendir, dizesiydi.
Bu alanda çalışmış olanlar geçimini çeviriden kazanmak nedir iyi bilirler: Karşılığı hakkıyla verilmeyen bir iş, pek bilinmeyen bir uğraştır; çok çalışmaya, çok iş teslim etmeye ve sonsuz bir sabra dayalıdır.
Varlığımız anılara bağlıdır, insanlar yaşamlarının anısı varolduğu sürece, sevenlerinin yaşamlarına anlam kattıkları sürece varlıklarını sürdürürler. Bu sayede, anneannem ile dedem benim gözümde varlıklarını hâlâ sürdürmekteler. Bu sayede, dedem Jerónimo hala hayatta, yanı başımda, dolunaylı gecelerde yanında uyuyan küçük torunuyum hâlâ.
Nüfus kayıtlarındaki araştırma, kayıp ağabeyimin peşinden, ailemin meydana getirdiği malzemeye yönelik yaptığım bürokratik bir araştırma, ağabeyimin artık hafızamda varolmasını sağladı. Bir dizi araştırmanın ardından öğrendiğim kadarıyla benden iki yaş büyükmüş ve benimle iki yıl geçirdikten sonra, dört yaşında ölmüş.
Şimdi fark ediyorum da, bütün eserlerimde, günümüzde pusulası hiç olmadığı kadar fena şaşmış haldeki insanlığın kurtarıcı unsuru olarak hep kadını işaret etmişim.
Hayatımda tanıdığım en bilge insan ne okumayı bilirdi ne de yazmayı.
Yaşamlarımızın yaklaşık %95 başkalarının eseridir.
Ne mutlu hayır diyenlere, çünkü dünyanın hükümdarlığı onlara aittir.
Kadınlar tarafından yetiştirilmiş, daima kadınlar arasında yaşayıp büyümüş olmam dolayısıyla, iyiliğin asıl anlamını, kullanışlı anlamını değil, insan olmaya dair derin anlamını onlarla öğrenmiş olduğuma inanırım.
Sıradan insanlar hakkında düşür yazarım, çünkü tanıdığım insanlar onlardır.
Hiçbir hayvan zalim değildir, hiçbir hayvan başka bir hayvana işkence etmez. Hayvan, hayatta kalma dürtüsünün dayattığı kanunlara uymak zorundadır. Benzerlerini işkenceden geçirmek ve aşağılamak ise insan aklının icadıdır.
İnsan ne kadar başka şeylerle uğraşsa da, bir şeyin olacağı varsa olur.
Bilge kişi, dünya denen gösteriyle yetinmeyi bilendir.
Bize verilen ismi biliriz, sahip olduğumuz ismi değil.
edebiyatı yaşama dönüştürme arzumuz daima baki kalacak.
Varlığımız anılara bağlıdır, insanlar yaşamlarının anısı varolduğu sürece, sevenlerinin yaşamlarına anlam kattıkları sürece varlıklarını sürdürürler.
A m a y ı l d ı z l a r a y ü k s e l m e d i,
o y e r y ü z ü n e a i t t i .
o y e r y ü z ü n e a i t t i .
Dinler ne kadar insanları yakınlaştırmayı vaat etseler de asla bu amaca hizmet etmiyorlardı, üstelik din uğruna girişilen bir savaş bütün savaşların en saçmasıydı.
Hayata ait olmayan her şey edebiyata aittir, Tarih de öyle, Özellikle de tarih, gücendirmek için söylemiyorum, Resim de, Müzik de, Müzik doğduğundan beri direniyor, kah geliyor, kah gidiyor, sözden kurtulmak istiyor, bence kıskançlığından ????
Ama daima boyun eğiyor, Resim de, Aslında resim zaten Edebiyatın fırçayla yapılmış halidir.
Ama daima boyun eğiyor, Resim de, Aslında resim zaten Edebiyatın fırçayla yapılmış halidir.
Büyük olmak için eksiksiz ol / Cüzi de olsa kat kendini, yaptığın her şeye
Kandırılması en kolay kişi, başkaları tarafından kandırılmaya razı olandır.