İçeriğe geç

Her Şeyin Sonundayım Kitap Alıntıları – Tezer Özlü

Tezer Özlü kitaplarından Her Şeyin Sonundayım kitap alıntıları sizlerle…

Her Şeyin Sonundayım Kitap Alıntıları

yakınlarımın, sevdiklerimin, özellikle hiç beklemediğim 1anda aldığım kötü haberlere bedenen dayanasım yok
Kanserle ilgisi yok, alarm edici 1şey değil, ama kesip atmak gerek.

Değil ama, ya ise ameliyat öneririz.

söylenen her sözcüğün anlaşılmaktan öte, yaşadığını, dahası sözcüklere bile gerek olmadan yaşandığını bilmek, güç gibi yalın 1olgu değil, varolmak gibi 1şey. İşte, yalnız kalınca varolduğumu hiç algılamıyorum. Kendi kendime yaşamın düşünü görmüş 1ölü gibi geliyorum
Sonbahar ne güzel 1mevsim değil mi???
Mektuba başlamadan önce yanımdaki bloknota Handke’nin Wunchloses Unglück adı için 1kaç öneri yazmayı denedim 1saniyede şu sözcükler boşaldı: Mutsuzluğun İsteksizliği (kelime çevirisi) Mutsuzluğun Boşluğu Mutsuzluğun Sessizliği / Mutsuzluğun Hiçliği / Mutsuz Bir Hiçlik / Mutsuzluğun Birakılmışlığı / Mutsuzluğun Durgunluğu (ihtiyar balkona çıkıp, 1saksıyı soldan aldı, sağa koydu, galiba saksıları sularken yerlerini değiştirerek oyalanıyor)
Max Frisch’i pek okumamıştım. Bazı kitaplarını 1az okudum. Aslında çok şey anlatan, tatlı sohbeti olan fikracı 1yazar
Tüm kusur bende. Hiç1 konuda hiç kimseye güvenmemem gerektiğini böylece 1kez daha öğrenmiş oldum
Soru işaretleri gereksizdir. Çünkü hemen her cümle yanıtı olmayan 1sorudur.
İnsanlarla dolu yalnızlığının izi
Ben en çok seni kavrayabiliyorum.
Nasıl anlatayım.
Senden başka hiç1insanı tam anlamıyla,
bütünüyle kavrayamıyorum
Belki de bugün ilk defa her şeyin sonundayım.

Korkuyorum. Korkuyorum. Korkuyorum

Elim, elimden çıkan kelimeler, benden uzaklaşıyor.
Bu satırlar ben değil artık.
Kafamdan geçenleri yazamam.
1şey geçmiyor çünkü
Bu kelimeleri alt alta, yan yana dizmem için de. 1gece. Diğerleri gibi. 1ben. Diğer benler gibi.
Bugün eski ben’lerimden 1i olduğumu duydum.
Karşılıklı gülsek
Ruh sağlığım hiç yerinde değil. Keyfimin yerinde olması içinse hiçbir neden yok.
Kabuğumdan çıkmak istiyorum. Buna son defa ihtiyacım var. Sonra yeniden dönebilirim kabuğuma. Değişmiş olarak.
Çok istedim. Olmadı.
Zaten çok istediğim hiçbir şey olmuyor.
Leyla Erbil de bana, Kitabın, insanlık adına içime ışık saldı diye yazmış.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bugün hep birisiyle konuşmak istedim. Bu kahrolası güzel kentte şöyle gönlümce konuşabileceğim hiç kimsem yok.
Bu ihtiyarların yalnız adamlar mı, ya da akıl hastaları mı olduğunu anlayamadım. Şizofren kadar kibardılar
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
En iyisi zamana bırakmak. Zamana, o geçmek bilmeyen ya da inadına göz açıp kapayıncaya değin ayların, yılların geçtiği zamana
Çok zamanım olmasına karşın, içimde beni beceriksizliğe sürükleyen bir telâş var.
Bilmiyorum, zaman zaman düşünüyorum da, homoseksüelliğin bugünkü kadar açılamamış olması mı Kafka’ya, Pavese’ye, Walser’e bu denli acı çektirdi diyorum?
Sessiz sakin, ruhsuz insanlar.
Ölmek isteğim yok. Yaşama isteğim olmadığı gibi.
Hiçbir yazar ilgimi çekmiyor Her sevdiğim satırı okumuşum.
Dün Tektaş, henüz Kafka’dan bir tek satır okumadığımı söyledi. Ne kadar isterdim onun yerinde olmayı. Tabii okunulan satırlar yeniden okunur
Paris, acıları ve anıları unutturan bir kenttir.
Köylülere ve köylülüklere dayanasım yok.
Ne düşündüm biliyor musun, sizin eski Mavi akımı gibi bir grup oluşturmalıyız. Bu gruba: Ferit Edgü, Orhan Duru, Demir Özlü, Leyla Erbil, Tomris Uyar, Nazlı Eray ve Tezer Özlü girebilir. Herhangi bir toplantıya ya grup olarak katılırız, ya da hiç
Kafka gibi veremden çatlamamamız, Beckett kadar ölü görünmememiz, şarklılığımız yüzünden. İç dünyamızın farkı olduğunu sanmıyorum.
Belleğim ölü. Birçok noktada, yaşamın birçok kesitinde, gerçekten, Beckett’imsi bir ölülükte.
İçine sıçayım edebi türlerin. Romanın. Öykünün. Şiirin. İçine sıçayım. Bana yaşamın ucuna yapılan yolculuklar gerek. Bu yolculuğun türü olur mu?
Çok ender yaşanılan kimi aşklar gibi. Öyle bir aşk yaşamışındır ki, bir daha artık böylesini yaşayamam dersin. Aşk sözcüğüne anlamını veren, bedeninin tüm hücrelerinde, sinirlerinin her atomunda duyduğun bir duygudur. Sonra bir gün, bir rastlantı, yeniden aynı heyecan, aynı coşku, aynı yoğunlukta yaşanan anlar İnanamazsın. Bir düşteyim sanırsın. Kitaplar da benim için böyledir. Eski aşklara dönemezsin, ama eski kitaplara dönebilirsin.
Çoğunlukla konuşan, hele fazla konuşan insanları anlayamıyorum. İşte bütün gün konuşacak birisinin olmaması büyük bir rahatlık. Çevrede o kadar çok depresyon geçiren insan var ki, hepsinin çeneleri düşmüş.
Uzun süre kimseye bağlanmadan kendi özgürlüğüm içinde yaşayacağım ve kimsenin sinirlerimi bozmasına izin vermeyeceğim.
Yazı yazmak güç geliyor bana. Hele okumak – hiç okuyamıyorum. Bol bol uyuyorum.
Çok şuurlu bir delilik ve çok büyük bir espri, Beckett’i aşan bir absürd içindeyim.
Durum korkunç.
Burada yalnız kaldım. Bach dinliyorum. Dinlemiyorum ya. Burada bir ben var. Belki de bana benzemek isteyen birisi. Kafamın içinde her şey bir arada. Çocukluğum. Taşra. Erkekler. Sıkıntı. Ama kafam bomboş. Hiç bu kadar yalnız ve rahat olmamıştım. Bomboş,
Belki de ben bugün ilk defa her şeyin sonundayım. Gene bir yığın günler geçip gidecek ve ben kendime işte bugün ilk defa her şeyin sonundayım mı diyeceğim? Korkuyorum. Korkuyorum. Korkuyorum.
Bir gece. Diğerleri gibi. Bir ben. Diğer benler gibi. Bugün eski ben’lerimden biri olduğumu duydum. Karşılıklı gülsek.
Gülebilir miyiz dersin?
Saat 12’ye geliyor. Gecenin bu saatlerinde insanlar kısıyorlar seslerini. Sessizlik bürüyor ortalığı. Ben de daha iyi duyuyorum dinlediğim müziği. Daha çok yitiriyorum tüm düşüncelerimi. Olmayan düşüncelerimi. Uyuyabilmem için hiçbir neden yok. Sabah 8’de kalkmış olmam, o ilgisiz büro, ev, ben, beni yoramıyor artık. Uyanmam için de hiçbir neden yok.
O, çektiği acıları kullanarak, ortaya koymadı yapıtını. Çektiği acılardan bir yapıt yarattı.
Zaman, o geçmek bilmeyen ya da inadına göz açıp kapayıncaya değin ayların, yılların geçtiği zaman.
Hiç değilse gece 12’den sonra evinde oturmak yasak değil.
İşte burada istediğimi yapabiliyorum.
Işık var, kitaplar var, ben varım, dünyam var..
Ruh sağlığım hiç yerinde değil. Keyfimin yerinde olması içinse hiçbir neden yok.
En çok ve en uzun sana inandım.
Hemen gel. Sen olmazsan hiç kimseyi göremeyeceğim. En çok ve en uzun sana inandım.
Birçok insanın heyecanı, doğru bir dünya görüşü yok.
Soru işaretleri gereksizdir. Çünkü hemen her cümle yanıtı olmayan bir sorudur.
Uzun süre kimseye bağlanmadan kendi özgürlüğüm içinde yaşayacağım ve kimsenin sinirlerimi bozmasına izin vermeyeceğim.
Ben beni bunaltıyor.
Başıma gelmedik kalmadı.
– yazmamanın, yazamamanın yazılabileceğini gördüm.
Ruh sağlığım hiç yerinde değil. Keyfimin yerinde olması içinse hiçbir neden yok.
| öleceksem de ne nedenle öldüğümü bile bilmek istemiyorum |
Aslında hastalık psikolojisine girmek, sokulmak, insanı hasta eden en büyük olgu.
İlk kez zaman denen zamansızlığı algılıyorum. İlk kez sevgi içinde yaşıyorum, ne geçmişi ne de geleceği düşünmüyorum, tabii geçmiş düşünmeden de etkisini duyuruyor, ama silik anılar biçiminde, güzel resimler biçiminde. Değişmeyi yaşayabildiğim için mutluyum.
Her şey öyle büyük çıkmazda görülüyor ki Ama gene de belki bir olanak vardır bilemiyorum.
Kabuğumdan çıkmak istiyorum. Buna son defa ihtiyacım var. Sonra yeniden dönebilirim kabuğuma. Değişmiş olarak.
Bu kahrolası güzel kentte şöyle gönlümce konuşabileceğim hiç kimsem yok.
Bu dünyadan çık git de, nereye gidersen git!

| https://1000kitap.com/yazar/Arthur-Rimbaud |

Sonbahar ne güzel mevsim, değil mi ?
Zaten insanın kendisinden başka karşı karşıya olduğu kim var ?
Ruh sağlığım hiç yerinde değil. Keyfimin yerinde olması içinse hiçbir neden yok.
İlk kez sevgi içinde yaşıyorum, ne geçmişi ne de geleceği düşünmüyorum..
Çok istedim. Olmadı.
Zaten çok istediğim hiçbir şey olmuyor.
▪︎Tüm kusur bende. Hiçbir konuda, hiç kimseye güvenmemem gerektiğini böylece bir kez daha öğrenmiş oldum.
Hem birbirimizle olmak istiyoruz, hem de olmamak. Karşılaştığımız zaman da çok güç oluyor, kendimizi bir arada hissediyoruz.
Sessiz sakin, ruhsuz insanlar.
Hiçbir şey istememenin mutluluğu
Ölmek isteğim yok. Yaşama isteğim olmadığı gibi.
Yoksa böylesi bir özleme alıştık mı ? Böylesi bir bölünmenin acısını severek mi çekiyoruz.
Kitap yazmaya gelince, zaman zaman içimde öylesine bir güç duyuyorum ki bir günde oturup bir kitap yazabileceğimi algılıyorum. Oturup sözcükleri hiç düşünmeden art arda yazabiliyorum Çeşit çeşit duygularla doluyum.
KOPUKLUK. YAŞAMDAN, İNSANLARDAN, GEÇMİŞTEN KOPUKLUK.
Gelecekle de hiçbir ilgisizlik.
Sonbahar ne güzel mevsim, değil mi?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir