İçeriğe geç

Hayatın Anlamı Var mı? Kitap Alıntıları – Erol Göka

Erol Göka kitaplarından Hayatın Anlamı Var mı? kitap alıntıları sizlerle…

Hayatın Anlamı Var mı? Kitap Alıntıları

Hayatın ne olduğunu idrâk edebilmek için ömrün sonuna gelmek gerekmiyor. Tıpkı deniz suyunun tuzlu olduğunu anlamak için bütün denizi içmek gerekmediği gibi bir damla tatmak, bir süre yaşamak yetiyor hayatın meşakkatli bir yolculuk olduğunu görmek için
İradeden bahsederken, iç dünyamızdaki derinliği de hesaba katmamiz gerektiğini biliyoruz.
Ne kadar derinlere doğru yol alırsak bilinç de o kadar devreden çıkıyor, bilinçdışının hükümranlık alanına giriyoruz.
Geçmiş zamandan uzaklaştıkça, kendimizi yalnızca hafızamızın insafına bırakıyoruz .
Ama insan gittiği her yere kendini de götürür, kişiliğini sürekli yanında taşır
Şu dünya yüzündeki hayat, aslında bir ölümden ibarettir. Bizi korkutan ölüm de hakîkat de, hayattır.!
Yarın yepyeni bir dünyaya uyanacağız. Uyanacağımız dünya hakkında hiçbirimizin kesin bir bilgisi yok; bireysel yaşamlarımızda bizi nelerin beklediğiyle ilgili milyonlarca ihtimal var. Her ihtimale, kaderimizin önümüze açtığı her kapının ardında bizi bekleyenlere karşı hazır olmak, kendi planlarımızı ortaya koymak ve yeni durumlarda bu uğurda mücadele etmek, insan olarak elimizden geleni yapmak Yaşadığımız büyük sınav, budur.
Hayatımızın anlamına tek bir cevap aramak, bir satranç şampiyonuna ‘Üstat satrançta en iyi hamle hangisidir?’ diye sormaya benziyor. Tek bir en iyi yoktur. İnsanlar adedince en iyi vardır. Her insanın en’i, iyi’si ve en iyi’si farklıdır çünkü. İnsanın birinci olma tutkusunun anlamını kaybettiği yer, kendi en iyisinin keşfine vardığı bu noktaya tekabül ediyor.
Yarın yepyeni bir dünyaya uyanacağız. Uyanacağımız dünya hakkında hiçbirimizin kesin bir bilgisi yok; bireysel yaşamlarımızda bizi nelerin beklediğiyle ilgili milyonlarca ihtimal var. Her ihtimale, kaderimizdin önümüze açtığı her kapının ardında bizi bekleyenlere karşı hazır olmak, kendi planlarımızı ortaya koymak ve yeni durumlarda bu uğurda mücadele etmek, insan olarak elimizden geleni yapmak Yaşadığımız büyük sınav, budur.

Hayatın Anlamı Var mı?, Erol Göka

Hayat, hem içinde hem dışında olduğumuz çember; kâh usul usul kâh gürül gürül birlikte akıp gittiğimiz ama günün birinde bizi bir kenara atıvereceğine emin olduğumuz ırmak.
Pek çok çağdan daha ıstıraplı bir biçimde hayatın anlamı üstüne derin derin düşünüyoruz çünkü insan hayatını korkunç derecede değersizleştiren bir çağda yaşıyoruz.
Zira attığımız her adım biraz da meçhuledir.
Nasıl birine onun ricası ile aşık olmak imkansızsa,kimse durduk yerde ama hasbi bir biçimde ağlayamaz,gülemez,üzülemez;EMİR KOMUTA İLE MUTLU OLUNMAZ
Dünyada hiçbir zehir, hiçbir şeker yoktur ki , birine ayak, öbürüne ayak bağı olmasın. Birine ayaktır, öbürüne ayak bağı ; birine zehirdie,öbürüne şeker. Yılanların zehri ,yılanlara hayattır.Fakat insana nisbetle ölüm. Deniz, suda yaşayan mahlûklara sanki bağ,bahçedir. Fakat karada yaşayanlara ölümdür.
Bugüne kadar hiç kimsenin bir mağaranın sonuna kadar gidememesi, o mağaranın sonunun olmadığı ablamına gelmez ki.
Bizim hayattan ne beklediğimiz önemlidir amenna lâkin hayatın da bizden beklentileri vardır .
Eğer bir insan hayata dair sorumluluklarını üzerine alamıyorsa, yaşadığı olaylarda kendi payını göremiyorsa, onun değişmek için hiçbir çaba harcamayacağı, değişme çabasını anlamsız bulacağı açıktır .
Sanılanın aksine, insanın ihtiyaç duyabileceği her şeye sahip olması tehlikeli, istediği her şeye sahip olması daha da tehlikelidir.
Söylentiye göre Büyük İskender önünde fethedilecek başka yer kalmadığı için gözyaşı dökmüş.
Sanılanın aksine, insanın ihtiyaç duyabileceği her şeye sahip olması tehlikeli, istediği her şeye sahip olması daha da tehlikelidir.
Hakikat arayıcısı için zirve yoktur, tırmanış hep sürer ve sağlıklı insanlar için hayat, sürekli mücadele gerektiren bir etik gerilim hattı olmayı sürdürür. Can sıkıntısına çare olsun diye uydurma bir anlam aramak yerine, önüne açılan bir işi yapmaya başlayan kimse daha şanslıdır. Gün boyunca karşılaştığı işlere hiç üşenmeden koyulan insan, can sıkıntısına karşı gerçek panzehiri yakalamıştır.
Nasıl meşe palamudu bir gün meşe ağacı olma potansiyelini o küçük varlığında taşıyorsa, insan teki de bir çok imkanı bağrında taşır. İnsan varlığı sürekli bir eylem halinde bir gizilgüç olarak, gelecekte alacağı şekli önceden kendi içinde barındıran etkin bir yapı olarak ele almalıdır.
Bu hayatla irademiz hüzünlü bir kelebek olarak uçuşunu sürdürür ve onun küçük kanat çırpışlarında öyle mucizeler gizlidir ki…
Değişimde yegane rehberimiz irademizdir. Kişiliğimizde değişimi sağlayacak olan ne aklımız, ne arzumuzdur; onlar bizi her zaman yanıltabilir ama iradenin bizi yerleştireceği ahlaki konum sağlam olursa, davranışlarımızı bu referansa göre ayarlayabiliriz.
Hepimizin kişiliği bebeklikte genetik olarak getirdiğimiz huylara aileden, çevreden öğrendikleriminiz eklenmesiyle şekilleniyor, organize oluyor. Kişilik organizasyonunun ana çatısı, temelleri çoklukla atılmak üzere, ergenlikle birlikte kuruluyor ama kişiliğimiz gelişmesini, olgunlaşmasını çok yavaş da olsa sonra da sürdürüyor.
Hayat , hem içinde hem dışında olduğumuz çember; kâh usul usul kâh gürül gürül birlikte akıp gittiğimiz ama günün birinde bizi bir kenara atıvereceğine emin olduğumuz ırmak. Hepimizin bir hayatı var; geçip gidenleri, şimdi bedenleriyle toprakta yatanları artık hayattan ayrılmış gibi görüyoruz ama hayat, gelecekteki insan kardeşlerimiz de dahil olmak üzere hepimizi içeriyor. Zaman atının terkisine atlamış, süreç olarak oradan oraya akıp gidiyor o. Hayat dediğimizde çoğu kez bizi de içeren ama bizi aşan bir devranı kastediyoruz.
Biz duygularımızı değil, duygularımız bizi yönetir. Oysa psikolojik bakımdan sağlıklı nesiller yetiştirmek istiyorsak çocukluktan itibaren duygu eğitimi şarttır. İnsan iç-dünyasında neler olup bittiğini, hangi duyguların gelip geçtiğini tanıdıkça, karar verme süreçlerinde ileride kendisini zora sokacak durumlardan o kadar uzak durur.
Sağlıklı bir insanın duygularının yol göstericiliği olmaksızın düşünce üretebilmesi mümkün değildir.
Bir duygu, çoğunlukla belirli bir zihinsel içerik tarafından harekete geçirilen, hem beyinde hem de bedende meydana gelen değişiklikler kümesidir; ortaya çıkışı ve yönlendirilmesi asla insanın kendi elinde olamaz.
Usta bir taşıt sürücüsü, nasıl trafik kurallarına en çok ve en iyi uyan kimseyse, gerçek bir özgürlük aşığı da isteklerini yaşama geçirebilmek için koşulları ve kuralları en iyi değerlendirebilendir.
İnsanın seçimleri ile sonuçları, özgür iradesi ve sorumluluğu arasında bir denge vardır. Bu manada, Allah’a hakkıyla iman edenler için dünya hayatı, hem bir gurbet sancısı, hem bir oyun ve eğlence diyarı yani tiyatro, hem de sonlu olanın içinde sonsuz olanla sahici bir ilişki kurmanın öğrenildiği imkanlar ve fırsatlar arenasıdır. Gerçek bir yaşam kılavuzunuz yoksa, hayatı anlamamışsanız, her şeye yabancılaşırsınız.
Hayatın ne olduğunu idrak edebilmek için ömrün sonuna gelmek gerekmiyor, tıpkı deniz suyunun tuzlu olduğunu anlamak için bütün denizi içmek gerekmediği gibi.
İnsanın başına gelenlerin sorumlusu, sanılanın aksine arzular değil, iradesi alınmış dünyada, arzuların rehbersiz kalmasıdır.
Kotulukten ayril , iyilik yap . Yanlis mi yaptin? O halde iyi bir sey yaparak bunu dengele .
Hayatımızın anlamına tek bir cevap aramak , bir satranç şampiyonuna ‘ Üstat satrançta en iyi hamle hangisidir? ‘ diye sormaya benziyor.
Bizim hayattan ne beklediğimiz önemlidir amenna lâkin hayatın da bizden beklentileri vardır.
Eğer acıdan kaçınmak mümkün değilse onu yaşamın bir parçası olarak görmek hayata dair bilgimizi ve bilincimizi arttırabilir.
Dünyada hiçbir zehir, hiçbir şeker yoktur ki, birine ayak, öbürüne ayak bağı olmasın.Birine ayaktır, öbürüne ayak bağı; birine zehirdir, öbürüne sanki şeker. Yılanların zehri, yılanlara hayattır. Fakat insana nisbetle ölüm. Deniz, suda yaşayan mahluklara sanki bağ, bahçedir. Fakat karada yaşayanlara ölümdür.
Aman Yarabbi ben mi yasadim tum bunlari/ şu etrafima cam kiriklari gibi saçilmis yasanti zerreleri benden mi yere dustu
Yolu biliyormuş gibi davrandığımıza bakmayın.
Biricikliğini fark eden insanın varoluşuyla yüzleşmekten kaçınmadığı, kendi kendinin farkında olarak yaşamayı seçtiği tarza otantik olma diyoruz. Otantik bir insan dediğimizde hayatı, insan olarak biricikliğini, varolmanın ona yüklediği tüm çelişki ve çatışmaları kabul ederek, yani değiştiremeyeceği kaderine rıza göstererek, onların beraberlerinde getirdiği endişeye katlanarak, insan olma potansiyellerine en uygun biçimde, kimseyi taklit etmeden, kimseye yaranmadan, cesaret, azim ve kararlılıkla yaşamayı göze alabilen kimseleri anlatmaya çalışıyoruz.
Yaşıyorsanız ve yaşamaya çabalıyorsanız, hayatınızı kaderiniz olarak benimsemiş, bugüne kadar ona tutunabilmişsiniz demektir. Hayata tutunabilmişseniz, ona bir anlam veriyor, ömrünüze bir değer yüklüyorsunuzdur. Hayata verdiğiniz anlamı görmek için, bugüne kadar hayatta kalmak, her sabah yeniden yaşamaya başlamak için nereye tutunduğunuza bakmak yeter. Tutunduğunuz yerdedir anlam, onu oraya sakız gibi siz yapıştırmışsınızdır.
Yetenek, Allah vergisidir; mütevazı olun. Şöhret, insanlardandır; müteşekkir olun. Kendini beğenmişlik, sizdendir; dikkatli olun.
Her insan, davranışlarıyla değil ama insan olması hasebiyle saygıyı hak eder.
Yapayalnızım ama bir kente yürüyen ordu gibiyim.
Tanrı olmasaydı her şey mübah olurdu.

Dostoyevski

İnsanın ihtiyaç duyabileceği her şeye sahip olması tehlikeli, istediği her şeye sahip olması daha da tehlikelidir.
Anlam üretemediğimiz zaman kaygı üretiyoruz, anlam üreticisi olduğu kadar kaygı üreticisi modern insan.
– İnsan nedir?
+ İnsan, üç beş damla kan ve binbir endişedir.
Kelimelere dökse de dökmese de aslında her insan yaşadığı hayatın anlamını dert edinir.
Yaşam, birbirinden bağımsız bireylerin ortak çalışması olarak görüldü mü, insanlığın ilerlemesine sınır yoktur.
Hayat mücadelesinde keşke kadar saçma bir kelime olamaz, keşke diye cümleye başlanılan bir yerde anlam kaçar gider.
Ey bedeni kirli olan kişi! Sen havuzun etrafında dönüp dolaşıyorsun, ama insan havuzun dışında iken nasıl temizlenebilir?
İnsan özgür ve sorumlu olmasının yanında sevgiyle de donatılmıştır. İnsanı kurtaran ve yaralarını saran tek şey sevgidir.
İnsan üç beş damla kan ve binbir endişedir. (Sadi Şirazi)
Hayat bir armağandır alın,paketini açın,takdir edin,kullanın ve tadını çıkarın.
Kimi zaman tecrübe, kimi zaman bilgi ve bize yol gösteren diğer rehberler eşliğinde, karanlıkta tedirgin biçimde yürüyen yolcularız.
Pervaneler gibi ışığa muhtacız ama pervanelerden farklı olarak bilgiç ve kibirliyiz.
Erich Fromm , despotik rejimlerin var olabilmesini özgürlük korkusundan ödleri patlayanların sığınacak liman arama hissiyatlarına bağlar.
Gerçekten istediğin ebediyen kaybolmuş olan birliktelik hissi , bir zamanlar var olmuş olan bütünlüğün hazzıdır
Dilin , simgesel olanın , kelimelerin dünyamıza girmesiyle birlikte, şeylerin gerçekliği ilelebet yitirilmiştir.
T.S. Eliot, inanca çok daha fazla vurgu yapar , inancı arzunun önüne koyar , inanç olmadan daha fazla isteyemeyeceğimizi , arzulayamayacağımızı söyler.
Dili öğrenir öğrenmez arzumuzu dille ifade etmeyi de öğreniriz. Öğreniriz öğrenmesine de kelime gerçeğin yerini tutmadığı için bir şeyler hep eksik kalır.
Artık arzulayamıyorsak , henüz ölmemişizdir ama çoktan ölüler ülkesini mesken tutmuşuzdur.
Psikolojik dertler içinde kıvranan birine yardım ve rehberlik ederken “ insanın sıfır noktası”ndan başlamak zorundasınız . Zira kaygı ve umutsuzluk içinde olan bir kimsenin duymak isteyeceği , sizin dünya görüşünüz , nasihat ve önerileriniz , sakinleştirici güzel sözleriniz değil , anlaşılmaktır ; insanın neler yaşayabileceğine , iç dünyasında nelerin olup bittiğine dair bir bilgiden kaynaklanan anlayışla yaklaşırsanız , sizi kendi anlam dünyasına buyur edebilir.
Mutlu olmak için seni değerli kılacak şeyler yap.
Bir insanın davranışını amacıyla ilişki içinde ele almazsanız anlayamazsınız.
Hastalık bedenin hissedilmesidir.
Din, günümüz insanının afyonu değildi, gerçek afyon başta futbol olmak üzere spordu.
Bu sefer anladım galiba dersiniz; bir süre sonra dalga gider, sular çekilince cehaletiniz ortaya çıkar.
Hazreti Peygamber sav ‘İnsan korkuyla ümit arasındadır’ diyerek bizi varoluşsal endişe konusunda uyarır.
Hayat mücadelesini sürdürebilmek için hayatımıza bir anlam vermek gerekiyor.
Hayat karşısında insan olarak çoğu zaman çaresiziz. Anne babamızı, milletimizi belirleyemiyoruz , önce gelişip güçlenmek hoşumuza gitse de yaşlanmayı engelleyemiyoruz , ne zaman öleceğimiz konusunda 24 saatlik ömürleri olan su sineklerinden biraz daha şanslıyız .

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir