İçeriğe geç

Hayati Yalanlar – Basit Gerçekler Kitap Alıntıları – Daniel Goleman

Daniel Goleman kitaplarından Hayati Yalanlar – Basit Gerçekler kitap alıntıları sizlerle…

Hayati Yalanlar – Basit Gerçekler Kitap Alıntıları

&“&”

… stres yanıtının, bedenin her türlü tehdit ve tehlikelere karşı vermiş olduğu evrensel bir reaksiyon olduğunu söylemektedir."
Zihinsel stres tek başına endorfin salınımını tetikliyordu. Daha açık olarak söylemek gerekirse, bir acı çalışması sırasında kendilerine şok verilmesini bekleyen gönüllülerin korkuları sonucunda endorfin salınımı olduğu tespit edilmişir. Tabi başka psikolojik stresler de bu salınımı tetikler. Örneğin, final sınavındaki öğrencilerin yüksek endorfin seviyelerine sahip oldukları bildirilmiştir.
Calvin Holl’un The Silent Language" adlı eserine göre (New York: Doubleday, 1959), bir Arap ile bir Amerikalı konuşurlarken Arap Amerikalıya öyle yaklaşacaktır ki, geri geri adımlar atan Amerikalı sonunda sırtını duvara yaslayacaktır.
Shavit ve arkadaşları, Endojen Opioidler, Şiddetin Tümör Gelişimi ve Bağışıklık Fonksiyonu Üzerine Olan Etkilerine Aracılık Ediyor Olabilirler",

Batı Farmakoloji Topluluğunun Tutanakları 26 (1983), 53-56.

İki kutup arasında bir yerlerde – hayati yalanlarla bir hayat yaşamak ve basit gerçekleri söylemek – marifetli bir ortalama yatmaktadır; bu da aklı başında olmaya ve hayatta kalmaya giden yoldur.
O yılın sorusu: Nehirler yağmur yağarken bir kuşa nasıl cevap verirler?" idi.

Cevap ise şöyleydi: "Kar yağışına dönerek. "

Henry, hayalin hayata hem huzur hem de anlam verdiğini o zaman görür.

. . . var olmayan bir güzellik veya gerçeklik veya iyilik veya aşk koşulu için çabalarken kendini görebilmektedir. Oysa hayatının erken dönemlerinde her zaman Bu bir hayal" demiş ve başka bir tarafa yönelmişti. Şimdi "Hayalden başka hiçbir şey yok" diyor ve bununla yetiniyordu . . . Ve artık ölüm zamanı gelip de Lora belle "artık hiç ayrılmayacağız" dediğinde Henry ona gülümsemiş, onu öpmüş ve kendi kendine şöyle söylemişti: "Başka hiçbir şey yok" ve ölmüşlerdi.

Allen Wheelis’in 1966 yılında yazdığı Hayali Olmayan Adam " adlı kısa, alegorik hikayesini ele alalım. Hikaye şöyle başlar:

Bir zamanlar hiçbir şey hakkında hiçbir hayali olmayan bir adam vardı. Henüz beşikteyken annesinin her zaman merhametli ve sevecen olmadığını öğrenmişti; iki yaşında peri masallarını bıraktı; cadılar ve gulyabaniler üç yaşındayken onun dünyasından kayboldular; dört yaşında tavşanların yumurtlamadıklannı biliyordu ve beş yaşındayken, soğuk bir Aralık gecesinde dudaklarında küçük ve acı bir gülümseme ile Santa Claus’ a hoşçakal dedi. Altı yaşında okula başladığında, rüzgar fırtınasında uçuşan tüyler gibi hayaller de onun yaşamından uçup gittiler: Babasının her zaman cesaretli ve hatta dürüst olmadığını, başkanların değersiz ve önemsiz insanlar olduklarını, İngiltere Kraliçesi’nin de herkes gibi tuvalete gittiğini, gamzeli ve yuvarlak yüzlü genç ve hoş bir kadın olan birinci sınıf öğretmeninin zannettiği gibi herşeyi bilmediğini ve sadece erkekleri düşünüp başka hiçbir şey bilmediğini keşfetti. . . Genç bir erkek olarak en cömert davranışın kendine hizmet etmek olduğunu, en tarafsız sorgunun ilgi uyandırdığını ve yalanların basmakalıp sözlerle söylendiklerini anladı. Hayallerini kaybeden bütün insanların içerisinde o, hem tabularını hem de reçetelerini herkesten çok kaybetmişti; herşey olanaklı hale geldiğinde de, geride değerli olan hiçbir şey kalmamıştı.

insanın durumu tipik olarak öylesine karmaşıktır ki, hangi yalanların hayati oldukları ve hangi gerçeklerin keşfedilmek için yalvardıkları açık değildir.
Gerçek, ahlaki çirkinlikleri koruyan sessizlik komplosunu bozacak bir tehdit teşkil ettiği zaman seçim apaçık ortadadır: Doğruyu söylemek veya komploya katılmak.
Bir şeyi değiştirerek onun bozulmasına yol açmak, isteyerek yapılmış olsa bile, işleri daha da kötüleştirebilir.
gerçeği usta bir biçimde söylemek hassas bir meseledir. Gerçeğin, acı veren bilgileri dışarıda bırakan örtüleri çekip açma olasılığı olduğu zaman tehlikeler çok büyük olabilir.
Sıradan bir kimseyi hayati yalanından yoksun bırakırsanız, aynı zamanda onun mutluluğunu da çalmış olursunuz." Yine de hayati yalanlara tutunmak aynı derecede trajik olabilir;
Buluğ çağındaki genç kişi yetişkin olmayı kavramaya çalışırken somut modellere ihtiyaç duyar. Aslında ebeveynlerini gerçekten yıkmak istemez; onun öz saygısı ebeveynlerininkine bağlıdır. Bu ideali yok ederek, genç kişi kendisine zarar verir. "
Gammazların ve kanunsuz işlere karşı tetikte olan kişilerin güzelliği, toplu inkarın atalet çekimine karşı bir denge unsuru olarak faaliyet göstermeleridir.
…toplumlar, gömülü çirkinliklerin ağırlığı ile mahvolabilirİer.
Acı çekmeye hazırlıklı olmalılar ve bunun aileleri ve arkadaşları için bir felaket olabileceğini bilmeliler. Onlara sade ve basit bir biçimde, gerçeği söylemenin çok tehlikeli olduğunu anlatıyorum. "
birdenbire işlerin nasıl yanlış gittiğini anlatmaya istekli olurlar, çünkü artık grubun içine ait değillerdir.
Eğer anne , çocuğunun anladığını düşünerek hareket etmezse, onu bu can alıcı derecede önemli deneyimlerden mahrum bırakmış olabilir.
&‘bir kimsenin iyi bir yalan söylemesi için öncelikle kendi yalanlarına inanması gerekmektedir gerçeği’ modern bir satış memuruna veya politikacıya tesir etmemesi gereken bir kuraldır bu.
…bilinçaltı, tıpkı_ bir kuklacının kuklalarını eliyle idare etmesi gibi bilinçli zihni idare edebilir.
Bilinçsiz zihin için hilekar bir kimse gibi hareket etmek kolay bir adımdır…
Nelerin farkındalık alanına girmesi gerektiği ve nelerin girmemesi gerektiğine dair can alıcı derecede önemli kararlar bilinçsiz zihinde yani bilinçaltında verilirler. Böylelikle bu gerekli insan yeteneği, kendi kendine farkında olma, beraberinde kendini aldatma kapasitesini de getirir.
…tehlike verici gerçeklerle yüzleşmek yerine ilgisizlik içine batarız. Kendini aldatmaya karşı olan bu eğilim ve karşılıklı hileli sözler psikolojik ve sosyal hayatımızın yapısına yayılır.
Tabi ki bunları söylemek yapmaktan çok daha kolaydır.
Bununla beraber bilim adamlarının tarafsızlıklarını idealleştirmemeliyiz. Onlar da kimi zaman, algıyı çarpıtan sosyal güçlere karşı hassastırlar.
Bir grup, üyelerinden bir aldanmayı muhafaza etmek uğruna gerçeği kurban etmelerini tamamıyle talep edebilir. Bu yüzden yabancı, onları sadece gerçekler ile tehdit ediyor olsa da, o grubun üyeleri için potansiyel bir tehlike olarak karşılarında durur. Eğer o gerçek, paylaşılan aldanmaları zayıflatan bir gerçek türüyse; konuşmak gruba ihanet etmek demektir.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Örneğin, bu tutumun değeri, hiçbir yerlisi yöresel karışıklıktan bağımsız olmadığından dolayı başka yerlerden yargıç arayan İtalyan şehirlerinin eski adetlerinde kabul edilmiştir.
Simmel’in de söylediği gibi: Yabancı, pratik ve teorik olarak özgürdür; koşulları daha az önyargı ile dikkatle inceler; bunlar için ölçütleri / kriterleri daha genel ve daha nesnel ideallerdir; alışkanlık, dindarlık ve daha önceden olan olaylarla davranışlarını bağlamaz."
Freud … 1912 senesinde psikoanaliz uygulamaları ile ilgilenen hekimlere verdiği bir konferansta, analizi yapan kimsenin herhangi bir seçicilikten ve çarpıklıktan uzak durarak kendi bilinçaltını hastanınkine açması gerektiğini belirtmişti…
Freud, çarpıtılmış bir dikkat tedavisinin bulutsuz bir farkındalık ile başlayacağını söylemişti.
Buddhoghosa hile"nin çaresinin, panna veya bir şeyin iç yüzünü kavrama olduğunu söylüyor. Bu, olayları oldukları gibi görmek demektir
Kaygıdan kaçınmak için farkındalığın can alıcı kısımlarını kapatır ve kör noktalar yaratırız.
Görmemeyi tercih ettiğimiz şeyleri görmeyiz ve görmediğimizi görmeyiz.
Otoriter devletlerde, önemli kararlar veren çok az kişiye sahip olan ve devlet tarafından işletilen yayın evleri bütün yayıncılığı kontrolleri altında tutarlar. Amerika’da ise kitaplar yaklaşık bin tane bağımsız firma / yayın evi tarafından yayınlanırlar.
Totaliter bir otoritenin kontrol hakkını ispat edebilmesi için, alternatif görüş ve gerçeklerin önünü kesmesi gerekmektedir.
Totaliter bir devlet, tıpkı totaliter birey gibi, gerçeğin resmi biçimini, gem vurulmamış fikir akışlarına dayanamayacak kadar kırılgan ve nazik bulur.
Demokrasinin işaret ettiği şudur ki, bilgiler bağımsız olarak akarlar; özgürce konuşmayı garanti eden anayasa değişikliğinin ilk olması yerindedir.
Fikirler eylemleri başlatırlar. Bir toplum, otoriter çerçeveler yoluyla dikkat sahasını sınırladığı derece kadar, üyelerinin elinde mevcut olan seçenekleri de kısıtlar.
…Gerçeklerin yerine sessizlik geçmiştir ve bu sessizlik bir yalandır.
Meydana çıkardığı gerçekler arasında şunlar vardı: 1930 yılındaki Stalin’in yok etme davalarındaki kurbanların masumiyetleri, Stalin’in politik muhaliflerinin ölümlerindeki suç ortaklığı, Stalin devrinde yok etmeler ve infazlarla öldürülen Rusların -bunların içinde Lenin’in dul eşi ve Stalin’in kendi eşi de vardı? toplam sayıları elli milyondan fazla olabilirdi. Kısaca Stalin kendi insanlarına karşı bir katliam, bir soykırım gerçekleştirmişti.
Rusya’nın bir yarısının diğer yarısını devlete hainlikten suçladığı söylendiğinde Khrushchev’in kendisi, bu ifşa edilenlerin yayınlanmayacak kadar tahrip edici olduklarını söylemişti ve 1937-38’in tekerrür etmesinden korkuluyordu. "
…Kore bir sömürge ülkesi iken, Japon askerleri tarafından kendilerine eziyet edilen 53.000 Kore şehidi ile ilgili ifade, Kore’nin umumi valisinin sadece 2.000 şehit olduğunu tahmin ettiğini söyleyen ifade ile düzeltilmişti – ama yazı valinin bir Japon memuru olduğunu belirtmeyi ihmal eder. Japonlar tarafından işgal edilen Singapur’da öldürülen 20.000 insan 6. 000’den fazla" olarak değiştirilmiştir. 1937’de Nanking’de 300.000 kişinin öldürüldüğü ile ilgili ifade, Çinlilerin çok kişinin öldüğünü söylemeleri ile değiştirilmiştir. Bakan, bütün bu değişimlerin sebebinin okulların "sosyal misyonu" olduğunu söylemişti. Bu misyonun amacı da Japon gençlerinin kendi tarihleriyle gurur duymalarını sağlamaktı.
Paylaşılan aldanmacalar, beceriksiz olan meslek adamlarını rutin olarak korurlar. Örneğin, New York hükümeti idare heyetine bildirilen ve hekim ahlaksızlığı veya zararı ile ilgili olan 760 vakadan sadece 12’si tıbbi kurumlara havale edilmişti.
Aldatmacanın ne zaman ortaya çıktığını ve diğer insanların gerçekte neler hissettiklerini bilen kişi, kişiler arası dünyanın gerçekten neye benzediği ile ilgili daha doğru bir kavrayışa sahiptir. Ama bazı durumlarda ve bazı koşullar altında sosyal ve özel üstü kapalı sözleri anlamada başarılı olmak aslında hiç de iyi bir şey olmayabilir.
Çocukların büyüdükçe muhtemelen sosyalleşme yoluyla öğrendikleri, başka insanların okumalarını istedikleri şeyleri kibarca okumak ve gerçekten hissettiklerini okumamaktır. "

De Paulo

…insanlar yaşlandıkça gerçekte olduklarından başka görünümlerle maskelenmiş gerçek hisleri kaldırmada gitgide kötüleşirler.
…çocuklara, sosyal yalanlara göz yumulması gerektiği öğretilir. Çocuklar yetişkinlerin dünyasında pürüzsüzce iş görmek için hem iyi bir yalancı ve hem de kötü bir yalan tespit edicisi olmanın sosyal olarak ne zaman yararlı olduğunu öğrenmek zorundadırlar.
Sosyal hayat, küçük sosyal yalanları gözardı etmek yoluyla yürür. Kadınlar bunu yapmada erkeklerden daha usta gibi görünüyorlar.
Rosenthal ve De Paulo görüşlerine şunları da eklemişlerdir:

Belki de bizim kültürümüzdeki kadınlar, diğer insanların hakkında çok fazla şey bilmenin sosyal tehlikeleri olabileceğini öğrenmişlerdir. Kadınların kendilerini ilgilendirmeyen konuları belli etmeden dinlemelerindeki bu göreceli sakınma, bizim toplumumuzda kadınlara yüklenmiş olan geleneksel cinsiyet rolünün bir parçası olan kibarlık ve sosyal olarak olduğundan daha iyi görünme standartları ile uygunluk göstermektedir.

Bir ses tonunun veya bir jestin hangi duyguyu yansıttığı kendilerine sorulduğunda kadınların sıklıkla erkeklere göre daha doğru cevaplar verdikleri görüldü.
Büyük ve küçük yalanlar sosyal hayatı daha kolay işler hale getirirler. Uygar etkileşimlerin, zamanında ve yerinde söylenen yalanlara ihtiyaç duyduğu söylenmeden de anlaşılır: Hileli mesajlar göndeririz, gerçek duygularımızı saklarız, can alıcı derecede önemli atlamalar yaparız…
İngiltere’de akşam yemeğine davet edilen bir kişi için beş ile onbeş dakikalık gecikme uygun bir gecikme süresidir; bir İtalyan iki saat geç gelebilir, bir Habeşistanlı daha da gecikebilir, Cava halkından biri ise hiç gelmeyebilir…
U .S. &‘deki bir iş randevusu için beş dakikalık gecikme, gecikme olarak sayılır fakat hoş görülebilir. Oysa Arap ülkelerinde otuz dakika bile normaldir.
Hindistan’da insanlar kötü haberler getirmeye tahammül edemezler, bu yüzden yalan söylerler: Gerçekte tren beş saat geçikmişken, tren gelmek üzere" derler.
Birçok Asya ülkesinde hayır" sözcüğü çok az kullanılır; "evet" evet, hayır veya belki anlamına gelebilir.
Örneğin, dünyanın pek çok yerinde rüşvetçilik iş yapmanın normal bir parçasıyken, Amerikalıları hiddetlendiren bir gerçektir bu.
Orta Doğu’da insanların yapmış oldukları anlaşma, birbirlerine yaklaşan insanların uzun uzun bakışlar fırlatmalarıydı. … Amerika’ da yürümekte olan iki yabancı birbirlerine yaklaştıklarında, çarpışmayı önleyecek bir plan çıkarmak için birbirlerine gizlice bakarlar.
Başka bir taraftan eğer bu rolün maskesini giyersek onun tarafından gizlenmek veya onun arkasına gizlenmek tehlikesindeyiz demektir. Her iki durumda da, kişi rolün içine gömülmüştür. … Eğer bir garson servis yaptığı bir çiftin problemleri hakkında yorum yaparsa, diyaloglarının çoğuna kulak misafiri olmuş olsa da çizgiyi aşmış olur.
Bu yüzyılda iş çerçevesi, iki tane göze çarpan değişimden geçmiştir; düzenin tertip edilmesinde ve görevlerin ayarlanmasında daha fazla disiplin ve daha çok parçalara ayrılmış ve kararlı iş programı.
Ford o çevredeki en iyi maaşı ödediği halde fabrikasındaki sürtüşme öylesine büyüktü ki 1913’de şirketin istediği her 100 ek işçi için 963 adet işçi kiralamak durumundaydılar.
İşyerleri ile ilgili büyük yenilik ve değişiklikler yapan Henry Ford, işçilerinin adımları boyunca, ön kontrolleri artırmak için montaj fabrikasını kullandı.
Zuboff 1830’da Nantucket’te bir imalathanenin kuruluşunu ve kadınlarla çocukların burada ilk çalışanlar olmak için nasıl sürüler halinde oraya akın ettiklerini anlatıyordu…
Rabelais’in karakterlerinden biri şöyle söyler: Hiçbir zaman saatlerin buyruğu altına girmeyeceğim.
On altıncı yüzyılda zaman tam ve doğru olmayan, mevsimlere mahsus bir kavramdı; ölçülebilir zaman fikrinin zalimce olduğu düşünülüyordu.
Fabrika sistemi ve makineleşme, daha az ve hafif çalışma nimetini getirdiği gibi, zamanın sabit esnekliği üzerine daha fazla dikkat etme lanetini de getirmiştir. Makinelere göre ayarlanmak ile iş, yeni bir derişim almıştır üzerine.
İş gününü, bugün var olduğu gibi, kabul ederiz; ofis veya fabrikadaki sekiz saatlik bir gün yerleşmiş bir gelenek olup değiştirilmesi güçtür.
John Barth’ın Lunaparkta Kayıp adlı romanının ortalarında şu pasaj yer alır:

Okuyucu! Seni uygunsuz dik kafalı, basmakalıplığa yönlendirilmiş alçak! Hitap ettiğim sensin, bu korkunç derecede kötü romandan kendisine seslendiğim başka kim olabilir ki? İşte beni buraya kadar okudun. Hatta çok fazla bile okudun. Hangi isteğe bağlı güdü için? Neden bir sinemaya gitmiyor, televizyon seyretmiyor, bir duvara bakmıyorsun? . . .

Dil, işitilebilir şemalardır; sosyal faaliyetler görülebilir şemalardır.
Çok çeşitli gerçeklikler olsa da, kendisini mükemmel gerçek olarak sunan tek bir gerçek vardır"; bu da günlük yaşamın gerçekleridir.
William James şöyle bir soru atmıştır ortaya: Hangi koşullar altında olayların gerçek olduklarını düşünürüz?" James bu sorunun cevabında, seçici dikkatin, gerçekliğin alt dünyalarını yaratmadaki can alıcı derecede önemli rolüne işaret etmektedir…
Bir grup kendisini üzebilecek bilgilere karşı bariyerler inşa ederek samimiyetini muhafaza ettiğinde, o zaman toplu (kollektif) bir savunma iş başındadır.

Grubun kendisi ile ilgili görüşlerine kılavuzluk eden bu işlem, bir kimsenin kendine ait şemalarını muhafaza etmek için gerçekleri çarpıtma yolları ile kesinlikle paraleldir. İçeride olduğu gibi, dışarıda da …

Tabii ki sağlıklı olan alternatif, ilgili olan bütün bilgilere açık olarak birlik hislerini dengeleyen gruptur…
Lider kendi bakış açılarını bir kez ifade ettiğinde üyeler onun fikirlerine uyan bir çizgiye düşmüşlerdir. Liderlerin muhalif düşünceleri bastırmaları pek fazla değildi… fakat bu liderlerin diğerlerinin kendi düşüncelerine itaat etmelerini ustaca kuvvetlendirmeleri bir hayli fazlaydı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir