İçeriğe geç

Hasan Ali Yücel ve Türk Aydınlanması Kitap Alıntıları – Celal Şengör

Celal Şengör kitaplarından Hasan Ali Yücel ve Türk Aydınlanması kitap alıntıları sizlerle…

Hasan Ali Yücel ve Türk Aydınlanması Kitap Alıntıları

Daha basit bir deyişle iyi eğitim, eğitilenin fazla sıkıntı çekmeden öğrenebileceği (ve bu yüzden çok sayıda kişiye kolayca öğretilebilecek) hazır şablonlar halinde yapılan eğitim olarak görülmüştür.
”Cehennemde her milletin kuyusunun başında bir zebani beklermiş ve bir tek Türk milletinin kuyusunda nöbetçi yokmuş. Çünkü o kuyunun sakinleri kuyudan çıkmaya çalışan kişiyi tekrar aşağı çektikleri için ayrıca bir nöbetçiye gerek kalmıyormuş. ”
10 Kasım 1938 günü saat 9’u beş geçe Dolmabahçe’de Türkü aydınlatan meşale Mustafa Kemal’in cansız elinden düştüğü zaman onu ilk kapan ve çok sevgili önderinin naaşının üzerinden tekrar göklere kaldıran Hasan Ali olmuştur. ”
”Şüphe etmemek için şüphe etmeliyiz. ”
”Tarih, ancak hakikaten gerçeği öğrenmek isteyenlerce incelenebilirdi, gerçeği zaten bilenlerle değil! ”
”Bizim millet söylemez, söylenir ”
Kanunlarında muhalefete iktidar kadar hürriyet vermeyen rejimler, adı ne olursa olsun diktatörlüktür, despotluktur. ”
”Dogma, ilk defa ortaya atanlar tarafından düşünülmüş, fakat sonra onu kabul edenlerin çoğu tarafından düşünmeden alınmış inanma klişeleridir. ”
”Hürriyet fikri, zaten, bilimden doğar. Cehaletten, ancak esaret çıkar. ”
”Özgürlük, özgürlüğü ortadan kaldıracak fikir ve uygulamalarla mücadele etmek zorundadır. ”
Hürriyet fikri, zaten, bilimden doğar. Cehaletten, ancak esaret çıkar.
Yüzü geriye dönük olanlar Elbette rahatsızlık duyacaklardır. Hayvanına ters binmiş bir yolcu gibi bunların başı döner; geriden uzaklaştıkça eşyayı küçülmeye başlar görürler; sıkıntılıdırlar, ıstıraplıdırlar ve bazen bunda samimidirler de Yüzü istikbal’e dönükler, uzakta küçücük gördükleri ideallerine ona yaklaşmak için Sarf ettikleri emekle her zaman büyümekte görürler; onu, daima daha Aydın, daha canlı bulurlar. Onun için iyimserdirler, Bahtiyardırlar, hayatları daima verimli olur. Yürürler ve beraberlerinde başkalarını da yürütürler. Yeni insanlar, kendi yarattıkları Tanrıların insanlarıdırlar. Bu türlü ideallerin doğduğunu duyanlardır ki, Kahraman diyoruz. Onlar yeni hayata acıkmış yoldaşlarına göğüslerini yarıp kendi elleriyle ılık kanları dolu yüreklerini yiyecek diye verebilenlerdir. Fedakâr olmadıkça, özgeci olmadıkça bu sırrı ermeye, bu mertebeye yüceltmeye yol yoktur.
Reşart Nuri Güntekin
Geçmiş ile günümüz, bir su damlasının diğerine benzediği derecede birbirlerine benzerler.
Yobazlık bir zihniyettir; cemiyeti geride tutmak, kıpırdamamak, değiştirmemek, bir kelimeyle yaşatmamak isteyen bir zihniyet. Hiç okuma-yazma bilmeyeninden tutunuz, elinde Garp üniversitelerinin diplomaları olanlara kadar her soydan, her boydan bu zihniyette insan görebilirsiniz.
Sanatçı Hasan-Ali Devlet Konservatuar’ını kurarken, bilimci ve edebiyatçı Hasan-Ali hem tercüme serisinin, hem İslam Ansiklopedisi’nin genişletilerek dilimize kazandırılmasının ve hem de ilk Türk ansiklopedisinin temellerini atmıştır. Bütün bu işler ve buraya yazamadığım daha niceleri O’nun kafasındaki uygar Türkiye’nin bileşenleriydi. Canından çok sevdiği Mustafa Kemal’den devraldığı meşaleyi Avrupa’nın Olympos’una dikmekti kararı.
Hakikat, ideal sayılmaya değer en nurlu bir amaçtır. Sadetinizi, ona yaklaşmakta bulunuz, genç arkadaşlarım.
Hayat ve hürriyet isteyen, her gün onları yeniden fethetmelidir.
Özgürlük ve tarih kavramlarına bakış açısından Hasan-Ali karşımıza aydınlanma çağının gerçek bir temsilcisi, akılcılığın samimi bir savunucusu olarak çıkmaktadır. Bu açıdan onu karalamak için entelektüel olarak onun akli ufuk çizgisinde dahi yeri olamayacak zavallıların kendisine attıkları iftiralar içinde hiç kuşkusuz en talihsizi ve gülünç olanı onun komünist olmasıdır.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
işte o milli eğitim, bilgiyi hazırlop veren kolay fakat sahte eğitim olamazdı. Eğitimin öğrenmeyi öğreten, kişiyi ömür boyu bağımsız ve üretken kılan bir faaliyet olması gerektiğini biliyordu.
Günümüzdeki mürteci gösteri ve tahriklerinin arkasında sık sık aşırı sol güçler de görülmektedir. Bunların hepsi yalnızca ortalığı karıştırmak amacıyla değil, korkulan bir ortak düşmana, yani akla karşı aralarında daha çok ortak yön bulabilenlerin ittifakıdır.
Yobazı yere vuracak en emin kuvvet, hürriyet duygusunu ve terakki susuzluğunu iyi benimsemiş genç nesillerdir. Çünkü onu en şiddetli kanunlarla dahi yapmak istediklerinden alıkoyamazsınız. Yobaz için için işler. Yeni harflere, kadının hayatını kazanmasına, tiyatro ve operaya, hatta yüksek sesle türkü söylemeye muarızdır. Bunların tam tersini yaptırmak için eskiden gizli, şimdi ise mevcut hürriyetten istifade edip daha cüretli açıktan çalışır.
Yobazlık bir zihniyettir; cemiyeti geride tutmak, kıpırdatmamak, değiştirmemek, bir kelimeyle yaşatmamak isteyen bir zihniyet. Hiç okuma-yazma bilmeyeninden tutunuz, elinde Garp üniversitelerinin diplomaları olanlara kadar her soydan, her boydan bu zihniyette insan görebilirsiniz… İstiklâl Savaşı’nda ve ondan sonra inkılâp devresinde işte bu zihniyeti düşmandan daha tehlikeli gören gerçek milliyetçi ruh, ona hürriyet tanımamıştır. Çünkü yobaz, hürriyetin baş düşmanıdır.
Hürriyet fikri, zaten, bilimden doğar. Cehaletten, ancak esaret çıkar.
Bilim tarihinin bir yanılgılar resmigeçidi olmasına karşın, bugün insanlığın bilgi düzeyinin ulaştığı baş döndürücü yükseklik, Popper’in ilk defa ortaya attığı bilim kavramının ne derece gerçeğe yakın olduğun en açık delilidir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Kainat içinde hepsini birden bilmemize imkan olmayan sonsuz olgu olduğuna göre bilimin de sonu yoktur. Bir başka deyişle yanılmanın sonu yoktur.
Köy Enstitüleri deneyi zamansız durdurulmasaydı, Türkiyen’nin ne denli aydınlanmış bir ülke olacağını düşünüp hayıflanmaktan kendimi alamadım. Bu büyük eğitim hareketini saptıran, engelleyen ve boğanların tarih önündeki sorumlulukları, ulusları silahla ortadan kaldırmaya kalkışanların suçlarından hiç de hafif değildir.
İşte yüzde yüz doğru olduğunu iddia etmeyecek, kendisininkinden başka düşünüşlerde de hakikat olması ihtimalini hesaplayacak olanların kuracakları rejime demokrasi derler.
Köy Enstitüleri deneyi zamansız
durdurulmasaydı Türkiye’nin ne denli aydınlanmış bir
ülke olacağını düşünüp hayıflanmaktan kendimi alamadım.
Bu büyük eğitim hareketini saptıran, engelleyen ve boğanların
tarih önündeki sorumlulukları, ulusları silahla ortadan kaldırmaya
kalkışanların suçlarından hiç de hafif değildir.
Yüzü geriye dönük olanlar elbette rahatsızlık duyacaklardır. Hayvanına ters binmiş bir yolcu gibi bunların başı döner; geriden uzaklaştıkça eşyayı küçülmeye başlar görürler; sıkıntıdadırlar, ıstıraptadırlar ve hazan bunda samimidirler de
Yüzü istikbale dönükler, uzakta küçücük gördükleri ideal­lerini ona yaklaşmak için sarfettikleri emekle her zaman büyümekte görür­ler; onu, daima daha aydın, daha canlı bulurlar. Onun için iyimserdirler, bahtiyardırlar, hayatları daima verimli olur. Yürürler ve beraberlerinde baş­kalarını da yürütürler.
Hür­riyet fikri, zaten, bilimden doğar. Cehaletten, ancak esaret çı­kar.
Saygının olmadığı yerde kalıcı bir sevgiden bah­sedilemez.
Bu­ gün doğru bildiğimizin yarın yanlış olduğunu görmek müm­kündür (tersi de mümkün olmakla beraber, çok daha ender­ dir).
Tarihsel veriler bir mo­del çerçevesinde, eleştirel bir akıl kullanılarak yorumlanmalı, kökeni ne olursa olsun, önceden kafaya yerleştirilmiş ve eleş­tiriden muaf hiçbir modele bu mülahazalarda yer verilmeme­liydi.
Zaten Hasan-Ali’nin amaçlarının
ve çalışma yöntemlerinin zamanında da günümüzde de büyük
ölçüde anlaşılamamış olması, O ‘na ve fikirlerine, kişiliği ve düşünce
yapısıyla bağdaşması mümkün olmayan bir sürü felsefi
veya politik doktrinin yapıştırılmaya çalışılması, O ‘nun çalışma
arkadaşı veya politik hasmı durumunda bulunanların ezici
ekseriyetinin O’nun yukarısında çalışmak mecburiyetinde olduğunu
hissettiği entellektüel düzeye yükselmeyi başaramamış
olmalarındandır.
Yobazlık bir zihniyettir; cemiyeti geride tutmak, kıpırdatmamak, değiştirmemek, bir kelimeyle yaşatmamak isteyen bir zihniyet. Hiç okuma-yazma bilmeyeninden tutunuz, elinde Garp (Batı) üniversitelerinin diplomaları olanlara kadar her soydan, her boydan bu zihniyette insan görebilirsiniz… İstiklâl Savaşı’nda ve ondan sonra inkılâp devresinde işte bu zihniyeti düşmandan daha tehlikeli gören gerçek millîyetçi ruh, ona hürriyet tanımamıştır. Çünkü yobaz, hürriyetin baş düşmanıdır.”
Demokrasinin dünya görüşü, bir mantığa dayanır. Demokrasi mantığının ana prensibi şudur:
‘Her fikirde hata ve sevap ihtimali vardır.’
Eğer bu postülatı kabul etmezseniz demokrasi geometrisini kuramazsınız. Bu prensibi kabul edince ilk müşkül yenilmiş olur. Çünkü kendi davanızda, karşınızdakinin davası kadar hata ve sevap olacağına inanınca pek tabii olarak tartışmaya razı olursunuz.
O zaman bir itiraz karşısında kalınca:
-Acaba?!
dersiniz. Bu ‘Acaba?’ yok mu, işte demokrasinin en değişmez remzi budur. Bütün diktatorya rejimleri ‘Acabasızlar’ rejimidir­ler.
Demek ki doğa bilimleri bize bir taraftan hiçbir otoriteye itaat etmememizi telkin ederken, diğer taraftan da bilimsel yöntemle görülebilecek yanlışları gözlerimizin önüne sererek, bu yanlışlarını yapılmaması için genellikle bizlerin gönül rızasıyla özgürlüğümüzün tahdidine bir temel oluşturmaktadır.
Şüphe etmesini bilmeyenler, düşünüp doğruyu bulmaya hiçbir zaman muktedir olamazlar.
Şüphe nura doğru koşmaktır
O’nun gösterdiği, akıl yoludur. Müsbet bilim dediği, budur. Hakiki mürşid gördüğü bilim, aklın eseridir. Bizi ona çağırdı. Bu gerçeği, Türk milletine en gür sesiyle bağırdı. Hurafelerden, masallardan, özsüz hayallerden, içi
boş vehimlerden kurtulmanın başka çaresi var mıdır?
..Atatürk’ün fikirlerine olan bağlılığı ve onları bakanlığı esnasında uygulamaya çalışmadaki ısrar ve becerisi, hiç kuşkusuz, Atatürk’e düşüncesizce taptığından veya onun papağanı olmasından değil, onunla samimi olarak aynı aydınlanma ideallerini paylaştığından, aynı eleştirel akıl prensiplerini kendine kılavuz edinmiş olmasından kaynaklanıyordu
Bu dinlidir, bu dinsiz; bu namuslu, bu hırsız;
Bu Türktür, bu Türk değil; bu iyi, o hayırsız.
Dilekleri, sadece parçalamak milleti;
Millet bölününce de kökten yıkmak devleti
Bilimin görevi, yanlışı bir eskisinden olabildiğince daha az teoriler üretmektir. Her bilim adamı, ürettiği her yeni teorinin (çok büyük bir ihtimalle) yanlış olduğunu bilir. Onun tek arzusu, daha öncekilerden olabildiğince daha az yanlış içeren bir teori üretmektir.
En büyük hakikatler ve terakkiler, fikirlerin serbest ortaya konması ve teati edilmesi ile meydana çıkar ve yükselir.
İşte yüzde yüz doğru olduğunu iddia etmeyecek, kendisininkinden başka düşünüşlerde de hakikat olması ihtimalini hesaplıyacak olanların kuracakları rejime Demokrasi derler.
Dediğim dedik diyenlerin çoklukta olduğu memleketlerde demokrasiden bahsetmek, amiyane, fakat doğru bir söyleyişle ‘müslüman mahallesinde salyangoz’ satmaya benzer.
Ancak düşündüğü şekilde hareket eden insan hürdür. Hiçbir riyakar, hiçbir yalancı hür olamaz. Doğrudan doğruya hakikati ve hayrı kendi ruhuna amaç bilmeyen, belki kurnaz bir adam olabilir. Fakat hiçbir zaman akıllı sayılamaz ve hür olamaz.
Fert yok, cemiyet var diyenlerin hiçbiri, şimdiye kadar fertte yok olup da cemiyette varolan bir kıymet ve bir hakikat meydana koyup bize gösteremediler.
Hiç kimse, bir diğer ferdin özgürlüğünü o veya şu nedenle kendisinin nihai hakikati bulduğu (veya bunun kendisine tebliğ edildiği!) iddiasıyla sınırlayamaz. Ancak, aynı şekilde gene hiç kimse bir diğerini yanlış olduğu bilinen bir şeyi yapmaya icbar edemez.
Uygarlığa direnirim sananlar tarihin sahifelerinden bir bir döküldüler.
“Uygarlık giderek büyüdü ve uygarlaşmamış olan kültürleri bir bir yuttu. Ne Mısır’ın eskiliği, ne Hint’in zenginliği ne de Çin’in inzivası uygarlığı durdurabildi. Uygarlığı direnirim sananlar tarihin sayfalarından bir bir döküldüler.”
Dediğim dedik diyenlerin çoğunlukta olduğu memleketlerde demokrasiden bahsetmek, amiyane, fakat doğru bir söyleyişle Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya benzer. (Hasan Ali Yücel)
Hürriyet fikri, zaten, bilimden doğar. Cehaletten, ancak esaret çıkar. (Hasan Ali Yücel)
Demokrasiyle yönetilen toplumların en önemli görevi, demokratik kurumların bekasını koruyacak tedbirler almak ve bunları gerektikçe yenilemektir. Hiç kimsenin nihai otoriteye sahip olamaması, her bireyin özgürlüğünün garantisidir.
En büyük hakikatler ve terakkiler, fikirlerin serbest ortaya konması ve teati edilmesi ile meydana çıkar ve yükselir.
Sınıf diktatörlüğü demek olan komünizm de totaliterdir. Onda da fert, ancak başta bulunan birkaç kişiye münhasır olarak kıymet taşır. Kıymet sayılan, toptan kalabalıktır; fakat tek tek değil, topluluk halinde kalabalık. Ferdi esas almayınca böyle bir rejimde hürriyetin manası kalmaz. Nitekim kalmamıştır da.
Hürriyet, ne her şeye evet! , pek iyi! diyende; ne de her şeye hayır! fena! cevabını ve hükmünü verende bulunur. Ciddi bir muhakemeden sonra her şeyi hoş görmek veya her şeye kafa tutmak, insan için imkansızdır. Bu sebepledir ki , hürriyet, akla dayanır.
ulusumuzun ihtiyacı olan büyük idollerdir, cep sultanları şeklindeki liderler değil.
hakikat, ideal sayılmaya değer en nurlu bir amaçtır. saadetinizi, ona yaklaşmakta bulunuz, genç arkadaşlarım.
“hususî itikatlar bir vicdan meselesi olduğuna göre hayatın yaratıcılığı içinde serbest ve tabiî bir tarzda olgunlaşan ferdin vicdanını muayyen bir dini inanç şekline uydurmak devletin işi değildir.”
dekart’ın (descartes) dediği gibi, düşünmek şüphe edebilmektir.
şüphe etmesini bilmeyenler, düşünüp doğruyu bulmaya hiçbir zaman muktedir olamazlar.
insan, ilmi arttıkça cehlinin hudutlarını daha iyi görür. bilgisi en çok insan, bilmediklerini en iyi bilen insandır. çünkü ilim, bir manada, bilmediğini bilmek demektir.
Atatürk, kolay fakat sahte eğitimin bilim temelli modern bir toplumda yeri olamayacağını çok açık bir şekilde görerek halkına tekrar tekrar anlatmıştı. Gerçek eğitim, insanda yaratıcılığı geliştiren, bağımsız düşünceyi teşvik eden, bilgi üretimini kamçılayan eğitim olabilirdi.
hanımlar, beyler.
görülüyor ki, en mühim ve feyizli vazifelerimiz maarif işleridir. maarif işlerinde behemehâl muzaffer olmak lâzımdır. bir milletin halâs-ı hakikisi ancak bu suretle olur.
geleneğe körü körüne güvenmek insanoğlunun miras yoluyla edindiği bir özelliğidir.
yobazlık bir zihniyettir. cemiyeti geride tutmak, kıpırdatmamak, değiştirmemek, bir kelimeyle yaşatmamak isteyen bir zihniyet.
eski bir söz vardır: deli ile devletliye inan olmaz. doğru niçin? çünkü ikisi de içlerine (sic!) geleni yaparlar. onlar için akıl kösteği yoktur. yüzde yüz hürdürler böyle yüzde yüz hürler, hangi cemiyette varsa onda hürriyet o derece yok olur.
dogmacılardan mürekkep bir topluluk tasavvur edelim hani hürriyet? böyle bir toplulukta ancak tek fikir, tek kudret hakim olabilir. politika bakımından bu türlü rejimler ya en sol uca kaçacaklar, ya en sağ uçta mıhlanıp kalacaklardır. hakim kudretin kanaatleri dışındakilere nefes almak yoktur. onun için kanunlarında muhalefete iktidar kadar hürriyet vermeyen rejimler, adı ne olursa olsun diktatörlüktür, despotluktur.
hürriyet fikri, zaten, bilimden doğar. cehaletten, ancak esaret çıkar.
demokrasi, çoğunluğun egemenliği değildir. zira çoğunluk gönül rızasıyla özgürlüğü tamamen lağvedip, azınlığı esarete mahkum edebilir.
özgürlük, özgürlüğü ortadan kaldıracak fikir ve uygulamalarla mücadele etmek zorundadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir