J. K. Rowling (Robert Galbraith) kitaplarından Harry Potter and the Half-Blood Prince kitap alıntıları sizlerle…
Harry Potter and the Half-Blood Prince Kitap Alıntıları
&“&”
Ölüme ve karanlığa baktığımızda korktuğumuz şey bilinmezliktir, başka bir şey değil.
Ölüme ve karanlığa baktığımızda korktuğumuz şey bilinmezliktir, başka bir şey değil.
Yaşlıların gençliği hafife alması, aptallık ve unutkanlıktır…
Despotların ezdikleri insanlardan nasıl korktukları hakkında hiçbir fikrin var mı? Hepsi de çok sayıdaki kurbanları arasından bir gün mutlaka birinin çıkıp ayaklanacağının, onlara karşılık vereceğinin farkındadır!
Büyüklük hasete yol açar, haset kine yol açar, kin ise yalanları doğurur.
Hayal kırıklığıyla sonuçlanmış aşkın sancılarını kovalamak için iyi bir içkiden iyisi yoktur…
Ölüme ve karanlığa baktığımızda korktuğumuz şey bilinmezliktir, başka bir şey değil."
Yaşlıların gençliği hafife alması, aptallık ve unutkanlıktır…"
…insanlar haklı değil de haksız olanları çok daha kolay bağışlarmış. ..
Hogwarts en mutlu olduğu yerdi; hayatında kendini evinde hissettiği ilk ve tek yer. "
Böyle bir sadakat hayranlık verici, tabii," dedi, artık kızgınlığını zorla kontrol altında tutuyormuş gibi görünen Scrimgeour, "ama Dumbledore gitti, Harry. Gitti."
"Ancak burada ona sadık kimse kalmadığında okuldan gitmiş olacak," dedi Harry, elinde olmadan gülümseyerek.
"Sevgili oğlum… Dumbledore bile dönemez -"
"Döner demiyorum ki. Anlamazsınız. Ama size söyleyecek bir şeyim yok."
Ve Harry orada, sıcak güneş altında otururken ona değer veren kişilerin nasıl birer birer önünde durmuş olduklarını çok net bir şekilde anladı; annesi, babası, vaftiz babası ve sonunda Dumbledore, hepsi onu korumaya kararlıydı; ama şimdi bitmişti bu. Artık kimsenin kendisi ile Voldemort arasında durmasına izin veremezdi; daha bir yaşındayken kaybetmiş olması gereken yanılgıyı -bir anne ya da babanın kollarının, hiçbir şeyin onu incitemeyeceği anlamına geldiği yanılgısını- ebediyen terk etmeliydi. Bu kabustan uyanış yoktu, karanlıktayken, aslında güvende olduğunu söyleyen rahatlatıcı bir fısıldama da, hepsi hayalindeydi; koruyucularının sonuncusu ve en büyüğü ölmüştü ve o artık daha önce hiç olmadığı kadar yalnızdı.
Harry Malfoy’a fazla kafa yormamıştı. Bütün düşmanlığı Snape’e odaklanmıştı, ama Kule’nin tepesinde Malfoy’un sesindeki korkuyu da, öteki Ölüm Yiyen’ler gelmeden önce asasını indirdiğini de unutmamıştı. Harry, Malfoy’un Dumbledore’u öldüreceğine inanmıyordu. Malfoy’u hâlâ Karanlık Sanatlar’a tutkusu yüzünden hor görüyordu ama şimdi bu nefretin içine küçücük de olsa bir acıma duygusu karışmıştı. Malfoy’un şimdi nerede olduğunu ve Voldemort’un, kendisini ve ailesini öldürme tehdidiyle ona neler yaptırdığını merak etti,
Ölüme ve karanlığa baktığımızda korktuğumuz şey bilinmezliktir."
Fawkes’in şarkısı bitmişti.
Ve birden, nasıl olduğunu bilmese de, anladı: anka gitmişti artık, Hogwarts’ı bütün bütün terk etmişti, tıpkı Dumbledore’un okulu terk ettiği gibi, dünyayı terk ettiği gibi… Harry’yi terk ettiği gibi.
Görüyorsun ya!” dedi, gergin bir ses. Tonks gözlerinden ateşler saçarak Lupin’e bakıyordu. “Hâlâ onunla evlenmek istiyor, ısırılmış olsa da! Aldırmıyor bile!”
“O farklı,” dedi Lupin, neredeyse dudaklarını oynatmadan konuşuyordu ve birden gerginleşmişti. “Bill tam bir kurtadam olmayacak. İki olay tamamen -”
"Ama ben de aldırmıyorum, aldırmıyorum!” dedi Tonks, Lupin’in cüppesinin önünü kavrayıp sarsarak. “Sana bir milyon kere söyledim…”
Harry birden Tonks’un Patronus’unun, açık kahverengi saçlarının anlamını, Greyback’in birisine saldırdığı söylentisini duyunca koşarak Dumbledore’u bulmaya gelişinin nedenini kavradı; Tonks’un âşık olduğu kişi Sirius değildi demek…
“Ve ben de sana bir milyon kere söyledim,” dedi Lupin, onunla göz göze gelmeyi reddedip yere bakarak, “senin için çok yaşlıyım dedim, çok yoksul… çok tehlikeli…”
“Ben başından beri senin bu konuda gülünç bir tutum takındığını söylemişimdir, Remus,” dedi Mrs Weasley, sırtını hafif hafif okşadığı Fleur’ün omzunun üstünden.
"Gülünçlük etmiyorum," dedi Lupin, kararlılıkla. "Tonks geç ve sağlam birini hak ediyor."
"Ama seni istiyor," dedi Mr Weasley, küçük bir tebessümle. "Ve sonuçta, Remus, genç ve sağlam adamlar da ille öyle kalacak diye bir kural yok." Hüzünle ortalarında yatan oğlunu işaret etti.
Dumbledore," dedi Harry. "Snape onu öldürdü… Dumbledore’u."
Dumbledore ölmüş olamazdı…
İşte orada, okulun tepesinde, gökte asılı duruyordu: o yılan dilli, parıl parıl parlayan yeşil kafatası; Ölüm Yiyen’lerin bir binaya girdiklerinde… birilerini öldürdüklerinde arkalarında bıraktıkları işaret…
Her şey yolunda gidecek, efendim," diyordu Harry tekrar tekrar. Dumbledore’un suskunluğu onu zayıf sesinden de fazla endişelendirmişti. "Neredeyse geldik… Ben ikimizi geri cisimlendirebilirim… merak etmeyin…"
"Merak etmiyorum, Harry," dedi Dumbledore, suyun donduruculuğuna rağmen biraz daha güçlü bir sesle. "Yanımda sen varsın."
Ölüme ve karanlığa baktığımızda korktuğumuz şey bilinmezliktir, başka bir şey değildir.
Bana bir şey olmaz, yanımda Dumbledore var," dedi Harry.
Gerçek şu ki, bir kızın yeterince zeki olamayacağını düşünüyorsun," dedi Hermione öfkeyle.
"Beş yıl seninle takılıp da kızların zeki olmadığını nasıl düşünürüm?" dedi, gücenen Harry.
Ron, dehşet içinde parşömene bakarak. Hepsini yeniden yazacaksın deme bana!”
“Mesele yok, halledebiliriz," dedi Hermione, ödevi önüne çekip asasını çıkardı.
“Seni seviyorum, Hermione," dedi Ron, iskemlesine yeniden yığılıp yorgun yorgun gözlerini ovalarken.
Hermione hafiften pembeleşti ama sadece, “Lavender’ın bunu söylerken seni duymasına izin verme,” dedi.
“Vermem,” dedi Ron, yüzü ellerinin içinde. “Ya da belki veririm… o zaman beni bırakır…”
Yine Karanlık Sanatlara Karşı Savunma öğretmenliğinin mi peşindeydi, efendim? Söylemedi…"
"Ah, Karanlık Sanatlara Karşı Savunma öğretmenliğini istediği kesin," dedi Dumbledore. "Küçük görüşmemizin sonucu bunu kanıtladı. Çünkü o görevi Voldemort’a vermeyi reddettiğim günden beri, hiçbir Karanlık Sanatlara Karşı Savunma öğretmenini bir yıldan fazla tutamadık."
Şimdi durup düşünüyorum da, ailemizin yarısı hayatlarını sana borçlu görünüyor," dedi Mr Weasley boğuk bir sesle. "Eh, söyleyebileceğim tek şey şu: Ron’un Hogwarts Ekspresi’nde senin kompartımanında oturmaya karar verdiği gün, Weasley’ler için şanslı bir günmüş, Harry."
Herkese Voldemort’un geri döndüğünü anlatmaya çalışırken sizin beni savunmaya koştuğunuzu hatırlamıyorum. Bakanlık geçen sene benimle arkadaş olmaya bu kadar hevel değildi." -Harry Potter
“Evet, Snape ona yardım teklif ediyordu!” dedi Harry. “Malfoy’un annesine onu koruma sözü verdiğini söyledi, Dönülmez Yemin mi ne, öyle bir şey ettiğini söylüyordu —”
“Bozulmaz Yemin mi?” dedi ağzı açık kalan Ron. “Yoo, yapmış olamaz… emin misin?”
“Evet, eminim,” dedi Harry. “Niye, ne demek ki?”
“Eh, Bozulmaz Yemin’i bozamazsın…”
“Tuhaf gelecek ama, o kadarını ben de anlamıştım. Bozarsan ne olur, peki?”
“Ölürsün ” dedi Ron.
Hermione inatla, “Ölüm Yiyen’lerin hepsi safkan olamaz, o kadar çok safkan büyücü kalmadı,” dedi. “Çoğunun kendilerine saf süsü veren melezler olduğunu sanıyorum. Onlar sadece Muggle’lardan doğanlardan nefret ediyorlar, senin ve Ron’un aralarına katılmanıza memnuniyetle izin verirlerdi.”
“Benim Ölüm Yiyen olmama asla izin vermezler!” dedi Ron, kızgınlıkla. Hermione’ye doğru salladığı çatalının ucundan bir parça sosis uçup Ernie Macmillan’ın kafasına çarptı. “Bütün ailem kanıbozuklardan oluşuyor! Ölüm Yiyen’ler için bu da Muggle’lardan doğma olmak kadar kötü!”
“Hele beni aralarına almaya bayılırlardı,” dedi Harry alaycı alaycı. “Beni öldürmeye çalışıyor olmasalar, çok iyi arkadaş olurduk
Ölüme ve karanlığa baktığımızda korktuğumuz şey bilinmemezliktir.
Savaşmak, gene savaşmak önemlidir, demişti Dumbledore, ve savaşmaya devam etmek, çünkü ancak o zaman kötülüğü uzakta tutabilirsin, asla tamamen silemesen de…
Sana sözsüz büyülere çalıştığımızı söylediğimi hatırlıyor musun, Potter?"
"Evet," dedi Harry kaskatı kesilmiş halde.
"Evet, efendim."
"Bana &‘efendim’ demenize gerek yok, Profesör,"
Portre deliğinden dışarı çıkmak için sıraya girdikleri sırada Ron minicik bir birinci sınıf öğrencisini, Ayıp, ayıp, parmakla gösterilmez," diye tersledi. Elini ağzına siper etmiş, arkadaşına Harry hakkında bir şeyler mırıldanan oğlan anında kıpkırmızı oldu ve o telaşla delikten dışarı yuvarlandı. Ron kıs kıs güldü.
Eh, en azından bunun iyi bir tarafı da var," dedi hiddetle. "Snape yıl sonuna gitmiş olacak."
"Nasıl yani?" diye sordu Ron.
"O iş lanetli: Kimse bir yıldan fazla dayanamadı… Hatta Quirrell o görevdeyken öldü. Bana sorarsanız, ikinci bir ölümü ümit ediyorum…"
Ve şimdi, Harry, haydi gel geceye adım atalım ve macera denen o kaprisli, baştan çıkarıcı hanımın peşine düşelim." -Albus Dumbledore
Eğer mümkünse bir daha asla Grimmauld Meydanı, on iki numaraya ayak basmak istemiyordu. Sirius’un ölesiye kurtulmak istediği o yerde tutsak oluşunun, karanlık rutubetli odalarında yalnız başına dolaşmasının anısı hiçbir zaman aklından çıkmayacaktı.
Ama Tanrı aşkına – siz büyücüsünüz! Sihir yapabiliyorsunuz! Elbette halledersiniz, hani – yani – her şeyi!"
Scrimgeour olduğu yerde yavaşça döndü, Fudge’la birbirlerine inanamayan bakışlarla birbirlerini süzdüler. Bu sefer sahiden gülümsemeyi başarabilen Fudge, şefkatle "Mesele şu ki, Başbakan," dedi, "öbür taraf da sihir yapabiliyor."
Dumbledore, insanların, haklı olanı affetmeyi haksız olanı affetmekten daha zor buldugunu söyledi
“Bozulmaz Yemin mi?” dedi ağzı açık kalan Ron. “Yoo, yapmış olamaz… emin misin?”
“Evet, eminim,” dedi Harry. “Niye, ne demek ki?”
“Eh, Bozulmaz Yemin’i bozamazsın…”
“Tuhaf gelecek ama, o kadarını ben de anlamıştım. Bozarsan ne olur, peki?”
“Ölürsün,” dedi Ron.
Bana ödlek mi dedin, Potter?" diye bağırdı Snape. "Baban, dörde bir olmadıkça bana asla saldırmazdı, merak ediyorum, ona ne derdin acaba? "
Bu Kitap, Melez Prens’in Malıdır."
en büyük zaafını unutuyorsun: insanların iyi olabileceklerine inanır
Ölüme ve karanlığa baktığımızda korktuğumuz şey bilinmezliktir, başka bir şey değil.
Dambldorun dediyinə görə, haqlı insanı bağışlamaq haqsızı bağışlamaqdan çətindir.
Gerçek şu ki, bir kızın yeterince zeki olamayacağını düşünüyorsun," dedi Hermione öfkeyle.
"Beş yıl seninle takılıp da kızların zeki olmadığını nasıl düşünürüm?" dedi, gücenen Harry.
ölüme ve karanlığa baktığımızda korktuğumuz şey bilinmezliktir.
Voldemort kendi en büyük düşmanını kendi yarattı, tıpkı her yerdeki despotların yaptığı gibi! Despotların ezdikleri insanlardan nasıl korktukları hakkında hiçbir fikrin var mı? Hepsi de çok sayıdaki kurbanları arasından bir gün mutlaka birinin çıkıp ayaklanacağının, onlara karşılık vereceğinin farkındadır!
“Bedenimden koparılmıştım, bir ruhtan daha azdım, bir hayaletten daha değersizdim… fakat halen, canlıydım.”
Bu akşam, o Hogwarts’taki en şanslı insandı."
Voldemort’un ifadesi hala kayıtsız kaldı, “Büyüklük gıpta ettirir, gıpta etmek kini doğurur, kin de yalanları açığa çıkartır. Bunu biliyor olmalısın Dumbledore.”
Ölüme ve karanlığa baktığımızda korktuğumuz şey bilinmezliktir, başka bir şey değil.
Yaşlıların gençliği hafife alması, aptallık ve unutkanlıktır…
Gerçek şu ki, bir kızın yeterince zeki olamayacağını düşünüyorsun,“ dedi Hermione öfkeyle.
"Beş yıl seninle takılıp da kızların zeki olmadığını nasıl düşünürüm?" dedi, gücenen Harry.
“SECTUMSEMPRA! diye böğürdü Harry yerden, asasını çılgınca sallayarak.
Malfoy’un yüzü ve göğsünden, sanki görünmez bir kılıçla kesilip yarılmış gibi kan fışkırdı. Geriye doğru sendeleyip büyük bir şapırtıyla suyla kaplı zemine yığıldı, asası, gevşeyen sağ elinden düştü.
sevme yeteneğin seni koruyor!
Voldemort kendi en büyük düşmanını kendi yarattı, tıpkı her yerdeki despotların yaptığı gibi! Despotların ezdikleri insanlardan nasıl korktukları hakkında hiçbir fikrin var mı? Hepsi de çok sayıdaki kurbanları arasından bir gün mutlaka birinin çıkıp ayaklanacağının, onlara karşılık vereceğinin farkındadır!
“Ama benim sıradışı becerim ve gücüm yok ki,” dedi Harry, kendine engel olamadan.
Evet, var," dedi Dumbledore kararlılıkla. "Voldemort’un asla sahip olmadığı bir güce sahipsin. Sen -”
“Biliyorum!" dedi Harry sabırsızca. “Sevebilirim!”
Ben de herkes gibi hata yapıyorum. Aslında çoğu kişiden – kusuruma bakmazsan – epey zeki olduğum için, hatalarım da aynı ölçüde muazzam oluyor."
Dumbledore diyor ki insanlar haklı olanları değil de haksız olanları daha kolay bağışlarmış."
“Çok zor,” dedi sonunda Harry, alçak sesle, “onun bir daha bana yazmayacağını bilmek.”
Yaşlıların gençliği hafife alması, aptallık ve unutkanlıktır.
Ölüme ve karanlığa baktığımızda korktuğumuz şey bilinmezliktir, başka bir şey değil.
“Çok zor,” dedi sonunda Harry, alçak sesle, “onun bir daha bana yazmayacağını bilmek.”
Ve sonra Voldi, bir parçasını Harry’ye bırakmıştı: Burnunu.
“Büyüklük hasete yol açar, haset kine yol açar, kin ise yalanları doğurur.”
Ah, Harry, ne kadar sık olur bu, en iyi arkadaşlar arasında bile! Her birimiz kendi söyleyeceğinin karşı tarafın katkısından çok daha önemli olduğuna inanır!"
Acımızın altına batmamalıyız Harry
Ölüme ve karanlığa baktığımızda korktuğumuz şey bilinmezliktir, başka bir şey değil.
Amortentia gerçekte aşkı yaratmaz, tabii. Aşkı imal etmek de, taklit etmek de imkânsızdır. Hayır, bu iksir sadece güçlü bir tutkunluk ya da saplantıya yol açar.
Ron ve Hermione’nin belli ettiklerinden daha fazla sarsıldıklarını biliyordu ama hâlâ orada, iki yanında olmaları, rahatlatıcı laflar söyleyerek onu desteklemeleri, sanki kirliymiş ya da tehlikeliymiş gibi ondan kaçmamaları, Harry’nin gözünde, onlara asla anlatamayacağı kadar değerliydi.
Dumbledore diyor ki insanlar haklı değil de haksız olanları çok daha kolay bağışlarmış”
Çok zor," dedi sonunda Harry, alçak sesle, "onun bir daha bana yazmayacağını bilmek.”
birlikte bu kadar az vakit geçirebilmiş olmanız çok acı. Uzun ve mutlu olması gereken bir ilişkiye, gaddarca bir son."
Ölüme ve karanlığa baktığımızda korktuğumuz şey bilinmezliktir. "