Antonio Gramsci kitaplarından Hapishane Defterleri kitap alıntıları sizlerle…
Hapishane Defterleri Kitap Alıntıları
Çünkü gerçeklik, insan iradesinin nesneler topluluğuna uygulanmasıdır; iradeyi büsbütün bir kenara itmek ya da sadece başkalarının iradesini olayların akışında etkili saymak gerçekliğin kendisini bozar. İnsan bir şeyi kuvvetle isterse, ancak o zaman, isteğinin gerçekleşmesi için gerekli olan öğeleri görüp tanıyabilir.
Çünkü yalnız tutku, zekayı bileyerek sezgiyi daha berraklaştırır.
Bu öğretiye göre, dinin temeli olan Tanrı da, nesnel olarak bizim dışımızda bir varlığa sahip değildir, zihnin bir yaratığıdır.
Öyleyse insan bir süreçtir ve kesin olarak kendi davranışlarının sürecidir.
çağdaş zamanın içinde yaşayan varlıklar değil, birtakım fosiller ya da çok acayip bir yamalı bohçayız demektir
mesela dilde bile belirli bir dünya görüşü vardır.
Egemen grup ancak kendi aydınları aracılığıyla tüm toplum üzerinde hegomanyasını uygulamayı başardığı zaman yönetici durumuna gelir.
“Çünkü yalnız tutku, zekayı bileyerek sezgiyi daha berraklaştırır.”
“İnsan bir süreçtir ve kesin olarak kendi davranışlarının sürecidir.”
Bir toplumsal grup, hükümet erkliğini fethetmeden önce yönetici olabilir( ve hatta olmalıdır da ve erkliğini kendisinin fethi için başlıca koşullardan biri de işte budur.) sonra , erkliği kullandığı zaman, ve onu elinde sıkı sıkıya da tutuyorsa, egemen (buyurgan) grup durumuna gelir, ama yönetici grup olmayı da sürdürmelidir.
Yalnız şurası gayet açık bir gözlemdir ki, ideolojiler dünyası (bütünüyle) üretimdeki teknik ilişkilerden daha geridedir: Bir zenci Afrika’daki memleketinden daha yeni gelmişken Ford’un fabrikasında çalışabilir, ama yine de uzun süre bir fetişist olarak kalabilir ve yamyamlığın normal ve doğru bir beslenme biçimi olduğuna olan inancını sürdürebilir.
Tarihsel gelişme süreci, zaman içinde bir bütündür. Bunun için de, şimdiki zaman tüm geçmişi içinde taşır ve de geçmiş, şimdiki zamanda gerçekleşir. Bu da hiçbir bilinmezlik korkusu taşımadan hakiki özü oluşturur. Kaybolan şey, yani diyalektik olarak tarihsel süreçle iletilmeyen şey, kendiliğinden ilgiye değmeyen bir şeydir, ya da olayların yüzündeki köpük gibi bir şeydir, geçicidir, itibaridir, olgudur, tarih değildir ve son çözümlemede yüzeydedir, savsaklanabilir.
Devlet evresi bütün üstyapıların gelişmesini gerektirir; yoksa Devlet parçalanıp dağılır.
Praxis felsefesinin (Marksizm) tutumu, Katolikliğin tutumunun tam karşıtıdır: Praxis felsefesi basit insanları, ilkel bir felsefe olan kamusal düşünüşe bağlı tutmak amacını gütmez, tam tersi, onlara daha üstün bir hayat görüşü kazandırmak ister. Aydınlarla basit insanlar arasında bir temas kurulmasını öngörmesi, bilim çalışmalarını sınırlandırmak, halk yığınlarının aşağı seviyesinde bir birlik kurmak istemesinden değil, dar bir aydınlar çevresinin değil, halk yığınlarının fikir yönünden gelişmesine siyasal bakımdan olanak sağlayacak bir fikri-manevi blok meydana getirmeyi istemesindendir.
“Ama, insan hüküm verirken, kulakları kılavuz edinmemelidir kendine. Yapmacıktan başkaldırma gösterilerine, iradesinde ya da soyutça davranışlara karşı söz ve dış davranışlar bakımından ‘ölçülü’ olmak zorunluluğunu anlamış olmak gerekir; ancak, insan böylece karakterine ve somut iradesine daha güçlülük kazandırmış olur. Fakat bu bir kuram sorunu değil, bir üslup sorunudur.”
Bugün kötüleyici ve olumsuz bir anlam kazanmış demagoji sözcüğü aslında
halk yönetimi anlamı taşıyan Yunanca bir sözcükten gelir.
halk yönetimi anlamı taşıyan Yunanca bir sözcükten gelir.
“Eskinin çürüyüp yok olduğu, yeninin ise bir türlü ortaya çıkamadığı bir değersizleşme, bir çürüme, bir nihilizm dönemi yaşıyoruz.”
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Doğu’da Devlet Her Şey Olduğundan Sivil Toplum İlkel Ve Pelteleşmiş Haldedir
Eskinin çürüyüp yok olduğu, yeninin ise bir türlü ortaya çıkamadığı bir değersizleşme, bir çürüme, bir Nihilizm dönemi yaşıyoruz..
İnsanın varlığı düşünülmeden düşünmek diye bir şey olduğu düşünülemeyeceği gibi, genel olarak herhangi bir olayı ya da ilişkiyi ancak insanın var olması ölçüsünde düşünebiliriz.
Halktan bir kişi duyar ama anlamaz ya da bilmez her zaman; aydın kişi bilir ama anlamaz, hele duymaz her zaman. İki uçtan birinde bilgiçlik ve dar kafalılık, ötekinde de kör tutku ile bağnazlık görülür
Rönesans insanının virtu su yetenek, ustalık, çalışkanlık, bireysel güç, duygululuk, fırsatı kullanmak ve kendi sorumluluklarının ölçüsünü bilmektir.
“Eskinin çürüyüp yok olduğu, yeninin ise bir türlü ortaya çıkamadığı bir değersizleşme, bir çürüme, bir nihilizm dönemi yaşıyoruz.”