William Shakespeare kitaplarından Hamlet & Atinalı Timon kitap alıntıları sizlerle…
Hamlet & Atinalı Timon Kitap Alıntıları
Kendi kendini yiyen bir fitil, bir kömür var.
İlk hızını bir daha bulamıyor sevgi.
İyilik bile, bir sıtma ateşi gibi yükselip
Kendi aşırılığıyla öldürür kendini.
Kendi yaman gücü yıkar kendini;
Aklını öyle başından alır ki insanın
Dünyada hiçbir tutku getiremez
Onun başımıza getireceği belaları.
Dönsün, bu aşkımız ermeden sona.
Ama yazık, ne yazık ki son günlerde
Öyle dertli, öyle yorgun, öyle bezgin,
Öyle değişmiş görünüyorsunuz ki bana
Türlü korkular ürpertiyor yüreğimi.
Benim korkularım da üzmesin sakın sizi.
Kadınlar ne kadar severse o kadar korkar.
Sevgileri de kuşkuları da varsa aşırı var.
Yoksa hiç yoktur. Siz bilirsiniz
Benim ne türlü sevdiğimi.
Öyleyse anlayın ne türlü korktuğumu.
Büyük sevgide, küçük kuşkular korkuya döner,
Küçük korkular büyüdükçe artar büyük sevgiler.
İyiliğin af dilemesi gerekiyor kötülükten,
Evet,önünde eğilerek
Sana iyilik etmeme izin ver demesi gerekiyor.
Nedir diye krallık, nedir devlet ödevi,
Gün niçin gün, gece niçin gece, zaman niçin zaman,
Boşuna harcamak olur günü, geceyi, zamanı.
Dinlemezse aşağılık cümbüşlerin çağrısını,
Çürük insan, meleklerle sarmaş dolaş da olsa
Bıkar göklerdeki yatağından,
Can atar iğrenç pisliklere
Örnekleri tümen tümen,
Melek yüzü, din iman kisvesi takınıp
Şeytanı bile kafese koyabilir insan.”
Sevginin bitmesine insan neden üzülsün.
Sevgileri de kuşkuları da varsa aşırı var, yoksa hiç yoktur.
Eriyip gitse bir çiy tanesinde sabahın!
Ya da Tanrı yasak etmemiş olsa
Kendi kendini öldürmesini insanın!
Gerçeği büyütmek ya da küçültmekle bilgisizleri güldürebilirsiniz, ama bu bilenleri üzer; oysa bir tek bilgili dost, bilgisiz bütün bir kalabalıktan daha önemli olmalı sizin için.
Olmak ya da olmamak,
İşte bütün mesele bu.
Gözü dönmüş talihin sapanına, oklarına,
İçin için katlanmak mı daha soylu,
Yoksa bir dertler denizine karşı silaha sarılıp
Son vermek mi onlara?
Ölmek, uyumak?
Hepsi bu? ve bir uykuyla
Yürek sızısına ve bedeni bekleyen
Binlerce doğal darbeye son verdik diyebilmek?
Hangi insan gönülden istemezdi bu bitişi!
Ölmek, uyumak? uyumak, belki rüya görmek.
Ha! İş burada. Çünkü o ölüm uykusunda,
Şu fani bedenden sıyrılıp çıktığımızda,
Göreceğimiz rüyalar bizi duraksatır ister istemez.
İşte felaketi onca uzun ömürlü kılan da bu
Kim katlanırdı yoksa zamanın kırbaçlarına, küfürlerine,
Zorbanın haksızlığına, kibirli adamın hakaretine,
Hor görülen aşkın acılarına, adaletin gecikmesine,
Devlet görevlisinin kendini bilmezliğine;
Sabırla bekleyen erdemli kişinin,
Değersiz insanlardan gördüğü muameleye,
İnsan yalın bir hançer darbesiyle hesabı kesebilecekken?
Kim katlanırdı, bu yorgun yaşamın yükü altında
Homurdanıp terlemeye,
Ölümden sonraki bir şeyin korkusu olmasaydı?
Sınırlarını bir geçenin bir daha dönmediği
O bilinmeyen ülkenin korkusu kafamızı karıştırıp
Bizleri, tanımadığımız dertlere koşup gitmektense,
Başımızdakilere katlanmak zorunda bırakmasaydı?
İşte bunları düşündükçe
Ödlek olup çıkıyoruz hepimiz,
Ve işte böyle kararlılığın doğal rengi,
Endişenin soluk gölgesiyle bozuluyor;
Bulutları hedef alan büyük ve iddialı atılımlar
Bu yüzden yörüngesinden sapıyor
Ve bir girişim olmaktan çıkıyor adları.
Hey, o da kim? Güzel Ophelia!
Peri kızı, dualarında benim günahlarımı da unutma.
Sevginin bitmesine insan neden üzülsün?
Sevgi mi kaderi kovalar, kader mi sevgiyi?
Daha kimseler çözemedi bu bilmeceyi.”
Şeytanı bile kafese koyabilir insan.
Güneşin döndüğüne inanma,
Doğrunun ta kendisini yalan bil,
Ama seni sevdiğime inan Ophelia.
Yürek ne yeminler ettirir dile, bilirim.
Bu alevler, kızım, çok parlar az ısıtır;
Daha tutuşurken sönüverir:
Ne parıltıları kalır ne sıcaklıkları.
Ateş sanma sen bunları!
Düşüncemizin katlanması mı güzel
Zalim kaderin yumruklarına, oklarına
Yoksa diretip bela denizlerine karşı
Dur, yeter demesi mi?
Ölmek, uyumak sadece!
Ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu.
Bu düşüncedir uzun yaşamayı cehennem eden.
Kim dayanabilir zamanın kırbacına?
Zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine,
Sevgisinin kepaze edilmesine,
Kanunların bu kadar yavaş
Yüzsüzlüğün kadar çabuk yürümesine.
Kötülere kul olmasına iyi insanın
Bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken?
Kim ister bütün bunlara katlanmak
Ağır bir hayatın altında inleyip terlemek.
Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa,
O kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya
Ürkütmese yüreğini?
Bilmediğimiz belalara atılmaktansa
Çektiklerine razı etmese insanı?
Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi:
Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor
Yürekten gelenin doğal rengini.
Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar
Yollarını değiştirip bu yüzden.
Bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.
Zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine,
Sevgisinin kepaze edilmesine,
Kanunların bu kadar yavaş
Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine,
Kötülere kul olmasına iyi insanın
( )
Beş arşın kefen bezi
Çamur içinde bir delik, bir tümsek
Budur bekleyen bizi
Yemek ve uyumak olursa dünyada yalnız?
Hayvan denir böylesine!
Yemek ve uyumak olursa dünyada yalnız?
Saygıyla karşılanmalarını istiyorum.
POLONIUS
Layık oldukları biçimde davranacağım efendimiz.
HAMLET
Olmaz öyle şey,insan gibi davranmak yeter.Herkese layığına göre davranacak olursan kim kırbaçtan kurtulabilir ki?Onlara kendi şeref ve payenize göre davranın;ne kadar azına değseler de o kadar fazla vermek sizin ihsanınızdır.
Öyleyse nedir aykırı görünen sana?
HAMLET
Görünen mi dediniz?Olan deyiniz,sayın bayan,
Görünen yok benim için,olan var.
“Olmaz öyle şey, Tanrı esirgesin, insan gibi davranmak yeter. Herkese layığına göre davranacak olursan kim kırbaçtan kurtulabilir ki?”
Kitaba dalmış.
Güneşin döndüğüne inanma,
Doğrunun ta kendisini yalan bil,
Ama seni sevdiğime inan Ophelia.
Sevginin bitmesine insan neden üzülsün?
(Kafatasını alır.)
Vah zavallı Yorick! Ben tanırdım onu, Horatio, şakalarının tadına
doyulmazdı; ne ince hoşlukları olan bir adamdı, Kaç kez sırtında taşımıştır
beni. Şimdiyse ne iğrenç geliyor bana! Yüreğim bulanıyor baktıkça.
Şurasında dudakları vardı, kim bilir kaç kez öptüğüm. Nerede o şakaların
şimdi? O hoş deliliklerin, türkülerin, o birden sofrayı kahkahalara boğan
parlak buluşların? Bir teki kalmadı mı kendi sırtarışınla alay edecek? Hiç
mi çenen kalmadı? Hadi, koş kraliçenin odasına; git de ki, yüzüne parmak
kalınlığında boyalar da sürse boşuna, bu hale gelecek sonunda. Güldür
bakalım onu bununla. Kuzum, Horatio, bir şey soracağım sana.
Bu kafanın bir dili vardı içinde, türkü söylerdi bir zaman. Herif nasıl kaldırıp
atıyor şimdi yere, Kabil’in eşeğinin çene kemiğiymiş, ilk cinayetin aletiymiş
gibi. Belki de bir politikacının kafatası bu hayvan herifin fırlatıp attığı. Oysa
adam sağlığında kendini tanrıdan daha akıllı sanmış olabilir, olamaz mı?
HORATIO
Hem de nasıl efendimiz!
HAMLET
Ya da bir dalkavuk saraylının: Ah canım efendim, günaydın efendimiz,
afiyettesiniz inşallah sevgili efendimiz? diye diller dökerdi. Falan
lordumuzun atını, belki hediye eder diye öve öve bitiremeyen falanca
lordumuzun kafası olamaz mı?
HORATIO
Olabilir.
HAMLET
Neden olmasın? Evet ya! Ama şimdi kurt sultanların emrinde, bu çenesiz,
tepesini mezarcı küreği delmiş kafa. Ne yaman bir devrim bu, gören göz
için. Bu kemikler böyle ayak altında olmak için mi bunca nimetlerle
beslendi? Kemiklerim sızlıyor, düşündükçe.
HAMLET
Bir tane daha. Bu da niçin bir avukat kafası olmasın? Nerede şimdi o
kanun cambazlıkları, söz parendeleri, maddeler, fıkralar mıkralar? Nasıl
katlanır bu kaba herifin tepesine çamurlu küreğinin indirmesine? Neden
bir dava açmıyor hemen?
(Kafatasını eline alır.)
Bu hazret büyük bir toprak bezirgânı olabilir; ilamlar, senetler, ipotekler,
intikal muameleleri, temliknameler içinde yüzerdi. Bütün o senetleri sepetli
dalaverelerin, o kanuna uygun hinoğluhinliklerin bu kurnazoğlukurnaz
kafaya kazandırdığın şu içindeki bir avuç pislik mi olacaktı? Çifter çifter
sağlam bağladığın kefiller, kefaletler şimdi ona, elde ettiğin bunca
topraklardan, enikonu iki senetlik bir yerden fazlasını sağlamış
olmayacaklar mı? Tapu kâğıtları bile zor sığar bu kutunun içine. Demek
sahiplerinin de yalnız bu kadarcık yeri kalacaktı ha?