İçeriğe geç

Hakkari’de Bir Mevsim Kitap Alıntıları – Ferit Edgü

Ferit Edgü kitaplarından Hakkari’de Bir Mevsim kitap alıntıları sizlerle…

Hakkari’de Bir Mevsim Kitap Alıntıları

Yalnızdım.
İçimde büyüyen boşluğun içinde yalnızdım.
Dayanırsın, dayanmasını bilirsen, ama nasıl olsa dayanacaksın, insanoğlunun, kendin söyledin, insanoğlu, düşün bir, kimler nelere dayanmadı, dayanacaksın ve yeni bir kişilik yaratacaksın.
Ne oluyorsa, yaşamımı değiştiren ne oluyorsa, ne olduysa, hep birden oluyor.
Hoca, benim kardeş hasta, diyor.
Nesi var? diyorum.
Ateşi var çok, diyor. Ölecek.
İlaç vereyim mi? diyorum.
Hayır, portakal ver, diyor.
Portakal yememiştir hiç.
Ne kadar kısa yaşıyoruz
Ne uzun ölüyoruz
Demek istediğim şu, insan, çok basit şeylere bile, nasıl söyleyeyim, ilgi duymuyorsa ya da o konuları sevmiyorsa, ne diye anlamaya çaba göstersin? Kitapları da dostlarını seçer gibi seçmeli kişi, öyle değil mi? Ben öyle yaparım.
Yalnızdım.
İçimde büyüyen boşluğun içinde yalnızdım.
Doğan günle birlikte gereği düşünüldü:
Yaşamak, yaşamayı sürdürebilmek için kişiliğini bulmak zorundasın.
Öyle durumlar olur ki, adını, öz adını ansıman bile yeterlidir. Bir çiçeğin adı bile
yeterlidir. Sevdiğinin (yani bir başka insanoğlunun ya da kızının) adı çok yeterlidir. Bu senin yaşama nedenin bile olabilir.
Nokta.
Gerçek sorular, karşılıkları olmayan,
belki karşılıkları beklenmeyen sorular değil midir?
Yani insanın kendi kendine sorduğu sorular.
Bana sorarsan insanın iç yüzü, dış yüzüne yansır.
Hem, benim ne olup olmadığımın kararını bana bırakın.
Yalnızdım.
İçimde büyüyen boşluğun içinde yalnızdım.
Tanrım, var olmayan Tanrım, kime yakaracağım?
noktasız virgülsüz uzayan bitmek bilmeyen acı gibiyim bir yalnızlık bir yazı gibiyim
Yolcu, bir gün yolunu yitirirsen, artık eski yolunu bulmaya çalışma, yeni bir yol ara kendine.
İnsanoğlu kendine yetmesini bilseydi,önemli bir sorunu çözümlemiş olurdu.
Sevgilisini boş yere bekleyen bir erkek için gece bitmek bilmez; gündüzleri çalışan bir işçi için bir gün kısa bir süre değildir; sert bir ananın kolları arasında yaşayan bir kız için bir yıl yüzyıl gibidir; isteklerimi,umutlarımı geciktiren her an bana dayanılmaz bir uzunlukta gelir.
Kentleri,köyleri,yedi iklimi,dört bucağı insanların tarihini,coğrafyasını,aritmetiğini öğrenmeden önce yazgısını öğrenelim insanların.
İnsanoğlu kendine yetmesini bilseydi,
önemli bir sorunu çözümlemiş olurdu.
Kendine yetmek .
Ancak bir çılgın yetebilir kendine.
Çünkü onun dünyası başkalarıyla doludur.
Duyduğu sesler, gördüğü görüntüler, insanlar,
hayvanlar, sanrılar birer gerçektir onun dünyasında.
Onlarla konuşur, onlarla sevişir, onlarla kavga eder.
Onlar vardır çılgının dünyasında.
İnsanlar ölmesin demiyorum
İstediğim ölümsüzlük değil
Ne kendim, ne başkaları için
İstediğim, çocuklar ölmesin.
İnsan çok basit şeylere bile, ilgi duymuyorsa ya da o konuları sevmiyorsa ne diye anlamaya çaba göstersin? Kitapları da dostlarını seçer gibi seçmeli kişi, öyle değil mi? Ben öyle yaparım
İnsan bildiği ya da bildiğini sandığı bir dilde yazılmış birçok kitabı da anlamayabilir, öyle değil mi?
Ben bu kentin tek kitapçısıyım, dedi. Tabii, sözüm okumasını bilenler için.

Gene güldü

Sizin dünyanız aklı başında insanların dünyası ise bırakın ben çıldırayım.
İnsanoğlu kendine yetmesini bilseydi,önemli bir sorunu çözümlemiş olurdu.
Yolcu, bir gün yolunu yitirirsen, artık eski yolunu bulmaya çalışma, yeni bir yol ara kendine.
Sevgilisini bekleyen bir erkek için gece bitmek bilmez; gündüzleri çalışan işçi için bir gün kısa bir süre değildir; sert bir ananın kolları arasında yaşayan genç bir kız için bir yıl yüzyıl gibidir; isteklerimi, umutlarımı geciktiren her an bana dayanılmaz bir uzunlukta gelir.
Tanrı’ya olan inancını yitirdinse insanlara inan. Tanrı’ ya güvenin yoksa, insanlara güven.
Mutluluk soruların bittiği yerde başlıyor olmalı.
Tanrı’ya olan inancını yitirdinse insanlara inan. Tanrı’ya güvenin yoksa, insanlara güven.
(Dış görünüşe hiçbir zaman aldanmamak gerek vb.) değil. Bana sorarsan insanın iç yüzü, dış yüzüne yansır.
Senin suçun ne biliyor musun hoca, sen kendini başkalarının yerine koyuyorsun. Benim yerime de koydun kendini. İşte senin yanlışlığın bu ve bunu yapmak için, başarmak için karşındakini konuşturuyorsun. Konuşurken, kalan boşlukları kafandan dolduruyorsun, itiraf edeyim ki, insanı korkutacak kadar da iyi dolduruyorsun.
Anladım ki ben de bir yabancıyım, ben de bir sürgünüm.
Artık ne gerçekte, ne düşlerimde, ne düşüşlerimde geliyor.
Ve sözcüklerim yetersiz, anlamsız, ölü.
Ne kadar kısa yaşıyoruz
Ne uzun ölüyoruz
Ne işe yarayacak sözcükler?
Hiçbir zaman umutsuzluktan bu kadar uzak olmamıştım.
Mutluluk soruların bitti yerde başlıyor olmalı
Düşleri bırak, gerçeklere bak.
Şu anda okumakta olduğumla birlikte tam yüz bir kitap: Bölgenin en zengin kitaplığı! Burda kitap okuyan var mı? dedim. Eskiden vardı, dedi. Şimdi pek kalmadı. Bedava versem bile okuyan yok.
Çünkü burada bu koşullarda ancak çıldırarak sürdürülebilir yaşam
İnsanoğlu düşün bir kimler nelere dayanmadı dayanacaksın ve yeni bir kişilik yaratacaksın
Yaşamak yaşamayı sürdürebilmek için kişiliğini bulmak zorundasın
Ellerimi çırpmam zil çalıyor demek.
Hem öğreten, hem öğrenen
Bağırsaydım da bir şey değişmeyecekti, dağlarda yansıyan sesim verecekti cevabı.
Çünkü, biliyorsun değil mi, okur olmak da biraz öğrenci olmaya benzer.
Benzemez. Öyledir.
Burda bir başka hayat da olmalı.
Onu arayalım.
Hadi kalk.
Onu bulalım.
Burda hayat bu
Çaresiz.
Ey çaresiz
Neyin çaresini arıyorsun
Neyin çaresi var, neyin yok
Yaz bunları bir kenara
Bir gün belki bulursun çareyi
İnsanlar ölmesin demiyorum
İstediğim ölümsüzlük değil
Ne kendim, ne başkaları için
İstediğim, çocuklar ölmesin
Sözcüklere sığmayan bir duyguya kapıldım
Yarın zaten kaçınılmaz bir yolculuk
İçimde garip bir duygu: Sanki bir başkasının adına yolculuk ediyorum.
yıkıntılarla, uçurumlarla, düşüş kalkışlarla dolu bir yaşam çizgisi
Belleğimde kalmış hiçbir insan yüzü
Belki bir gün sen de yazacaksın
yaşadıklarını, düşlerini, korkularını
yaşadığın sözcükleri
Yaşadığın bir düş mü, bir gerçek mi, bunu bile ayırt edecek durumda değilsin.
Uzun gecelerde, yalnızlığın gecelerinde, bir de bakarsınız ki, o dilinden anlamadığınız kitap, sizin dilinizden anlamaya başlamış ve size açılıyor.
İçimde büyüyen boşluğun içinde yalnızdım.
”Alaaddin geliyor. Gece.

Hoca, benim kardeş hasta,diyor.
Ateşi var çok,diyor. Ölecek.
İlaç vereyim mi? diyorum.
Hayır, portakal ver, diyor.
Portakal yememiştir hiç. ”

Yalnızdım.
Içimde büyüyen boşluğun içinde yalnızdım.
Mide bulantım içinde yalnızdım.
Inceden bir yağmur başlamıştı.
Kafama, yüzüme düşen yağmur taneleri kızgın bir demire düşer gibiydi.
Cız! Cızz! Cızzz!
Yavrularım, insanlar üç aylık bebekken, nedeni bilinmeyen hastalıklardan ölmeden de yaşayabilirler.
Cüzzam, trahom bir alınyazısı değildir.
HİÇBİR ŞEY ALINYAZISI DEĞİLDİR, YAVRULARIM.
Unutmayın ki, kitaplarda yazılanlar, okullarda öğretilenler her zaman doğru değildir.
Benim için doğru olan sizin için gerekli değildir.
Gerçek sorular, karşılıkları olmayan, belki karşılıkları beklenmeyen sorular değil midir?
Niçin bu kadar yalan söylüyorsun?
Yalana inanmak daha kolaydır da onun için öğretmen…
Ancak bir çılgın yetebilir kendine.
Çünkü onun dünyası başkalarıyla doludur.
Duyduğu sesler, gördüğü görüntüler, insanlar, hayvanlar, sanrılar birer gerçektir onun dünyasında.
Anlamak bir ortak dil gerektirir.
Ortak dil ise, ortak yaşam / ortak bilgi / ortak birikim / ortak düş
kimi yerde, ortak düşüş demektir.
Tanrım, var olmayan Tanrım, kime yakaracağım?
Nerde bulacağım sorusunu cevabımın?
Tanrıya inanmadığına, inanamadığına yakınıyor.
Kime seslenmek bu karanlık gecede?
Hepimiz düş görüyoruz.Sabah uyandığımızda da hangisi düştü, hangisi değildi, anımsamıyoruz.
Kimi yerde, kendi sesini bile yadsıması gerekebilir insanın.
Dayanası kalmadığı kendi sesini.
En büyük, en korkunç itiraf, bir işkence altında yapılan itiraf değildir,(çünkü işkence altındaki gerçek bir itiraf değildir) insanın kendi kendine, artık dayanamayıp yaptığı itiraftır.
Mutluluk soruların bittiği yerde başlıyor olmalı.
Öyle mi?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir