İçeriğe geç

Hakk’a Adanmış Gençlik Kitap Alıntıları – Osman Nuri Topbaş

Osman Nuri Topbaş kitaplarından Hakk’a Adanmış Gençlik kitap alıntıları sizlerle…

Hakk’a Adanmış Gençlik Kitap Alıntıları

İnsanın örnek alma ihtiyacını ve taklit meylini hakkıyla tatmin edebilecek en mükemmel örnek, Rasûlullah (sav) Efendimiz’dir. Peygamber Efendimiz’i örnek almaktaki başarımız ise, hiç şüphesiz, O’nun emsâlsiz örnek şahsiyetine gönülden bağlanarak O’nu bütün kalbimizle sevmeye bağlıdır.

Cenâb-ı Hak, Sevgili Rasûlü’nü, insanda tecelli eden bir sanat harikası olarak halketmiştir. O’nu, âlemlere rahmet ve bütün beşeriyete fiilî bir kıstas kılmıştır. Bu itibarla Allah Rasûlü’nün hayatı, kıyamete kadar gelecek bütün nesillere emsalsiz bir örnektir.

Rasûl-i Ekrem (sav) Efendimiz’in hayatı, saf ve berrak bir ayna gibidir. Bu aynaya bakarak ahlakını ıslah edip eğriliklerini düzeltmek her mü’minin vazifesidir.

“İnsana, aradığı şeye bakarak değer verilir.”
“Gerçek fetih, kalplerin fethidir.”
“Unutmamak gerekir ki büyük muvaffakıyetler, hep nefse ağır gelen gayretlerin ardında gizlidir.”
“Geçen zaman geri getirilemez, satın alınamaz, borç verilemez, borç alınamaz.”
“Zira haramdan hiçbir zaman hayır gelmez.”
Ayet-i kerimede şöyle buyrulur:
“Ey iman edenler! Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin!” (el-Bakara, 153)
“Helal helale vesile olurken, haram da diğer haramlara yol açar.”
“Kim bir namazı unutursa, onu hatırladığında hemen kılsın; onun bundan başka keffareti yoktur.” (müslim, mesâcid, 314)
“Ebedi bir saadet için ne kadar zahmet çekersen çek, sonunda zahmet gider saadet kalır. Şayet fani lezzetler için günah işlersen, nihayetinde lezzet gider ve sana pişmanlık, ceza ve ızdırap kalır.”
“İnandığınız gibi yaşamıyorsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız. -Hz. Ömer”
En hayati kararlar gençlikte verilir. Çünkü gençler farklılıklara ve yeni gelişmelere intibak etme hususunda yaşlılara kıyasla daha elverişlidir.
“Bolluk ve rahatlık anlarında Allah’ı unutma ki, darlık ve sıkıntı anlarında O da seni unutmasın.”
“Layıkına muhabbet, müstehakkına da nefret.”
“Vicdanlara konulması gereken en iyi bekçi, Allah korkusudur.”
Zamanı öyle güzel değerlendir ki,
Yarın öleceksin! denilse bile programında herhangi bir değişiklik yapma ihtiyacı hissetmeyesin.
Müslümanlar, alemin kemalini insanda, insanın kemalini de Resulullah (sav) Efendimiz’de bulmuşlardır.
Fahr-i Kainat Efendimiz’in hayatı; bütün renk, ahenk ve çeşnisiyle birlikte en müstesna güllerden derlenmiş bir bukete benzer ki, arayanlar, kendileri için güllerin en müstesna ve güzellerini o bukette bulabilirler.
Kimseyi incitmeden ve kimseden incinmeden büyük bir iman lezzeti içinde huzurlu bir ibadet ve hizmet ömrü sürebilmek,İslam ahlakının zirve hususiyetlerindendir.
Âmâ bir kimse bile güneşin doğduğunu, hararetinden anlar. Hâl böyleyken, akıl ve idrak sahibi bir insanın ilâhi kudret akışları ve azamet tecellileri karşısında alık ve abus kalması ne kadar acıdır. Kalbi diri olanlar için zerreden kürreye kadar her şey, ilâhi kudret ve azametin kuvvetli bir şâhidi, ilahi sanatın bir vitrini değil midir?!
”Kökünü beğenmeyen dal ve dalını beğenmeyen meyve, olgunlaşmadan çürür. ”
”Öfke gelir göz kararır, öfke gider yüz kızarır. ”
İslam hukuku metodolojisinin en mühim simâlarından Karâfi (v. 684) der ki:
Rasûlalah sallallahu aleyhi vesselemin başka hiçbir mûcizesi olmasaydı, yetiştirmiş olduğu ashâb-ı kirâm bile O’nun nübüvvetini ispata kâfi gelirdi.
1400 senedir yapılan ilmi keşiflerle sabittir ki Kur’an-ı Kerim daima önden gitmekte, beşeri ilim, onu şer ve tasdik ederek ardından gelmektedir
“Yani Fahr-i Kainat Efendimiz’in hayatı; bütün renk, ahenk ve çeşnisiyle birlikte en müstesna güllerden derlenmiş bir bukete benzer ki, arayanlar, kendileri için güllerin en mutena ve güzellerini o bukette bulabilirler.”
“Milletlerin istikbali hakkında önceden bilgi sahibi olmak, keramet veya kehanet değildir. Bunun için o milletin gençlerinin enerjilerini nerelerde tükettiğine bakmak kafidir.”
“Diğer taraftan “genç” kelimesi, Farsça’da “hazine” demektir.”
Kınalı Murat, şehadet şerbetini yudumlarken kaç yaşındaydı? Seyyid Onbaşı yaklaşık 276 kiloluk top mermisini sırtladığında kaç yaşındaydı? Yeni doğan bebeğini görme den; Adını Dîdar koysunlar diye ardında bir vasiyet ve yetim bir yavru bırakan Yüzbaşı Hasan kaç yaşındaydı? 57. Alay şehidleri kaç yaşındaydı? 63 arkadaşıyla birlikte 3 alaya karşı dünya târihinde misli görülmemiş bir müdafaa yapan Yahya Çavuş ve arkadaşları kaç yaşındaydı?
Ey îmân edenler! Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin! Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir.
(el-Bakara ,153)
Cesaret insanı zafere, kararsızlık tehlikeye, korkaklık da ölüme götürür.

Yavuz Sultan Selim

Hazret-i Ömer (r.a)

Bir kimsenin kıldığı namaza, tuttuğu oruca bakmayınız. Konuştuğunda doğru söylüyormu, kendisine bir şey emanet edildiğinde ona riayet ediyormu, dünyaya meylettiği zaman helal-haram gözetiyor mu, ona bakınız.

İnsana, aradığı şeye bakarak değer verilir.

Hz. Mevlânâ (kuddise sirruhû)

Hiç kimse Hazret-i Muhammed’in hayat ölçülerinden daha ileriye bir adım atamaz Bütün başarılarına rağmen Avrupalıların koymuş olduğu kanun ve nizamlar, islam kültürüne göre eksiktir. Biz Avrupa milletleri, medeni imkanlarımıza rağmen, Hazret-i Muhammed’in son basamağa kadar yükseldiği merdivenin daha ilk basamağindayız. Şüphe yok ki, hiç kimse bu yarışta O’nu geçemeyecektir. Ve bu kitap (Kur’an) da son derece pratik olduğundan, ebediyyen tesirini kaybetme yecek ve diğer milletleri etrafında toplayacaktır.
Ne kadar okursan oku, bilgine yakışır şekilde davranmazsan câhilsin demektir.

Şeyh Sâdî-i Şîrâzî

İlim, âlimin ezberlediği değil, fayda gördüğüdür.

İmam Şâfiî (Rah)

Allah’ım üçretle bir kaç amele tuttum ve üçretlerini verdim.
Lâkin Biri üçretini almadan bırakıp gitmiş.
Ona vereceğim parayı çalıştırıp arttırdım.
Bir müddet sonra o adam yanıma gelerek : üçretimi ver! dedi.
Bende : şu gördüğün deve, öküz, koyun senin üçretinden üretmiştir. Al hepsini götür!
Oda : Ey Allah’ın kulu benimle alay etme! dedi.
seninle alay etmiyorum, hakikati söylüyorum. dedim.
Bunun üzerine malları alıp gitti
İlahî! Eğer bunu Sen’in rızân için yapmışsam içinde bulunduğumuz belayı üzerimizden defet!.
Nihayet taş, mağaranın ağzından kaydı, onlarda mağaradan çıkarak yollarına devam ettiler.
( Bkz, buhârî, Edep 5, Enbiyâ 53, Büyü ’98, icâre 12, Hars 13 : Müslim, Zikir, 100 : Ahmed, IV, 274)
Rabbim! Zindan bana, bunların beni davet ettiği şeyden daha sevimlidir.
Eğer Sen bunların tuzaklarını benden geri çevirmezsen, belki onlara meyleder ve cahillerden olurum!
Böylece Yûsuf, Allah’a sığınmış. Allah da onun iffetini muhâfaza buyurmuştur.
( Bkz. Yûsuf, 23-25-33-34)
– Fırat’ın kenarında bir kuzu zayî olsa bu sebeple Allâh’ın beni hesâba çekmesinden korkarım.
Diyerek kendisini derin bir nefis muhâsebesine tâbi tuttu.
Geceleri sırtında un çuvalı ile mâtemlerin civârında gezer oldu H.Z Ömer, Radıyallahu anh
Müslümanlar, âlemin kemâlini insanda, insanın kemâlini de Rasûlullah ( s.a.v) Efendimiz ‘de bulmuşlardır.
Yalnızlık kötü arkadaştan daha hayırlıdır; sâlih bir arkadaş ise yalnızlıktan daha iyidir .

Hâkim 3, 343; Beyhâkî.

Rasûlullah (s.a.v)bâzen de sevdiği bir gencin elinden tutup bütün samimiyetiyle tavsiyelerde bulunurdu.
Bir gün Hazret-i Muaz ‘ın elinden tutarak :
Ey Muaz! Vallahi seni çok seviyorum! buyurdu
– Anam babam sana feda olsun ey Allah’ın Rasûlü!
Bende sen’i çok seviyorum! dedi
sahipsiz olan memleketin batması haktır, sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır.
Genç kelimesi, Farsça’da Hazine demektir.
“Kur’ân okuyunuz! Çünkü Kur’ân, kıyâmet gününde kendisini okuyanlara şefaatçi olarak gelecektir.”
Hazreti Yusuf’a şöyle sordular :
-Sen devletin hazinelerine hükmeden birisin. Neden kendini aç bırakıyorsun?
-Karnım tok olursa açların halini anlamayam diye korkuyorum.
Zamanı öyle güzel değerlendir ki,
yarın öleceksin!
Denilse bile programında herhangi bir değişiklik yapma ihtiyacı duymayasın.
“Allah’ ı sevmenin alameti, Allah’ ı zikretmeyi sevmektir.”
(Süyuti, II, 52)
Ne irfandır veren ahlaka yükseklik, ne vicdandır,
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundadır .
(M. Akif ERSOY)
İslam tarihine sayısız zaferler armağan eden, Mûte günü elinde dokuz kılıç parçalanan, üç bin kişilik İslâm ordusuyla yüz bin kişilik düşmanın gözünü korkutan, Yermük’te destanlar yazan, Sûriye fatihi nebevi ifâdeyle Allah’ın kılıcı olan Hâlid bin Velid hicri 21 yılında Humus’ta hastalanmıştı. Yanında silah arkadaşları vardı. Vefât edeceği sırada kılıcını istedi. Kabzasını tutarak şefkatle okşadı. Sonra:

-Nice kılıçlar elimde parçalandı. İşte bu, ölümümü görecek olan son kılıcımdır. Beni en çok üzen; hayatı hep savaş meydanlarında geçip yatak yüzü görmemiş olan bu Hâlid’in yatakta ölmesidir. Rasûlullâh’ın hiçbir ashâbı rahat yatağında ölmedi;
ya harp meydanlarında veya uzak beldelerde dini İslâm’ı yayarken gurbette şehid oldu. 

  Ah Hâlid! Şehid olamayan Hâlid! Harp benim eti mi çiğneyemedi. Şehidlik mertebesi hâriç, elde etmediğim makam kalmadı. Vücûdumda bir karış yer yoktur ki, ya kılıç veya bir mızrak yarası olmasın. Ömrü boyunca dîn-i İslâm’ı yaymak için savaşlarda at koşturan kimsenin sonu böyle yatak üzerinde mi olacak?!

    Ölümümü harp meydanlarında, atımın üzerinde, düşmana, Allah için kılıç sallarken şehîd olarak beklerdim. dedi

Sonra:

-Vasiyetimi bildiriyorum, beni ayağa kaldırın. deyince ayağa kaldırdılar.

-Beni bırakınız, şimdiye kadar hep taşıdığım kılıcım artık beni taşısın.  diyerek kılıcına dayandı. 

-Ölümü savaştaymışım gibi ayakta karşıla yacağım. Öldüğüm zaman atımı, muhârebelerde tehlikelere dalabilen bir yiğide veriniz. Atım ve kılıcımdan başka bir şeye sahip olmadan öleceğim. Mezarımı bu kılıcımla kazınız. Kahramanlar kılıç şakırtısından zevk alır. buyurdu ve yatağına düşüp kelime-i şehadet getirerek rûhunu teslim etti.

Âlim ve şair Abbâs bin Hasan şöyle demiştir:

Bilesin ki, zihnin her şeyle meşgul olamaz. Öyleyse mühim olanları bir tarafa ayır! Ayrıca herkesle ilgilenmezsin, ilgi ve teveccühünü hakikat ehli insanlara tahsis et! Kezâ cömertliğin de herkese ulaşamaz. Onu da fazilet sahibi insanlara sakla! Devamlı gayret etsen bile, gece ile gündüz senin ihtiyaçlarını karşılamaya yetmez. Bu sebeple yapman ve terk etmen gereken işleri birbirinden iyi ayır!.

(Ebû Gudde, Zamanın Kıymeti, S. 88-89)

Hazret-i Mevlânâ buyurur:

Şems -kuddise sirruh- bana bir şey öğretti:

«Dünyada bir tek mü’min üşüyorsa, ısınma hakkına
sahip değilsin.»

Ben de biliyorum ki yeryüzünde üşüyen mü’minler var; ben artık ısınamıyorum!..

Imâm Şâfii Hazretleri de şöyle demiştir:

Sûfilerle arkadaşlık ettim ve onlardan iki mühim prensip öğrendim:

– Vakit kılıç gibidir, sen onu kesmezsen o seni keser.

– Nefsini Hakk’a yöneltirsen ne âlâ, yoksa o seni bâtila yöneltir.

Haramın azâbı, helâlin de hesâbı vardır.
Son derece kıymetli bir sermaye olan zamanı, boş ve abes şeylerle israf etmek, ahiret hayatını tehlikeye atmaktır. Bu yüzden, gaflet perdelerini aralayabilenler için zaman, hiçbir şeyle kıyaslanamayacak derecede kıymetli bir nimettir.
Cennet halkı, başka bir şeye değil, sadece dünyada Allah’ı zikretmeksizin geçirdikleri anlara, hasret ve nedamet duyacaklardır! [Heysemî, X, 73-74]
Bir kişi doğduğu günden ihtiyarlayıp vefat ettiği güne kadar Allah rızasını kazanma uğruna yüz üstü yerlerde sürünse (yani her türlü meşakkate katlanarak ibadet, taat ve hizmetlere koştursa), kıyamet günü bu yaptığını çok yetersiz görür (daha fazla yapmış olmayı ister). (Ahmed, IV, 185)
Tarih değil, hatalar tekerrür eder.
Sultan II. Abdülhamid Han
Sofra, Allah yolunda hicret veya cihad etmek üzere yola çıkan mücahidin azık torbasına verilen isimdir. Ecdadımız bu kelimeyi kullanarak, her lokmayı, Allah yolunda hizmete kuvvet kazanmak için yediğini ifade etmektedir.
Bugünü düşünürüm, dün geçti, yarın var mı?
Gençliğe de güvenmem, ölen hep ihtiyar mı?
Hazreti Mevlânâ (k.s.) şöyle der:
Gafiller arasında bulunup onlardan menfî tesir almaktansa uyumak daha evlâdır. Cenâb-ı Hak, Ashâb-ı Kehf’i fasıkların arasından ayırıp onların kalplerini gafletten korumuştur.
Tarih değil, hatalar tekerrür eder.
Mevlana Hazretleri buyurur:
Ne mutlu o kişiye ki, gençlik günlerini ganimet bilir de kulluk borcunu öder. Yani dînî ve insanî vazifelerini yerine getirir. Bedeni sapasağlam iken, yüreğinde de, vücudunda da güç ve kuvvet varken kulluğunu îfâ etmek gayreti içinde olur.
Zira o gençlik çağı, yemyeşil, ter ü tâze bir bağa benzer. Bol bol meyveler verir. İhtiyarlıkta beden, çorak toprak gibi gevşer, dökülür. Çorak bir tarladan da hiçbir vakit hoş bir bitki yetişmez.
Amerikalı ilim adamı, Michael Hart, 1979 yılında dünyanın gelmiş geçmiş en tesirli 100 büyük insanını seçme çalışması yaptı. Büyük insanların kabiliyetlerini, mücadelelerini, icraat ve başarılarını bilgisayara kaydetti.
Aylar süren çalışmadan sonra bilgisayar, verilen bilgiler ışığında dünyanın en büyük ismini seçti: Hazret-i Muhammed Mustafa sav.
Araştırmanın ardından Fransız dergisi Le Point, Hazret-i Muhammed sav.’i 1979 da Yılın Adamı seçti.
Öfke gelir göz kararır, öfke gider yüz kararır.
Yiğit dediğin, güreşte rakibini yenen kişi değildir; asıl yiğit, kızdığı zaman öfkesini yenen kişidir.
Asıl af, cezalandırmaya gücü yettiği halde kişinin suçluyu bağışlayabilmesidir. Gerçek meziyet budur.
Allah Teâlâ, kulunu helal peşinde koşmaktan yorulmuş vaziyette görmeyi sever.
Gönlünün dertli olmasını istemezsen, dertli gönülleri dertlerinden kurtar.
Vicdanımız, insanlığımızın seviyesini gösterir.
İlim alimin ezberlediği değil, fayda gördüğüdür.
Nə irfandır verən əxlaqa yüksəklik , na vicdandır , Fazilət hissi insanlarda Allah qorxusundandır
( M. A. Ersoy )
Ataullah əl – İskəndəri həzrətləri;
Ya Rəbb ! Səni tapan nəyi itirdi ? Səni itirən nəyi tapdı ? ..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir