İçeriğe geç

Hadis Usulü Kitap Alıntıları – İsmail Lütfi Çakan

İsmail Lütfi Çakan kitaplarından Hadis Usulü kitap alıntıları sizlerle…

Hadis Usulü Kitap Alıntıları

&“&”

Aşırı tarafgirlik, fırkacılık ve gurupçuluk eğilimi, kişilerde din şuurunun üstüne çıkmakta, Peygamber’e yalan isnad edecek kadar seviye kaybettirmektedir.
Kalbler, kendilerine iyilik edenleri sevmeye meyilli olarak yaratılmışlardır."
Bir hadisin sıhhati, hangi kitapta bulunduğuna bakılarak değil, onu nakledenlerin haline bakılarak tayin ve tesbit edilir."
Rivayet sayıları ne olursa olsun sahâbîler derin bir sorumluluk duygusu, ilmî titizlik ve dinî dikkat içinde olmuşlardır. O neslin kendilerine özgü özellikleri kavranmadan, bugünlerin anlayışıyla hüküm vermeye kalkışmak asla bilimsel bir davranış olamaz.
Abdullah b. Mes’ud, ileri gelen sahabelerin on âyet ezberleyince amel etmesini ve manaları öğrenmedikçe başka ayetlere geçmediklerini haber vermektedir.
Bizzat Kur’an-ı Kerim Peygamber size ne getirdi ise, onu alın; size neyi yasak etti ise ondan kaçının" emrini vermiş sünnetin dindeki yerini ve hukukî bağlayıcılığını duyurmuştur.
Sünnet, Allah’ın kitabının, Allah’ın elçisi tarafından evrensel planda yapılmış yorumudur. Hadis, bu yorumun yazılı belgesidir.
Abdullah b. Mes’ud, ileri gelen sahabilerin on ayet ezberleyince, amel etmesini ve manalarını öğrenmedikçe, başka ayetlere geçmediklerini haber vermektedir. Bir başka alim de Zekat oranı kırkta birdir. İki yüz hadis öğrenen bu öğrendiklerinin zekatını vermiş olmak için beş tanesiyle amel etmelidir." der.
Kazanan kazandığını âdâba riayetle kazandı; kaybeden kaybettiğini edebi terk etmekle kaybetti."

– Ali b. Ebî Tâlib

İsnad, mü’minin silahıdır. Silahı olmayan ne ile ve nasıl savaşacaktır?"
İstanbul’da sahaflarda Muzaffer Ozak Hoca’nın sürekli müşterisi haline geldim. O da anladı benim kitap düşkünlüğümü. Dükkanının üst kısmı vardı. Kimseyi kolay kolay yukarı bırakmazdı. Ama bana, "Sen yukarıya çık, bak, seç, karıştır" derdi. Bazen de "Sen şunu al, sana lazım olur" derdi. Çok insaflı bir adamdı. Paran olmasa, al götür, der, parasız da verirdi. Çok hoşgörülü bir insandı"
Babam çiftçiydi. İkinci mesleği de celepçilik. Hayvan alışverişi ile meşguldü. Babam rahmetli okuma yazma bilmezdi, annem de öyleydi. Bir yaşında falan yetim kalmış babam. Kendi gayretiyle ayakta durmaya çalışan bir adamdı. Çok çalışırdı. 1954’te kasabadan, Ladik’ten bir ev alma imkanı buldu. Bana, "Buraya, kasabaya seni hâfız yapmak için göçtüm" derdi. Camiden, cemaatten kopmayan bir insandı. Rahmetli anacığım derdi ki; "Babanın üzerine güneş doğmadı, ben bildim bileli"
Kütüb-i sitten yoksa konuşma, her hadis stratejiktir…Elif Matbaası’nda Süleyman Ateş Bey’le karşılaştım. O da o zaman Diyanet Gazetesinde İsmail Cerrahoğlu’nun bıraktığı tefsir sayfasını yazıyordu. Ben de şimdi onun karşısındaki hadis sayfasını yazacaktım. Selamlaştık. "Hocam" dedim, "Sizinle sütun komşusu olduk". Süleyman Ateş, "Ne demek o?" dedi, sert bir şekilde. "Diyanet Gazetesinde siz tefsir sayfasını yazıyorsunuz, bana da orada hadis yorumları yazmamı söylediler. Şimdi onu deneyeceğiz. Ama ben stratejik hadisleri yorumlayayım diye düşünüyorum" dedim. "O ne demek?" dedi. "Stratejik hadis ne demek?, Bütün hadisler stratejiktir" dedi. "Peki, Kütüb-i sitten var mı senin" diye sordu. Sert sert konuşuyor. "Yok hocam, elimdeki kitaplardan seçeceğim" dedim. "Olur mu öyle şey? Kütüb-i sittesi olmayan adam hadis sütununu nasıl yazar?" dedi. Böyle bir fırça attı bana."
Her hafta mutlaka bir kitap alırdım küçük veya büyük. O kitabı kendim okur, son mütalaa saatinde arkadaşlara kitabı anlatırdım veya bir arkadaşa veririm "sen şunu oku, sen anlatacaksın" derdim. Okumaya bir hayli meraklıydım. İmam-Hatip Okuluna geldiğimde birinci sınıfta 30 roman okudum. Tarihi romanlardı. Dersler hafif geliyordu…Bu durum ayrıca benim yazı yazma merakımı da kamçılamaya başladı. İmam Hatip Okulu 3. sınıfta ilk yazımı Kayseri Hakimiyet Gazetesi’ne gönderdim. Abdullah Satoğlu diye bir zat çıkarırdı gazeteyi. O da yazıyı gazetenin birinci sayfasında yayınladı, başyazı gibi. "Biz ve Ceddimiz". Yazı hâlâ dosyamda duruyor"
Cahil, yaşlı da olsa küçük; alim genç de olsa büyüktür.
Kim, bildiğini sadece kendisine saklamak ve ötekilerden üstün olmak isterse, o bildiğinden istifade edemez.
Kazanan kazandığını âdâba riâyetle kazandı; kaybeden kaybettiğini edebi terketmekle kaybetti.
Ali b. Ebi Talip
Cihanı titretirken niday-ı men kezebe…
Işitmiyor mu nedir, bir bakın şu bi edebe
Lisan-ı pak-i Nebi’den yalanlar uyduruyor
Sıkılmadan dasevap isledim" deyip duruyor.
Mehmet Akif Ersoy
الحديث:هو ما أضيف الى النبي صلى الله عليه وسلم من قول أو فعل أو تقرير أو وصف خلقي أو خلقي(أو ما أضيف إلى الصحابي أو التابعي)

“Hadis; söz, fiil, takrîr, yaratılış veya huyla ilgili bir vasıf olarak Hz. Peygamber’e (veya sahâbe ve tâbiûn’a) izâfe edilen her şeydir.”

Sünnet, sözlükte yol ve gidişât demektir.
من سن سنة حسنة

Hadis Usûlü Bilimi de hadis ilminin dayandığı prensipler, hadis metodolojisi demektir. Bu bilim dalına başlangıçta Mustalahu’l-hadis de denilmişti. Usul konularını anlatmak için Ulûmu’l-hadis ifadesinin kullanıldığı da olmuştur.
Dünya ilim tarihinde bilgisinin çokluğundan dolayı tenkide tabi tutulan yegane kişi olma özelliğini taşıyan Ebu Hureyre, hicri 58 yılında Medine’de vefat etmiştir. Allah kendisinden razı olsun.
İlim iki sebepten ötürü yok olur: Unutmak, bir de müzakereyi terketmek."
bile bile Resulullah’a yalan isnad etmenin cehennemdeki yerine hazırlamak" anlamına geldiği gerçeği ashab-ı kiram’da "ihtiyatlı davranıp kesin kanaat edinmedikçe hadis rivayet etmemeyi (tesebbüt) prensip haline getirmiştir.
Belli bir kıvama ve ehliyet seviyesine eriştikten sonra hadis hocasının, yaşadığı dönem ve yörenin ihtiyaçlarına ve problemlerine cevap teşkil edecek ilmi faaliyetlerde bulunması; fikri, ahlaki ve ilmi açıdan insanlara faydalı olmaya çalışması bir başka önemli görevdir. Öncekiler, sonrakilere söyleyecek bir şey bırakmamışlardır" diye tenbel bir havaya girmemelidir.
Hadisçiler, Hz. Peygamberin yakınlarıdır. Her ne kadar kendisiyle arkadaşlık etmemişlerse de nefesleriyle sohbettedirler."
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
niyeti olmayanın ameli, ihlası olmayanın da ecri olmaz."
Kazanan kazandığını adaba riayetle kazandı; kaybeden kaybettiğini edebi terketmekle kaybetti"

Ali b. Ebi Talib

hadis ilminde sened zikretme sisteminin (isnad) geliştirilmesi de sorumluluk duygusu ve bilimsel dürüstlük sonucudur.
Sünnet, Allah’ın kitabının, Allah’ın elçisi tarafından evrensel planda yapılmış yorumudur. Hadis, bu yorumun yazılı belgesidir.
Kur’an-ı Kerim’i dünya ve ahiret mutluluğunu kazanma yollarını gösteren hidayet rehberi olarak gönderen Allah, onu duyurma ve açıklama (tebliğ ve beyân) görev ve yetkisini de elçisi Hz. Muhammed’e vermiştir. Tebliğ görevinin sonucu Kitap, beyân yetkisinin neticesi de Sünnettir.
Câhil, yaşlı da olsa küçük; âlim genç de olsa büyüktür."
Zekat oranı kırıkta birdir. İki yüz hadis öğrenen, bu öğrendiklerinin zekatını vermiş olmak için beş tanesiyle amel etmelidir."
Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Kendisiyle Allah’ın rızasının aranması gereken bir ilmi, dünyevî bir maksatla öğrenen, Cennetin kokusunu bile alamaz!" buyurmuştur.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, sima olarak insanların en güzeli, yaratılış olarak da en mükemmeli, en mütenâsibi idi. O (s.a.v.), ne aşırı uzun ne de çok kısa idi."
Size, sıkı sarıldığınız sürece sapıtmayacağınız iki şey bıraktım. Allah’ın kitabı, Rasulü’nün sünneti."
(Hadisi Şerif)
Sünnet, Allah’ın kitabının, Allah’ın elçisi tarafından evrensel planda yapılmış yorumudur. Hadis, bu yorumun yazılı belgesidir.
Ebu Eyüp el Ensari radıyallahu anh;
“İlminin artmasını, anlayışının derinleşmesini arzu eden, kendi kavm kabilesinden uzaklaşıp yabancılarla beraberliğe( hicrete) katlansın” dedi.
Resullulah Aleyhisselam şöyle buyurdu;
“İlim öğrenmek, her müslümana farzdır. İlmi ehli olmayanlara öğreten domuzlara kıymetli taşlardan, incilerden ve altından tasma takmaya çalışan gibidir.”
(İbni Mac’e, mukaddime 17)
uydurma olduğunu bildiği halde onu rivayet eden ve uydurma olduğunu da açıklamayan kimsede en büyük günahlardan birini işlemiş olur. O da yalancılardan biridir. " Uydurma olduğunu bilmeden nakledecek olursa günah işlemiş olmaz. ancak titiz davranması gerektiği bir konuda gereken dikkat ve titizliği göstermediği ve araştırma yapmadığı için ciddi bir kusur işlemiş olur.
Yine zındıklardan Abldülkerim b.Ebi’l-Avca ( v.160/776) asılmak üzere yakalandığı zaman &‘ Dinimizde helali haram, haramı helal göstermek üzere bin hadis uydurdum diyerek ne azılı bir İslam düşmanı olduğunu itiraf etmiştir.
Binaenaleyh sünnetsiz müslüman olmayacağı gibi sünnetsiz Müslümanlık da olamaz.
Kişi üstünlüğünü ilmiyle sürdürebilir. Geriye bırakılan faydalı ilim, ölümünden sonra insanın amel defterinin açık kalmasına sebep olan üç şeyden biridir. İnsan ilim öğrenme yolunda olduğu sürece Allah yolunda demektir. Dolayısıyla her Müslüman ilimden nasibini almaya çalışmalıdır.
Hadis uydurma girişimleri bir anlamda hadisin islam toplumunda ki yerinin itirafı demektir Zira kıymetli şeylerin sahtesi yapılır
Hadisçiler Hz Peygamberin yakınlarıdır

Her ne kadar kendisiyle arkadaşlık etmemişlerse de
nefesleriyle sohbettedirler.

Hadis rivayeti bir anlamda arşivcilik tir vesikaların aslına uygun şekilde her türlü tehlikeden uzak olarak muhafaza edilmesi ve sonraki nesillere aktarılması demektir.
Bu anlamda hadisçiler de Muhammed ümmetinin ilmi arşiv uzmanlarıdır.
Sünnet ,
Allah’ın kitabının Hz Peygamber tarafından yapılmış Evrensel yorumudur hadislerde bu yorumun yazılı belgeleridir
Hadis ilminin bir yarısı hadisin manasını kavramak, diğer yarısı râvileri tanımaktır."

Ali bin el-Medînî

Bir hadisin sıhhati, hangi kitapta bulunduğuna bakılarak değil, onu nakledenlerin haline bakılarak tayin ve tespit edilir."

Kasım bin Kutluboğa [1399-1474]

Zühri (Rahmetullahı Aleyh)’in sık sık tekrar ettiği bir cümle şu idi;
İlim iki sebepten ötürü yok olur:
Unutmak birde müzakereyi terketmek"
Netice olarak kitap lafzı ve manasıyla vahiydir. Vahyi metluvv’dür. Lafzı da manası da ilahidir.
Sünnet ve hadisler ise vahyin bir tür meal ve mefhumu niteliği ve peygamberin nübüvvet melekesinin neticesi olarak zımnen vahiydir. Vahyi gayri metluvv’dür.
Dini literatürde Hins, ism ve cürm (حنث – اثم – جرم) kelimeleri kasden işlenmiş günahlar için kullanılır. Zenb ise (ذنب) herhangi bir yanlış için kasdi olsun olmasın yanlışlıkla sehven veya yanlış anlama sonucu yapılan hatalar için kullanılır.
Süfyan Es-sevri buyurur;
İsnad müminin silahıdır.silahı olmayan ne ile ve nasıl savaşacaktır?! "
Müslümanlardan önce hiçbir millet bilgi nakil ve rivayetinde ravilerin güvenilirlik durumlarını tesbit için herhangi bir araştırma yapmayı ve bunu belli kurallara bağlamayı düşünmemiştir. Olaylar ve rivayetler sadece nakledilmiştir. Nadiren bir iki isimlik sened zikredilmiş çoğu kere ona da gerek duyulmamıştır. Bu sebeple hadis metinlerini nakledenlerin şahsi durumlarının inceden inceye ifadenin tam anlamıyla kılı kırk yararcasına araştırılması ve mutlaka sened zikrini esas alan hadis usulü bilimi müslümanların geliştirip uyguladıkları bir bilim dalı olmuştur.
Sahâbilerin sünnet bilgisi, rivayet ettikleri hadis sayısıyla ölçülemez.
Hadisçiler, ilahi vahye mazhar, cevamiu’l-kelim(az sözle çok anlam ifade etmek) özelliğine ve kanun koyma yetkisine sahip bir peygamberin beyanlarıyla karşı karşıya olduklarını pek iyi biliyorlardı. Bu vasıfların sahibi bir peygamber, muhtelif sebeplerle çağdaşlarının anlayışları dışında kalacak sözler söyleyebilir, haberler verebilirdi. Bunu engelleyecek bir şey söz konusu değildi. Kanun maddeleri gibi özlü sözlerle hukuki kaideler vaz edebilirdi. Sözleri mecazi bir mana ifade edebilirdi. İlerde keşfedilecek bir ilmi hakikata işaret etmiş de olabilirdi.
Bütün bunlardan dolayı hadisçiler, diğer kişilerin sözlerine uyguladıkları tenkidleri Hz. Peygamberin hadisleri için tatbik etmekte ihtiyat göstermişlerdir. Hemen inkara kalkışmamış, bazı hadislerin anlaşılmasını zamana bırakmışlardır.
Halbuki hadislerin senedlerinde yer alan raviler ise, nihayet kendileri gibi birer insandı. Onları araştırmak daha kolay ve daha tehlikesizdi. Bunun için de hadisçiler, ravileri çok sıkı şekilde tetkik ederek, verdikleri haberlerin Hz. Peygamber’e ait olup olmadığını tesbite gayret etmeyi tercih etmişlerdir." M.Sıbai
Hadisin yapısına sonradan ilave edilmiş bulunan sened, hadisin sıhhatini kontrol edebilmek bakımından fevkalade önemlidir. Aynı şekilde hadis ilminde sened zikretme sisteminin(isnad) geliştirilmesi de sorumluluk duygusu ve bilimsel dürüstlük sonucudur. Çünkü bu sistemin anlamı, hadis metnini nakledenleri tetkik ve tenkide açık tutmak demektir. Bu da tam bir ilmi tavır ve kendine güven işaretidir. Bu sebeple isnad, medar-ı ilm-i hadis(hadis ilminin üzerinde durduğu temel)diye tanımlanmıştır. Nitekim Abdullah b. el-Mübarek İsnad dindendir. Eğer isnad olmasaydı, herkes aklınna geleni rastgele rivayet etmeye kalkışırdı." demiştir.
Bütün bunlardan anlaşıldığına göre isnadın önemi iki noktada yoğunlaşmaktadır: Hadisin sıhhatini tayin ve tesbit için imkan hazırlamak, rivayet anarşisini önlemek..
Sünnet, Allah’ın kitabının, Allah’ın elçisi tarafından evrensel planda yapılmış yorumudur. Hadis, bu yorumun yazılı belgesidir.
İslam Toplumunda Kitap ve Sünnet’e uygunluk meşruiyetin temel şartıdır. Bazı kişi ya da gruplar, hadis uydurmak suretiyle bu gereği yerine getirme yoluna gitmişlerdir. Yani hadis uydurma girişimleri bir anlamda hadisin İslam toplumundaki yaptırım gücü ve dindeki yerinin itirafı demektir.Zira kıymetli şeylerin sahtesi yapılır."
Hadisçiler,diğer kişilerin sözlerine uyguladıkları tenkitleri Hz.Peygamberin hadisleri için tatbik etmekte ihtiyat göstermişlerdir.Hemen inkara kalkışmamış, bazı hadislerin anlaşılmasını zamana bırakmışlardır.
Sahabe devrinin sonu, Hz Peygamber’in vefatına bir ay kala söylediği Yüz sene sonra, bugün burada yaşayanlardan hiçbir canlı sağ kalmayacaktır." hadisi ile tayin edilmiştir.
Resulullah, insanların en cömerdi idi.O (s.a.v) ramazanda daha çok cömertti."

(Buhari,Bed’u’l-vahy 5)

Sünnet, Allahın kitabının, Allah’ın elçisi tarafından evrensel planda yapılmış yorumudur.Hadis, bu yorumun yazılı belgesidir.
Vallahi" kim nasibini sabırla beklerse
Allah ona en hayırlısını verir..
Rivâyetu’l-hadis ilmini kuranlar sahâbiler olduğu gibi,
Dirâyet’ül-hadis ilminin temellerini atanlar da onlardır."
جلبت القلوب على من أحسن إليه
Kalpler ,kendilerine iyilik edenleri sevmeye meyilli olarak yaratılmışlardır.
Sünnet, Allah’ın kitabının Hz.Peygamber tarafından yapılmış evrensel yorumudur.Hadisler de bu yorumun yazılı belgeleridir.
Unutulmamalıdır ki hadiste isnad aramak sünnet olduğu gibi müslümanlarca uluvv-i isnad aramak da sünnettir.
Hadis usulünde mütekaddimun-muteahhirun sınırı Hatîp Bağdâdi ile çizilir.Hatîp dahil, önceki usulcüler mütekaddimun, ondan sonrakiler muteâhhirun’dur.
Cihan-ı titretirken niday-ı men kezebe.."
İşitmiyor mu nedir, bir bakın şu bî edebe
Lisân-ı pâk-i Nebi’den yalanlar uyduruyor
Sıkılmadan da "sevap işledim " deyip duruyor.
Mehmet Akif Ersoy
Zira kaliteli olan şeylerin sahtesi yapılır."
Unutulmamalıdır ki: Cahil, yaşlı da olsa küçük; alim genç de olsa büyüktür."
Utangaç ya da kibirli olan ilim öğrenemez!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir