İçeriğe geç

Günlük Hayatın Psikopatolojisi Kitap Alıntıları – Sigmund Freud

Sigmund Freud kitaplarından Günlük Hayatın Psikopatolojisi kitap alıntıları sizlerle…

Günlük Hayatın Psikopatolojisi Kitap Alıntıları

&“&”

Eğitim görmemiş kişiler sanatın ve sanat yapıtının değerini takdir etmekten çok uzaktır.
Her şeyi anlamak, her şeyi affetmektir."

Öyle ağır bir yüktü ki göğsümde…

Hepimiz de ağırlıklı olarak görsel imgelerle rüya görürüz…

Çocukluğun unutulması daha yakın zamanda yaptığımız araştırmalara göre bütün nevrotik semptomların temelinde yatan bu amnezilerin anlamını çözecek anahtarı bize pekâlâ de temin edebilir…

Siz Freudçular çılgınlığın nedenlerini aramaya devam edeceksiniz, ta ki en sonunda kendiniz de çıldırana kadar…

Bir yabancıda kendi adıyla karşılaşınca hafif bir hoşnutsuzluk duymaktan kendini alamıyor insan…

İnsanca olan hiçbir şey bana yabancı değildir…

Tanrı, insanı, kendi imgesinde yarattı. İnsan da Tanrı’yı kendisininkinde(kendi imgesinde) yarattı…

Her şey anlaşılır, anlaşılan her şey affedilir…
[ Her şeyi anlamak , her şeyi affetmektir .]
“Genelde düşüncelerimizi ortaya koymak için kullandığımız sözcükleri ya da onları gizlemek için yarattığımız imgeleri seçmede özgür olduğumuzu sanırız. Dikkatli bir inceleme, bu seçmeyi başka kaygıların belirlediğini ve düşüncenin dile getirildiği biçimin ardında daha derin anlam taşıyan; çoğu kez amaçlanmamış bir küçük noktanın bulunduğunu ortaya koyar.”
“Saplantılı düşünmeden ya da saplantılı durumlardan yakınan nevrotiklerde -çoğu kez çok zeki olan bu kişilerde- boşinanın, bastırılmış düşmansı ve acımasız nitelikli itkilerden geldiği açıkça görülebilir. Boşinan, büyük ölçüde, bir kötülük beklentisidir; ve başkalarına karşı sık sık kötücül duygular besleyen ancak iyi bir insan olarak yetiştirilmiş olmanın etkisiyle bu türden arzuları bilinçdışına bastırmış olan bir kişi, bilinçdışı kötülüğünün cezalandırılmasını, dışarıdan tehdit eden bela biçiminde beklemeye özellikle hazır olacaktır.”
Ama felsefeciler, ne kadar çok şamata yaparlarsa yapsınlar, durumu değiştiremezler. Yalnızca sabırlı, her şeyin kesinlik gereğine boyun eğdiği kararlı araştırmalar giderek bir değişiklik yaratabilirler. Gece karanlığındaki cahil yolcu, korkularını yadsımak için yüksek sesle şarkı söyleyebilir ama her şeye karşın burnunun bir karış ötesini göremez.
Nerede bir yanılgı varsa ardında bir bastırma vardır denebilir.Daha doğrusu bastırılmış düşüncelerden kaynaklanan bir dürüst olamama durumu,çarpıtma vardır.
Genelde, hakikati anlatma isteğinin sanılandan da daha güçlü olduğu şaşırtıcı gelebilir.Ama belki de, benim artık pek yalan söyleyemem, ruhçözümlemesiyle uğraşmanın sonucudur.
Değerli nesneleri yitirme, çeşitli itkileri dile getirmeye yarar; ya bastırılmış bir düşüncesinin simgesel temsilidir – yani birinin aklına getirmemeyi yegledigi bir uyarıyı yineliyordur— ya da (daha çok ) aramızda bugün hala inanıldığı üzere, yazgının bilinmeyen güçlerine kurban sunuyordur.
Düşürme, devirme ve nesneleri kırma, çoğu kez bilinçdışı düşünceler zincirini dile getirmeye yarayan edimlerdir.
Hiç kimse,kendisine önemli gelen etkinliklerde bulunmayı, zihinsel bir düzensizlik kuşkusu yaratmaksizin unutmaz.Dolayisiyla sorusturmamiz ancak az çok önemsiz nitelikteki tasarımların unutulmasiyla sınırlı kalabilir; hiçbir tasarımı,tümüyle önemsiz sayamayız,çünkü önemsiz olsaydı, kuşkusuz hiç oluşmayacaktım
Bir edimi gerçekleştirmek için duyulan bir dürtü, onay almış,ancak gerçekleştirilmesi uygun bir durumun oluşmasına ertelenmiş bir dürtüdür.
Bütün olgularda, unutmanın bir hoşnutsuzluk itici gücünden kaynaklandığı ortaya çıkar .
Dil sürçmesi biçiminde kendini zorla ortaya koyan fikir, çoğu kez kişinin bastırmak istediği fikirdir.
Ad unutma son derece bulaşıcıdır.İki kişi konuşurken, çoğu kez birinin şu şu adı unuttuğunu söylemesi, diğerinin de aklından çıkması sonucunu doğurur.
Belirtmek istediğim bir nokta daha var. Ad unutma son derece bulaşıcıdır. İki kişi konuşurken, çoğu kez birinin şu şu adı unuttuğunu söylemesi, diğerinin de aklından çıkması sonucunu doğurur. Ancak unutmanın kişiden kişiye geçtiği böylesi durumlarda, unutulan ad çok daha kolay geri gelir.
Nerede bir yanılgı varsa ardında bir bastırma vardır denebilir. Daha doğrusu bastırılmış düşüncelerden kaynaklanan bir dürüst olamama durumu, çarpıtma vardır.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Okuma yanlışlarını açıklamak her zaman kolay değildir. Bazen insan sorunun çözülmesini daha uygun bir zamana ertelemek zorunda bile kalabilir. Ama çözümlemede daha güç olan şey, sonunda açığa çıkan rahatsız edici düşüncenin bilinçli düşünmemiz tarafından yabancı bir şey şeklinde değerlendirilmesi ve kabul edilmemesidir.
İçinizden kim ölse, benim için ölüyor;
Ve ben yalnız ben mi yaşamaya mahkûmum?"
Hem hafif hemde ağır parapraksiler ve rastlantısal davranışlar için şu söylenebilir: Görünürdeki vakaların kaynağı, bilinç tarafından bir kenara itilmiş olmakla birlikte ifade becerisini yitirmemiş, fakat yeterince bastırılmamış psikolojik materyalde aranabilir.
Hatanın mekanizması, diğer parapiraksilerinkine göre daha gevşektir. Bununla şunu demek istiyorum: Bir hata genellikle onunla ilgili bir psikolojik etkinliğin, tahrik edici bir etkiyle karşılaşması sonucu ortaya çıkar.
“Goethe, Lichtenberg’le ilgili olarak şöyle der. “Şaka yapmışsa ardında gizlenmiş bir sorun vardır. Aynı şekilde, kitabımdan buraya aldığım bölümler için de şöyle denebilir: bir yanlış yapılmışsa ardında bastırılmış bir şey vardır ya da daha doğru olarak, kökleri bastırılmış malzemede bulunan bir samimiyetsizlik, bir çarpıtma vardır.”
“Gerçekten büyük insanların yönetiminde kalem, kılıçtan güçlüdür.”
“Bir eşyanın kırılması gibi basit bir parapraksinin nedenlerini araştırırken, kişinin o anki ruh hâlinden çok, kişinin çok uzak geçmişiyle alakalı ilişkileri göz önünde bulundurmak gerekir.”
“Kazara gerçekleşen bir sakarlık ve devinimsel yetersizliğin ardında kişinin kendi bütünlüğüne ve yaşamına karşı duyduğu gizli öfke olabiliyorsa, insanların yaşamlarını ve sağlıklarını ciddi olarak tehlikeye sokan yanlışlıklar hakkında da aynı şeyi düşünebiliriz.”
Tasarıları unutmanın rastlantı olmadığını ortaya koyan popüler bir atasözü vardır: İnsan bir işi yapmayı bir kez unutursa, daha birçok kez unutacak demektir." (…)

İnsanların, "Bu işi bana verme, unutacağımdan eminim!" dediğini çok duymuşumdur. Bu öngörünün daha sonra gerçekleşmesinde gizemli bir durum yok demek ki. Böyle konuşan bir kişi, ricayı yerine getirmemeyi tasarlıyor; yaptığı tek şey, bunu kendine itiraf etmeyi kabul etmemek.

Belirtmek istediğim bir nokta daha var. Ad unutma son derece bulaşıcıdır. İki kişi konuşurken, çoğu kez birinin şu şu adı unuttuğunu söylemesi, diğerinin de aklından çıkması sonucunu doğurur. Ancak unutmanın kişiden kişiye geçtiği böylesi durumlarda, unutulan ad çok daha kolay geri gelir."
İnsanlar yavaş yavaş inanmamayı, güvenmemeyi, sevmemeyi ve kronik şüpheci olmayı öğrenir. Bu gerçekleştiğinde artık ne yazık ki çok geçtir. İnsanların &”Tecrübe&” dediği şey budur. Kalbiyle bağlantısını kesmiş bir insana &”Tecrübeli&” denir.
“Her şeyi anlamak, her şeyi affetmektir.”
Kendi gözlemlerime göre deja vu"nün -yani bilinçdışı fantezilerin- açıklanmasındaki tek sorumlu olan ruhsal süreçler, bugün bile psikologlar tarafından genelde ihmal edilmektedir.

Benim görüşüme göre, bir şeyi önceden yaşamış olma duygusuna yanılsama demek yanlıştır. Bu daha çok, böyle anlarda, önceden yaşadığımız, ancak bilince ulaşmamış olması nedeniyle bilinçli olarak anımsayamadığımız bir şeye dokunulmuş olmasıdır. Kısaca söylemek gerekirse, "deja vu" duygusu, bilinçdışı bir fantezinin anımsanmasına karşılık gelir.

Geleceği haber veren düşlere inanan birçok kişi vardır, çünkü birçok nokta, gerçeklikte, daha önce arzunun onları düşlerde düzenlediği şekilleriyle ortaya çıkar.
Saplantılı düşünmeden ya da saplantılı durumlardan yakınan nevrotiklerde -çoğu kez çok zeki olan bu kişilerde- boşinanın, bastırılmış düşmansı ve acımasız nitelikli itkilerden geldiği açıkça görülebilir. Boşinan, büyük ölçüde, bir kötülük beklentisidir; ve başkalarına karşı sık sık kötücül duygular besleyen ancak iyi bir insan olarak yetiştirilmiş olmanın etkisiyle bu türden arzuları bilinçdışına bastırmış olan bir kişi, bilinçdışı kötülüğünün cezalandırılmasını, dışarıdan tehdit eden bela biçiminde beklemeye özellikle hazır olacaktır.
Ancak zihinsel güçlerimizin tamamının istenen ereğe ulaşmada bir araya gelmesi halinde eksiksiz bir başarıdan emin olabiliriz.
Bilindiği üzere insanoğlu düşünmeye başladığında, dış dünyayı, kendi imgelerini sayısız kişilikler halinde çoğaltarak antropomorfik (insanbiçimsel) açıklamak zorunda kalmıştı; dolayısıyla, boşinan sınırları içinde yorumladıkları rastlantısal olaylar, kişilerin etkinlikleri ve kendilerini ortaya koymaları şeklinde algılanıyordu.
Paranoyakların davranışlarında genellikle gözlemlenen çarpıcı bir özellik de, diğer insanların davranışlarındaki bizim olağan durumlarda farkına varamadığımız önemsiz ayrıntılara büyük önem vermeleri, onları yorumlamaları ve bu yorumları vardıkları önemli sonuçların temeli olarak almalarıdır.
Zihindeki hiçbir şey keyfi ya da belirlenmemiş değildir.
Bilinçdışı itici gücü aşmak için gerekli olan şey, bilinçli bir karşı-niyetten başka bir şeydi; bunun için bilinç için bilinmeyeni, bilinen haline getirebilecek ruhsal bir çalışma yapmak gerekiyordu.
Genelde, düşüncelerimizi ortaya koymak için kullandığımız sözcükleri ya da onları gizlemek için yarattığımız imgeleri seçmede özgür olduğumuzu sanırız. Dikkatli bir inceleme, bu seçmeyi başka kaygıların belirlediğini ve düşüncenin dile getirildiği biçimin ardında daha derin anlam taşıyan; çoğu kez amaçlanmamış bir küçük noktanın bulunduğunu ortaya koyar.
Nefretin ruhsal gücü sandığımızdan da büyük olsa gerek.
Oğul, krala bir haberci göndererek bundan sonra ne yapacağını soruyor. Kral yanıt vermiyor ama bahçesine gidiyor, haberciden soruyu tekrarlamasını istiyor, sonra ağzını açmaksızın en güzel ve en uzun gelinciklerin kafalarını koparıyor. Habercinin elinden gelen tek şey, bunu Sextus’a bildirmektir; oğul babasını anlayacak ve kentteki en seçkin yurttaşları öldürerek ortadan kaldıracaktır.
Paranoyakların davranışlarında genellikle gözlemlenen çarpıcı bir özellik de, &‘diğer insanların davranışlarındaki bizim olağan durumlarda farkına varmadığımız önemsiz ayrıntılara büyük önem vermeleri, onları yorumlamaları, ve bu yorumları vardıkları önemli sonuçların temeli olarak almalarıdır.
Unutmaya neden olan mekanizmalar, güdüleyici güçler kadar ilginçtir.
Freud güzel izah etmiş: “Olgunlaştıkça kimseyle uğraşasın gelmiyor. Kendini yetiştirememiş insanlardan uzaklaşıyorsun. Seni hasta edecek insanlarla birlikte olmaktan vazgeçiyorsun.”
İnsan bir işi yapmayı bir kez unutursa, daha birçok kez unutacak demektir.
İnsani olan hiçbir şey bana yabancı değildir.
Bilinçli bir kendini öldürme niyeti bile zamanını, aracını ve fırsatını seçer, buna uygun olarak, bilinçdışı bir niyet ya da tasarının, nedenlerin bir bölümünü devralabilecek ve öznenin savunma güçlerinin yönünü değiştirerek tasarıyı bu güçlerin baskısından kurtaracak ani bir fırsatı beklemesi gerekir.
Kendini yok etme eğilimi, belli ölçüde, bu işi gerçekleştiren insan sayısından çok daha fazlasında vardır; kendini incitme olayları kural olarak bu güdüyle hala bu güdüye karşı duran güçler arasında bir uzlaşmadır ve kendini öldürmenin eyleme dönüştüğü ve sonuçlandığı durumlarda, kendini öldürme eğilimi çok uzun bir süre öncesinden beri daha az güçlü bir şekilde ya da bilinçdışı ve bastırılmış bir eğilim biçiminde var olmuş demektir.
Kişinin kendi bütünselliğine ve yaşamına yönelik müthiş bir öfke, bu şekilde kaza gibi görünen sakarlığın ve devimsel yetersizliğin ardına gizlenebiliyorsa, aynı görüşü başka insanların yaşamlarını ve sağlıklarını ciddi olarak tehlikeye sokan yanlışlara aktarabilmeyi olası kılacak adım, çok büyük olmasa gerekir.
&‘Ben bunu yaptım’, diyor belleğim. &‘Bunu yapmış olamam’, diyor gururum, ve bu çekişme sürüyor. Sonunda bellek boyun eğiyor.
Tüm yaşamın hedefi ölümdür.
Dejavu duygusu, bilinçaltında olan bir hayalin hatırlanmasıdır."
Kalemimi, diğerlerinin kılıçlarını kuşandıkları gibi kuşanırım."
Zihindeki hiçbir şey keyfi değildir.
Her şeyi anlamak, her şeyi affetmektir.
Tasarıları unutmanın rastlantı olmadığını ortaya koyan popüler bir atasözü vardır: İnsan bir işi yapmayı bir kez unutursa, daha birçok kez unutacak demektir."
Saygıdeğer" denilen insanların bile büyük çoğunluğunda, para ve mülk söz konusu olduğunda, bölünmüş davranış izleri kolayca gözlemlenebilir.
Hiçbir tasarımı önemsiz sayamayız, çünkü önemsiz olsaydı, kuşkusuz hiç oluşmayacaktı.
Önerilen tasarım, ilgili kişide, gerçekleşeceği zaman yaklaşıncaya kadar uyku halinde kalır. Sonra uyanır ve kişiyi edimi gerçekleştirmeye iter.
Yazma işiyle ve kitaplarla uğraşan çoğu kişi gibi ben de çalışma masamda neyin nerede olduğunu bilirim ve istediğim şeyi hiç düşünmeden alırım. Başkalarına düzensizlik gibi görünen, benim için ardında bir geçmiş bulunan bir düzendir.
Benim görüşüme göre bir şeyi önceden yaşamış olma duygusuna yanılsama demek yanlıştır. Bu daha çok, böyle anlarda, önceden yaşadığımız, ancak bilince ulaşmamış olması nedeniyle bilinçli olarak anımsayamadığımız bir şeye dokunulmuş olmasıdır. Kısaca söylemek gerekirse deja vu" duygusu bilindışı bir fantezinin anımsanmasına karşılık gelir. Herkesten kendi deneyiminden bildiği üzere, aynı türden bilinçli yaratımlar olduğu gibi dışı fanteziler (ya da gündüz düşleri) de vardır."
Söylemeye niyetlendiği şeyin tam tersini söylemek durumunda bırakan etmen, özeleştiridir, kişinin kendi söyleyeceğine içsel olarak karşıt olmasıdır. Böyle durumlarda kişi, ağzından çıkan sözcüklerin kendi niyetlerini iptal ettiğini, ve sürçmenin bir içten içtensizliği açığa çıkardığını büyük bir şaşkınlıkla görür."
Dil sürçmesi biçiminde kendini zorla ortaya koyan fikir, çoğu kez kişinin bastırmak istediği fikirdir."
Goethe, Lichtenberg’le ilgili olarak şöyle der. Şaka yapmışsa ardında gizlenmiş bir sorun vardır." Aynı şekilde, kitabımdan buraya al-
dığım bölümler için de şöyle denebilir:bir yanlış yapılmışsa ardında bastırılmış bir şey vardır — ya da daha doğru olarak, kökleri bastırılmış malzemede bulunan bir samimiyetsizlik, bir çarpıtma vardır.
Bir yanlış yapılmışsa ardında bastırılmış bir şey vardır -ya da daha doğru olarak, kökleri bastırılmış malzemede bulunan samimiyetsizlik, bir çarpıtma vardır.
İnsan, Jung’un ve Maeder’in yaptıkları gibi çoğu kez öylesine, farkına varmadan mırıldandığı şarkıya dikkat etme zahmetine katlansa şarkının sözleriyle aklını meşgul eden konu arasında hemen hemen her seferinde bir bağ olduğunu anlayacaktır.
Kader bana ağır bir darbe indirdikten sonra yaşam öyle acımasız ve zor gelmeye başladı ki, ertesi günü yaşamaya yetecek gücüm yok sanıyordum. Derken neredeyse her gün saatimi kurmayı unuttuğumu fark ettim. Daha önce bu işi hiç ihmal etmezdim; yatmadan önce düzenli olarak nerdeyse mekanik ve bilinçdışı bir edim olarak yapardım bu işi, o zamanlar önümde önemle ya da özellikle ilginç bir şey beni bekliyor olurdu. Bu da semptomatik edim sayılır mı? Bunu kendime hiç açıklayamadım."

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir