Aytunç Altındal kitaplarından Gül ve Haç Kardeşliği kitap alıntıları sizlerle…
Gül ve Haç Kardeşliği Kitap Alıntıları
&“&”
Türkiye AB’nin Tarihinde vardır, ama kültürün de yoktur ".
Eğer egemen bir güç iseniz, size karşı veya size yararı olmayan her olayı bâtıl ilan edebilirsiniz.
İnsan-ı Kâmil’de dört şey tamam olmalıdır. İyi sözler, iyi işler, iyi huylar, iyi bilgiler… Çünkü kâmil Allah’a erişmiştir ve Allah’ı anlamıştır ve Allah’ı anladıktan sonra eşyanın tamamını ve cevherlerini ve cevherlerin hikmetlerini oldukları gibi bilmiş ve görmüştür.
Paracelcus için tüm erdemleri" [virtues] simgeleyen "taş" incidir.
Kodlar, sözcük veya ibarelerde yer değişiklikleri yapılarak substitute" ( yerine kaim olmak) ilkesine göre hazırlanırken, Şifrelerinse " Transposition" ilkesine, yani tek tek harflerin birbirleri lehine değiştirilmesiyle hazırlanmasıdır.
Özetle simya,astral prensiplerin sırlarını araştırır (ve bulur).Kimya ise maddenin fiziki yapısıyla sınırlıdır,onun ötesine geçemez.Örneğin belirli bir elementin astral bağlantıları olduğunu olabileceğini varsayamaz.
Daha önceki Hristiyanlar Tanrı-baba, Kutsal Ruh ve Oğlu şeklindeki bir dogmayı duymamışlardı. Birinci yüzyılda aralarından birileri çıkıp da bu görüşü öne sürseydi, hiç şüphesiz hala eski Yahudi Şeriat’ın öngördüğü şekilde taşlanarak öldürülürdü!
Sözün özü; Türkiye’nin AB’nin tarihinde vardır ama kültüründe yoktur.
Solcu devrimcilerle Entebbe Havaalanı’na indirilen ve İsrailli paraşütçülerinin baskınıyla yolcuları kurtarılan Air France uçağının içinde dünyanın en önemli suprem konseylerinin,o yıl Kudüs’te yapılan genel toplantılarından dönen büyük komandörlerinin de bulunduğunu o günlerde hiçbir gazete yazmamıştı.
Uçağı kaçıranlar da olaydan habersizdiler.Oysa,İsrail hükümetinin durumdan haberdar olduğu kesindir.
Uçağı kaçıranlar da olaydan habersizdiler.Oysa,İsrail hükümetinin durumdan haberdar olduğu kesindir.
İlk insiye edilen kadınların,loca toplantılarının sırlarını öğrenmeyi başaran meraklılar olması da ilginçtir.Onlara sessizlik disiplinini dayatabilmek için hemen locaya kabul edilmişlerdir.
Örneğin,İngiltere’de Lord Doranalle’in kızı Elizabeth Saint Leger’in hemşire" kabul edilmesi böyledir.Bu 2. dereceye yükseliş törenini duvara açtığı bir delikten izlerken,üstünde olduğu merdivenin devrilmesi sonucu yakayı ele vermiş ve ustaların mahkemesinde önce ölüme mahkûm edilmiştir.Ancak mason olması kaydıyla bağışlanmış ve o gece (törenine tanık olduğu) 2. dereceye kabul edilmiştir.
Örneğin,İngiltere’de Lord Doranalle’in kızı Elizabeth Saint Leger’in hemşire" kabul edilmesi böyledir.Bu 2. dereceye yükseliş törenini duvara açtığı bir delikten izlerken,üstünde olduğu merdivenin devrilmesi sonucu yakayı ele vermiş ve ustaların mahkemesinde önce ölüme mahkûm edilmiştir.Ancak mason olması kaydıyla bağışlanmış ve o gece (törenine tanık olduğu) 2. dereceye kabul edilmiştir.
Günümüzde AB içinde bu gruplarla Yerleşik Din Temsilcileri arasında bir mücadele vardır.İlginç olansa her iki grubun da üzerinde anlaştığı tek ortak hususun Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olmasıdır.Durum budur ve gerisi de Hıristiyan Takiyyesi ve Kırmızı Başlıklı Kız masalıdır !
Türkiye AB’nin, Tarihinde vardır ama Kültüründe yoktur" Bu tarihse "Türk Tehdidine Karşı Oluşturulmuş Bir Tarihtir!" AB Kültürünün bugünkü gerçek sahipleri seküler,deist ve gnostik topluluklardır.Onların oluşturdukları ve Vatikan tarafından yüzlerce yıl baskı altında tutulmuş olan bir kültür.Türk insanına olabilecek en uzak "Din Karşıtlığı Noktasındadır".
AB’nin 12 yıldızlı bayrağının gizli şifresiyle ilgili ilk ciddi eleştiriler,İngiltere Bağımsızlık Partisi (UKIP) tarafından 2002 yılında başlatılmıştır.Bu siyasi parti İngiltere’de Pound’un Euro’yla değiştirilmesine karşıdır ve İngiltere’nin 1972’de imzaladığı AB üyeliğinden çıkmasını istemektedir.İsveç’te de benzer bir parti vardır.Bu partiye göre 12 yıldız,Meryem Ana’yı sembolize etmektedir.
2. Dünya Savaşı sonrasında Almanya’yı tazminat ödemeye mahkûm ettirmiş ve 50 yıl süreyle İsrail’e para akıtmıştır.1980’lerde Berlin’de ve Frankfurt’ta da localar açmış ve özellikle Müslüman işçilerin izlenmesini sağlayan gizli yönetmelikler çıkartmıştır.
Son 100 yılın Türkiye’sine damgasını vurmuş olan siyasilerin en elit çekirdeği hep mason ve Gül ve Haç Şövalyesi" unvanlı kişilerdi.Kimler mi? 1861’de Prens Halim Paşa,1909-15 Prens Aziz Hasan Paşa,1928-31 Yargıtay Başkanı Fuat Hulusi Demirelli,1945-55 Dr. Mim Kemal Öke,1955-67 Prof. Hazım Atıf Kuyucak,Prof. Sahir Erman,İçişleri Bakanı Şükrü Kaya,Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras,Ankara Valisi Nevzat Tandoğan,İstanbul Valisi Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay,Meclis Başkanı Kâzım Özalp,Devlet Başkanı Celal Bayar.Bunların tamamı 33. derece masondu.
Türkiye’yi uzun yıllar yönetmiş ve kendilerini masonik örgütlerin yöneticiliğine terk ederek kimlik ve kişilik" değiştirmiş yöneticilerle Türkiye’yi "Dünya Devleti" yapmak hayal bile değil,uyuşturucu kullananlarda rastlanan bir "halusinasyon"dur.
AB’ye üye olmak için yeni Kudüs’ün 12 kapısını zorlayan Türkiyeli yöneticilerin memlekette uyguladıkları ceberrut laiklikle" Christendome’da 2000 yılda oluşmuş bulunan bu "seküler-sacred" bağlantısını İslama uyarlayabilmek mümkün değildir.
Söz konusu Şövalye Sir Huge 1939-45 yıllarında İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi’ydi.Rastlantı bu ya,ne zaman Ortadoğu’da bir savaş ortamı olsa,İngilizler Büyükelçi olarak Türkiye’ye bir Tapınak Şövalyesi gönderiyorlar.
Gnostik Hıristiyanlara yol gösteren ve Magi ve/veya Megas diye tanınan kişilerin kullandıkları şifreleri,kodları,gizli alfabeleri,özel dili ve hayata geçirmeye yemin ettikleri düşleri kehanetleri,uzgörüleri anlamadan AB’nin 12 yıldızlı bayrağı altında,kapısında yalvar yakar içeri alınmayı bekleyen Türkiye’nin aşağılık duygusuyla özürlü,zavallı siyasetçilerine sormak gerekiyor:
AB’nin kurucuları ve Yeni Dünya Düzeni’nin baş mimarları kendi geleneklerinde yer alan Organized" örgütlü (Kilise=Vatikan Ortodoks ve Lutheran) Hıristiyanlığın din anlayışını ve Tanrısı’nı Kiliselerinin vaaz ettikleri tarzda anlamıyor ve kabul etmiyorken,1400 yıldır hiçbir değişim geçirmemiş olan İslamiyeti ve onun Allah inancını "Bağırlarına" basarlar mı hiç? Ey Türk ! Kimlerle dans etmek istiyorsun? Dön bir bak !
AB’nin kurucuları ve Yeni Dünya Düzeni’nin baş mimarları kendi geleneklerinde yer alan Organized" örgütlü (Kilise=Vatikan Ortodoks ve Lutheran) Hıristiyanlığın din anlayışını ve Tanrısı’nı Kiliselerinin vaaz ettikleri tarzda anlamıyor ve kabul etmiyorken,1400 yıldır hiçbir değişim geçirmemiş olan İslamiyeti ve onun Allah inancını "Bağırlarına" basarlar mı hiç? Ey Türk ! Kimlerle dans etmek istiyorsun? Dön bir bak !
TC Dışişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı vekili ve adayı İhsan Sabri Çağlayangil.Eski bir vali ve istihbaratçı olan Çağlayangil,33 derecedeki (mason) siyasetçilerden biriydi.Ünlü Humeyni,Bursa’da zorunlu oturuma tabiyken,Çağlayangil,Ayetullah’la ilgili tüm gizli bilgilerin elinde toplandığı kişiydi.Çağlayangil,MRA’nın (Manevi Cihazlanma Derneği) Türkiye’deki güçlü ellerinden biriydi.Başta Koç ve Sabancı aileleri olmak üzere kalburüstü kişileri bu İsviçreli örgütle tanıştıran oydu.
1945’te Almanya yıkıntılarla dolu bir ülkeydi.Ekonomisi çökmüştü,siyaset ise durmuştu.Müttefikler,Almanya’yla Barış" Antlaşması imzalamamışlar,sadece kayıtsız teslimiyet ve ateşkes antlaşmaları imzalamışlardı.Müttefikler tam elli yıl Almanya’yı bu statüde tutarak cezalandırdılar.1995’te Barış Antlaşması’nı imzaladılar.
Avrupa’da 16. yy’ın sonlarına kadar,evlerin doğu cephelerine pencere yapmak yasaktı.Neden mi? Tüm kötülüklerin,hastalıkların ve belaların Doğu’ya hakim olan Müslümanlardan ve Türklerden geldiğine inanılıyordu da ondan.Avrupalı masonlar artık kentlerini Kilise’nin değil,kendi Tanrıları’nın,yani Evrenin Ulu Mimarlarının" isteklerine göre düzenliyordu.
Günümüzde varlığını sürdüren diğer bir Cabiri geleneği de,gerçekte Hindistan kökenlidir ve günümüzde başta Yunanistan olmak üzere Avrupa’nın bir çok bölgesinde uygulanmaktadır.Buna göre her yıl (örn.Yunan adalarında) köylerin yaşlı kadınları merva ve iç çamaşırlarını kullanarak köylerindeki bakirelere koca" bulmak için dev bir penis yaparlar ve bunu köyün içinde dolaştırırlar.Daha sonra bu dev organı öperek bir haçın üstüne bağlayıp denize atarlar.Buradaki sembolizmde amaç yine Ruh ile Kelam’ın buluşmasının teminidir.
Büyü ve sihirle uğraşan ve gizli örgütlerin üyeleri olan kişiler,cesetlerin belirli organları (penis,kafa ve dil) çivileri çalarlar ve bunları sihir amacıyla kendilerine başvuran kişilere onları koruyacakları gerekçesiyle yedirirler ya da verirlerdi.Christendome’da ölü eti yemek çok yaygın bir gelenekti.Özellikle 15. yy’da Avrupa’nın soyluları,cinsel güçlerini arttırdığı gerekçesiyle &‘mumya’ eti yerlerdi.Mısır’dan ve diğer yerlerden yapılan ticaretin kalemlerinden biri de toz haline getirilmiş mumyalardı !!!
Ütopyacı More’un bir diğer kariyeri de,Protestan kadınlarıyla ilgiliydi.Buna göre,Ütopyacı More,Tüm Protestan kadınlar fahişedirler,onlara tecavüz suç değildir" diyebilmişti.(Christendome’daki "Hoşgörü" anlayışına bir örnek olsun diye yazdım bunları).
İşkence çeşitlerinin en korkuncu 8. Henry döneminde Şansölye olan ünlü Ütopyacı Thomas More tarafından uygulanmıştı.16. yy’dan bu yana Aydınlanmacı", "Bilimsel Düşüncenin" öncüsü vs gibi sahte yaftalarla,özellikle solcu gençlere bir ilah gibi tanıtılan More,"Sıfır" hoşgörü sahibi bir siyaset cambazıydı.O dönemde daha yeni filizlenen Protestan hareketine şiddetle karşı çıkmıştı ve Papa’nın "Koruma Köpeği" (Natcdog" olarak tanınıyordu.More,Protestanlığı yaydıklarından kuşkulandığı 26 İngiliz hakkında,bağırsaklarının deşilerek,suçlu tarafından taşınması cezasını vermiş ve bu fermanların altına imza atmıştı !
Bogomillere göre Katolik ve Bizans’taki Ortodoks Kilisesi İsa’yı olmadığı bir şekle sokmuş ve aldatmıştı.Katolik Kilisesi ve Bizans bu iddiaları yanıtsız bırakmadılar.Topladıkları ordularla saldırarak yüz binlerce Bogomil’i öldürdüler.Katolik ve Ortodoks Kiliseleri’nden nefret eden Bogomiller,14-15. yy’larda kitlesel olarak İslam dinine geçtiler ve Osmanlıya bağlanarak yaşadılar.Günümüzde Bosnalı,Boşnak ve Sancaklı olarak tanınan Müslümanların çoğunun ataları Bogomil inancına bağlı Slavlardı.
Bazı yobaz Batıcıların sandıkları ve öne sürdükleri gibi mistisizm Hıristiyanlıktan İslamiyete -tasavvuf- geçmiş bir olay değildir.Durum tam tersidir.Islami tadavvuf Hıristiyanlıkta mistisizm olarak ortaya çıkmıştır.Bazı İslami tarikatlarda etkili olan mistisizm değil,Hıristiyanlıktan da önce Anadolu’da ve Ortadoğu’da var olan gnostisizmdir.
Eckhart,Tevhid ve Vahdet fikrinin savunucusudur.Ona göre her Hıristiyan Teslis’in (Baba,Oğul,Kutsal Ruh) ötesine geçmeyi denemeliydi.Eckhart’a göre Tanrı’ya bilgi aracılığıyla ulaşmak Onu sadece sevmekten çok daha önemliydi.Eckhart’ın vaazları zararlı kabul edildi ve Kilise ona konuşma yasağı getirdi (1313).
Hitler ve Naziler de okültizmden alınmış olan &‘Gamalı Haçı’ kendi okült milliyetçiliklerinin sembolü ve şifresi yapmışlardı.Hitler’in haçı da ters çevrilmiş bir haçtı.
Katolik Kilisesi’nde,örneğin Cin Çarpması" yada İblis’in bedeni esir alması (delilik,nöbet,ekstaz,vd) gibi klinik sayılan olaylara karşı "Exorcism" adıyla yapılan iyileştirme seanslarında (Cin Çıkartma) haç resmen bir ameliyat aracı/aleti gibi kullanılırdı ve halen de kullanılmaktadır.
Pek bilinmez,ama NATO’nun gizli askeri operasyonlarının yanı sıra bir de daha gizli misyonu vardır.Bu da sembolü olan 4 kollu Haç’ın gösterdiği misyondur.Dünyanın 4 bir yanına ve yönüne Asker Misyonerler" göndermek ve Evangelistlerin Testamentlerini buralara sokmak ve yerkeştirmektir.Bilindiği üzere NATO’ya üye ülkelerin biri hariç diğerleri Christendome’da yer alan Hıristiyan ülkelerdir.Tek istisna Türkiye’dir.NATO’nun özellikle Ortadoğu’ya,Türk Cumhuriyetlerine ve Kafkasya’ya yönelik askeri misyonerlik çalışmaları,Türkiye’deki askeri üslerinde görevli Asker Papazlar tarafından yürütülmektedir.Günümüzde bu Asker Papazların en yoğun olarak misyonerlik faaliyetlerini sürdürdükleri bölge Azerbaycan,Çeçenistan ve Irak’tır.
AB’nin ilk dört köşeli kırmızı haçlı bayrağını kendi İslami değerleriyle çatışacağı endişesiyle reddeden TC Devleti,nedir ki bu reddiyesinden bir süre sonra yine dört köşeli başka bir haçı güle oynaya sembol olarak kabul etmiştir.Bu haç ünlü NATO’nun sembolü olan Mavi Haç’tır.Ilginçtir ki askeri savunma amacıyla kurulmuş olan Kuzey Atlantik Paktı’nın sembolü de bir haçtır.
AB bayrağı bugünkünden çok farklıydı.Sarı zemin üzerine yuvarlak bir daire çizilmiş ve ortasına da 4 köşeli bir haç konulmuştu.Bu haçın rengi kırmızıydı.Daha sonra bu haçlı Bayrak,kurucu üyesi olduğu halde asil üye yapılmayan TC Devleti’ne kabul ettirilmek istendi,fakat Türkiye,çok ilginçtir ki,İslam dinine bağlı olduğunu öne sürerek bu kırmızı Haçlı AB Bayrağı’nı kebul etmeyeceğini ve değiştirilmesi gerektiğini bildirdi.Bugünkü AB Baurağı Türkiye’nin itirazı üzerine AB’nin değiştirilerek kabul edilmiş olan ikinci bayrağıdır.
Minare,Müslümanlar,Yahudiler ve Hıristiyanlar vd için Açık" anlamı belli olan bir semboldür.Ancak ABD’nin gizli istihbarat dünyasinda "Minaret" (Minare" diye bir bilim ve on yıllardır sürdürülen bir faaliyet vardır.ABD ve İngiltere’nin bu ortak birimi,inanır mısınız öylesine "Gizli"dir ki,adının anılması bile "Top Secret" sayılmıştır.
Anahtar yoksa Haç’ın şifresini çözemezsiniz.Öte yandan gizli istihbarat örgütleri,çok özel Şifre Anahtarları kullanırlar.Tarihteki en önemli iki Şifre Anahtarı yapımcısından biri Fransız kriptolojist Etienne Bazeries (1891) diğeri de ABD başkanlarından Thomas Jefferson’dur.Her ikisi de Gül ve Haç Kardeşliği örgütünün perde arkasında olduğu mason localarının üyeleriydiler.
1 Temmuz 1969’dan bu yana,sadece ABD ve İngiliz başkanlarına muhatap olan,hiçbir harcaması bilinmeyen,üyeleri gizli,bütçesi Örtülü" bir kuruluştur.Görevi,ABD’de yaşayan Amerikan vatandaşı olan veya olmayan Müslüman,Hıristiyan olmayan kişilerin izlenmesi (Yahudiler hariç) ve gerekli görürlerse o veya kişilerin "İtlafı"dır.
Bu haliyle Haç çok korkutucu bir işkence aleti görünümündedir.Öylesine korkutucudur ki,17. yy’dan itibaren Afrika’ya ve Çin’e giden Katolik misyonerler çevrelerini saran kalabalıklara Haç’ı gösterdikleri zaman yerel halkların hiç beklemedikleri bir korkuyla sarsıldıklarını ve kaçıştıklarını görerek şaşırmışlardır.
Masonlar bütün dünyada birbirlerini (anlamları) sadece kendilerince bilinen özel İşaretlerin ve Parola-Sözcüklerin aracılığıyla tanırlar.
-John Aubrey
The Naturel History of Wiltshire,1691
-John Aubrey
The Naturel History of Wiltshire,1691
Benzer şekilde Türk sözcüğü de Gül ve Haç okültizminde dört sayısıyla gösterilmişti.Dört harfli kod olması kişinin Türkleşmesi,yani yeryüzüne ait en üst boyuta,dördüncü boyuta yükseltmesi ve bu dördüncü yaşam dalgasında fiziki ve zihinsel yeteneklerinin en üst düzenyde çalışmaya başlaması anlamına geliyordu.
Bu tip sahte esrarengiz örgütlerde gizlenen hiçbir sır"ın olmaması en büyük sırdır.Birçok Katolik gizli örgüt bu ilkeye göre kurulmuş ve yönetilmiştir.Örneğin Malta Şövalyeleri,Filozoflar,Tapınak Şövalyeleri.
El okuma,ateş yeme,kuşlardan bilgi edinme,düş yorumlama gibi birçok batıl inanç Alman halkının günlük yaşamında İmparatorluğun ve Kilise’nin dogmatik" kural ve yasalarından çok daha belirleyici roller oynuyordu.
Bir yandan Katolik Kilisesi,diğer yandan seküler prensler ve krallar,her zaman Zavallı" olan insanları ve İnsanlığı Kurtarmak hevesine (Utopiasına) kapılmışlar ve kendilerinden menkul kerametleriyle İsa Mesihçilik oynamışlardır ki bunun 2003 yılındaki örneği ABD Başkanı G.W.Bush olmuştur.
Nedir ki tüm insanlığı kurtarmak amacıyla Kudüsler ve Romalar kuran Hıristiyanlar,özellikle 16. yüzyıldan itibaren tüm insanlık tarihinde eşi ve benzeri görülmemiş kitle katliamlarını ve soykırımlarını gerçekleştirdiler.Bugünkü AB’ni ve onun şiarı İnsan Hakları" kavramının ardında tarihte benzeri görülmemiş "Vahşetler" yatmaktadır; bırakın "Kurtarıcılığı,Adaleti ve Yeni Cennet’e gitmeyi."
Paracelsus için aslolan ilim insan beyninin ürettiği Hikmet’i yansıtan Philosophy (Felsefe) değil,Tanrı’nın Hikmeti’ni yansıtan Theosopy’dir.
Paracelsus tabiidir ki,Zina etmeyeceksin" ilkesine de sıkıca bağlıdır.Bunu affedilmez bir suç addeder."İki tür evlilik vardır.Birini Tanrı kıyar,diğerini insanın kendisi."Ve Parecelsus birinci tür evlilikten yanadır.
Paracelsus’a göre Erkek küçük dünyadır,ama kadın en küçük dünyadır ve erkekten farklıdır.Dünya ilk yaratılan,erkek ikinci,kadın üçüncüdür."
Our Rota takes her beginning from that day when God spake Fiat and shall end when He Shall speak Pereat.
Rotamız Tanrı’nın Olsun dediği gün başladı ve O’nun Yeksan Olsun dediği gün bitecektir.
Paracelsus’un tavrı kesin ve açıktır: Emek esas alınmalıdır.Insan,Tanrı’nın kendisine neler verdiğini sadece çalışarak öğrenir." Ama Paracelsus burada da kalma."Tembel,çalışmayan (aylak) zenginlerin ellerindeki malların alınarak onların çalışmaya zorlanmasını" ister.
Kimya,simyanın bilimsel olarak inkarı değildir.Yani simya silinip gitmiş ve onun yerini ondan daha kapsamlı olan kimya almış değildir.Belki şaşırtıcı gelecek ama kimya -bu günkü anlamıyla bile- ilm-i simyanın kapsamında yer alan birçok uygulamadan sadece biridir.Şöyle ki,ilm-i simya bir bütünse,kimya,bu bütüne bağlı,ondan ayrı düşünülemeyecek ve/fakat tarihsel,teknolojik gelişim sayesinde özerklik kazanmış bir parçadır.Simya ile kimya birbirlerini bire bir karşılamazlar.
Özetle simya,astral prensiplerin sırlarını araştırır (ve bulur).Kimya ise maddenin fiziki yapısıyla sınırlıdır,onun ötesine geçemez.Örneğin belirli bir elementin astral bağlantıları olduğunu olabileceğini varsayamaz.
Ayrıca o günlerde -ve hâlâ- Katolik Kilisesi,kadını,sadece aşağilık değil,aynı zamanda iğrenç bir yaratık" bir yaratık -dikkat: insan değil yaratık- olarak görüyordu.
Tarihçilere göre 18. yy Aydınlanma Çağı"dır.Oysa John Weisse’ın belirttiği gibi gerçekte 18. yy’da Avrupalıların büyük çoğunluğu "cahildi ve yeni fikirleri tümden reddediyordu." Başka bir araştırmacı,Michael Edwards ise şunları yazmıştı: "18. yy gerçekte gizli örgütlerin çağıydı ve bu örgütlerle toplumsal hayat ve kurumları arasında büyük ölçüde karşılıklı tohumlama vardı.
Yüzyıllarca Avrupa’yı kasıp kavuran,kendi görüşlerini,bırakın eleştirmeyi,akıllarından geçirdiklerinden şüphelendiklerini bile canlı canlı yaktıran Katolik Kilisesi,ilk kez bu yüzyılda örgütlü kitle direnişleriyle karşılaşmıştır.Nitekim Luther’in öncülüğünde kanları canları pahasına direnenler sonuçta Protestanlar" olarak Katolik Kilisesi’nden ve onun egemenlik ve baskısından bağımsızlaştılar ve kendi dinsel örgütlenmelerini gerçekleştirdiler.
Bektaşilikte Gül Destesi" deyimi Hz. Ali’nin ölmeden önce yapılmasını istediği son taleptir.
İngiltere’de taht için savaşan York Hanedanı’nın soyluluk sembolü beyaz gülken rakibi Lancester Hanedanı’nın soyluluk sembolü kırmızı güldü.Bu nedenle İngiltere’deki hanedanlar arası savaşlara Gül Savaşları" (1455-89) denilmişti.Sonuçta Tudor Hanedanı kazandı ve İngiltere’de Tudor Gülü diye bilinen York Lancester güllerinin karışımından oluşan bir sembol yaratılmış oldu.
Gül,mason sembolizmde çok önemli bir rol oynar.Ölen her masonun mezarına üç beyaz gül bırakılır ya da dikilir.
İlk Hıristiyanlar,tesbih çekmiyorlardı,ama belirli duaları tekrarlarken ceplerine koydukları küçük çakıl taşlarını sayıyorlardı.Sonraları Katolik Kilisesi 165 taneli tesbihi kabul etti.16. yüzyıldan itibaren bu tesbihin ucuna 12 köşeli haç eklenmesi geleneği başladı.
Meryem,İsa’yı Tanrı’nın Meleği’nin bildirmesi üzerine,bir erkekle cinsel ilişkiye girmeksizin ruhen ve bedenen bakire olarak dünyaya getirmiştir.Ama &‘Lekesiz Doğum’ İsa’nın değil,Meryem’in dünyaya gelişiyle ilgilidir va Tanrı’nın evladını,Oğlu’nu dünyaya getiren kadının kendisinin de ilk Günah"tan (Adem ve Havva Olayı) arınmış olduğunu gösterir.
2. Dünya Savaşı’nın en önemli Alman casuslarından Kontes Pletenburg ve kendisinden 20 yaş genç olan eşi Dr. Erich Vermehren,1944’te İstanbul’da sürdürdükleri gizli faaliyetlerinde ünlü ENİGMA’nın kodlarını ellerinde tutmalarına rağmen çözememişlerdi.Kontes ve eşi İngiliz MI6 ajanları tarafından İstanbul’dan kaçırılarak Kahire’ye götürüldüler ve ENİGMA’nın kodları burada İngilizlere teslim edildi.ENİGMA’nın kodlarının çözümlenmesi Hitler’in ve Nazi İmparatorluğu’nun sonunu hazırladı.Ingilizler bu kodları çözebilmek için ünlü matematikçileri,tarihçileri,uzman yazarları ve istihbaratçıları aylarca gizli bir çiftlikte çalıştırarak sonuca gidebildiler.
2. Dünya Savaşı sırasında hem Naziler hem de Müttefikler sayısız kod kullanmışlardı.Örneğin Hitler’in kullandığı kodlardan biri &‘Istakozdu’ .Müttefiklerin Normandia Çıkarması için kullandıkları kod ise &‘Korumaydı’.İlginçtir ki,Hitler’in bizzat seçerek kullandığı kodların tamamına yakını okült (gizli ilimler) terminolojisinden alınmaydı.
Tevrat’taki casusluk faaliyetleri CIA için de ilgi çekici olmuştu.CIA bu konuda bir analiz hazırlatmış ve US Intelligence Community’ye sunmuştur.
Tarihin en eski iki mesleğinden biri sayılan casusluk -diğeri fahişelik- faaliyetleri de ilk kez Tevrat’ta yazılmıştır.
Nazar veya Kem Göz (Evil eye) inancı,dünyanın hemen her köşesinde en az 5.000 yıldır biliniyor günümüzde de varlığını hissettirebiliyor.
A great and wandorous Mystery is made known to us this day:
God is made Man.
[Büyük ve görkemli bir sır bildirildi bize bugün:Tanrı insan yapıldı]
God is made Man.
[Büyük ve görkemli bir sır bildirildi bize bugün:Tanrı insan yapıldı]
Eğer Avrupa’nın kültürel mirasında yer alan İncil’in ilk kez insanlığa tanıttığı 12 Kapılı Yeni Dünya Düzeni ve Yeni Kudüs" kavramları olmasaydı Avrupa’da "12 Ulus Devleti’nin" katılımıyla "Tek" bir Yeni Avrupa Devleti kurma fikri,isteği ve en önemlisi inancı olamazdı.
AB’nin Yasa Yapıcıları" hiçbir açık yada gizli birimin itiraz efemiyeceği kodlar,şifreler ve semboller kullanmaktadır..
Aquinas cinlere,büyüye ve okültizme aşırı ilgi duymuş bir filozof ve din adamıydı.Aquinas,okült ilimlerinden öğrendikleriyle,günümüzden yaklaşık 750 yıl önce TV,telefon,teyp gibi cihazların üretilebileceğini öne sürmüştü.
Yunanistan’da Yunan Kilisesi’nin badtığı İncil’den başkasını okumak ve okutmak hâlâ yasaktır.Irlanda’da Katolikler Protestanları hâlâ kabul edememektedirler ve Belçika’da da Din,Dil tartışmaları altında sürmektedir.
1918-1948 yılları arasındaki 30 yıl içinde Hıristiyanların katlettiği ilk Hıristiyanların sayısından yaklaşık 200 kat daha fazladır.Bu istatistiklere Katolik âleminin Peru’da ve Meksika’da Tanrı adına katlettiği milyonlarca insan dahil değildir.
Katolikliğin en önde gelen kurucularından sayılan Aziz Augustin,bir Kent’te Tolerans egemen olursa o Kent’te Şeytan’ın (İblis) egemen olacağını ileri sürecek kadar Dini Tolerans’a karşıydı.Nitekim bu anlayışla yönlendirilen ve şartlandırılan Hıristiyanlar ve özellikle de Katolik âlemi,çağlar boyunca sayısız katliamlar yapmıştır.
Yahudilik bir varoluş Tarzı,Hıristiyanlık bir Dogma,ama İslamiyet kelimenin tam anlamıyla bir DİN’dir.
İnsan Hakları kavramı,esas itibariyle,Hıristiyanlara ait bir kavramdır,yapı olarak Yahudi ve İslam şeriatlarında benzer algılanış tarzıyla yeri yoktur İslamiyette insanların Allah’ın varlığı ve tanımlarını kabul etmeme yada reddetme hakkı yoktur.Oysa Hıristiyanlıkta İsa’nın kim olduğu yada olmadığı,Tanrı’mı yoksa O’nun Oğlu’mu olduğu,gösterdiği mucizeler ve onunla bağlantılı her söz ve kurum,kendilerini tam inanmış Hıristiyanlar olarak tanımlayan çeşitli çevrelerce eleştirilebilmekte,kısmen kabul edilip kısmen reddedilebilmektedir.
Tanrı’nın yaratıcılığını durdurup dinlenmeye çekildiği günü temsil edilen Şabat’a cumartesi günleri Yahudilerin çalışması yasaktır,ellerine ateş değemez,yemek dahi pişiremezler…..