Henri Troyat kitaplarından Gorki kitap alıntıları sizlerle…
Gorki Kitap Alıntıları
Volga kıyılarında yaşayan ve bıkıp usanmadan devasa din kitaplarını okuyan Kadim Müminleri hatırlatıyorlardı. Hayaller içinde yaşayan o sofular gibi, öğrencilerin de soylu ve hayal üzerine kurulu inançları vardı. Onları dinlerken kendini ”özgürlük vaad edilen bir tutsak ” gibi hissediyordu.
Sanki onu tanımadan önceki hayatım, karanlığa gömülüp uyuyarak geçmiş gibi gelirdi bana Çıkar gözetmeksizin dünyaya gösterdiği sevgi, beni güçlendiriyor ve şevkle doldurarak zor bir hayata hazırlıyordu.
Artık şaşkınlıkla olsa da anlıyordu ki, insanlar, yontulmamış içgüdülerle soylu dürtülerin karışımından oluşuyordu ve hiç kimse tümüyle masum ya da tümüyle suçlu değildi.
Bir sürü dostum içinde elbet düşmanım olacak; ama nerden bilebilirdim ki onca düşmanım içinde beni dostum vuracak .
Yaşamda ve insanlarda, yüreğimi ezen yükü hafifletebilecek bir şey bulmaya ihtiyacım vardı.
Bizim edebiyatımız, dünyadaki en etkili edebiyattır.
Maksim Gorki
Ben, iyi yanı öne çıkarmaktan yanayım.
Midem bulanıyor onları görünce.
Vicdan öldü!
Fırtına gibi geçen olaylar içinde, kendini yalnız hisseden herkese yürekten selam.
Yapabildigim sürece şunu tekrarlayacağım: Yıkıma sürükleniyorsunuz, insanlık dışı bir deneyde malzeme olarak kullanılıyorsunuz; liderleriniz için siz, insan değilsiniz’.
Cahil bir kitlenin despotlukla kolay yoldan eline geçen zaferi kutladığı bir şenlikte işim yok benim.
Deha, lüksten hoşlanmaz bize göre.
Cahil ve toplumsal olarak egitilmemiş milyonlardan bir kitlenin oluşturduğu ormanda yaşadığımızı unutmamalıyız Ne istediğini bilmeyen insanlar siyasal ve toplumsal bakımdan tehlikelidir.
İnsanlar, bir korkudan kurtulup digerini yaşıyor.
Hiçbir şeyle ve hiç kimseyle uyuşamıyorum. Herkesle kavga ediyorum, her şey kuşku verici ve sahte görünüyor bana ve aynı zamanda her şey, halk için üzüntü duymama sebep oluyor.
Belki yargılarımı çok katı buluyorsunuz, belki öyledir de. Ama elimde değil. İstedigim gibi düşünme hakkının bedelini fazlasıyla ödedim.
İşçileri seviyorum, özellikle de bizim kendi işçilerimizi. Hayata son derece açık fikirli yaklaşan, olaganüstü canlı, degişik ve zeki insanlar.
Eser, her türlü maddi kaygıdan bagımsız olmalı.
Çok yoksulluk gördüm, onun yeşilimsi, kansız, kemikli yüzünü iyi tanırım.
Hayat için burjuvadan daha tehlikeli bir düşman tanımıyorum.
Maksim Gorki
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İnsan adını taşımaya layık olabilir mi herkes?
Toplumla alışverişi olan herkes, atmosferi gerçek adındaki asit fenikle dezenfekte etmeli.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Sevmediğim onlarca şey var. Keşke olmasaydı, ama yapabileceğim bir şey yok.
Ben, kendi kendimi yetiştirdim.
Ne yapabilirdim ki? Kalabalığı yarıp geçtim.
İşçilerin, patronları tarafından sömürülmesi konusunda genellikle çok sert konuştum.
Kim anlayabilir beni? Hiç kimse!
Hayatın gögsüme yerleştirdiği çanın tınısı yeterince güçlü değil miydi? O kadını bir anne gibi yerleştirmiştim kalbime.
Sevgi dolu, pırıl pırıl gözleri Ölmek ve sonsuza kadar orada kalsın diye, deyim yerindeyse, bir solukta ruhuma çekmek istiyordum onu.
Şunu unutma: Her şey sona erer ve her şey yerini daha iyisine bırakır. Yavaş yavaş mı?
Evet, ama kalıcı biçimde.
Evet, ama kalıcı biçimde.
Hiçbir yere ait olmayı beceremiyorum.
Kendi kelimelerimle
Doğrudan ruhumuza bakan gözler var mı?
Bir kadına yakın olmayı istedim hep, onunla yatmayı degil.
Ulvi hayallerimden bir anda vazgeçip burjuvaziye, çarlığa ve kapitalizme karşı mücadeleye daha gerçekçi bir gözle bakmaya başladım.
Hayatın içini boşaltan insanlardan oluşan bir topluluk
O unutulmaz yıkıntı, benim üniversitelerimden biriydi.
Ama hep bir şeyleri kendine sakladıgını hissedersiniz ve en önemli şey de, söyleme çekinip sakladığıdır.
Ne içki içer, ne kızlarla çıkardım; bu iki tür sarhoşlugun yerini kitaplar dolduruyordu benim için. Ama okudukça, herkesin yaşadıgı hayat oldugu anlaşılan o boş, anlamsız hayatı kabullenmem zorlaştı Acılara, hastalıga ve haksızlıga karşı müthiş tepki duyuyordum.
Mal mülk sevmezdim. Hiçbir şey istemezdim, her şey sinir ederdi beni.
Böyle bayağı zevklere tenezzül etmiyordum ve bazen, şefkatli ve anlayışlı birisine sarılma tercihimi özlüyordum.
Ama bende sabır yoktu, sığıra, ağaçlara ve taşlara özgü olan bu meziyeti denediğimde, insan tahammülünün sınırlarnı görmek için kendimi sınamış oluyordum.
Kolay incinir olmaktan kurtuldum.
Neyden korkuyorsun?
Senin hiç degilse benim gibi bir kollayanın var, benim kimsem yoktu, hiç kimsem!
İş, mutluluk verici olduğunda yaşam eğlencelidir; iş bir görev olduğunda ise yaşam esarettir.
İnsanlar uyandıklarında dünyayı cennete dönüşmüş bulsalar, buna sevineceklerini mi sanıyorsunuz? Size öyle geliyor! Biliyor musunuz , ne derler? Biz uyurken kim ülkemize cenneti yerleştirmeye cüret etti ki? İstemez. Cenneti kendimiz kuracağız!
‘’En nihayet Nobel ödülünü almanızı sınırlı bir çevrede yeniden talep ettik, diye yazdı ona Stefan Zweig. Ama orada gerçek masanın altında saklı. Umarım sağlığınız iyidir ve bizim de gitgide büyüyen bir umutla takip ettiğimiz vatanınızı gözlemekten hoşnutsunuzdur. Avrupa’nın ahmaklığı her makul insanı utanca zorluyor.’’
Bir gün Tolstoy ona: ‘’Kötü olmaya hakkınız varken iyi olmanız tuhaf, demişti. Evet, kötü olabilirdiniz Ama iyisiniz ve bu iyi bir şey.’’
‘’Ben siyasi bir adam değilim, dedi. Yalnız Lenin her şeyi görebiliyor, anlayabiliyordu. Ama o bir dâhiydi, olayların yaratıcısıydı Ben devrimi hezimet bataklığına itebilecek anarşiden korkuyordum. Yanılan tek kişi değilim Artık herkes Lenin ve partisinin verdikleri savaşın her aşamasında haklı olduklarını anladı: I. Petro Rusya’dan Avrupa’ya bir pencere açmışsa, Lenin ekimde bütün insanlık için sosyalist geleceğe pencere açmıştır.’’
Belki hayallerim muğlak, umutlarım müphemdi, fakat beni yaşatan kesinlikle onlardı ve hayatıma anlam kattılar.
Ve idealini şöyle tanımlıyordu: ‘’Flaubert gibi yazmak.’’
İnsanların aptallık ve kötü kalplilikleri gözüme daha önce hiç bu denli parlak görünmemişti. Bu insanlar, çürümüşlüklerini utanmadan ortaya sererek, kendilerine acımasızlık ediyorlar aslında. Gömülmemiş cesetlerin ne kadar hızlı çürüdüklerini görmek can sıkıcı.
Ve savaşın ortasında, dergisine yazdığı bir makalede: ‘’Basın mutlaka insanlara, her savaşın — aptallığa karşı savaş hariç — kolerayla karşılaştırılabilir bir felaket olduğunu tekrarlamak zorundadır,’’ diye iddia ediyordu. Makale sansür tarafından yasaklandı.
Kaderciliğin derinliklerine batmış bir ulusta böyle budistvari fikirlerin ne denli tehlikeli olduğunu anlaman lazım
Buna karşılık Lenin azmi ve sadeliğiyle onu etkisi altına aldı. ‘’O kel, peltek, sağlam yapılı adam bir eliyle Sokrates alnını ovuşturuyordu, diye yazacaktır. Şaşırtıcı derecede canlı ve parlak gözleriyle bana bakarak, kitabım Ana’nın kusurlarına dair konuşmaya koyuldu. Berlinli yayıncımdan ödünç aldığı elyazmasını baştan sona okumuştu. Sebebini açıklamayı başaramaksızın, o kitabı aceleyle yazdığı söyledim. Lenin eliyle bir onay işareti yaparak yanıtladı: ‘Acele etmekle iyi yapmışsınız, faydalı bir kitap o. Birçok işçi, devrimci harekete farkında olmadan, kendiliğinden katıldı. Şimdi Ana’yı büyük bir yarar sağlayarak okuyacaklar. Tam vaktinde çıkıyor.’ Yegâne iltifatı bu oldu, ama benim için son derece kıymetliydi.’’
Neticede, yasaklı Ana, serbest olsa kazanacağından daha büyük başarı elde etti.
Zaten o emekçilerin aklında sadece kendi talihlerinde bencil bir iyileşme yoktur, insan ilişkilerinde radikal bir değişim talep ederler, dünyanın çehresini değiştirmek isterler.
‘’Makalemde bankacı ve tefecilerin Fransa’sından, polis ve hükümet Fransa’sından bahsediyordum; Emile Zola’yı yuhalayan Fransa’nın yüzüne tükürdüm Rus devrimi yavaş yavaş ve uzun sürede olgunlaşacak, fakat halkın zaferiyle son bulacak ’’
27 Kasım 1905’te, rejimin parçalanma sürecini hızlandırmaya kesin kararlı bir şekilde göçten dönen Lenin’le ilk kez karşılaştı.
‘’Yaşamda küçük burjuvalardan daha fena düşman tanımadım, diye yazıyordu. Cellat ve kurbanı uzlaştırmak isterler. Kurbana sabır telkin ederek, kendisine uygulanan şiddete karşı gelmekten caydırırlar, varlıklı ve yoksul arasındaki ilişkileri değiştirmenin imkânsızlığını ispatlamaya çalışırlar, halka çalışma ve zahmetleri için Tanrı katında bir ödül vaat ederler ve dünyadaki zorlu varoluşuna hayran olsalar da, yaprak bitleri gibi, canlı kuvvetlerini emerler. Çoğu doğrudan doğruya baskının hizmetindedir, diğerleriyse tevekkül, uzlaşma, bağışlama ve aklanma vaaz ederek buna dolaylı katkıda bulunurlar.’’
O ajanlardan biri, becerikli Papaz Gapon, St. Petersburg’daki fabrika işçileri arasında geniş bir birlik oluşturarak, onları tüm felaketlerin anlayışsız patronlardan kaynaklandığına, ama emekçileri çocukları gibi seven çarın taleplerini anlamayı bileceğine inandırdı.
Aslında her şey, biri otuz üç, diğeri yetmiş üç yaşındaki bu iki yazarı karşı karşıya getiriyordu. Alt sınıftan Gorki’nin sefil ve serseri bir gençliği olmuşken, zengin, asil ve sağlam Kont Lev Tolstoy hayatının büyük kısmını kendi topraklarında, muhteşem bir inzivada, şehir proletaryasıyla hiç ilişkiye girmeden geçirmişti.
Gorki kimilerini kızdırıyor, kimilerini coşturuyor, ama kimseyi kayıtsız bırakmıyordu. İyi de, kendine belirlediği hedef tam da bu değil miydi zaten? Ilımlıları, kararsızları, korkakları sarsmak, ‘’fırtınanın habercisi’’ olmak!
Çehov’un düşüncesine göre yazmak resmetmekti; Gorki içinse ispat etmek.
Çehov’a göre romancının ‘’kanıtlaması’’ değil ‘’göstermesi’’ gerekiyordu.
Ona göre, kalem tutmayı bilme şansını haiz herkes yeteneğini asil bir davanın emrine sunmakla yükümlüydü. ( ) Sanat ve yararlılık birbirinden ayrılamazdı. Edebiyat insanı bir soytarı değil, bir kılavuzdu.
‘’Halk sergiye gelmiyor, diye yazıyordu. Orada ahaliyi görüyoruz. Ama ahali halk mıdır? Halk, her zamanki gibi, kendi işleriyle meşgul ve Rus sanayisinin harikalarını ziyarete ne zamanı ne de imkânı var.’’
O şiirlerden birinde, Elveda, Olga’dan ayrılmasını müteakip yaşadığı hayal kırıklığını ifade etti:
Aşk hep biraz aldatıcıdır,
Gerçek daima onunla mücadele eder,
Buna layık olacak kadın uzun zaman beklenir,
Nafile beklenir ve güzel bir peri diye
Bezden bir beden alınır.
Elveda.