İçeriğe geç

Gömülü Dev Kitap Alıntıları – Kazuo Ishiguro

Kazuo Ishiguro kitaplarından Gömülü Dev kitap alıntıları sizlerle…

Gömülü Dev Kitap Alıntıları

Kış mevsimi ırmakta bir kayıkta ayakta durarak yoğun sise bakan, sisin her an dalgalanabileceğini, ilerideki toprakların canlı görüntülerinin ortaya çıkacağını bilen biri gibi hissetmişti kendini. Ve korkuya kapılmıştı, ama aynı zamanda bir merak da –veya daha güçlü be karanlık bir şey de– hissetmiş ve kendi kendine, ısrarla “Her ne ise, göreyim onu, göreyim.” demişti.
benim için bu çok acı bir şey prensesim. toprak hep yürüdüğümüz gibi yürümemize izin verirken ayrı ayrı yürümek.
bu kadar uzun boylu olmanın insana ne faydası dokunabilir? uzanabildiğim her yüksek daldaki armuda karşılık daha kısa boylu bir adamın üstünden geçip gidecek bir oka hedef oldum!
“Benim için bu çok acı bir şey prensesim. Toprak hep yürüdüğümüz gibi yürümemize izin verirken senden ayrı yürümek.”
Bir insanın gönlünde gerçekten ne yattığını görmek zor değil midir? Görünüşe aldanmak o kadar kolay ki
“Bırakın bu ülke unutuş içinde dinlensin.”
“Bazılarınızın, size yapılan kötülüğü yaşayanlar hatırlasın diye dikilmiş güzel anıtlarınız olacak. Bazılarınızınsa, sadece kaba tahta haçları ya da boyalı taşları; bazılarınız da tarihin karanlığına gömülü kalmaya mahkum olacaksınız.”
Ben çocukken ne kadar muhteşem olduğunu bilmezdim, çünkü tek bildiğim buydu.
“Benim öfkemden değil, kendi suskunluğundan korkman gerekir.”
“Bizim tanrımızın merhameti sınırsızdır!”
“Biz kötü anıları da geri almaya hazırız, bizi ağlatsalar ya da öfkeden tir tir titrerseler bile. Çünkü paylaştığımız hayat bu, öyle değil mi?”
“Sınırsız merhameti olan bir tanrı ne işe yarar beyim? Putperest olduğum için beni aşağılıyorsunuz, oysa benim atalarımın tanrıları tutumlarını açıkça belirtirler ve yasalarını çiğnediğimizde bizi sertçe cezalandırırlar. Sizin merhametli Hıristiyan tanrınız insanların ihtiraslarını, toprak ve kana düşkünlüklerini tatmin etmelerine izin veriyor; çünkü insanlar birkaç duayla azıcık kefaretin bağışlanma ve kutsanma getireceğini biliyorlar.”
Beyim, iğrenç eylemlerin üzerine perde çekmeyi nasıl kefaret kabul edersiniz? Sizin Hıristiyan tanrınız rüşvet niyetine kendinize çektirdiğiniz acılar ve birkaç duayla böyle kolaycacık kandırılabilen bir tanrı mı? Adaletin yerini bulmaması hiç mi umurunda değil?
Benim için bu çok acı bir şey prensesim. Toprak hep yürüdüğümüz gibi yürümemize izin verirken ayrı ayrı yürümek.
Belki Tanrı bizden, yaptığımız bir şeyden o kadar utanıyor ki, kendi de unutmak istiyor. Yabancının Ivor’a dediği gibi , Tanrı hatırlamıyorsa bizim hatırlamayışımızda şaşılacak bir şey yok.
aramızda hiçbir şey geçmedi ve her türlü şey geçti.
Bir anı başkasını itip yok edecekse, sisten çıkıp gelmesinin ne yararı olabilir?
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Beni izleyen mülayim bir gölgenin yokluğunu hissettiğim günler oluyor.
Herhangi bir şey Tanrı’nın zihninde yer almıyorsa ölümlü insanların zihninde kalabilmesi ihtimali var mıdır?
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ayrıca ben ne hatırlarsam hatırlayayım, ne unutursam unutayım, kalbimde sana olan sevgim hiç değişmeyecek.
Yıllara göğüs gelmiş kalıcı sevgiyi pek nadiren görürüz.
Fakat beyim , dedi Beatrice, bir insanın gönlünde gerçekten ne yattığını görmek zor değil midir? Görünüşe aldanmak o kadar kolay ki.
Biz kötü anıları da geri almaya hazırız, bizi ağlatsalar ya da öfkeden tir tir titretseler bile. Çünkü paylaştığımız hayat bu, öyle değil mi?
bizim bütün memleketimiz böyledir. Güzel, yeşil bir vadi. Baharda hoş bir koruluk. Toprağını kazın, papatyalarla düğün çiçeklerinin azıcık altında ölüleri bulursunuz.
paylaştığımız mutlu anlara tekrar sahip olmak istiyoruz. Onların bizden alınması, sanki gece bir hırsızın gelip bizim için en değerli ne varsa alıp götürmesi gibi bir şey.
Herhangi bir şey Tanrı’nın zihninde yer almıyorsa ölümlü insanların zihninde kalabilmesi ihtimali var mıdır?
“Acaba anılarımız olmayınca, aşkımızda mecburen solup gidecek mi ?”
Edwin iki elinde birer ayakkabısıyla bir sonraki taşa sicrayiverdi; bu ihtimal birazcık neselendirmisti onu.
Onlar geldiğinde uzunev bombostu. Ivor mutfak bölümüne geçti, bir dakika sonra da iki yaşlıca kadın ellerinde ekmek, bal, peksimet, süt ve su testileriyle çıkageldi. Sonra Ivor, didilmis kümes hayvanı etiyle tepeleme dolu bir tepsi getirdi; Axl’la Beatrice minnetle yemeye koyuldular.
Kız bunu söyleyince, Axl olayı hatırladı; içeridekiler Marta’yi değil, bambaşka bir konuyu tartışıyordu. Daha iyi duyabilmek için kapının eşiğine doğru uzandı, yükselmiş seslerin arasından duyduğu tek tük laflar sayesinde çobanlarla çalı kartalını hatırladı. Acaba bu konuda Marta’ya bir açıklama yapsa mı diye düşünürken çocuk ansızın sekerek yanından ayrılıp ıçeri girdi.
Bu konuşma önceki sonbaharda geçmişti, ikisi zifiri karanlıkta yatagin üzerine yan yana uzanmış, barinagin duvarlarına çarpan yağmurun sesini dinliyorlardı.
Zaten yamyam devler kiskirtilmadiklari sürece pek de feci sayilmazlardi. Durumu kabullenmek gerekiyordu: Ara sıra, belki aralarında çıkan anlaşılmaz bir kavganın ardından, devlerden biri öfkeden köpürerek, yalpalaya yalpalaya köyün birine girer, haykirislara, savrulan silahlara rağmen, yolundan vaktinde çekilmeyen herkesi ezip geçerdi. Yine ara sıra, yamyam devlerden biri bir çocuğu kapıp sislere karışırdı. O zamanın insanları bu tür zulümleri sineye çekmek zorundaydılar.
Sonraki dönemlerde Ingiltere deyince akla gelen kıvrımlı toprak yollara, sakin çayırlara o zamanlar rastlamamiz zordu. Issiz, işlenmemiş topraklar kilometreler boyunca uzanır, yer yer sarp tepeleri ya da çıplak bozkırları aşan engebeli patikalara rastlanirdi. Romalılar’dan kalma yolların çoğu artık parçalanmış, kimini ot bürümüştü , kırlardan ayırt edilmez olmuşlardı .Irmaklarla bataklıkların üzeri , bu topraklarda hâlâ varlığını sürdüren yamyam devlerin ekmeğine yağ süren dondurucu sislerle kaplıydı. Yakında yaşayan insanlar- hangi çaresizlik sonucu böylesine kasvetli bölgelere yerleşmişlerdi kim bilir- çarpık bedenleri sislerin arasında belirmeden çok önce kesik kesik nefesleri işitilen bu yaratıklardan korksalar yeriydi. Ama bu tür canavarlar şaşkınlığa yol açmazdı. O zamanın insanları için gündelik tehlikelerdendirler; bu insanların dertlenecekleri o kadar çok şey vardı ki . Sert topraktan besin çıkarmak, yakacak odun bulmak, bir günde on domuzu öldürebilen, çocukların yanaklarında yeşil döküntülere sebep olan hastalıkla baş etmek.
Yüce bir kral , tıpkı Tanrı gibi , ölümlülerin kaçındığı işleri yapmak zorundadır !
Bazılarınızın , size yapılan kötülüğü yaşayanlar hatırlasın diye dikilmiş güzel anıtlarınız olacak. Bazılarınızınsa , sadece kaba tahta haçları ya da boyalı taşları ; bazılarınız da tarihin karanlığına gömülü kalmaya mahkum olacaksınız.
Sadece ölmekte olanların bildiği büyük bir sır mı var ?
İkimizin hayatı , sonu mutlu biten bir masal gibi , arada hangi olayların yaşandığı önemli değil.
Ama şu anda tek tek birbirimize olan hislerimizden daha önemli meselelerle karşı karşıyayız.
Benim öfkemden değil , kendi suskunluğundan korkman gerekir.
Bir tanrının aklına esmiş de gür bir ormanın bir bölümünü iki parmağıyla tutup bu çorak topraklara mı bırakmıştı ?
Zaman zaman eksikliğini çektiysem de karım olmadı hiç. Ama görevini tamamlayan iyi bir şövalyeydim.
Güzel sayılmazdı , ama benim gözümde çok hoştu. Onu sadece bir kere , gençliğimde görmüştüm , üstelik o zaman da konuşmuş muydum sanki ? Yine de bazen zihnimde gözümün önüne geliyor , uykumda ziyaretime geldiğini sanıyorum , çünkü çoğu kez rüya benden uzaklaşırken esrarlı bir memnuniyetle uyanıyorum.
“Tanrı’nın bizim geçmişlerimizi, çok eski olayları, o gün yaşanmış olayları büyük ölçüde unutmuş olabileceğini düşünüyordu. Herhangi bir şey Tanrı’nın zihninde yer almıyorsa ölümlü insanların zihninde kalabilmesi ihtimali var mıdır?”
Katliam üzerine kurulmuş bir barış nasıl ebedi olabilir ?
Ve o korkunç bekleme anlarında bir kurtarıcı istemişti. Dileği varlığının derinliklerinden yükselmişti , bir duaydı adeta ; dileği zihninde biçimlendiği anda da , yerine getirileceğinden emin olmuştu.
Bir insanın gönlünde gerçekten ne yattığını görmek ne kadar zor değil mi?
Görünüşe aldanmak o kadar kolay ki..
Garip bir duyguydu , önceki bir hayattan sahnelere dönmüş gibiydim , oysa bildiğim kadarıyla bu memlekete daha önce hiç gelmedim. Acaba çocukken , nerede olduğumu bilmeyecek kadar küçük , ama bu manzaraları hatırlayacak kadar da büyükken buralardan geçmiş olabilir miyim ?
Putperestler batıl inançlarının ötesini göremezler.
Kalabalığa hitap ettiğinde sesi herkesin işitebileceği kadar yüksek olmakla birlikte , nasılsa , ciddi konuların gerektirdiği alçak , samimi tonda konuşuyormuş izlenimi uyandırıyordu.
Yabancı bizzat Tanrının bizim geçmişlerimizi , çok eski olayları , o gün yaşanmış olayları büyük ölçüde unutmuş olabileceğini düşünüyordu. Herhangi bir şey Tanrının zihninde yer almıyorsa ölümlü insanların zihninde kalabilmesi ihtimali var mıdır ?
Beni rahat bıraksın diye ne diller döktüm , ama o Tanrının ruhuna bahşettiği merhamete kulaklarını tıkamış.
Sanki bir resme rastlayıp içine adım atmış , sonra kendileri de resimde birer figür olmak zorunda kalmışlardı.
Herkesin daha dünkü , evvelsi günkü olayları , insanları unutması çok garip. Sanki bir hastalığa yakalanmış gibiyiz hepimiz.
ve bozkırı kırbaçlayan yağmuru seyrediyorum.
Ama o, bir sabah vaktinin rayihasında papatya tarlasında dururmuşçasına dalgın bir ifadeyle bakmayı sürdürüyor.
Bir anı bir başkasını itip yok edecekse, sisten çıkıp gelmesinin ne yararı olabilir?
İğrenç eylemlerin üzerine perde çekmeyi nasıl kefaret kabul edersiniz?
çok geçmeden cahiller kendi bildiklerini yaparlar.
Ama bir yandan düşünüyorum, acaba bugün kalbimizde hissettiğimiz şey, yağmur çoktan dindiği halde şu tepemizdeki ıslak yapraklardan üstümüze düşen yağmur damlaları gibi bir şey mi? Acaba anılarımız olmayınca aşkımız da mecburen solup gidecek mi?
“Peki ama hanımefendi bu sisten kurtulmak istediğinize emin misiniz? Bazı şeylerin zihnimize görünmeyip gizli kalması daha iyi değil mi ?”

“Bazıları için öyle olabilir Peder, ama bizim için öyle değil. Axl’la ben paylaştığımız mutlu anlarla tekrar sahip olmak istiyoruz. Onların bizden alınması sanki gece bir hırsızın gelip bizim en için en değerli ne varsa alıp götürmesi gibi bir şey.”

Ben amansız bir yolun sonundaki insanlardan bahsediyorum, çocuklarının, yakınlarının sakatlanıp tecavüze uğradığını görmüş insanlar
Kucaklarında tuttukları bebelerin çok geçmeden şu döşeme taşlarının üzerinde oradan oraya tekmelenen kanlı oyuncaklara dönüşeceğini biliyorlar. Biliyorlar, çünkü kaçıp geldikler yerde görmüşler daha önce. Düşmanın yakıp yıktığını, kesip biçtiğini görmüşler. Bunların olacağını biliyorlar.
Kötülüklerin unutulup cezasız kalmasını isteyen bir tanrı nasıl bir tanrıdır?
Sadece ölmekte olanların bildiği büyük bir sır mı var?
İkimizin hayatı, sonu mutlu biten bir masal gibi, arada hangi olayların yaşandığı önemli değil.
Biz Tanrı’yı bu kadar utandıracak ne yapmış olabiliriz ki?
Tanrı gerçekten bizim yaptıklarımızı, başımızdan geçenleri unutabilir mi?
Beatrice gözlerini iri iri açarak Ivor’a baktı: Böyle bir şey mümkün mü Ivor? Her birimiz Tanrı’nın sevgili evladıyız. Tanrı gerçekten bizim yaptıklarımızı, başımızdan geçenleri unutabilir mi?
Yabancı bizzat Tanrı’nın bizim geçmişlerimizi, çok eski olayları, o gün yasanmıs olayları büyük ölçüde unutmus olabileceğini düşünüyordu. Herhangi bir şey Tanrı’nın zihninde yer almıyorsa ölümlü insanların zihninde kalabilmesini ihtimali var mıdır?
Belki Tanrı bizim yaptığımız bir şeye öfkelenmiştir. Belki de öfkelenmemiştir de, utanıyordur.
Yanı başındaki Beatrice kıpırdandı, ama gözlerini açmadı, nefesi değişmedi. Axl sık sık yaptığı gibi , şefkatli bir mutluluğun içine dolmasını bekleyerek onu seyretti.
Acaba anılarımız olmayınca aşkımız da mecburen solup gidecek mi?
Demek suçumun adını koyamıyorsunuz, ama beni katletmek için buraya koşuyorsunuz.
Zararlı bir ottan zehri yüzünden korkulur, dokunmazsınız, olur biter.
Paylaştığımız mutlu anlara tekrar sahip olmak istiyoruz. Onların bizden alınması, sanki gece bir hırsızın gelip bizim için en değerli ne varsa alıp götürmesi gibi bir şey.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir