İçeriğe geç

Gök Orda Kitap Alıntıları – Ali Koyuncu

Ali Koyuncu kitaplarından Gök Orda kitap alıntıları sizlerle…

Gök Orda Kitap Alıntıları

Alp gibi gelene alp gibi gitmek yaraşır.
Kendi kılıcımla doğranmaya, toprak olup savrulmaya, balbalsız gömülmeye geldim.
Ana, Gök Tanrı bana alplık dilemiş.
Oku hedefine eriştiren yay, hedefi delense oktur.
Kişioğlu anasından ölmek için doğar.
Üstte gök, altta yağız yer durdukça, kanım damarlarımda aktıkça, kanım canım oldukça, yüreğim göğsümde attıkça Hun İli acun üzerinde yükselsin, Hun töresi yürüsün, Hun budun esenlikte olsun, Gök Tanrı Hun’dan yüz çevirip kut’unu esirgemesin, Eçemizin-atamızın kutsal kurganları ayaklar altında kalmasın, Bey olacak oğullarımız kul, Hatun olacak kızlarımız kun olmasın, Tanrı’nın kut verdiği bilge şanyülerimizin canları sağ olsun, onurları yere çalınmasın, soyları kesilmesin, ilimiz sonsuza dek yükselsin diye gece uyumayacağıma, Gündüz durmayacağıma, başlıya baş eğdireceğime, dizliye diz çöktüreceğime, aşılmaz dağları aşacağıma, yıkılmaz duvarları geçeceğime, etimle kemiğimle kanımla canımla çalışacağıma, günü geldiğinde bu uğurda baş alıp başım vereceğime, bu gök otağ altında, yanan şu kutlu ocak önünde, kanımı yalayıp benşr anda olan Gök Orda’nın soylu savaşçıları ve Ulu Tanrı tanık olsun ki; belimde bağlı gök çelikten kılıcım üzerine ant içerim!
Yüreğinizde yanacak bu kutlu ateş, Kara yer üzerinde tüten tek bir Hun ocağı var oldukça sönmesin! Yüreğiniz, göğsünüzde çarptığu sürece Hun İli için yanan bir ocak olsun!
Bir Hun yaşamayı ve ölmeyi anasından, savaşmayı babasından öğrenir.
Hunlar Gök Tanrı’nın kılıcıdır.
Zamanı Tanrı yapar Tanrı yaşar, kişioğlu gelip geçicidir.
“Yasalarınız az olsun, kolay olsun, bilgece olsun. Şanyü ve beyler ile budun arasına kimse girmesin. Budun ne giyiyorsa siz de onu giyin. Onlar ne yiyorsa siz de onu yiyin. Beyler ve budun birbirini karşılıklı çekiştirmesin.”
“( )Ömrüm boyunca onlarca aygıra, zapt edilmesi imkânsız yaban kısraklara bindim. Uçsuz bucaksız bozkırla sonsuz gök arasında yel olup estim, kuş olup uçtum. Gök Tanrı sayısız av verdi, avladım. Kışı, baharı, yazı, çiçekleri, otları, ormanları özümle yaşadım, özümle bildim. Kişioğlunun damarındaki kanı bile kaynatan sıcak çölleri, aşılmaz denen ulu dağları aştım ”
( )Uğraşta öleni arkada bırakmamak töredendi. Bu nedenle uğraşta ölen birini getirene, ölenin malları verilirdi.
Her iki kafile de ay ışığı altında aynı yolu kullanarak arka arkaya Ordos Bozkırına doğru yavaş yavaş ilerliyorlardı. İkinci kafilenin hizasında kafilelerin gittiği yola paralel bir istikametten de Yaluy ve Yığan ilerliyordu.
“Bozgunculuğa düşer de birliğimiz, dirliğimiz bozulursa, yok yere etimiz kemiğimiz dağ gibi yığılır, başkaları için oluk oluk kanımız akar, gelin olacak kızlarımızın, güvey olacak oğullarımızın boyunlarına kollarına dikenli urganlar dolayıp hayvan sürer gibi sürer götürürler, kızlarımız kun, oğullarımızı kul kılarlar! Soylu hatunlar, soylu beyler! Kızlarımız, oğullarımız! İyi işitin, iyi belleyin! Bozgunculuk olmayacak! Hun İlinde bozgunculuk bilinmeyecek!”
Toprak Bey’in atının koşumu, eyeri ve eyer altına serili büyük çulu, tıpkı bir kamın giydiği manyağa benziyordu. Bu garip koşumun her tarafından deriden kesilmiş ince sicimler, şeritler, garip şekilli parçalar sarkıyor, sicimlere takılmış metal ve deriden yapılmış heykelcikler ve parçalar her yanı kaplıyordu.( )
Tokta dokuzuncu gün güneş doğarken alplar kurganında Gök Alp’ın hemen yanına defnedildi. Gök Alp, gelmiş geçmiş en büyük alptı. Ne zaman yaşadığı tam olarak bilinmiyor, sayısız yağı kırdığı, sayısız uğraşta vuruştuğu, altı yüzden fazla aygıra, altı yüzden fazla kısrağa bindiği, bundan başka bir de gök renkli bir tulpara bindiği, uçmağa varınca bir ak tulparın gökten yere indiği ve Gök Alp’in yoğunda kurban edildiği dilden dile anlatılırdı.
Hunlarda insan ruhunun Gök Tanrı tarafından verildiği ve ruhun kanla ilişkili olduğu düşünülürdü. Bu nedenle soylu ve onurlu insanlar hakkında verilen idam kararları kan dökerek değil boğularak yerine getirilirdi. Soysuz, bayağı ve onursuz kişiler oklanarak veya başı kesilerek öldürüldü. Şanyüler ve soylarından gelenler ise asla kanı dökülerek öldürülmez, yay kirişi ile boğularak öldürülürlerdi. Bu nedenle “gök girsin kızıl çıksın!” diye yemin etmek, yeminimi tutmazsam onursuzca öldürüleyim anlamına gelirdi.
Bayunçur Bey Tokta’nın altı yüz atını damgalayıp ıduk saldı, diğerlerini kurban kesip dağıttı. Beril Hatun iyice çöktü, artık yazıda yabanda ağıtlar söyleyip dolanan bir odakan* olmuştu. Duran sessizleşmiş, babası gibi az konuşan bir er olma yolunda Akpıra’nın yanında iş görmeye başlamıştı.

* Odakan; kadın ozan.

Hunlarda ve onların soyundan gelen devletlerde hükümdar, yoğ ve benzeri törenlere ve toplantılara davet etmek için kendi budunundan olan boylara gök renkli, diğer boylara, baş eğmiş kabile ve devletlere ise ak renkli bir ok gönderirdi. Savaşa katılmaları için çağrılanlara ise kızıl renkli kana bulanmış ok gönderilirdi.
Od Tigin’in okuntu gönderdiği herkes Gök Kurgana gelmişti. Hun boylarının beyleri beraberlerinde dokuz yüzer atlı, ağıtçılar, yırcılar*, altın ve gümüşten yapılma değerli eşyalar, ipekli kumaşlar, kurbanlık atlar ve koyunlarla Gök Kurgana akın etmişlerdi.

* Yırcı, yirçi, ırcı, irçi; ozan, halk ozanı.

Kutluğ Şanyü, ölümünden bir yıl önce, Li-Kuang-Li komutasında Hunların üzerine gelen yüz binlerce kişilik, iyi hazırlanmış, iyi donatılmış Han ordusunu neredeyse tamamen yok etmiş, bu yüzden Vudi yeni baştan ordu kurmaya zorlanmıştı.( )
Gökçen’in yanından ayrılan Yaluy, Deli Tepen’i kendisini bekler buldu.
“Yü denen şu el başı, bu sabah Batır adında bir erle yola çıkmış. Gökçen’in söylediğine göre, tigin uçmağa varınca Yü canına kıymaya kalkmış.”
“İt soyları! Çinli göreneği! Bizimkiler de inanmış!” dedi Deli Tepen dişlerini sıkarak.
“İçi, hemen yola çıkıp Yü denen bu kişioğluna yetişmemiz gerek. Sonra bir şekilde dilini çözeriz.”
( )Yüzbaşı Basat çok keyiflenmişti. Bir müddet daha tavan arasında bekledikten sonra kimseye görünmeden bulunduğu yerden çıkıp saray muhafızları birliğindeki görev yerine gitti. Birkaç gün sonra da Çangan yakınındaki manastırda yapılan toplantıda olanı biteni Binbaşı Tayan’a iletti
Çangan’a giren Oğan ve Basat, hemen Kıyan Bey’le bağlantıya geçmek istediler. Ancak; Kıyan Bey’in çoktan öldürülmüş olduğunu öğrendiler. Bunun üzerine kuzey kapısında Yüzbaşı Sarp ve Vudi’nin özel suikast kolunu takip eden Yüzbaşı Sökmen’le bir araya gelip aldıkları buyrukları onlara aktardılar. İzlenecek hareket tarzlarının ayrıntılarını belirledikten sonra beklemeden harekete geçtiler.
Tokta çok üstün nitelikleri olan bir savaşçıydı. Her şeye değer vermez, her önüne geleni övmezdi. Ancak iyi savaşçıları sever, onlara derin bir saygı beslerdi. Kutluğ Şanyü de Tokta’nın hayran olduğu ender savaşçılardan biriydi. Uğraşlarda onun sanki oyun oynarmış gibi, telaşsız, tereddütsüz ve şaşmaz kılıç vuruşlarıyla yağının hatlarını nasıl dağıttığını görmüş, inanamamıştı.
“Kötülük duyulduğu, görüldüğü yerde boğulup yok edilecektir. Yok edilmezse oğul babaya, ini içiye, budun şanyüsüne düşman olur. Budun; beylerin, tarkanların, şanyülerin buyruklarına asi olur! İlimiz, töremiz, dirliğimiz, birliğimiz çöker, yok olur! Bu dediklerimi iyice belleyin! Burada olmayanlara, aklı ermediği için buraya getirmediğimiz çocuklarımıza bunları iyice belletin!”
Deli Tepen en önde kaçan Çinliye kadar at sürüp, atının üstünden eğildi ve kılıcının kabzası ile adamın ense köküne dehşetli bir darbe indirdi. Adamın ayakları yerden kesildi ve yüzükoyun yere kapaklandı, bir daha da ayağa kalkamadı. Bu esnada en sağda at süren savaşçı da bir vuruşta kurbanının başını bedeninden ayırmış, zavallı Çinli daha yere yığılmadan kesik başı yere düşmüş ve yuvarlanmaya başlamıştı.
Uruk beyi, Tunga Bey’in anısına Yetigen’in oğlu Kodar’ı hep gözetirdi. Yine yaylanın en güzel yeri onun ülüşüne düşmüştü. Kodar, ailenin ayak işlerini gören Henli kullarının yardımıyla ülüşüne düşen yere yükü indirtti.
“Kötülük duyulduğu, görüldüğü yerde boğulup yok edilecektir. Yok edilmezse oğul babaya, ini içiye, budun şanyüsüne düşman olur. Budun; beylerin, tarkanların, şanyülerin buyruklarına asi olur! İlimiz, töremiz, dirliğimiz, birliğimiz çöker, yok olur! Bu dediklerimi iyice belleyin! Burada olmayanlara, aklı ermediği için buraya getirmediğimiz çocuklarımıza bunları iyice belletin!”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir