İçeriğe geç

Gevezeler ve Meraklılar Kitap Alıntıları – Plutarkhos

Plutarkhos kitaplarından Gevezeler ve Meraklılar kitap alıntıları sizlerle…

Gevezeler ve Meraklılar Kitap Alıntıları

Ey kötü insan,
Başkasının hatalarına bu keskin,
ama kendininkilere bu umursamaz bakış neden?
Elinden kaçırdığın bir kuşu yakalamak zorsa, ağzından kaçırdığın bir sözü geri alıp tekrar onun sahibi olmak imkansızdır.
Şurası bir gerçektir ki, kendi yaşamları ile yüzleşmeyi katlanılmaz bulan insanlar vardır. Bu insanların akılları, bir fener gibi ışık tutamaz onlara, kusurlarla dolu ruhları, kendi içlerine bakmaktan korktuğundan, dışarıya yönelip başkalarının dertleri etrafında tur atar, kötü niyetlerini besleyerek şişmanlatırlar.
Kartallar ve aslanlar yürürken keskin ve sivri tırnaklarını kör etmemek için çıkarmazlar. Bunun gibi, gerçek bir şeyler öğrenme merakını da köreltmemek için onu boş ve gereksiz şeylerle meşgul etmemek gerekir.
Ama yine de saatini beklemeden çağırılmadan başkasının derdini öğrenmeye gelen herkes sanıyorum kapıya konur. İşte meraklıların durumu da böyle, hatta daha da beterdir; onlar tedavi etmeye değil ifşa etmeye gelirler. Bu sebeple de onlardan haklı olarak nefret edilir.
Meraklı ise, insanın başındaki dertleri öğrenmekten zevk aldığından, haset ve kıskançlığa kardeş bir tür kötü niyete sahiptir. Kıskançlık, başkalarının sahip olduğu iyi şeyi karşı duyulan acı, bu kötü niyet, başkalarının sahip olduğu dertlere sevinir.
Kendi yaşamları ile yüzleşmeyi katlanılmaz bulan insanlar vardır; Bu insanların akılları,bir fener gibi ışık tutamaz onlara, kusurlarla dolu ruhları, kendi içlerine bakmaktan korktuğundan, dışarıya yönelik başkalarının dertleri etrafında tur atar, kötü niyetlerini besleyerek şişmanlatırlar
Geveze edebiyata yöneldiği takdirde, gevezeliği daha az çekilmez olur. Gevezelerin yazmayı alışkanlık haline getirmeleri ve kendileriyle tartışmaları iyi sonuç verir.
Soru sorulan kişilerin, yanıldıkları takdirde hoş görünmeye hakları vardır, ancak zorla kendini öne süren ve sözü tekeline almaya çalışan kişi doğru yanıt verse bile sevimsizdir, hata yaparsa da garip ve gülünç olur.
Gevezelerin durumunda; sevilmek istedikleri halde kendilerinden nefret edildiğini; birilerini sevindirmek istedikleri halde can sıkıcı olduklarını; hayranlık uyandırdıkları sandıkları halde, kendileriyle alay edildiğini hiçbir şey kazanamıyıp aksine harcadıklarını; arkadaşlarına kötülük yapıp, düşmanlarına hizmet ettiklerini böylece kendi yıkımlarına sebep olduklarını gözlemekteyiz
Gevezeler çok şey anlatabilmek için çok şey öğrenmek isterler
Söylenmiş hiçbir söz, söylenmemiş söz kadar değerli olmamıştır; çünkü söylenmeyeni zaman içinde söylemek mümkünse de, söyleneni bir daha gizlemek mümkün değildir, çünkü söylenen, az ya da çok bir yerlere ulaşmıştır. Bu nedenle, kanımca, sözümüzün efendileri insanlar, sükutumuzun efendileri tanrılardır
İşi gücü seks olanların spermleri kısırdır derler; işte aynı şekilde gevezelerin de sözleri etkisiz ve verimsizdir
”Susma gücü eksikliği olarak da tanımlayabileceğimiz ilk kusuru, dinleme yetisinden yoksunluktur. Bu sağırlık, istemli bir sağırlıktır. Sanırım, iki kulakları varken, onlara sadece tek dil verdiği için doğaya sitem eder bu sağır kişiler. ”
”İşi gücü seks olanların spermleri kısırdır derler; işte aynı şekilde gevezelerin de sözleri etkisiz ve verimsizdir. ”
Her şeye burnumuzu sokma merakımızı, izin verilmiş şeylerle sürekli beslersek, onu daima güçlü ve kuvvetli kılarız. Ve bu hastalığımız doğası gereği yasak şeylere yöneldiğinden, ne kadar aksi yönde alışkanlık kazansak da onu dizginleyemeyebiliriz.
Merakın yarattığı dindirilmesi mümkün olmayan kaşıntı tatlı bir acı verir, tıpkı bir yarayı kaşıyınca duyduğumuz gibi. Bu hastalıktan kurtulan insan şöyle haykırır:

“Kötülüğün unutuluşu, sen ne kadar bilgesin!”

Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İyi terbiye denen şeyi almamış, gerekli çalışmayı yapmamış duyu organları, istemeden yasak şeylere yönelir ve akıl yürütme yetisini kaybederler, sonunda felakete sürüklenirler Nitekim zamanlarını aklını kullanarak geçirenler, duyu organlarına daha az ihtiyaç duyarlar. İşte bu nedenle müzeler, şehirlerin uzağında kurulmuştur. Ve geceye bu nedenle nazik denir, çünkü o, sessizliği ve dinginliği çağırdığından, derin düşünme ve araştırma için çok uygundur.
İlla ki başkalarının işine burnunu sokacak, bir kurtçuk gibi yozlaşmış şeylerle uğraşacaksan, gel tarihe dönelim. Zira orada, insanların ölümünü, kadınların baştan çıkarılışını, kölelerin ayaklanışını, arkadaşların sadakatsizliğini, zehirli karışımları, envai çeşit haset ve kıskançlığı, görmüş geçirmiş hanelerin ve imparatorlukların çöküşünü göreceksin. Bunlarla doyur kendini ve yakınlarına acı ya da zarar vermeden tatmin et kendini!
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Şurası bir gerçektir ki, kendi yaşamlarıyla yüzleşmeyi katlanılmaz bulan insanlar vardır; Bu insanların akılları, bir fener gibi ışık tutamaz onlara, kusurlarla dolu ruhları, kendi içlerine bakmaktan korktuğundan, dışarıya yönelip başkalarının dertleri etrafında tur atar, kötü niyetlerini besleyerek şişmanlatırlar. Kümesinde yiyeceği emrine amade olan tavuğun, gübrenin altında nerede bir arpa tanesi bulabilse ona çöplenmesi gibi, meraklılar da, kimsenin onlara öğrenmelerini yasaklamadığı ortada duran konular yerine, her evde gizli tutulan ve görünmeyen kusurları araştırırlar.
Merakını dış dünyadan çek; onu içe doğru yönelt; eğer kötü giden bir şeyleri araştırmayı seviyorsan, kendinde yapılacak bayağı iş vardır mutlaka. Plajdaki kum tanesi ya da okyanustaki damla kadar sendeki hata; ararsan bulursun hayatında hatalar, ruhunda kederler, görevlerinde ihmaller.
Bizi rahatsız etmeyen herhangi bir şeyi ruhumuzdan atmaya ve onu elimine etme alışkanlığına sahip değilizdir. Rahatsızlığı ise, hastalığımızın yol açtığı yaraları ve utancı algılayacak aklımızı eğiterek duyabiliriz ancak.
Berberlerin oldukça geveze bir zümre olması garip değildir, çünkü en gevezeler oraya akın ederek, oturdukları koltukta alışkanlıklarını berberlere bulaştırır.
“Sözler kanatlıdır.” der şair. Elinden kaçırdığın bir kuşu yakalamak zorsa, ağzından kaçırdığın bir sözü geri alıp tekrar onun sahibi olmak imkânsızdır.
Söylenmeyeni zaman içinde söylemek mümkünse de, söyleneni bir daha gizlemek mümkün değildir.
Şurası bir gerçektir ki, kendi yaşamlarıyla yüzleşmeyi katlanılmaz bulan insanlar vardır; Bu insanların akılları, bir fener gibi ışık tutamaz onlara, kusurlarla dolu ruhları, kendi içlerine bakmaktan korktuğundan, dışarıya yönelip başkalarının dertleri etrafında tur atar, kötü niyetlerini besleyerek şişmanlatırlar.
Ve doğa, hiçbir organımızı, dişlerin ardına yerleştirdiği dil gibi savunmaya almamıştır; bunu, eğer aklımız sessizliğin dizginlerine asıldığı halde dil ona boyun eğmiyorsa, gerektiğinde kan çıkana kadar onu bu dişlerle ısıralım diye yapmıştır. Zira, Euripides’in dediği gibi, “Felaketi getiren, iyi kapatılmamış mahzen ya da kapı değil, gem vurulmamış ağızdır.”
Onlarda kulak kanalı ruhla değil, dille iletişim halindedir. İşte bu nedenle, başkalarının aklında kalan sözler, gevezelerde yok olur gider. Böylece onları, içi boş kaplar misali, boş gürültü yaparak dolaşırken görürüz.
Euripides, aptal bir dinleyici için, “Bilgelikten yoksun bir adama akıl dolu sözler söylemek, tıpkı delik bir kabı doldurmaya çalışmak gibidir.” derken ne kadar haklıdır.
Söylenmiş hiçbir söz, söylenmemiş söz kadar değerli olmamıştır ; çünkü söylenmeyeni zaman içinde söylemek mümkünse de , söyleneni bir daha gizlemek mümkün değildir, çünkü söylenen az ya da çok bir yerlere ulaşmıştır
Benim fikrime göre göz ; her tarafta dolaşmamalı, bunun yerine akla hizmet etmeli, hedefine doğrudan gidip mesajını vermeli, sonra da edebiyle aklın barınağına geri dönmelidir.
Güneş’in herkes faydalansın, diye bolca yaydığı ışınlarla yetinmeyen, utanmadan Güneş’in kendi yuvarlağına, ışığın kendisine bakmaya cüret eden kör olur.
Ey kötü insan,
Başkasının hatıralarına bu kadar keskin,
ama kendininkilere bu umursamaz bakış neden?
Seni suçlamıyorum; sözlerin kötü olsa da eylemlerin iyi
Ayık insanın kalbinde olan, sarhoş insanın dilindedir.
Sükût hâldir, 
kişi konuştuğu değil sustuğudur..!
Kümesinde yiyeceği emrine amade olan tavuğun, gübrenin altında nerede bir arpa tanesi bulabilse ona çöplenmesi gibi, meraklılar da, kimsenin onlara öğrenmelerini yasaklamadığı ortada duran konular yerine, her evde gizli tutulan ve görünmeyen kusurları araştırırlar.
Ey kötü insan,
Başkasının hatalarına bu keskin,
ama kendininkilere bu umursamaz bakış neden?
Söylenmiş hiçbir söz, söylenmemiş söz kadar değerli olmamıştır; çünkü söylenmeyeni zaman içinde söylemek mümkünse de, söyleneni bir daha gizlemek mümkün değildir, çünkü söylenen, az ya da çok bir yerlere ulaşmıştır. Bu nedenle, kanımca, sözümüzün efendileri insanlar, sükûtumuzun efendileri ise tanrılardır; onların erginleme törenlerinde sükûtun bize zorunlu kılınması bundandır.
Dürüst gevezeler yerine, zeki serserilerle iletişim kurmak hep daha iyidir
Bilirsin nasıl bağlıdır sana gönlüm, nasıl sağlam,
Olacağım taş gibi, demir gibi katı.
Nasıl birlik kendi sınırlarını aşamaz ve tek kalırsa, tam tersine ikilik sınırsız bir çeşitlenmenin başlangıcıdır. Zira kendisiyle çarpıldığında hemen kendi olmaktan çıkar ve çokluğa dönüşür.
“Sokrates,aç değilken iştah açan yiyeceklerden,susuz olmadığı halde içmeye yönelten hoş içeceklerden sakınmayı kendine buyurmuştu.Aynı bizim de ihtiyaçlarımızı gidermemizde olumsuz rolü olan,bizleri etki ve cazibeleri altına alan gösteri ve konserlerden uzak durmamız ,hatta oralardan kaçmamız gerekir.”
Bilgelikten yoksun bir adama akıl dolu sözler söylemek, tıpkı delik bir kabı doldurmaya çalışmak gibidir.
Zira,Euripides’in dediği gibi,Felaketi getirenin,iyi kapatılmamış mahzen ya da kapı değil,gem vurulmamış ağızdır.
Euripides,aptal bir dinleyici için ,Bilgelikten yoksun bir adama akıl dolu sözler söylemek,tıpkı delik bir kabı doldurmaya çalışmak gibidir, derken ne kadar haklıdır.
Meraklilara esin veren tek sey, kulaklarina gelen en tatli muzik sudur:
Damimin altinda sadece agitlar yakildi.
-Soylediklerim kulaklarini mi yoksa ruhunu mu isirdi?
• Neden acimin yerini ogrenmek istiyorsun?
– Sana bunu yapan ruhunu acitti; bense kulaklarini.
Bir sirri kendinde tutmayip baskasiyla paylasmak, o kisiye, o sirri saklayacagina dair guven duyuldugunu ancak kendine olan guvenden vazgecildigi anlamini tasir!

Eger bu baskasi senin gibiyse, mahvolmayi hak ettin. Senden iyi ise tehlikeyi atlattin demektir. Cunku o daha iyi sir tutabilmektedir.

Ama o benim arkadasim. Evet ama onun da bir arkadasi vardir, o da, benim kendisine guvendigim gibi guvenmektedir. Bu arkadasta gidip kendi arkadasina soyleyecektir.

Iste bir soz, zaafin bir baska zaafi takip etmesiyle boyle buyur ve cogalir!

Bilgelikten yoksun bir adama akil dolu sozler soylemek, tipki delik bir kabi doldurmaya calismak gibidir.
Ey kötü insan,
Başkalarının hatalarına bu keskin,
ama kendininkilere bu umursamaz bakış neden??
Konuşmuş olmaktan dolayı çok pişmanlık duydum, ama susmuş olmaktan hiçbir zaman Simonides
Kim şimdiye dek kendisinin sır verdiği birisini o sırrı ifşa ettiği için eleştirmeye cesaret edebilir ki..? Eğer bir sözün gizli kalması isteniyorsa, onu birine söylemek haliyle mantıklı olmaz..
Bu hastalığı tedavide ilk ilaç, aklın devreye girerek, gevezeliğin sebep olduğu utanmanın ve kötü sonuçların farkındalığıyla başlar. İkinci ilaç, konuşmanın tam tersi olan eylemin dikkate alınmasıdır; yani devamlı dinlemek, sessizliğin kutsal, aziz, gizemli olduğunu, özlü ve kısa konuşanlara, az sözcükle çok şey ifade edenlere, freni olmayan, çenesi düşük insanlardan daha çok hayran kalındığını, onların daha çok sevildiğini, daha bilge kişiler olarak görüldüğünü akıldan çıkarmamak gerekir.
Söylenmiş hiçbir söz, söylenmemiş söz kadar değerli olmamıştır; çünkü söylenmeyeni zamqn içinde söylemek mümkünse de, söyleneni bir daha gizlemek mümkün değildir
Gevezeler, kendilerini dikkatle dinleyen ya da söylediklerine inanan pek insan bulamaz
Kusurlarla dolu ruhları, kendi içlerine bakmaktan korktuğundan, dışarıya yönelip başkalarının dertleri etrafında tur atar, kötü niyetlerini besleyerek şişmanlatırlar.
Sophokles’in dediği gibi, Tavsiyede yarış olmaz. Tıpkı konuşmada ya da yanıt vermede olduğu gibi..
Ayık insanın kalbinde olan, sarhoş insanın dilindedir.
Ve doğa, hiçbir organımızı, dişlerin ardına yerleştirdiği dil gibi savunmaya almamıştır; bunu, eğer aklımız “sessizliğin dizginlerine” asıldığı halde dil ona boyun eğmiyorsa, gerektiğinde kan çıkana kadar onu bu dişlerle ısıralım diye yapmıştır.
“Ayık insanın kalbinde olan, sarhoş insanın dilindedir,” der bir atasözü.
” Ben bidaha anlatmasını hiç sevmem, Uzun uzadıya bir kere anlattığımı. ”
” Sus çocuğum. Sükutun çok yararı vardır ”
Kıskançlık, BASKALARİNİN sahip olduğu iyi şeye karşı duyulan aci,bu kötü niyet ,baskalarinin sahip olduğu dertlere sevinir.Ama her ikisi de vahşi ve gaddar bir doğadan, kötülükten türemislerdir.
Merakı dış dünyadan çek; onu içe doğru yönelt ;eğer kötü giden bir şeyleri araştırmayı seviyorsan,kendinde yapılacak bayağı iş vardır mutlaka.Plandaki kum tanesi ya da oktanustaki damla kadar sendeki hata ;ararsan bulursun hayatında hatalar,ruhunda kederler, görevlerinde ihmaller.
Tartistigin kişi olsun ölçün.
Sırlar da,onları saklamasini bilmeyenler tarafından ortaya döküldükce bu kisileri öldürür ve yok ederler.
Kim şimdiye dek kendisinin sır verdiği birisini o sırrı ifşa ettiği için eleştirmeye cesaret edebilir ki?Eğer bir sözün gizli kalması isteniyorsa ,onu birine söylemek haliyle mantıklı olmaz.Bir sırrı kendinde tutmayip başkasıyla paylaşmak,o kişiye,o sırrı saklayacagina dair güven duyulduğunu, ancak kendine olan güvenden vazgeçildiği anlamını taşır.
Söylenmiş hiçbir söz,söylenmemiş söz kadar değerli olmamıştır; çünkü söylenmeyeni zaman içinde söylemek mümkünse de, söyleneni bir daha gizlemek mümkün değildir, çünkü söylenen, az ya da çok bir yerlere ulaşmıştır.
Ayık insanın kalbinde olan,sarhoş insanın dilindedir.
Felaketi getiren, iyi kapatilmamis mahzen ya da kapı değil, gem vurulmamis agizdir
Düş çocuğum. Sukutun çok yararı vardır.
Bilgelikten yoksun bir adama akıl dolu sözler söylemek ,tıpkı delik bir kabı doldurmaya çalışmak gibidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir