İçeriğe geç

Gençler İçin Safahat Kitap Alıntıları – Mehmet Akif Ersoy

Mehmet Akif Ersoy kitaplarından Gençler İçin Safahat kitap alıntıları sizlerle…

Gençler İçin Safahat Kitap Alıntıları

Seninle biz kapkaranlık gecenin sır saklayan kalbinde gizli,
Gözlerden sonsuza dek uzak kalacak
Ve ancak sabahın dilinin açığa vurabildiği,
Bütün varlık bağlarından sıyrılmış iki hür insandık meğer.
Bir gaye-i maksuda şitâb eyleyen âdem,
Tutmuşsa bidâyette eğer azmini muhkem,
Er geç bulacak sa’y ile dil-hahını elbet.
Zira bu şu’un-zar-ı tecellîde, hakîkat,
Tevfik, taharrîye, taharrî ona âşık:
Azmin de emel lâzımıdır; gayr-ı müfârık.
Olsun da emel azm ü taharriye mukârin;
Tevfik zuhûr eylemesin sonra.. Ne mümkin!..
Bazen iki üç haybet olur rehzen i ümid
İnsan o zaman etmelidir azmini teşdid
Ye’sin sonu yoktur, ona bir kerre düşersen
Hüsrâna düşersin; çıkamazsın ebediyyen!
Evet, huruş ederek işte rahmeti-i Subbûh,
Bütün yüreklere serpildi kubbeden bir ruh:
Ruh-i itminan.
Üç beyinsiz kafanın derdine, üç milyon halk,
Bak, nasıl doğranıyor ? Kalk, baba, kabrinden kalk!
Ey bu toprakta birer nâş-ı perişan bırakıp
Yükselen, mevkib-i ervâh! Sakın arza bakıp

Sanmayın: Şevk-ı şehâdetle coşan bir kan var
Bizde leşten daha hissiz, daha kokmuş can var!

! Karşımda vatan nâmına bir kabristan
Yatıyor şimdi Nasıl yerlere geçmez insan?

Şu mezarlar ki, uzanmış gidiyor, ey yolcu,
Nereden başladı yükselmeye, bak, nerede ucu!

Bu ne hicrân-ı müebbed, bu ne hüsrân-ı mübîn
Ezilir rûh-i semâ, parçalanır kalb-i zemin!

Azıcık kurcala toprakları, seyret ne çıkar:
Dipçik altında ezilmiş, parçalanmış kafalar!

Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım:
Elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım:

Ne yapıp ye’simi kahreyleyeyim bilmem ki?
Öyle dehşetli muhîtimde dönen mâtem ki!

Kızımın iffeti batmakta rezilin gözüne..
Acırım tükrüğe billahi, tükürsem yüzüne !
Sırr-ı terakkînizi siz,
Başka yerlerde taharrîye heveslenmeyiniz.
Onu kendinde bulur yükselecek bir millet;
Çünkü her noktada taklid ile sökmez hareket.

Sırr-ı terakkî: İlerleme sırrı
Taharrî: Arama

Kendi feryadımda ancak ses veren feryadıma..
Kimseler yok, tanıdıkların hepsi bu diyardan gitmiş.
“Nerede dostlarım?” diyorken ben yüksek sesle,
“Nerede dostlarım?” diyor vadi, çöl ve dağ..
Azmimde fütûr eylemedim, ye’si bıraktım
Mâdâm ki dünyâdadır elbet bulacaktım
“Tahammül et! dediler Hangi bir zamana kadar?
Tahammül ne kadar uzasa da onun da bir sonu var!”
“Ezelde kaynaşan ruhlara ayrılık var mı?
Dünya yıkılsa bu birlik yerinden oynar mı?”
“Çıktım evden ki yollar ıpıssız.
Yolcu bir benmişim meğer yalnız!”
“Kendi feryadımdır ancak ses veren feryadıma
Kimseler yok, tanıdıkların hepsi bu diyardan gitmiş.
Nerede dostlarım? diyorken ben yüksek sesle,
Nerede dostlarım? diyor vadi, çöl ve dağ.”
“Konduğu her taze dal minderidir bülbülün ”
“Ya Rab, ne hatiptir ki mezar:
İnsanlara hal diliyle,
Yüce vahiylere has bir kudretle
Aşılamakta en derin manayı!
Ondan da alınmıyorsa ibret,
Yok bir daha almak ihtimali!”
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
“Allah’ım doğru bir hareket tarzı nasıl bulsun insanlar,
Vehimlerin karanlık perdesiyle örtülmüşken hakikatler?”
Atiyi karanlık görerek azmi bırakmak, korkaklıktan başka bir şey değildi
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
[ ] bilgisiz ahlak, miskinlik ve zayıflığa; ahlaksız bilgi ise, milletlerin ruhunun zehirlenmesine sebep olur.
Nerededir vahası,ya Rab,bu seraplar ülkesinin?
Beyninde öten çanın sesinden,
Binlerce minare dilsiz oldu.
Allah için,ey masum Peygamber,
İslamı bırakma böyle sahipsiz,
İslamı bırakma böyle mazlum.
Konduğu her taze dal minberidir bülbülün.
Ahenkli sesler sandığın hutbesi ve söz kesimi nağmesi.
Hakikatin rengi nedir,ayırt eden gözler için?
Er geç bulacak çalışmayla gönlünün istediğini elbet.
Çünkü bu tecelliye ait olaylar dünyasında gerçekten,
Allah’ın yardımı araştırmaya,araştırma da bu yardıma bağlıdır.
Amaç da azmin olmazsa olmaz sartıdır.
Ne dinleyen ne duyan var Bakıp geçer herkes.
Mezardan yankılanan sesi kimse dinler mi?
Zavallı,ölmeye bak,inleyip sızlanmayı kes!
Hayat ölmekle bitmiş olsa bir şey anlaşılmazdı,
Amaç da azmin olmazsa olmaz şartıdır.
Oku, şayed sana bir hisli yürek lazımsa;
Ey cemaat, uyanın, elverir artık uyku!
Yok mu sizlerde vatan namına hiçbir duygu?
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem
Susmak evladır deyip sustuk Sanırsın duymadık!
Bir baksana: gökler uyanık,yer uyanıktır
Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır
Bir uykuya daldık ki cehennemde uyandık
Ey cemaat, uyanın, elverir artık uyku!
Yok mu sizlerde vatan namına hiçbir duygu?
Hayatın eksik olmazken ağır bin yükü arkandan
Ölümler, korkular hücum ederken hepsi bir yandan;
Şedâid iktiham etmekte müthiş bir kuvvetle
Yolundan kalmayıp dâim gidersin Hem ne sür’atle!
Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyliyemem;
Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bizârım!
Oku, şâyed sana bir hisli yürek lâzımsa;
Oku, zîrâ onu yazdım, iki söz yazdımsa.
Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.

Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam;
Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle,
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle.
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir, belki, fakat çekmeye gelmez boyunum.

Seni bir nûra çıkarsam, diye koştum durdum,
Ey, bütün dalgalı ömrümde, hayat arkadaşım!
Dağ mıdır, karşı gelen, taş mı, hep aştım, lâkin.
Buruşuk alnıma çarpan bu sefer kendi taşım!
Âsım’ın nesli Diyordum ya Nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.
Zulmü alkışlayamam, zâlimi aslâ sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem
Biri ecdâdıma saldırdı mı, hatta boğarım
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan koğarım!
Irzımızdır çiğnenen, evlâdımızdır doğranan!
Hey sıkılmaz! Ağlamazsan, bâri gülmekten utan!..
Ocak tüter, Ömer üfler zefir-i hârıyle;
Zemîni lihye-i beyzâ yı târumâriyle,
Sücûd tavr-ı huşû’unda, muttasıl süpürür;
İçinde rûhu yanar, cebhesinde ter köpürür!
Döner muhît-i nigahında tûde tûde duman;
Bulut geçer gibi necmin hıyat-ı nurundan
Kim kazanmazsa bu dünyâda bir ekmek parası:
Dostunun yüz karası; düşmanının maskarası!
Hakk’a tapan insan ezelden beri hürdür, hür yaşar
Taleb nasılsa , tabî’iî , netice öyle çıkar , ‘
Tahammül et ! dediler Hangi bir zamana kadar ?
Ne bitmez olsa tahammül, onun da bir sonu var ! ‘
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? ‘
‘ Ey yolcu , uyan ! Yoksa çıkarsın ki sabaha :
Bir kupkuru çöl var ; ne ışık var , ne de vaha ‘
Nedir bu Meskenetin , sen de bir kimildasan a?
Niçin kımıldamıyorsun ? Niçin ? Ne oldu sana?
Niçin mi ?.. ‘Cunku bu fani hayatta yok meylin! ‘
‘ Şu Boğaz Harbi nedir ? Var mı dünyada eşi ?
‘ Hayır , matem senin hakkın değil Matem benim hakkım:
Asırlar var ki; aydınlık nedir , hiç bilmez afakım!
Teselliden nasibim yok , hüzün ağlar baharımda;
Bugün bir hümansız serseriyim öz diyarında!
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal !
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal .
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal :
Hakkıdır , hür yaşamış, bayrağımın hürriyet ;
Hakkıdır , Hakkk’a tapan milletimin istiklal ! ‘
Hayat ölmekle bitmiş olsa bir şey anlaşılmazdı;
Evet, bir ömr-i sânî var: Değil hilkat abes mâdâm.
Düşünen her kafanın mutlak ezilmekti sonu!
Bu hissiz toprağın üstünde mazlumlara yer yokmuş!
Adalet şöyle dursun, böyle bir şeyden haber yokmuş!
Oku, şayet sana hisli bir yürek lâzımsa;
Oku, zira onu yazdım iki söz yazdımsa.
Bir onulmaz yaradır, varsa yüreklerde kalan.
Ararım göçmek için başka zemin, başka diyar.
Bunalan ruhuma ister bir uzun boylu sefer.
Bana dünyada ne yer kaldı, emin ol, ne de yâr
Ezelde kaynaşan ervaha ayrılık var mı?
Değil mi sinede çarpan birdir vuran yürek
Hiç kımıldanmaz benim ruhumda kök salmış hazan!
Bu hissiz toprağın üstünde mazlumlara yer yokmuş!
Adalet şöyle dursun, böyle bir şeyden haber yokmuş!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir