Roger Garaudy kitaplarından Geleceğimizde İslam Var kitap alıntıları sizlerle…
Geleceğimizde İslam Var Kitap Alıntıları
Çalmak,insanın ihtiyaç duyduğu şeyi alması değil, tam aksine ihtiyacı olmadığı şeyi yığıp biriktirmesidir.
Ben silindiğinde, benliğim Allah’ın bizzat aynası olur.
Çünkü Batı insanı artık Allah’a inanma ihtiyacı duymamaktadır, mevcut durum yaşanmaz hale gelmiştir, devrimse imkânsız. Eğer insan, bizzat kendisi hariç her şeyi değiştireceğini iddia ediyorsa, onun yaptığı her devrim başarısızlıkla sonuçlanacaktır:
Tam anlamıyla bu İslâmî bakış açısından baktığımızda, millet bir Batı hastalığıdır ve İslâm ümmetinin sömürgeci anlayışla parça parça edilişinin uğursuz bir mirasıdır. Tıpkı Batı tipi demokrasi gibi Rekabetle ve medyayla un ufak edilen ve yönlendirilen bireyleri ve grupları karşı karşıya getiren ve çatıştıran Batı tipi demokrasinin, danışma prensibi ile yani, aralarında yatay rekabet bağının değil de, her birinin Yüce Allah ile doğrudan dikey bağının bulunduğu insanların şurası arasında hiçbir alaka yoktur.
Rönesans’tan bu yana bizim Batı toplumlarımızda insan, yalnızlığa ve diğer insanlar karışışında tek başınalığa mahkum edilmiştir. Bu da Amerika’yı işgale giden İspanyol maceracılar döneminden (birbirleriyle iletişim kurmayan) yalnız kalabalıklar a kadar durmadan azgınlaşan bir bireycilik yüzünden olmuştur. Pazar ekonomisindeki vahşi rekabetin artışı, reklâm ve pazarlama/marketing işinde en kaba ifadesini bulan ihtirasların kamçılanması teknikleriyle, bireycilik iyiden iyiye şişirilmiş, bencil arzuların yapay ihtiyaçları insanlara gerçek ihtiyaçlarmış gibi dayatılmış ve bu sistem yoksulların en ufak bir vicdan azabı duymayanlar tarafından ezilmesine sebep olmuştur. Bu sistem ister istemez şiddeti doğuruyor. Çünkü bu hırsları kamçılama tekniklerinin kendilerinde oluşturduğu arzu ve dizginsizlik yüzünden hayal kırıklığına uğramış yığınlarca genç var.
Genel olarak bilimlerin ve kültürün gelişmesine İslam medeniyetinin katkısı bu yönlerini biz sırf şunun için hatırlattık: Ortaçağı Grek ve Roma kültürü ile Rönesans’ta ortaya çıkan kültür arasında bir parantez (dünyanın hiçbir yerinde hiçbir fikir ve ilim yapılmadığı çağ) olarak gören Batı benmerkezciliği (yani bilim ve fikirde her ne yapılmışsa Batı tarafından yapılmıştır iddiası) yüzünden derinlemesine saptırılmış bir bakış açısını köklü bir şekilde değiştirmenin şart olduğunu gözler önüne sermek
‘Yok bu asırla benim gönül ilişkim’
Çünkü insan ilahi olana tabi olmakla gerçekten insan olur.
İslâm Çin Denizi’nden Atlantik Okyanusu’na ve Semerkant’tan Timbuktu’ya kadar Çin, Hint, Fars, Yunan, İskenderiye ve Bizans’ın en eski ve en önemli kültürlerini kendi kültür potasında eritmek, verimlileştirmek ve yaymakla kalmamış, bütünlüğü bozulmuş imparatorluklara ve can çekişen medeniyetlere yeni bir ortak yaşama ruhu da aşılamıştır.
Eğer insan, bizzat kendisi hariç her şeyi değiştireceğini iddia ediyorsa, onun yaptığı her devrim başarısızlıkla sonuçlanacaktır:
Gerçek şu ki,
insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmeden
Allah onların durumunu değiştirmez.
Ra’d, 13/11
Çünkü bizim Batılı geleneğimizde tek kadınla evlilik kanunlardadır, çok kadınla evlilikse gündelik hayatta. Bu öylesine apaçık bir gerçektir ki, aşk edebiyatı, başka yerlerde olduğu gibi Batı’da da, büyük ölçüde evlilik dışı bir aşkı esas alır.
Çok eşlilik Kur’ân’da vardır. Fakat çok kadınla evlenmeyi kurumlaştıran Kur’ân değildir. Daha önce de vardı. Öyleyken Kur’ân’ın bu konuda koyduğu zorunlu şartlar, çok eşliliğe ters düşer. Çünkü Kur’ân kadınlar arasında hem ekonomik, hem sevgi ve hem de cinsel yönden tam bir eşitliğin sağlanmasını ister. Kur’ân’ın bu yöndeki hükümleri harfiyen tatbik edildiğinde ise çok kadınla evlilik imkânsız hale gelir.
Kur’ân’da kadın kendi mal veya servetini istediği gibi kullanabilme hakkına sahiptir. Bu hak kadına, Batı kanunlarının pek çoğunda, özellikle de Fransa’da ancak 19. veya 20. yüzyıllarda tanınmıştır. Boşanma hakkını Kur’ân (Bakara, 2/229) ve Hadis (Buhari, II, III, 68) kadına tanırken, bu hak da Batı’da ancak on üç yüzyıl sonra kabul edilmiştir.
Çalmak, insanın ihtiyaç duyduğu şeyi alması değil, tam aksine ihtiyacı olmadığı şeyi yığıp biriktirmesidir.
..
Kur’an’ın da, mal toplayarak onu tekrar tekrar sayan Hümeze 104/2; cimrilik eden ve kendi kendine yeterli olduğunu zanneden Leyl 92/8; servet toplayıp da yığan ve hayırda yarışmayan Mearic 70/18; ve malı mülkü sınırsız bir sevgiyle seven Fecr 89/20 kimseleri durmadan lanetlemesi manidardır.
Bu İslâm ekonomisi, ne (mesela Amerikan tipi) kapitalizmle, ne de (mesela Sovyet tipi) sosyalizmle özdeştirilebilir. İslâm ekonomisinin en temel özelliği, kendisinde kendi gayelerini taşıyan bir ekonominin kör çarklarına itaat etmemek, aksine birbirinden ayrılamaz şekilde insanî ve ilâhî en yüce hedeflere boyun eğmektir. Çünkü insan, ancak ilâhî olana tâbi olmakla gerçekten insan olur.
Batı tipi büyüme ve ona az çok temel oluşturan kültür modelinde halihazırda hayatımızda apaçık görünen şey, insanın parçalanması ve toplumun dağılmasıdır.
Halbuki Arapçadaki cihat ifadesi, doğrudan savaş anlamına gelmez. O konuda bir başka kelime mevcuttur: Harp. Cihat, Allah yolunda çaba, gayret manası taşır. Kur’ân çok açık ve net bir şekilde şöyle der: Dinde zorlama yoktur, Bakara, 2/256. İslâm’ı bir korkuluk, bir kılıç dini yapmak için delil gösterilen bütün ayetler, kesinlikle bağlamlarından koparılmış metinlerdir. Mesela dokuzuncu sure olan Tevbe’nin kılıç ayeti denilen beşinci ayeti, bağlamından koparılarak şu şekilde aktarılır: Puta tapanları bulduğunuz yerde öldürün! Önünden ardından kopartarak tek başına vermek suretiyle benzeri birçok ayet Kur’ân’da rahatça bulunup gösterilebilir. Oysa bağlamına baktığınızda (Yukarıdaki ayetten bir önceki şu ayete bakınca görüleceği gibi Tevbe, 9/4), o kimselerin bir anlaşma yapıldıktan sonra o anlaşmayı daha önce çiğneyenler veya Müslümanları dinlerini ikrar ve inançlarının gereğini yerine getirmekten alıkoymaya yeltenenler oldukları apaçık belirtilir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bugün şayet İslâm, geçmişi içinde donup kalmaz da, Jaurès’in (Jores) tabiriyle, ataların ocağına sadık kalmanın o ocağın küllerine sarılmak değil, aksine alevini ilerilere taşımak olduğunu ve bir nehrin ancak denize doğru akmakla kaynağına sadık kalabileceğini hatırlayarak, çağımızın problemlerini Medine Toplumu’nun ruhundan hareketle çözmesini bilirse, işte o zaman sadece Müslümanlar için yepyeni bir ufuk açılmaz, artık pozitivist bilimcilik ve Batılı bireycilikle kısırlaştırılmayan, aksine Medine’nin Peygamberî Toplumu nun daha önce yeşerttiği temel değerlerle beslenen bir sosyalizmin de ufku açılır, böylece de o “aşkınlık ve toplum bütünlüğü bir umut alevi gibi parıldar!
Islâm, insanın sorumluluğuna ve hürriyetine en sağlam temeli temin eder. Bizzat Islam kelimesi, ilâhî iradeye boyun eğiş anlamına gelir. Imdi, Islâm’ın birlik, bütünlük kavramı dâhilinde her şey boyun eğmiştir, müslimdir, Müslümandır: Çiçeğe duran bir ağaç, boy atmakta olan bir hayvan, rengi veya ağırlığıyla bizzat bir taş, basbayağı Müslümandır. Fakat bu teslimiyet (Müslümanlık) onlara bağlı değildir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İnançsızlık, nesneleri sanki onlar kökenlerinden, gayelerinden ve anlamlarından bağımsızlarmış gibi görmekten ibarettir.
Her şey tabiatta işgal ettiği mevkiye göre dua etmektedir.
Batı’nın çizdiği yolda görünen tek “büyüme”, dünyanın sefaletinin büyümesidir: Yoksul ülkelerin maddi sefaletinin ve Batı’nın da manevî sefilliğinin
Bugün çağımızın en temel ve hayatî davası, Batı tipi ilerlemenin ve Batı tarzı büyümenin intihara sürükleyen mitolojisinin kökten sorgulanıp tartışma konusu yapılması davasıdır.
Tabiat, descartes(dekart) fiziğinde görüldüğü gibi, anlamdan yoksun bir şey değildir.
Çünkü insan, ancak ilahî olana tabi olmakla gerçekten insan olur.
Kainat, içinde bir’in çokluk için de binlerce sembolle tezahür ettiği bir görüntüdür.
İslâm’daki felsefi düşünce, dünyayı düz yatay bir çizgi istikametindeki “gelişme” olarak görmez, aksine yükseliş ve yüceliş şeklinde değerlendirir. O yüzden de geçmiş bizim arkamızda değil, aksine “ayaklarımızın altında”dır.
Yaratılmışların derin hakikati Allah’tır ve Allah sadece Yaratan değil, aynı zamanda tezahür etmemiş mümkinâtın hepsi ve bunları doğuran hür fiildir.
Âşıkın mâşuka bakışında kendi vechini temaşa eden bizzat Allah’tır.
Âlemler ve âlemlerin oluşumu henüz ortada yokken Allah’ın kendisi hem aşk hem âşık hem de mâşuktu. Söz konusu olan bir tek aynı aşktır ve ilâhi aşkın kuralını beşerî aşkın kitabından okuyup öğrenmek gerekir.
İslam felsefesinin karşılaştığı en nazik meselelerden biri, mutlak, ezeli ve ebedi olanın tarihi ve izafi olanla münasebetleri meselesi olacaktır
iman dahili, kanun haricidir. Biri ile diğeri arasında ikilik yoktur. İnsan imanla Allah’a doğru hareketine yeniden kavuşur.
İnsan ve yurttaş hakları bildirisi , benim hürriyetim başkasının hürriyetinib başladığı yerde biter diye ilan ediyordu.
Bizler nefislerimizin arzusundan ziyade Allah’ın istediğini yerine getirmeye gayret göstermeliyiz.”
Gazzâlî
Bütün varlığın sende özetlenmiş olduğunu bulmak için kendine dön!
Zâten Kur’ân’da da böyle buyurulmaktadır: “ALLÂH katında en üstün olanınız, O’na karşı derin bir sorumluluk bilincine sâhip olanınızdır.” (Hucurât, 49/13)
Namaz her yaratılmışı Yaradan’ına bağlayan o hamd ve tesbihe insanın bilinçli olarak katılmasıdır.
Şayet Avrupa, artık bütün tarihin merkezi gibi görülmekten vazgeçilir ve insanî gelişme bir bütün olarak değerlendirilirse, 7. yüzyıldan 14. yüzyıla kadar bir kara deliğin olmadığı, aksine tarihin en parlak medeniyetlerinden birinin yani İslâm medeniyetinin ortaya çıktığının kabul edilmesi gerekir.
Aşıkın maşuka bakışında kendi vechini temaşa eden bizzat Allah’tır.
Nathanael, Allah’ı her yerden başka yerde bulmayı umma!
Her yaratılmış Allah’a işaret eder,
ama hiçbiri O’nu gözler önüne sürmez.
Bakışımız hangisinin üzerine takılır kalırsa, işte o bizi alır Allah’tan uzaklaştırır.
André Gide/ Dünya Nimetleri
Yaratılmışların derin hakikati Allah’tır ve Allah sadece Yaradan değil, aynı zamanda tezahür etmemiş mümkinâtın hepsi ve bunları doğuran hür fiildir.
Doğu, bakışlarını Allah’a çevirdi de dünyayı görmedi
Batı, maddi dünyaya nüfus etti de Allah’tan kaçtı
Gözlerini açıp Allah’a bakmak
İşte budur iman
Kendine doğrudan perdesiz bakmak
İşte budur insan.
Bütün varlığın sende özetlenmiş olduğunu bulmak için kendine dön.
Zekat kelimesinin etimolojik kökeninde temizleme, arındarma fikri vardır.
Bütün boyutlarıyla hayat,kendi birlik ve bütünlüğünü Allah’ta bulur.
Aşıkın maşuka bakışında kendi vechini temaşa eden bizzat Allah’tır.
Tasavvuf, Allah’ın seni sende öldürüp kendisinde yeniden diriltmesidir
Bugün çağımızın en temel ve hayatî davası, Batı tipi ilerlemenin ve Batı tarzı büyümenin intihara sürükleyen mitolojisinin kökten sorgulanıp tartışma konusu yapılma davasıdır.
Kur’an yaratılmış mıdır?
Bilmiyorum.
Onun kitapların Kitabı olduğuna ise,
Tıpkı bir Müslüman gibi inanıyorum.
Goethe
Eğer İslam Allah’a boyun eğmek demekse,
Hepimiz İslam üzere yaşıyor ve ölüyoruz.
Tıpkı Kur’an ‘da olduğu gibi Dante’ ye göre de her şey Allah’ın varlığının bir işareti, aşksa fani güzellikte ezeli ve ebedi olanı keşfedebilmek, arzuların ve dünyevi faaliyetlerin çokluğunun ötesindeki Bir’i görebilmektir.
Dünya bir tılsımdan ibarettir Allah her şeydedir ve senin görebildiğin şeyler, sadece O’nun işareti/ayeti ve dilidir. Bil ki görünür alemde görünmez alem O’dur. Ancak O vardır ve var olan O’dur. Ne var ki, cihan göz kamaştırıcı bir güneşle her ne kadar aydınlatılsa da gözler kördür. O’nu farketmeyi başarsan, idraklini kaybedersin ;O’nu tam anlamıyla görsen kendini kaybedersin!!
Allah denizi sakladı da köpüğü gösterdi;
Rüzgarı sakladı da tozu gösterdi
Nasıl olur da toz kendiliğinden havalanabilir?
Oysa sen tozu görüyorsun,rüzgarı değil.
Deniz olmadan köpük nasıl oluşabilir ki?
Ama sen köpüğü görüyorsun, denizi değil.
Sihirbazlar tüccarları yanında
ayın ışıklarını ölçüyorlar da,
bedelini altınla alıyorlar..
Bu dünya bir büyücüdür, bizlere
ayın ışıklarını satın alan tüccarlarız
Mevlana Celaleddin Rumi
Kâinat, Gerçeğin dış ve görünür ifadesi, Gerçek ise kâinatın iç ve görünmez gerçeğidir.
Molla Cami
Allah’ın varlığını konuşma yetimizle ispatlayamayız; biz insanın yaratamadığı bir konuşma yetisinden dolayı Allah’a inanırız.
Şu üç tecrübedeki ortak nokta, her şeyin ancak Allah’a ve Allah’ın her şeyde tam olarak görülebileceğidir:
Öncesinde Allah’ı görmediğim hiçbir şey görmedim.
Hz. Ebubekir
Kendisiyle birlikte Allah’ı da görmediğim hiçbir şey görmedim.
Hz. Ömer
Kendisinden sonra Allah’ı görmediğim hiçbir şey görmedim.
Hz. Osman
Dünyanın çehresi değişti.. Sanki kâinatın sesi dünyayı unutup daralmaya çağırıyordu da dünya da bu çağrıya cevap veriyordu. Elbette yerin ve yerde bulunanların hepsinin mirasçısı Allah’tır.
1 sayısı İlahi İlke’nin en dolaysız simgesi olduğundan sayıların ve bileşimlerin dizisi, insanın çoktan teke yükseldiği merdivenlerdir.O yüzden matematik İslam’ın temel mesajına, yani tevhid(birlik) mesajına doğrudan bağlıdır. Öyleyse matematik kutsal bir bilimdir,sanatların geometrisinde olduğu gibi Allah’ın varlığını diğer bilimlere telkin ve ilham eden analojilerden biridir.
Dünya ise, bütünlüğün içinde, bir tecelli dir, yani Allah’ın ayetlerinin bir tezahürüdür. Kainat, içinde Bir’in çokluk içinde binlerce semboller tezahür ettiği bir görüntüdür.
İlim talebi ile yola çıkan kimse, dönünceye kadar Allah yolundandır
Efendimiz Hz. Muhammed (s. a. v)
Çünkü bizim Batılı geleneğimizde tek kadınla evlilik kanunlardadır, çok kadınla evlilikse günlük hayatta.
Batı’ nın çizdiği yolda görünen tek büyüme , dünyanın sefaletinin büyümesidir: Yoksul ülkelerin maddi sefaletinin ve Batı’ nın manevi sefilliğinin.
Derken gece bitirmeden daha saatlerini,
Bir han’fendi aniden muma üfleyiverdi.
Dumanı yükselirken mum seslendi şaşkın:
Böyledir evladım acımasız kanunu aşkın
Bilmek istersen sırrını o değişmez kanunn
Bil ki ölmekle kurtulursun alevinden onun
(Sadi-i Şirazi)
Benlik sevdası, aşkın yolunu kesen en büyük engeldir. Nefsinin bağlarından kurtuluş ise, dirilişin ve edebi hayatın sırrıdır.
Biz Allah’a, bize indirilene, İbrâhim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına indirilene, Musa ve İsâ’ya verilene, Rableri tarafından diğer peygamberlere verilene iman ettik. Onların arasında hiç bir ayrım yapmayız.
Bakara Suresi 2/136
Çünkü bizim Batılı geleneğimizde tek kadınla evlilik kanunlardadır, çok kadınla evlilik ise gündelik hayatta.
Çünkü insan, ancak ilahî olana tabi olmakla gerçekten insan olur.
Bir Müslüman için dışla iç, teklikle çokluk, kutsalla kutsal dışı, aşkınlıkla toplum, evet bunların hepsi de aynı birliğin (Vahdetin) sadece iki görünüşünden ibarettir.
Eylem (amel) imanın dışavurumudur, imanı açığa çıkarır sergiler. İman, ilmin iç yönüdür. Amel onu harekete geçirir ve körükler.(İbn Arabi)
Beşeri aşktan ilahi aşka geçerken, (sevgi) nesnesini değiştiren bir hareket değil de, kendisini değiştiren bir öznedir.