İçeriğe geç

Garip Kitap Alıntıları – Sadık Yalsızuçanlar

Sadık Yalsızuçanlar kitaplarından Garip kitap alıntıları sizlerle…

Garip Kitap Alıntıları

Seni beklerken geldiğini farketmemişim. Ben sana doğru bir adım atarken meğer sen bana koşarak gelmişsin.
Neden böyle hüzünleniyorum eskiyi düşününce? Geçmişin içinde, bir yerde kalan gizli mutluluklar mı? Şimdi de mutluyum
Neden bir zamanlar güzel olan, geriye dönüp baktığımızda o zamanlar farkında olmadığımız gerçekleri barındırdığı için kırılganlaşıyor? Neden birlikte geçirilen mutlu evlilik yılları diğerinin o seneler boyunca başka biriyle birlikte olduğu ortaya çıkınca siliniyor?
Belki yaşamak böyle bir şeyse, başkalarının aydınlığındansa senin karanlığını, senin kuyunun kuytularını seçiyorum. Hadi gel artık, sensizliğe tahammül edemiyorum.
Sen susunca bir deniz beliriyor, gidince daha çok görünüyorsun, seni şimdi daha çok seviyorum. Yokluğunu sevmek de bu şevkin içinde midir? Nasıl böyle masum olabiliyorsun, yokmuşsun gibi, varken nasıl kendini böyle gizleyebiliyorsun?
Diyorum ya dipsiz bir boşluk. Sürekli düşüyorum. Seninle tanışmadan evvel nasıl bir hayatım olduğunu bilmezsin sen. İç dünyamı anlatmadım sana. Çünkü sormadın hiç. Seninle olunca neler oldu bitti bende bilmiyorsun. Bu yüzden düş kırıklığımı hayal bile edemezsin
Eskiden dünyayı değiştirebileceğime inanırdım. Şimdi kendime bile güç yetiremediğimi görüyorum.
Alnıma bakınca seni görüyorum karayazım. Sen benim en kara yazımsın. Kader böyleymiş ne yapabilirim ki!
Kimse ölmedi ama ortada iki ceset var.
Sen benim en büyük yaramsın.
Ben seni seviyorum işte, bu nereden nasıl geliyor, bu ateşi içime kim, nasıl düşürüyor? Nedir bu beni sana ,seni bana yönelten şey? Bu meyil nasıl akıyor? Seni görmeyince neden üzülüyorum?
Buradayım ben. Beni ittiğin yerde. Düştüğüm boşluktayım hala. Buradan nereye nasıl çıkacağım bilmiyorum. Bekliyorum sadece. Durgunum, sessiz, sakinim, hepsi bu. Kırgın değilim, üzgünüm sadece, sessiz duruyorum buradayım, beni içimdeki boşluğa ittiğin yerde
Üşüdüğümü hissediyorum ama bazen saatlerce evet evet saatlerce kımıltısız, donmuş gibi duruyor, üşüyorum. Ayaklarım, ellerim o kadar üşüyor ki içindeki boşluk o kadar büyüyor ki Böyleyim işte. Seni düşünmeme gerek kalmıyor, senden başka bir şey düşünmüyorum. Beynimin bütün hücrelerinde senin bir acın, bir anın var. Her şeyi şimdi çok fazla hissediyorum. Bu bana çok ağır geliyor.
Sen bana neden yabancı gibi soğuk ve uzaksın? Aramızdaki dil yıllarla birlikte çürüdü mü? Su gibi duruydu hani, su çürür mü?
Ayrılığa ulaşmanın bir yolunu bulsaydık ona kendi acısını tattırırdık.
#İbnArabi
Ona kendisinden yakın, kendisine ondan uzak
Derd-i aşkın ben senin beyhude izhar eylemem
Laf edip ah u enini kendime kâr eylemem
Hasılı âlem bilir bu sırrı inkâr eylemem
Gizlesem de aşikar etsem de canımsın benim.
Geceler yarim oldu
Ağlamak kârım oldu
Her dertten yıkılmazdım
Sebebi zalim oldu.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Kırmızı gül sararıp da solunca
Bu ayrılık ciğerime dolunca
Ben de dertli dertli ararım seni
Gün kararıp vakit akşam olunca.
Bir şey başlamasın artık nolur artık bir şey bitmesin.
Seni düşünmeme gerek kalmıyor, senden başka bir şey düşünmüyorum.
Bir milletin medeniyetini ölçmek istiyor musunuz? Kadınlarına nasıl muamele edildiğine bakınız
Dört kitabın manası
bellidir bir elifte

Yunus Emre

Burası anlıyorum ki beni yaktığın menzil. Ateşe bırakıyorum kendimi.
Ben bu menzilde geride bıraktığım izlerin silindiğini görüyorum.
Yüreğime bakıyorum: Ne kadar ağır. Ne çok şey var içinde.
Bu mahşeri kalabalıkta hiçlik gibi bir gizem mi var?
Geçmişinden yorgun şu kadın.
Siyah neyin rengidir?
Siyah bir renk değildir, renklerin toplamıdır.
Bir dakika doktor, dedim
beynimde bir dünya savaşı çıktı.

Bob Dylan

Neden bir zamanlar güzel olan, geriye dönüp baktığımızda o zamanlarda farkında olmadığımız gerçekleri barındırdığı için kırılganlaşıyor?
Gece bir sesle uyandım;
‘Senin kalbin buna nasıl dayandı?’
Sen raflara kitap diziyordun, sesi duymuyordun. O an ölmeliydim. Dünya içime sığmıyordu.
Burası dünyaya benziyor, zalim bir yüzü var.
Ne kadar yalnız burası, nasıl içi yanıyor insanın?
Uçsuz bucaksız bir boşluğa düştüm. Muazzam bir hayal kırıklığı yaşıyorum.
seni asla tanımadığım halde sonsuz bir muhabbet kazandıran varlığını gerçekmiş gibi görebiliyorum.
Herşeyin bir zamanı varmış.
Kendi putunu yıkmadıkça Hakk’ı göremezsin
Hakk bazen bir kulunu yüksek menzile eriştirmeyi murad eder onu sabır ile sınar.
Efendi, ‘Bizler gafiliz, nefis ve tabiat esiriyiz’ diyor.
Halka mı yoksa Hakka mı yakınlığım artıyor bilmiyorum. İçim yanıyor, duyduğum yalnızca bu. Yara o kadar acıyor ki, soluğumu kesiyor.
Ben artık üzülünce canım yanmıyor. Sadece üzüldüğümü biliyorum.
Gurbet kimi insana hal, kimisine mekân olurmuş.
Gurbetin bir resmisin sen. Seni sadece bu sözcük anlatabilir.
Acıların içi okunmuyor.
Bir yalnız bir yalnızı bir duvarda bulur diyor ya şair, böyleymiş oysa
evet, doğru söylüyorsun, acılardan daha büyük bir yer yoktur.
Düştüğüm boşluktayım hâlâ. Buradan nereye nasıl çıkacağım bilmiyorum. Bekliyorum sadece. Durgunum, sessiz, sakinim, hepsi bu.
Ayrılığa ulaşmanın bir yolunu bulsaydık
ona kendi acısını tattırırdık.

|İbni Arabi

Bu zamanın insanları, dedi, ‘halden uzaktır. İçleri dışlarına uymuyor. Sözleriyle davranışları uygun değil. Vefasızlık ve hilekarlığı çoğalttılar. Dıştan sevgi gösterir, içten akrep gibi sokmak isterler.
Ta ezelden Kerbela toprağında başımı vermeye ahdettim ben.
Kitaplarla dolu bir odada yaşadığı için mutluydu.
Dünyanın üzerine yattıkça uyuşan mağlup yolcularız.
Ruh nasıl çalınır, nasıl ruhunu çaldırır insan bilmiyorum.
Dünya bir değirmendir, bu yüzden insan bir taraftan alıp bir taraftan vermeli diye düşündüm seni dinlerken.
Kendi putunu yıkmadıkça Hakk’ı göremezsin.
‘bir ağacı oymuşlar içine dünyayı koymuşlar’
Kırmızı gül sararıp da solunca
Bu ayrılık ciğerime dolunca
Ben de dertli dertli ararım seni
Gün kararıp vakit akşam olunca.
Çok mal haramsız, çok laf yalansız olmazmış.
Dünyaya ölmek için değil olmak için geldiniz
İşte böyle dert ağlatır, aşk söyletirmiş.
Şiir insanı yoksullaştırmaz,
yoksullar ise hayatı şiir gibi yaşayabilir,
bu yüzden iyi şiir yazarlarmış.
‘elif ile lâm birleştiler
tıpkı iki sevgili gibi
ve yıllar bir düş oldu’

•İbni Arabi

Kimsesizliği bir yoldaş gibi görebiliyorum yanı başımda, beni terk etmeyen, sürekli eşlik eden içimi burkan, yüreğimi ezen yalnızlığı, annesizliği, anne ve babamın soluk alıp verdiğini, bir yerlerde toprağı çiğnediğini bile bile yetim ve öksüzlüğü bir varlıkmış gibi hissedebiliyorum.
kimse ölmedi ama ortada iki ceset var.
İnsan büyüdükçe acıları da büyümüyor mu? Dünyaya gelmek bir acının içine düşmek değil mi?
Gurbet kimi insana hal, kimisine mekân olurmuş.
Yanıyor ve sönüyoruz gelen gidiyor işte, bu hep böyle oluyor bizi burada tutmuyorlar bekleme odası burası bir kapıdan çıkıyoruz tek kapı var
Bazen benliğimin bütün kuytularına sızarak kuşatıyor, içimin bu kadar çok gizli köşesi olduğunu bilmiyordum, bazen boğuyor, soluklanamaz hale getiriyor.
Bana yalan söylemen değil, sana inanamıyor olmam asıl dayanılmaz olanı
Konuştukça insan yalnızlaşıyor demiştin. Doğru. Konuştukça kendimi çıplak hissediyorum.
Neden bir şey olmamış gibi davranamıyor insan?
Önü sonu olmayan bir yer yok mudur?
Bu hep böyle olur. Herkes için bir yer vardır mutlaka. Oradan kaçılamaz. Bunu bildiğim için böyle söylemiyorum. Yaşlandıkça şeylerin nasıl olduğunun değil, olduğunun gizemli oluşunu anlıyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir