Ali Nihad Tarlan kitaplarından Fuzuli Divanı Şerhi kitap alıntıları sizlerle…
Fuzuli Divanı Şerhi Kitap Alıntıları
Fuzûlî deme yetmek menzil-i maksûda müşkildür
Dutan dâmân-ı şer’-i Ahmed-i Muhtâr yetmez mi
[Ey Fuzuli, istenilen menzile ulaşmak müşkildir deme. Ahmed-i Muhtar’ın yani Hazret-i Muhammed’in şeriatının eteğini tutan, o eteğe yapışan hiç istenilen menzile ulaşmaz mı?]
İhtiyât eyle günâh üzre günah etme dahi
Meh-i tal’atiyle münevver et dil û dîde-i nigerânumı
[Ey felek bu cefa yeter, ben ağlayan âşıkı o yürüyen servime eriştir, ay gibi parlak görünüşü ile, yollara bakıp onu gözleyen gönlümü, gözümü aydınlat.]
Secdeden durdukca tağyir-i musallâ etmedi
[Secdede hiçbir ibâdet eden senin lâ’l dudağını anıp kanlı gözyaşı dökmedi ki secdeden başını kaldırdığı zaman seccadesini yani secde ettiği yeri değiştirmemiş olsun.]
Secdede kendini Hak’ta ifna etmeyi yani fenâfillâhı anan her âbid kanlı gözyaşı döker yani maddeden sıyrılır. O zaman secde ettiği yeri değiştirir. Maddeden kurtulunca maddeye ait olan secde yerinden de kurtulur, idraki yükselir, secdesi hakikî idrake uygun bir şekil alır.
Mana ta’n eyleyen gâfil seni görgeç utanmaz mı
Felekler yandı âhumdan murâdum şem’i yanmaz mı
Vâkıf ol kim öldürür bir gün bu istiğnâ meni
Sadef su almayınca ebr-i nîsandan güher vermez.
(Fuzuli, Ağlamadan maksada kavuşulamaz dünyada. Sadef de nisan yağmuru almadan inci vermiyor malûm.)
Gezme gâfil hazer et düşmeyesen çâhlara
Egerçi bir şerâre oddur ol bir katre kandur bu
Ne hâcet derdüni yegdür demek candan a’yandur bu
Çihre-i handânı vü zülf-i perîşânı unut
Ak saç ile sarı yüz göç zamanı geldiğini haber veriyor. Gülen yüz ile perişan zülfü unut.
İlâhî aşka düş
Bâliğ oldun gel rahimden içdüğün kanı unut
Göz yumunca eşk-i gül-günum dutar dünyâ yüzün
[Her göz açtığım zaman o güzel gülün yüzünü görmesem, gözümü yumunca gül renkli gözyaşım dünya yüzünü tutar.]
Kılma zâyi’ sürme-i çeşm-i cihân-bînüm menüm
[Ey gözyaşı seli onun dergâhının yani diyârının, huzurunun toprağını gözümden sürüp götürme. Benim cihânı gören gözümün sürmesini zâyi’ etme.]
Sebât ü sabrda fülâd gördüğün gönlüm
[Sebat ve sabırda çelik gibi metin ve mukavemetli gördüğün gönlüm, ayrılığın ateşine düşünce mum gibi eridi.]
Tapmışam yanmakda bir hâl özge hâli neylerem
[Ayrılık gecesinin mumuyum. Visal sabahını neyleyeyim. Yanmakta ben bir hâl bulmuşum, başka hâli neyleyeyim.]
Gâh gâh öz hâtır-ı nâ-şâdumı şâd eylerem
[Yârin visâline eremeyeceğimi biliyorum. Lakin ara sıra bir ümit ile mahzun gönlümü şâd ediyorum.]
Bir menüm derdümdür ancak bulmayan merhem henüz (Ey Fuzuli o hekim her derde derman buldu. Hâlâ derman bulmayan bir benim derdimdir. ) Alemde her türlü dert vardır. Sevgili onların hepsine derman bulmuştur. Fakat Fuzulininki aşk derdidir. Her derde derman bulunur, aşk derdine bulunmaz
Fuzûlî aşk zevkin zevk-i aşkı var olandan sor
Anı her servün ayağına revân etmez idüm
Salmasaydın dil-i vîrâna imâret tarhin Anda gene-i güher-i ışkı nihân etmez idüm
[Gözümün yaşına bakışının feyzi düşmese idi onu bir ırmak yapıp her servinin ayağına akıtmazdım.
Virân gönlümü ma’mur bir hale getirmeseydin orada aşk incisi hazinesini saklamazdım.]
Koy meni derdümle dermân eyleme var ey hâkim
Hâsılun evvel gam-ı cânandur âhır terk-i cân
Bu imiş kısmet Fuzûlî hâh ağla hâh gül
[Ey Fuzûlî, dünyadan eline geçen şey evvelâ sevgilinin aşkı ve hicranı, sonra da bu aşk ve hicran yüzünden terkedilen can, yani ölüp gitmek. Dünyadan kısmet bu imiş. İster ağla, ister gül.]
Kim behâyim nev’in etmez âdem-îzer-beft çul
[Şeklini süsleme, ma’nânın kemâlini elde etmeye çalış. Zîra sırmalı çul hayvanları insan yapmaz]
Fânî etme ömrünü ol sûda kim bâkî degül
[Ey gönül, dünya arzuları sahifesinde beka yazısı yoktur. Ömrünü bâkî olmayan bir tarafta bir yolda ifna etme, yok etme, zayi etme.]
Hine mâ halle nefe’l-gayru ani’l-kalbi hevâk
[Gönül sahifesinde senden başkasının resminin eseri yoktur. Senin aşkın geldiği zaman, kalpten, gayri yok etti.]
Yâ ta’alluk cândan üz yâ vasl-ı cânândan tama’
[Sevgilinin visâline ermek arzusu câna âfettir ey gönül.
Yâ cândan alakayı kes, yahut cânâna ermeyi isteme.]
Sen bir âvâre müsâfirsen bu bir vîrân ribât
[Ey gönül, dünyaya sıkı sıkıya bağlanma.
Sen bir âvâre yolcusun, o da vîrân bir kervansaray.]
Kim vücûd-ı halkdan ancak bu sevdâdur garaz
[Ey hakim, irfan sahibi ol, aşk sevdâsını inkâr etme zira dünyanın varlığından gaye bu aşka âşık olmaktır.]
Mülk-i ışk içre hisâr-ı istikâmet beklerüz
[Geceleri boş yere feryat ve figan ediyoruz sanmayın. Aşk memleketi içinde doğruluk kalesini bekliyoruz.]
[Ağlamaktan muradım geçtiğin yolun tozunu kazanmaktır.]
[Senin aşkının, gamı köşesinde dert çeken insan, gül bahçesinde seyran istemez.]
Eşksiz göz bir sadefdür lü’lü-i şehvârsız
[Ağlayıp inlemekten rahat ve huzur içindeyim. Zira aşk denizinde ağlamayan göz, içinde büyük incisi bulunmayan bir sadefe benzer.]
Sen ağasan biz kuluz kûyundadur tîmârumuz
[Hasta gönlümüzün derdi senin diyarında deva buldu. Sen ağasın biz kuluz, biz senin diyârında tedavi oluruz.]
Sabr eyle kim ki derd verüpdür devâ verür
[Ey Fuzuli, her dertsizden derdine deva umma.
Sabret derdi veren devâsını da verir.]
Dil-i pür ıztırâb ü nâle-i bi-i’tidâlümdür
(Aşk ile dalgaları kabarmış bir dert deniziyim. Dertli halimin şahidi ıstırap ile dolu gönlüm ve hadden aşırı ağlayıp inlememdir.)
Katre katre göz töken sanman sirişküm kanıdur
(Gözümden dökülen katre katre kanlı gözyaşım değildir. Gönlümdeki ateşin lâhza lâhza sıçrayan kıvılcımlarıdır.)
Kılma derman kim helâküm zehri dermânundadur
Âşıkun derdine dermân etseler bîmâr olur
(Aşk derdi âşıkın sıhhatidir. Âşıkın derdine derman etseler âşık hasta olur.)
Men kimi Mecnûn olup sahraya düşmüş afitab’
:Güneş Leyla’ya benzeyen senin vaslına erişmemiş ve benim gibi Mecnûn olup sahraya düşmüştür.’
29.gazel 5.beyit
Ziyanı olmaz ol gözyaşınun kim tûtiyâdandur
[An be ân gözümün o ayak toprağından ağlaması beni sevindiriyor, huzur veriyor. Tûtîyâdan ileri gelen gözyaşının ziyanı olmaz.]
Tûtîyâ bir nevi göz ilâcıdır. Sürme gibi çekilir ve gözü yaşatır, bu suretle tedavi eder.
Ayak toprağı sevgilinin toprak üzerindeki ayak izidir. Ayak izi âyât-ı İlâhiyedir. O toprak izi yani o âyetler üzerine eğilen göze toz kaçar ve göz yaşarır. Şâir İlâhî âyetler üzerine eğildiği için oradaki tozdan gözleri yaşarıyor. Halbuki o toz tûtiyâdır, gözün görünüşünü artırır. İlâhî ayetleri, onlardaki güzellikleri görüp aşk ile ağladığı için bu gözyaşının ziyanı olmaz.