İçeriğe geç

Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca Kitap Alıntıları – Yaşar Kemal

Yaşar Kemal kitaplarından Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca kitap alıntıları sizlerle…

Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca Kitap Alıntıları

…haklı azınlık , haksız çoğunluktan daha güçlüdür.
“Umutsuzluk yüreğin yıkımıdır.”
Umutsuzluk yüreğin yıkımıdır.
Dünyanın bu delirmiş çağı da, bu alçalmış, bu obur, bu bencil çağı da geçecek ama, ne zaman geçecek?
Umutsuzluk tutsaklığın gıdasıdır. Umutsuzluk köleliğin anasıdır. Umutsuzluk yüreğin yıkımıdır. Umutsuzluğu körükleyeceğiz.
Karıncaların türküsü fillerin yasalarından daha güçlüdür, anlıyor musun sayın başbuğ, duyuyor musun bu sesi?
O kadar ağır işler yükleyeceğiz ki onlara, düşünecek bir anlık bile zamanları olmayacak. Bu karıncalara hiçbir zaman başlarını kaşıyacak bir süre tanımayacağız. Hep iş, hep çalışma, hep açlık, hep yoksulluk, hep gelecek korkusu içinde olacaklar. Bu korkular onları kör, sağır, sersem, beyinlerini işlemez yapacak. İnsanfiller, insankarıncalara hep bunu yaparlar.
Ölüm, ey göklerden üstün, sığdıramıyorum gönlüme.
Bunlar biribirilerini sevmeye başladılar mı, sevginin olduğu yerde bireycilik barınamaz, korku, aşağılama barınamaz, zinhaaar, sevgiye izin vermeyeceksiniz. Bunlar biribirilerini sevmeyi öğrenirlerse bizi de, filleri de erinde gecinde yenmenin bir yolunu bulurlar.
Yeryüzünün bütün karıncaları birleşince, filler yerle bir oldu .
Umutsuzluk tutsaklığın gıdasıdır. Umutsuzluk köleliğin anasıdır. Umutsuzluk yüreğin yıkımıdır.
Düşmanımız karıncaysa da hor bakmayacağız.
Bizim yapacağımız en birinci iş onların umutlarını öldürmek olacak. İçlerindeki umut tamamen söndüğü gün onların karıncalıkları da bitecektir.
Ölüm umutsuzluktur, oysaki en kötü yaşamda bile her gün umut güneş çiçeği gibi açar
Sevginin olduğu yerde bireycilik barınamaz.
Hiçbir hayvan, hiçbir hayvana, hiçbir yaratık insanların birbirlerine yaptıklarını yapamazlar.
❝Savaşa umutla girersin, yenilirsin o başka, ama umutla girersin.❞
Değer, yaşamak her şeye değer, dedi karıncalar.
Ölüm umutsuzluktur, oysaki en kötü yaşamda bile her gün umut güneş çiçeği gibi açar.
Ama bilmeliydiniz ki haklı azınlık, haksız çoğunluktan daha güçlüdür.
❝Olamaz, hiçbir hayvan, hiçbir hayvana, hiçbir yaratık insanların birbirlerine yaptıklarını yapamazlar.❞
Umutsuzluk tutsaklığın gıdasıdır. Umutsuzluk köleliğin anasıdır. Umutsuzluk yüreğin yıkımıdır.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
❝Ölüm umutsuzluktur, oysaki en kötü yaşamda bile her gün umut güneş çiçeği gibi açar.❞
❝Ama bilmeliydiniz ki haklı azınlık, haksız çoğunluktan daha güçlüdür.❞
Hangi günü gördük sabah olmamış
İnsanlar çok yozlaştılar.
Ekmeksiz, susuz, havasız yaşayabilirlerdi de karıncalar, umutsuz yaşayamazlardı.
Yaşamak her şeye değer.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ölüm umutsuzluktur, oysaki en kötü yaşamda bile her gün güneş umut çiçeği gibi açar.
Karıncaların kellelerini kesmektense, dillerini kesmek daha doğrudur.
Ölüm umutsuzluktur, oysaki en kötü yaşamda bile her gün umut güneş çiçeği gibi açar.
“Düştük bir ormana yol belli değil ”
“Yatarız yatarız gün belli değil..”
Yüreği alıp sattı insanoğlu, yürek, yüreklikten çıktı. Aşkı, sevgiyi, dostluğu, kardeşliği, barışı, arkadaşlığı, kandaki sıcaklığı, güzelliği alıp sattı insanoğlu, insanoğlu insanlıktan çıktı.
Allah bizi, dünyamızı insanların şerrinden esirgesin.
Insanlar tuhaftırlar, tuhaf kılıklı karıncadan da beter. Çünkü o insanların yasaları berbattır. Biri yer, bini bakar, kıyamet de ondan kopar derler, bir türlü o bekledikleri kıyamet kopmaz. Bini çalışır aç kalır, on bini, yüz bini çalışır aç kalır, yalnız birisi döke saça yer, tıksırıncaya kadar yer yer doymaz. Her çağda bir şey uydururlar, şimdi bütün işleri güçleri beşe alıp ona satmaktır bir şeyi. Toprağı alıp toprağı satıyorlar, ağacı suyu, insanı, ellerine ne geçerse, analarını, babalarını, çocuklarını, karılarını, gözleri şu evrende neyi görürse alıp satıyorlar. Taşı alıp taşı, yıldızı, altını, elması, çiçeği, yüreklerini, gözlerini alıp satıyorlar
Sömürüden diyecekti. Biliyordu ki artık sömürü sözcüğü düşünemezdi bile
karıncaların beyinlerini yıkayabilirsek, onlara karıncalıklarını unutturabilirsek, her şeyi kazandık demektir.
Filler yönetecek, onların işleri bu, karıncalar çalışacak, filler yan gelip yatacak, en güzel yiyecekleri onlar yiyecek, en güzel giyitleri onlar giyecek, en görkemli saraylarda onlar oturacak…Karıncalarsa işte böyle, halleri duman, yıl on iki ay çalışıp sonunda ellerindeki avuçlarındakini fillere verecek, kendileri de açlıktan kırılacaklar. Doğanın yasası bu, insanların, o kendilerini doğanın kutsal yaratığı sanan o övüngeç insanların da yasası bu. Bu dünya böyle gelmiş böyle gider.
Ölüm, ey göklerden üstün, sığdıramıyorum gönlüme.
Umutsuzluk tutsaklığın gıdasıdır, umutsuzluk köleliğin anasıdır.
Ambarları yüz yıllık yiyeceklerle, hazineleri on bin yıl yetecek kadar altınla dolu olmasına karşın, yarın aç kalacaklarmış gibi korkuyorlardı. Esen yelden, akan sudan, şırıldayıp gelen ışıktan, gökyüzünden, topraktan, dünyayı doldurmuş çiçeklerin kokusundan, kanatları ince kelebeklerden korkuyorlar, korkuyor biriktiriyorlar, biriktiriyor korkuyorlardı.
Neydi bu kadar çaba, bu kadar bencillik, alçalma, zulüm, işkence?
Radyolar, gazeteler, televizyonlar, sinemalar işi gittikçe azıtıyorlar, gün yirmi dört saat, Özgürlük, eşitlik, kardeşlik için” diye durmadan bağırıyorlardı. Bu dünyada her şey karıncaların özgürlüğü içindi. Onlar eşit, bağımsız karıncalardı. Ve karıncaların karınları tok, sırtları pekti. Ve karıncalar sırtlarının pek, karınlarının tok olduğunu televizyonlar, radyolar, gazeteler, sinemalar söyledikleri için inanıyorlardı. Fukara karıncalar mutlu olduklarına da inanıyorlardı. Bu icatlar büyülemişti onları Bir gün savaş iyidir, diyorlardı televizyonlar, karıncalar savaşın iyiliğine inanıp, her karınca kendini savaş tanrısı sanıyordu. Ertesi gün sultanın aklına esiyor, savaş kötüdür diyordu. Televizyonlar, radyolar, ötekiler, karıncalar bir anda savaş düşmanı kesiliyorlardı, bulsalar savaş tanrısını kıtır kıtır kesecekler.
O kadar ağır işler yükleyeceğiz ki onlara, düşünecek bir anlık bile zamanları olmayacak. Hiçbir zaman başlarını bile kaşıyacak bir süre tanımayacağız. Hep iş, hep çalışma, hep açlık, hep yoksulluk, hep gelecek korkusu içinde olacaklar. Bu korkular onları kör, sağır, sersem, beyinlerini işlemez yapacak.!
Sevgisizlik bireycilikten doğar. Hiçbirinin birbirini sevmesine fırsat, izin vermeyeceksiniz. Bunlar birbirlerini sevmeye başladılar mı, sevginin olduğu yerde bireycilik barınamaz, korku, aşağılama barınamaz, sevgiye izin vermeyeceksiniz. Bunlar birbirlerini sevmeyi öğrenirlerse bizi de, filleri de erinde gecinde yenmenin bir yolunu bulurlar. Bunlara birbirlerini sevdirmeyeceksiniz. Sevgisizliği, düşmanlığı körükleyeceksiniz.
Onlardan faydalanmak, onları yönetmek, kaba güçle olacak iş değildi. Onları ne aç bırakacak, ne çok doyuracaksın. Ne çok yoksul, ne çok zengin olacaklar. Onları düşündürmemek için her bir şeyi yapacaksın.
Umutsuz olmaları iyi. Bizim yapacagimiz en birinci iş, onların umutlarını öldürmek olacaktır.
O kadar ağır işler yükleyeceğiz ki onlara, düşünecek bir anlık bile zamanları olmayacak. Hep iş, hep çalışma,hep açlık,hep yoksulluk, hep gelecek korkusu içinde olacaklar. Bu korkular onlari kör , sağır, sersem, beyinlerini işlemez yapacak.
Artık onlar ne karıncaydılar, ne fildiler, kendilerini Filistina adamış birer makinaydılar.
Bu dünya böyledir ve hem de bu dünya hiç değişmez. Fil fildir, karınca karınca.. filler yönetecek, onların işleri bu, karıncalar çalışacak, filler yan gelip yatacak, en güzel yiyecekleri onlar yiyecek, en güzel giyitleri onlar giyecek, en görkemli saraylarda onlar oturacak Karincalarsa işte böyle, halleri duman, yıl on iki ay çalışıp sonunda ellerindeki filler verecek, kendileri de açlıktan kırılacaklar.
Sevginin olduğu yerde bireycilik barinamaz, korku, aşağılama biranamaz, zinhar , sevgiye izin vermeyeceksiniz.
Ne zaman bir yılgınlık, bir umutsuzluk çökse karıncaların üstüne, hemen anında ona karşı bir umut sözü bir ışık gibi yayılıyordu karınca ülkelerine. Ekmeksiz, susuz, havasız yaşayabilirlerdi de karıncalar, umutsuz yaşayamazlardı.
Hangi günü gördük sabah olmamış…
“Düştük bir ormana yol belli değil…”
“Yatarız yatarız gün belli değil..”
Umutsuzluk tutsaklığın gıdasıdır.
Umutsuzluk köleliğin anasıdır.
Umutsuzluk yüreğin yıkımıdır.
Umutsuz girilmiş savaş, savaş değil, ölümdür, savaşın biçimi, türü var. Savaşa umutla girersin, yenilirsin o başka, ama umutla girersin.
İnsanlar çok yozlaştılar, dünyadan, yaratıklardan koptular. Ölüm korkusu bitirdi onları. Başlarını bu korkudan dolayı taştan taşa vuruyorlar. Vurdukça da tozutuyorlar.
…o insanlar var ya, bizim gibi değildirler, onlar ölümlüdürler. Ölümlü olduklarını bilip, ölüm karşısında delirmişlerdir. Bu yüzden doğaya, kendi kendilerine, yıldızlara, her şeye kinle bakarlar. Sevgileri tükenmiş. Sevmeyi unutmuşlar, yaşam sıcaklığını yitirmişlerdir.
“Ben diyorum ki,” diye gürledi tuhaf karınca, “tutsaklık ölümden zordur, diyorum.”
…haklı azınlık, haksız çoğunluktan daha güçlüdür.
“Zaten bütün yaratıklar görselerdi, duysalardı savaşı, bütün yaratıklar duyabilselerdi savaş çığlıklarını bu dünyada savaş olamazdı. Savaşın iğrençliği bilinmeyen bir şeydir de Savaşın kötülüğü saklanan bir şeydir de, yaratıklar onun için kabul edebiliyorlar savaşı.”
Yeryüzünün bütün karıncaları birleşiniz.
O insanlar var ya, ölümlüdürler. Ölümlü olduklarını bilip, ölüm karşısında delirmişlerdir. Bu yüzden doğaya, kendi kendilerine, yıldızlara, her şeye kinle bakarlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir