Halil İnalcık kitaplarından Fatih Sultan Mehemmed Han kitap alıntıları sizlerle…
Fatih Sultan Mehemmed Han Kitap Alıntıları
Kendiliğinden teslim olan şehirlere Osmanlılar bir ahdname vererek halkın can ve mal güvenliği ve dinlerini serbestçe icra etmeleri hususunda Tanrı önünde yeminle garanti verir ve bu söze dinî bir sadakat gösterirlerdi. Selanik bu biçimde ahdname ile teslim alındı.
Anadolu beyliklerinde Selçuklulardaki gibi, ülkenin oğullar arasında bölüştürülmesi âdetti; hükümdar ulubey unvanı ile bütün beyliğin yüksek sahibi sayılırdı.
Küçük Mustata idam edilince (20 Şubat 1423)
II. Murad kumandası altındaki Osmanlı ordusu hemen Anadolu beyleri üzerine yürüdü. İsfendiyar yenildi ve Osmanlı padişahının tabiliğini kabul etti. Karaman Beyi ise Antalya kuşatmasında bir top gullesiyle hayanını kaybetti.
II. Murad kumandası altındaki Osmanlı ordusu hemen Anadolu beyleri üzerine yürüdü. İsfendiyar yenildi ve Osmanlı padişahının tabiliğini kabul etti. Karaman Beyi ise Antalya kuşatmasında bir top gullesiyle hayanını kaybetti.
Küçük Şehzade ile sancağa çıkan kalalar, Sultanın temsilcisi olarak daima Şehzade adına karar verme yetkisine sahiptirler. Türk devletlerinde kudretli atabekler Osmanlı’da lala unvanıyla aynı yetkilere sahiptiler. 12 yaşında Sancak gönderilen Mehmet’in [FATIH] lalası Zoğanos, Veziriazam Çandarlı Halil’e karşı Onun İstanbul fethinde başlıca destekçisi olacaktır.⁵²
Osmanlı İmparatorluğu’nun her bakımdan gerçek kurucusu İstanbul Fatihi, Sultan Mehmed’dir.
Osmanlı deniz gücünün gerçek kurucusu Fatih’tir.
İstanbul, Türk devletinin ve Türk varlığının yıkılmaz bir temelidir.
Savaş sonucu belli olmaz savaş felaket de getirebilir.
Sultan Mehmed tahta çıkışında ancak sekiz aylık bir çocuk olan kardeşini boğdurdu.
Halkın şeyhlere sultandan çok bağımlılık göstermesi, daima iki taraf arasında kuşku ve düşmanlık nedeni olmuştur. Ankara’da Hacı Bayram Veli etrafında büyük kalabalık toplandığını haber alan II. Murad, Veli’yi Edirne’ye çağırdı. İyi kalpli, şair duygulu bir insan olan Sultan Murad, Veli’yi iyi karşıladı ve Ankara’ya selametle geri gönderdi. Fakat zorlu bir pâdişah olan Fâtih her gittiği yerde halkın yanına toplandığı Kalender-Abdal Otman Baba’yı müritleriyle beraber idama karar vermişti ancak dervişler vezirlerin ve ulemânın şefaatiyle ölümden kurtuldular.⁴⁸ Fâtih’in oğlu II. Bâyezid şeyhlere yakınlığıyla biliniyor, şairler ve yazarlar özellikle Halvetiler onu velî, kutb unvanlarıyla kutluyorlardı.
1453 İstanbul kuşatması kararı Osmanlı sarayında daha 1439’da kesin bir karar olarak zihinlerde yerleşti.
Sultan Mehmed, mutlak galip çıkmak azmiyle bütün hazırlıklarını tamamladıktan sonra Ortaçağ’ın en büyük kalesini yıkmak için yaptırdığı büyük toplarıyla İstanbul surları önüne geldi. 6 Nisan – 29 Mayıs arasında 54 gün sürecek olan kuşatma başladı.
Şehzadelerin isimlerinin başında SULTAN unvanı taşımaları adettir.
Bizans için güçlü Osmanlı Devleti karşısında hayatta kalmanın tek çıkar yolu diplomasiydi.
Haçlılardan İzmir’i alan Timur’un şimdi İstanbul üzerine yürümesinden korkuluyordu.
1402 Timur darbesi (Ankara Savaşı, 28 Temmuz 1402) her şeyi değiştirdi. İstanbul ablukası son buldu; Osmanlı ülkesi Bâyezid’in oğulları arasında parçalandı. Venedik, Gelibolu’yu ele geçirmek için planlar yapmaya başladı. Manuele Istanbul’a dönmesi için haber gönderdiler.
Bapheus galibiyeti, Osman’a hanedan kurucusu bir bey ünü kazandırmış, kendisinden sonra oğlu Orhan rakipsiz beylik tahtına geçmiştir. Böylece 27 Temmuz 1302 tarihi Osmanlı hanedanının, dolayısıyla Osmanlı Devleti’nin kuruluş tarihi olarak kabul edilebilir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Osman Alp (Gâzî) tekfurlara karşı tarihten (1284) ve Bizans sınırında önemli Bilecik şehrini aldıktan sonra Bizans’ın İznik bölgesine yakın Melangeia’da bir uc akın merkezi olan Yenişehir’i kurmuş; buradan doğrudan doğruya İznik’e karşi akınlara başlamıştı. 1299-1301 tarihleri arasında İznik’e karşı bu akınlar Konstantinopolis’te büyük bir kaygıyla takip ediliyordu. Osmanlı tehdidi karşısında İznik’ten İlhanlı Mogol hânından yardım için temasa geçildiğini biliyoruz. Bu dönemde Bizans, Batı Anadolu’da 1300’lerde başlayan genel Türkmen baskısı karşısında Mogol yardımının en etkili bir baskı sağlayacağına inanıyor ve Bizanslı prensesler Mogol hanlarına eş olarak . Mogol Valisi Demirtaş Noyan’ın isyanı (1322) bir llhanlı ordusunun batı uc’larında Bizans’a karşı saldırılarını önlemeve imkan bırakmadı. Osman Gâzî’nin İznik kuşatması gibi cüretli bir saldırısı karşısında Bizans imparatorunun ordu göndererek kuşatmayı kaldırma girişimi Bapheus (Koyunhisar) zaferi ile Osmanlı lehine önemli bir gelişme sağlamıştır.
Selanik 1387’den beri Osmanlıların elindeydi.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
1.Murad’ın bu faaliyetleri Osmanlıların Konstantinopolis’i tehdit ettikleri ilk harekat olarak önemle zikredilmelidir.
Osmanlılar sürekli olarak aynı fikri yayıyorlardı ve istimale, hoşgörülü idare propagandalarında barış içinde ve müreffeh bir hayat vaat ediyorlardı; genellikle de vaatlerini yerine getiriyorlardı.
Konstantinopolis, Osman Gazi döneminden başlayarak Osmanlıların uzaktan hayranlıkla seyrettikleri ve bir gün ele geçirmeyi tasarladıkları büyük efsanevi şehir, Kızıl Elma idi.
2.Murad’ın( doğrusu 1.Mehmed), Timur’a vergi veren bir tabi olduğu hakkındaki rivayet gerçeği ifade eder. Şahruh bu bağımlılığı devam ettirmek istemiş. Büyük Han, 2.Murad’a yılda harac olarak 100.000 altın ödenmesini kabul ettirmiş. Osmanlı sultanı gönderilen hilatı giymiş, tabilği kabul etmişti. Fakat kaynaklarda harac ödendiğine dair bir kayıt yoktur
Bâyezid Veli devri, şüphesiz, Fâtih devrinin fütûhâtçılığına bir tepkidir. Nasıl ki, Selim devri, Bâyezid devrine karşı bir tepki olarak gelecektir.
Özetle denilebilir ki, Fâtih yerel feodal egemenlikler yerine, her yerde merkezî bir imparatorluğun kişilerden bağımsız ve birleştirici yönetimini getirmekteydi.
( ) Bugünkü İtalya eskiden Roma İmparatorluğu’nda olduğu gibi değildir. Bugün 20 kadar hükümet birbiriyle düşmanlık içindedir ( ) Benim planlarıma hizmet edecek birçok şey biliyorum ve genç, zengin talihli yaver biri olarak hem Ceasar’ı hem İskender’i ve hem Serhas’ı çok geride bırakmak emelindeyim.
~Fatih Sultan Mehemmed
( )Burada bir soru akla gelebilir: Fâtih’in böyle belli bir fetih planı var mıydı? Bir plan dahilinde fetih iddiası kabul edilemez. Fakat gelenek ve jeopolitik şartların zorunlu kıldığı belli bir fetih izlencesi kesin olarak haraketlere yön vermiştir. Bu itibarla, onun belli başlı fetihlerini kronolojik sıra ile hatırlayalım: Rumeli’nde 1454-1459 Sırbistan’ın ele geçirilmesi, 1458-1463 Mora’nın alınması, 1453-1479 Arnavutluk isyanının bastırılması ve Kuzey Arnavutluk’un işgali, 1459-1461 Bosna’daki fetihler, 1470 Agriboz adasının fethi, 1459-1461 Kuzey Anadolu’da Ceneviz kalelerinin kontrolü, Candaroğulları ve Trabzon Rum İmparatorluğu’nun ortadan kaldırılması, Orta Anadolu ve Akdeniz kıyılarının fethi. Fâtih, Balkanlar’da egemenliğini kurarken Macarları, Anadolu’da ise Akkoyunluları karşısında başlıca rakipler olarak bulmuştur. Ege Denizi’nde ve Karadenizde egemenlik kurmak için de Cenevizlilerle ve daha çok Venediklilerle çarpışmıştır. Ege’de Rodos, Balkanlarda Belgrad onun kontrol altına alamadığı, fetihlerin durakladığı iki uç noktasıdır. Fakat ölümünde Tuna Nehri’nin güneyindeki ülkelerle Toros Dağları’nın batısındaki memleketleri hemen hemen tamamıyla ele geçirmiş bulunuyordu. İşte bu doğal sınırlar arasında, onun kurmuş olduğu imparatorluk, İstanbul etrafında ülke bakımından büyük bir bütün oluşturuyordu. Fâtih’in kurduğu bu çekirdek, imparatorluğun 400 yıl devam eden gerçek yapısını oluşturmuştur. Macaristan, Eflâk ve Boğdan, hatta Arabistan devlete oldukça gevşek bağlarla bağlı ve kendisinden çabuk ayrılan parçalar olduğu halde bu çekirdek sağlam bir şekilde bütün karışıklıklara dayanmış, imparatorluk birliğini korumakta devam etmiştir. İşte bunun içindir ki, Fâtih Sultan Mehmed Osmanlı İmparatorluğu’nun arazi bakımından gerçek kurucusu sayılmalıdır.
Fatih sonsuz bir gayretle seferlerine girişirken diğer bütün şehirlerin zararına İstanbul’u en büyük ve en zengin bir merkez halinde yükseltmeye, en büyük alimleri etrafında toplamaya çalışırken de sürekli bu esas fikrin etkisi altındadır.
Her dönemde veziriazamlar ile defterdarlar arasında rekabet ve çekişme olmuştur.
Fatih Mehmed’in otokratik padişahlık döneminde vezirler çoğunlukla kendisine sorgusuz bağlı kul aslından olanlardan seçilmiştir.
Osmanlı deniz gücünün gerçek kurucusu Fatih’tir.
Fatih’in kazandığı yeni durum, Osmanlı padişahlarının bundan sonraki gerçek mutlak padişah tipini yaratmıştır. Ondan sonradır ki, padişahlar veziriazamlarını kolaylıkla yerinden atıp başını cellada teslim edebilen sonsuz yetkili hükümdarlar haline gelmişlerdir.
Şehzade Mehmed kendisinin, devletin idaresinden uzaklaştırılmasını, babası ile Halil Paşa arasındaki anlaşma üzerine olduğunu anlamıştı.
Palekanon Savaşı, Osmanlılara Kocaeli’yi kazandıran yaşamsal bir savaştır. ( )
1329 Palekanon Savaşı, tarihimizde İstanbul’un fethi gibi bir dönüm noktasıdır.
1329 Palekanon Savaşı, tarihimizde İstanbul’un fethi gibi bir dönüm noktasıdır.
Dünyada birtek iman ve tek bir saltanat olmalıdır.
Tahta cikiyorsan ulufe dagitacaksin’
“Kul önlem alır ama takdir tanrınındır.”
Konstantinopolis, Osman Gazi döneminden başlayarak Osmanlıların uzaktan hayranlıkla seyrettikleri ve bir gün ele geçirmeyi tasarladıkları büyük efsanevi şehir, Kızıl Elma idi.
“Akıllı kişi düşmana karşı fırsat eldeyken hareket eder.”
Umutsuzluk içinde bulunan İmparatoru Manuel, Venedik’e İstanbul’u gelip işgal etmesini önermişti.⁵⁰ Venedik, güçlü Osmanlı Devleti ile doğrudan doğruya karşı karşıya gelmenin tehlikelerini hesap ederek öneriyi kesin bir dille reddetti.⁵¹ Venedik’te, İstanbul’un ve Pera’nın daha o zaman Türklere teslim olduğu söylentisi yayılmıştı. 52 Venedik’in 20 kadırgadan oluşan bir donanmasıyla, harekât üssü Agriboz adasında konuşlanacaktı. Donanma 1397’de doğuya yelken açtı.
Tahttan uzaklaştırılmasından Halil’i sorumlu tutan II. Mehmed’in, ona karşı kin tuttuğu hakkında Chalkokondyles’in iddiası bütün kaynaklar tarafından teyit olunmaktadır. Ne olursa olsun, II. Murad yeniden tahta çıktıktan sonra Çandarlı ulu vezirlik mevkiinde rakipsiz bir şekilde tam bir otorite ile elinde tutmayı ümit edebilirdi. II. Mehmed’in tahttan uzaklaştırılmasıyla beraber derhal Dîvân-i Hümâyûn’da esaslı değişiklikler yapıldı. Daha 1446 Eylül başlarında, yani II. Murad’ın Edirne’ye gelişinin haftası içinde vezirleri sıra ile Çandarlı Halil, Saruca ve İshak paşalar olarak görünmektedir. Kadıasker Molla Hüsrev (Mehmed bin Ferâmurz) mevkiini korudu. Fakat akıllı âlim, Manisa’ya giden Çelebi Mehmed’e saltanat günlerinin uzak olmadığını tefe’ül ederek onun da gönlünü yapmasını bildi. Sultan Mehmed’in tahtta kalmasında israr eden
paşalar, yani Halil’in rakipleri, hükümetten ve payitahttan uzaklaştırılmışlardır. Şehabeddin Paşa’dan söz yoktur. Ancak 1451’de II. Murad’ın ölümünden sonra II. Mehmed ile beraber payitahta geldiği zaman onun “atabeği” olduğunu öğreneceğiz. Zaganos Paşa, Sultan Mehmed’in vezirliği” ile beraberinde Manisa’ya gitti. Nişancı İbrahim’in de Mehmed ile beraber Manisa’ya gönderildiği anlaşılmaktadır. Saruca’ya gelince, aynı zamanda II. Murad’ın özel sevgi ve itimadını kazanmış olan bu paşa, ikinci vezir mevkiini Murad’ın son zamanlarına kadar saklamış görünmektedir.
paşalar, yani Halil’in rakipleri, hükümetten ve payitahttan uzaklaştırılmışlardır. Şehabeddin Paşa’dan söz yoktur. Ancak 1451’de II. Murad’ın ölümünden sonra II. Mehmed ile beraber payitahta geldiği zaman onun “atabeği” olduğunu öğreneceğiz. Zaganos Paşa, Sultan Mehmed’in vezirliği” ile beraberinde Manisa’ya gitti. Nişancı İbrahim’in de Mehmed ile beraber Manisa’ya gönderildiği anlaşılmaktadır. Saruca’ya gelince, aynı zamanda II. Murad’ın özel sevgi ve itimadını kazanmış olan bu paşa, ikinci vezir mevkiini Murad’ın son zamanlarına kadar saklamış görünmektedir.
Serbest pazar ekonomisi, Avrupa Birliği ile gümrük bütünleşmesi ise Osmanlı kapitülasyon rejimine andırmaktadır.
Niğbolu önündeki bozgun (25 Eylül 1396) akabinde Tuna yoluyla Karadenize kaçabilen Sigismund orada bekleyen bir Rodos gemisine sığınmış İstanbulda bir Venedik gemisine binerek Rodos – Modon üzerinden Zarada karaya çıkmış ve yurduna kavuşmuştu. Gelibolu önünden geçerken Bayezid kıyıya Hırıstiyan esirleri dizmiş esirler krala kendilerini gelip kurtarmasını haykırmışlardı.
Bizans’ta halk, Osmanlı ilerleyişlerini günahları yüzünden Tanrı’nın cezalandırması şeklinde yorumlamaktaydı.
“Osmanlı Devletindeki temel prensine göre ,reâya üzerinde kimse hak ve kontrol kuramaz .Reâya emeği üzerinden kişiler kendi çıkarları için angarya ve başka yollarla kontrol kuramazlardı.”
“Fâtih’in Güney İtalya’da ,Apulya’da hakimiyetini kurmak üzere Otranto’yu fethetmesi bir tesadüf değildir.Güney İtalya’dan hareket ederek Batı Roma imparatorluk merkezi Roma ‘yı da fethetmeyi düşündüğü açıktır.Fakat ani ölümü ve Gedik Ahmed Paşa’nın İtalya seferi için hazırladığı ordunun 2.Beyazıd tarafından alıkonulması projenin tamamıyla terk edildiğini gösterir.”
İmparatorun şahsen Sultan Orhan’a karşı Palekanon’daki savaşı, Bizans’ın ilk büyük yenilgisiyle sonuçlanmıştır (1329). Bu zafer sonucunda Hereke‘den Üsküdar’a kadar Kocaeli, Osmanlı ülkesine katılmış ve Osmanlılar İstanbul Boğazı’nın doğu kıyısında yerleşmiştir. Bu zafer, Osmanlılar karşısında Bizans’ın kaderi üzerinde bir dönüm noktası sayılabilir, çünkü Bizans karşısında Boğaz’da yerleşmiş ve Bizans’a karşı saldırı durumuna geçmişlerdi.
Osmanlıların Konstantinopolis karşısında Üsküdar’da yerleşmeleri 1329 Palekanon zaferiyle gerçekleşmiştir.
Topun, geniş ölçüde II. Murad devrinde (1421-1451) kullanıldığı çeşitli kaynaklar tarafından doğrulanmaktadır. Wittek’in bahsettiği örneklere şunları ekleyebiliriz: Elimize geçen en eski resmî kayıt 1431 tarihinde yazılmış olan Arnavutluk tahrîr defterinde(Sûret-i defter-i Sancak-i Arnavid, Ankara 1954, s. 105-106) bulunmaktadır ve aynen şu kayıt mevcuttur: Timâr-ı Ali veled-i Topçu İsmail gulâm-i mir, merhûm Sultan zamanından berü yeyügelmiş, elinde merhûn Sultan berâtı vardır, ölmüş, oğlu Ali’ye verildi. Bu kayıtta topçu İsmail’in en aşağı I. Mehmed devrinde timâr tasarruf ettiği ortadadır.
Avrupa millî hanedan devletleri yükselince 14. ve 15. yüzyıl papaları Avrupa Hristiyan dünyasında eski nüfuz ve otoritelerini korumak ve geliştirmek gereğini duyduklar; bu amaçla İslâma karşı İslâm-Türk tehlikesini abartarak Haçlı seferleri için yoğun bir diplomasi faaliyet gösterdiler.
Tursun Beg’in belirttiği ikinci önemli nokta, şükür , yani Tanrı’ya karşı hükümdarın ödevidir. Tursun Beg daima pendnâme literatürünü takip ederek Tanrı’nın bu ulu nimeti karşılığında hükümdarın da ahlâk ve minnet borcu olduğunu belirtir.
Tursun Beg belirtir ki, herhangi bir toplumda huzur, sükûn ve barış bir otorite sahibinin, pâdişahın varlığına bağlıdır. Tanrı insanlar arasında birini yüksektir ve ona bu yüksek otoriteyi bağışlar. Ona büyük küçük herkes baş eğmek zorundadır. İtaatsizlik, Tanrı’nın iradesine karşı gelmektir. İlâveten, bilfiil padişahımız II. Bâyezid, Tanrı’nın inâyeti ve teyîdî ile hükümdar olmuştur ve bu genel gözleme hükmüyle herkesin kendisine itaat etmesi farz-ı ayın dır. Mutlak yerine getirilmesi gereken bir ödevdir.
Bir başka önemli derleme ise Bâyezid’in İdrîs-i Bitlîsî’ye yazdırdığı Heşt Bihişt’tir. Bu çalışma, her ne kadar büyük bölümü Neşrî’ye, anonim tarihçilere ve Rûhî’ye (ya da daha muhtemelen Rûhî’nin kullandığı bir kaynağa) dayansa da, özellikle Anadolu’da geçen bazı olaylara dair orijinal anlatılar içerir. Heşt Bihişt’in uzun bir bölümü, Mehmed’in ordusuna ve devletine ayrılmıştır ki, dönemin diğer kaynaklarında bu bölümün bir benzeri yoktur.
Hristiyan Batı’da İslam,Türk adıyla birleştiriliyor,Türkler Hristiyan milletleri yok etmeye gelen gökten inen bir felaket ,Tanrı’nın Hristiyanları cezalandırmak için gönderdiği Deccal gibi betimleniyordu.
Kuşatma sırasında Osmanlı karargahında kuşatmaya son verilmesi üzerinde veziriâzam Çandarlı Halil Paşa’nın ve yandaşlarının baskısı karşısında genç Sultan’ın azmi ve kesin kararı fethin gerçekleşmesinde çok önemli bir itici güç olmuştur.
İlk devirde kitlelerin ilgisini çeken sorunlardan biri Rumeli ile Anadolu arasındaki rekabet sorunudur. Anonimlerin bir yerinde Gidi Rumelü’nlü diye Rumeli uç beylerine karşı Anadolu’nun karşıtlığı ifade edilmiştir. Osmanlı tarihinin bu ilk döneminde Rumeli’de uç gâzâ bölgelerinde yükselen hanedanlar, Tuna üzerinde Mihailoğullları, Malkoçoğulları, Firuz Bey oğulları; güneyde Ege Denizi bölgesinde Evrenasoğulları, Bosna ucunda İshak-İsa Bey Oğulları, Teselya’da Turahan Oğulları, gâzâyı temsil eden serhâd hanedanları olarak ortaya çıkmıştır.
Ahmedî uzun uzadıya Osman ve hanedanının gâzîlik fonksiyonu üzerinde durur.
Oldu Osmân bir ulu gâzî ki ol
Nereye kim vardı ise buldu yol
Tursun Beg, 14. yüzyıldan beri Osmanlı Devleti’nde valilik gibi önemli mevkilerde bulunmuş bir aileden gelmektedir. Fâtih devrinde amcası Bursa Valisi Cübbe Ali Bey (İstanbul topoğrafyasında Cibali diye anılan bölgeye adını veren devlet adamı) idi. Cübbe Ali Bey, 1455 tarihinde Fâtih’in emriyle İstanbul ve Galata tâhririni üstlenmiş ve bu. İşi akrabası münşî Tursun Beg’e havale etmiştir.
Fatih devrinde Tursun Beg, Veziriâzam Mahmud Paşa’nın özel kâtibi olarak onunla seferlere katılmış ve en önemlisi de bir devlet sekreteri olarak önemli görevlerde bulunmuş ve II. Bâyezid devrinde Fatih devri tarihini, Târih-i Ebu’l Feth adı altında kaleme almıştır.
Fatih devrinde Tursun Beg, Veziriâzam Mahmud Paşa’nın özel kâtibi olarak onunla seferlere katılmış ve en önemlisi de bir devlet sekreteri olarak önemli görevlerde bulunmuş ve II. Bâyezid devrinde Fatih devri tarihini, Târih-i Ebu’l Feth adı altında kaleme almıştır.
Avrupa’da ucuz gümüş para alıp Osmanlı ülkelerinde altın karşılığı fazlaya satmak suretiyle kolayca elde edilen kâr, birçok tüccarı bu ticârete çekiyordu. Antonie Serra’ya göre, 1684e doğru Venedik, her yıl Levant’a 5 milyon nakit para gönderiyordu. Osmanlı hükümeti de ithal edilen yabancı paradan vergi almamakla bu para ticaretini teşvik ediyordu. On altıncı yüzyıl sonunda birçok Fransız tüccarınh kumaş vs. sınai mamulleri yerine kendilerini tamamıyla para ticâretine vermesi merkantilist Fransız hükümetini kaygılandıracak bir hal aldı.
Bizanslılarda pronoia, eski İslam devletlerinde ikta denir. Osmanlılarda pronoianın Türkçe çevirisi olan tımâr terimi kullanılır. Bu sistem, toprak geliri üzerinde eyaletlerdeki sipahilere ve komutanlara (subaşı, sancakbeyi, beylerbeyi) tam kontrol hakkı vermektedir.
Doğu’nun patrimonyal devletinde sosyal ve siyasî olayları belirleyen yapısal bir durum vardır. Bu durum, pâdişahın gücünü, sarayını, fetih planlarını, askerini ve yapı faaliyetlerini destekleyen merkezî hazînedir. Padişah bu amaçla ülkenin belli başlı gelir kaynaklarını mukâta’a sistemi altında iltizama vererek mültezimlerden hazır para sağlar. Başka bir metot da emîn adı altında geniş yetkilere sahip devlet memurlarıyla bu çeşit gelirleri merkezî hazîne için toplamaktadır. Bütün Doğu nasihâtname-siyâset kitaplarında bu nokta, devlet ve padişah gücünün temeli sayılmıştır.
“Diledi kim Gelibolu’dan geçip Edirne’ye gide, eyittiler: devletlü Sultanım şimdiki hinde Gelibolu boğazını kafir gemileri gelip bağlamıştır. Hünkarı alıb Kocaili’ne, İstanbul’un üstün yanında Akça-Hisar’a getirdiler, babası geçdiği yerden geçib Akça-Hisar’ın karşısına kondu. Andan Halil Paşa’ya eyitti: Lala bunda bir hisar gerek”.
Lapseki çıkarması, Bizans’ın Osmanlı’ya karşı ilk saldırısı olarak önemle kaydedilmelidir.
Osman’ın Aydos’taki bir kaleye yerleşmesi, Bizans’a karşı Osmanlı faaliyetlerinin başlangıcı sayılabilir.
Osmanlılar sürekli olarak aynı fikri yayıyorlardı ve istimale, hoşgörülü idare propagandalarında barış içinde ve müreffeh bir hayat vaat ediyorlardı; genellikle de vaatlerini yerine getiriyorlardı.
[ ] özellikle de yoksulluğun ve kıtlığın pençesindeki şehir sakinlerinin de Osmanlı idaresinden yana olduklarını söyler.
Kaynaklarda ilginç bir anlatı da mevcuttur: Karaca Rahman babasının akınlarını devam ettirir. Aşıkpaşazade’deki kayda göre, İstanbul’da kadınlar çocuklarını “Gazi Rahman geliyor” diye sustururlarmış.
“nakısü’l-akl olanların puhtesine mağrur olup hava-i ıgvaya uymak ihtimali var ( ) istiklal ki kemal-i maksuddur, atanın vücudu ana manı-i tamdır, anın eyyamında murad hasıl olmaz, ol varken sana itibar etmezler, beylik karar bulmaz diyen iblislerin telbisine caizdir ki tabii ola”.
(Otlukbeli Savaşı)Uzun Hasan durumu ümitsiz görerek yalnız başına kaçtı.Savaştan sonra 4000 kişi idam olunmuş ve 2050 esir alınmıştır.
“Bakın beyler, paşalar, bu ana gelince Padişahınız ben idim, ba’del-yevm Padişahınız oğlumdur, zira ben cümle tac ve tahtımı ve unvanımı fi’l-cümle oğluma verdim, hala Padişah oğlumu bilesiz “.