Peyami Safa’nın dizisi de yapılan kitabı Fatih Harbiye Kitap Alıntıları sizlerle…
Fatih Harbiye Kitap Alıntıları
Bizim, bizden daha büyük düşmanımız yoktur.
Bir kibrit alevinin geçici ışığında görünüp kaybolan eşya gibi, birçok hatıralar parlayıp sönüyordu.
Medeniyet kadının gözlerine hitap eder.
…ben sustuğum zaman bile sen beni anlamalısın.
Ben sustuğum zaman bile sen beni anlamalısın…
İnsanlar böyle işte diye düşündü, anlamıyorlar hiçbir şeyi.
Kim bilir, kaç defa bu yollardan beraber geçtiler.
Bizim bizden daha büyük düşmanımız yoktur efendim, yoktur.
Ah efendim, dedi, bizi bizden daha iyi biliyorlar; Mesnevi’yi de, Rubaiyat’ı da, Gazali’yi de, Farabi’yi de bizden daha çok okuyorlar; bizi bizden daha çok takdir ediyolarlar; bizim bizden daha büyük düşmanımız yoktur efendim, yoktur.
Acaba her oturan adam tembel, her koşan adam çalışkan mıdır?
Para mara… Boş laf! Saadet başka bir şey.
Ah, insanlar niçin her şeyi anlamıyorlar? Beş dakika, on dakika, yarım saat kendilerini unutsalar, kendilerini karşılarındakinin yerine koysalar, tam onlar gibi duysalar, her şey ne kadar yerli yerinde olacak.
Kimi adam vardır ki sabahtan akşama kadar oturur ve düşünür. Onun bir hazine-i efkârı vardır, yani bir fikir cihetinden zengindir; kimi adam da vardır ki sabahtan akşama kadar ayak üstü çalışır, meselâ bir rençper, fakat yaptığı iş dört tuğlayı üst üste koymaktan ibarettir. Evvelki insan tembel görünür ve lakin çalışkandır, diğer insan çalışkan görünür ve lakin yaptığı iş sudandır. Zira birisi maneviyat ile, zihin gayretiyle yapılan iştir; öbürü vücut ile, bedenle yapılan iştir. Maneviyat daima daha âlidir, vücut sefildir. Yapılan işlerin farkı da bundandır.
Kendi kendini aldatmak, başkalarını kandırmak kadar basit değildir.
Eski, yırtık, pis ve iğrenç bir elbiseyi üstümden atar gibi bu hayattan ayrılmak, çıkmak istiyorum.
Ne büyük bir arzuyla istediği şeylerden ne küçük sebeplerle nefret ettiğini düşündü…
Şiddetle bir boşalma ihtiyacı duyuyordu: Ağlamak katıla katıla ağlamak, ağladıkça sarhoş olmak ve kendini kaybederek, hıçkırarak, hıçkırıklarının sesini duyarak ve katılarak, katıldıkça kendini toplayarak ve kendini topladıkça yeniden katılarak ağlamak…
Samimi olamayız biz, hiç kimse tam bir suretle samimi olamaz en samimi insanlar kimlerdir biliyor musun? Vahşiler!
Kendi kendini aldatmak, başkalarını kandırmak kadar basit değildir ve insan kendi içindeki adaletten ürkmeye başlar.
Mezarlar arasında yaşıyoruz….
Acaba her oturan adam tembel, her koşan adam çalışkan mıdır?
Kimi adam vardır ki sabahtan akşama kadar oturur ve düşünür. Onun bir hazine-i efkârı (fikir zenginliği) vardır, yani fikir cihetinden zengindir; kimi adam da vardır ki sabahtan akşama kadar ayak üstü çalışır, meselâ bir rençper, fakat yaptığı iş dört tuğlayı üstüste koymaktan ibarettir. Evvelki insan tembel görünür velâkin çalışkandır, diğer insan çalışkan görünür velâkin yaptığı iş sudandır. Zira birisi maneviyat ile zihin gayretiyle yapılan iştir; öbürü vücut ile bedenle yapılan iştir. Maneviyat daima daha âlidir, vücut sefildir. Yapılan işlerin farkı da bundandır.
Kimi adam vardır ki sabahtan akşama kadar oturur ve düşünür. Onun bir hazine-i efkârı (fikir zenginliği) vardır, yani fikir cihetinden zengindir; kimi adam da vardır ki sabahtan akşama kadar ayak üstü çalışır, meselâ bir rençper, fakat yaptığı iş dört tuğlayı üstüste koymaktan ibarettir. Evvelki insan tembel görünür velâkin çalışkandır, diğer insan çalışkan görünür velâkin yaptığı iş sudandır. Zira birisi maneviyat ile zihin gayretiyle yapılan iştir; öbürü vücut ile bedenle yapılan iştir. Maneviyat daima daha âlidir, vücut sefildir. Yapılan işlerin farkı da bundandır.
Ve gene Gazali diyordu ki:
“Arz, kayalar, denizler, hattâ parlak yıldızlar ve emelleri ve dehası veya bunaklığıyla, beşerin ruhu cümleten bütün asumanın göğsünde kaybolmaya mahkûmdur.”
“Arz, kayalar, denizler, hattâ parlak yıldızlar ve emelleri ve dehası veya bunaklığıyla, beşerin ruhu cümleten bütün asumanın göğsünde kaybolmaya mahkûmdur.”
Ne olursa olsun, dedi bu.. şekilcilik… Şekil düşkünlüğü bazı kızlarımızı züppeleştiriyor.
Hayatın bütün felaketleri, bazen bir torbayı bile yerden kaldıramayacak kadar iradesiz olmaktan geliyordu.
Ah insanlar, niçin her şeyi anlayamıyorlar.
Büyük eserler, büyük ruhların enginliğinde yoğrulur ve doğar.
Ne büyük bir arzu ile istediği şeylerden ne küçük sebeplerle nefret ettiğini düşündü.
Her işimiz acayip, nefret ediyorum.
Ben miskin mahlûklardan nefret ederim.
Evet, ölüme mahkum olduğu için, her şey boştur.
İçine bir tevekkül geliyordu. Her şeyi sükunla karşılamak cesaretini kendinde bulmaya başladı.
Her şey yeknesak ve her şey boş, bomboş.