Tezer Özlü kitaplarından Eski Bahçe Eski Sevgi kitap alıntıları sizlerle…
Eski Bahçe Eski Sevgi Kitap Alıntıları
&“&”
Yaşamı cesur yaşamak gerek. Yaşamı doyarak yaşamak gerek. Yaşamı insafsızca yaşamak gerek. Yaşam sert. Yaşamı sert yaşamak gerek.
Yaşlı halimle ne değin mutlu olacağım, genç bedenim ölü olarak bu dar sokakta yatarsa. Yarın ne olacak sanki?
Kendimle savaşmaktan yoruldum. “Yapmam” dediğim ne varsa yaptım, büyük lokma yemedim ama büyük sözlerimin hepsini yuttum. Gitmelerden çok, kelimeler yaktı canımı. Geçmişi düzeltmeye çalıştım, sanki zamanı geri döndürebilirmişim gibi. Kimseden bir şey beklememeyi öğrendiğim gün, işte o zaman özgür olacağım. Akışına bırakmayı bir türlü öğrenemedim. Bana karşı yapılan her hatadan bile kendimi sorumlu tuttum, ama doğrularımı hiç üstüme alınmadım.
Tek bir kelimeden binlerce anlam çıkardığım günler de oldu, yazılan uzun cümleleri görmezden geldiğim günlerde. İnsanlara inanmaya çalışmaktan yoruldum. İnsanların gündelik hırsları komik geliyor bana, hayatı ciddiye almıyorum. Yaşamlarına bir kez bile dışarıda bakamamış insanların, gerçekten dürüst olabileceğine inanmıyorum. Böyle insanları sevmiyorum, onlar da beni. Her şey karşılıklı…
… Birtakım yüzler geçiriyorum gözümün önünden. Saçlı. Kel. Gözsüz. İnsan yüzleri. Sonra tek, tek eller. Herkesin eli boynunda. Camdan baksam. Belki de herkes boşluğa atıyor kendini.
Neden bağırıyor o?
Yeryüzünde kimse kalmadığı için mi?
Herkes.
Neden bağırıyor o?
Yeryüzünde kimse kalmadığı için mi?
Herkes.
…
Bense ölümleri tatmak istemiyorum. Yorganın altında kalacağım hep. Hep masanın başında oturacağım.
Bense ölümleri tatmak istemiyorum. Yorganın altında kalacağım hep. Hep masanın başında oturacağım.
…
Bir kere sarılmayı denedim ona. Tüm etleri koptu. Yalnız iskelet kaldı kollarımda.
Bir kere sarılmayı denedim ona. Tüm etleri koptu. Yalnız iskelet kaldı kollarımda.
Sayı sayıyorum. Hiç olmuyor. Sonu gelmiyor. Ellerimi de oynatamıyorum. Belki bir gün kalkacağım. Kucağıma alacağım babamı. Tarlalar üzerinde yürüyebileceğiz. Ve sonra kendimi onunla birlikte gömeceğim.
Bir zamanlar babam büyük bir masa yapmıştı. Onun yaptığı tek şey bu büyük masa. Eline bir kitap aldı. Oturdu –Kalkmayacağım artık– dedi. Kımıldamayacağım.
Yüzünü göremiyorum. Gövdesi hep karşımda. Yıllardır. Elindekini okuduğuna inanmıyorum. İnandığım hiçbir şey yok. Bu yüksek evin altındaki boşluğa değin uzayan derinlikten başka.
Yüzünü göremiyorum. Gövdesi hep karşımda. Yıllardır. Elindekini okuduğuna inanmıyorum. İnandığım hiçbir şey yok. Bu yüksek evin altındaki boşluğa değin uzayan derinlikten başka.
Zülfüne tutulmayı düşünmek, her ham kişinin harci değil. Zincirlere bağlanıp yürümek ayyarlık yoludur.
Belki de herkes boşluğa atıyor kendini.
Neresinden tutacağız bu ülke üzerine kabus gibi çöken yaşamı.
-O gün aşkı özlediğini nasıl da şimdi duyuyor- İstanbul sokaklarında oradan oraya yürümek, hep belirsiz uzak, bilinmeyen, belki de olmayan aşkların özlemi mi?
O büyük evin içinde her birimizin uykularının ne büyük bir yalnızlıkta geçtiğini biliyorum. Ninem ölüm döşeğinde uzun süre yattı. Yatağı benimkinin tam karşısındaydı. Ben büyüyordum, o ölüyordu.
Gece ve kentler gelip gidiyordu. Şimdi odada ayışığı sonatı.
Doyumsuz dünyamı avucumun içine alıp sıkıyorum. Her şey hazırım. Hastalığa. Aşka. Gitmeye. Kalmaya.
Yaşamı cesur yaşamak gerek. Yaşamı doyarak yaşamak gerek. Yaşamı insafsızca yaşamak gerek. Yaşam sert. Yaşamı sert yaşamak sert.
Yoksa ben yaşanan tüm olayların bir gözlemcisi, dünyanın, duyguların, özlemlerin, ülkelerin, alışkanlıkların bir seyircisi miyim?
O gece insanın kavrayabileceğinden daha çok şey bilmesinin bir mutsuzluk olduğunu düşündüm. Bu bazen olgunluktur, ama olgunluk değilse, o zaman – çöküştür.
Boris P.
O gece insanın kavrayabileceğinden daha çok şey bilmesinin bir mutsuzluk olduğunu düşündüm. Bu bazen olgunluktur, ama olgunluk değilse, o zaman – çöküştür.
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Halklara olan sevgisini, insan ancak bireylerle olan ilişkilerinde geliştirebilir. Çok sevmeyen birinin insancıl bile olabileceğine inanmıyorum.
yazamıyorum. bir araya getirdiğim harfler beni anlatmaktan uzak.
canımın sıkıldığını yazmayacağım
ve yazmayacağım derken yazmış oluyorum
(…)
okuduğum her şeyden aynı şeyi anlıyorum
okuduğum her şeyden aynı şeyi anlıyorum
hep gencim
hiç ölmeyeceğim işte
ölüme ölmemekle karşı çıkıyorum
ölmemek de bir çeşit ölüm mü
O ağır işittiği için beni duymuyor zaten. Duyduklarını da hemen sonra unutuyor. -Ne büyük mutluluk-.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Ev sahibesi çok ihtiyar bir kadın. Ama bıyıkları çıkmamış – sokaklarda ve kahvelerde gördüğüm ihtiyar kadınların çoğu bıyıklıydı.
Belki de herkes boşluğa atıyor kendini…
Kafamı yorganın altından çıkaramıyorum. Çıkarırsam düşlerim yok oluyorlar…
Bir şey söyle.
Bitsin.
Her şeyi bitirsin.
Bitsin.
Her şeyi bitirsin.
Her yaşam zamansız ölümlerle yaşıyor.
Hareket. Gidebilmek. Kalmak zorunda olmamak. Bağımsızlık. Özgürlük. Uyum sağlamak zorunda olmamak. Raylar bir çeşit sonsuzluk. Dünyasal.
Neresinden tutacaklar bu ülke üzerine tepeden kabusların en büyüğü olarak inen, çöken yaşamı? Daha genç kuşaklar neresinden tutacak?
Doyumsuz dünyamı avucumun içine alıp sıkıyorum. Her şeye hazırım. Hastalığa. Yalnızlığa. Aşka. Gitmeye. Kalmaya.
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Her yaşam zamansız ölümlerle yaşıyor.
İçim coşkuyla dolu, inançlarım daha bir güçlü, sapasağlamım. Her konuda sanki en doğru düşünceye ulaşmışım. Böyle anlarda insan hem güçlü hem de mutlu oluyor. Gene her ayrıntıya dek bakmak, uzakta kıyı şeritlerini, denizin yüzeyini ve bununla birlikte dünyanın tüm zamanlarını düşünmek istiyorum.
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
”tek bir kelimeden binlerce anlam çıkardığım günler de oldu, yazılan uzun cümleleri görmezden geldiğim günler de. insanlara inanmaya çalışmaktan yoruldum.”
Her şey geçiyor
ve
hiçbir şey geçmiyor
ve
hiçbir şey geçmiyor
İhtilaller içimde oluyor
Artık sözcüklere inanmıyorum sözcükler yanıltıyor beni
Bütün olaylar benim dışımda olup bitti, ben yalnız günleri ve saatleri bildim.
“… Belki de insanların birbirlerine duygularını salt anlatmaları olanaksız. Ben çok açık konuşmaya çalışıyorum. Sonsuz bir bağımsızlık, sonsuz bir özgürlük duyduğum için. Bu duygularım, zamanları da, ülkeleri de, kentleri de aşıyor…”
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
Kimseyi gömmek istemiyorum ben
ve kimsenin de beni gömmesini
ve kimsenin de beni gömmesini
Mevsimler değişiyor.
Dünya ayaklanmıyordu
Kaç kez buralara bir daha dönmemek için uzaklara gittim.
Çevremde, çocukluğumun geçtiği kentlerde, insanlarda bir tatsızlık, bir anlamsızlık var.
Sana sarılıp yatarsam, çocukluğumdayım.
Çevremde, çocukluğumun geçtiği kentlerde, insanlarda bir tatsızlık, bir anlamsızlık var.
Çevremde, çocukluğumun geçtiği kentlerde, insanlarda bir tatsızlık, bir anlamsızlık var.
Oysa bambaşka bir yerdeyim. Sana sarılıp yatarsam, çocukluğumdayım.
Neresinden tutacağız bu ülke üzerine kabus gibi çöken yaşamı.
Tedirginlik, güvensizlik, kuşku, zaman zaman umutsuzluk elimde olmayan nedenlerle gene gelip yüreğime, beynime, düşünceme oturdu.
Yoksa ben yaşanan tüm olayların bir gözlemcisi, dünyanın, duyguların, özlemlerin, ülkelerin, alışkanlıkların bir seyircisi miyim?
Tek bir kelimeden binlerce anlam çıkardığım günler de oldu, yazılan uzun cümleleri görmezden geldiğim günler de. İnsanlara inanmaya çalışmaktan yoruldum."
Bu günlerde sokağa çıktığımda kendimi yaşamın, çağın, kentin, insanların, her şeyin çok dışında buluyordum
intihar etmek istedim iyi ettiler
delirdim gene iyi ettiler
artık yapılacak bir şey kalmadı
delirdim gene iyi ettiler
artık yapılacak bir şey kalmadı
“Her şeye hazırım. Hastalığa. Yalnızlığa. Aşka. Gitmeye. Kalmaya.”
“Yaşamlarında, yaşam ve ölümleriyle hesaplaşmayanlar, güç ölüyor, kendileri ile birlikte tüm dünya ölsün istiyorlar. Yaşamda kalanlara kızarak, öfkelenerek bakıyorlar.”
“Bir ülkenin anarşisini kim anlatabilir? Ölenler mi? Öldürülenler mi? Her gün yeni ölümleri bekleyenler mi?”
“Düşün bu adamların yalnızlığını. Hem yalnızlıktan bunalıp intihar ediyorlar. Hem de kimsenin çalmadığı kapılarında şifreler var…”
“Akıl hastası olmaktan korkmak, akıl hastası olmaktan daha güç bir durum. Çünkü korkular sürekli. Tedirginlikler sürekli.”
“Bütün büyük olayları güncel olaylar gibi algılamaya koşullandırıldık.”
“Hep bir yere yerleşmek istedim. Peki ama neden hep yollardayım?”
“Bütün ülkelerin ordularının askerleri insan öldürme talimi yapacak.”
Hiçbir şeyin zamanı yoktur, tam tersine, zaman kalmayan şeyleri yapmak daha önemlidir,
İnsan yaşamının koşullarından en iyiyi çıkartmaya bakmalı.
Her şeye hazırım. Hastalığa. Yalnızlığa. Aşka. Gitmeye. Kalmaya.
Yaşamı cesur yaşamak gerek. Yaşamı doyarak yaşamak gerek. Yaşamı insafsızca yaşamak gerek. Yaşam sert. Yaşamı sert yaşamak gerek. Aşırı duyarlıkları, garip aile bağlarını zamanında yenmek gerekiyor.
Bir ülkenin anarşisini kim anlatabilir? Ölenler mi? Öldürülenler mi? Her gün yeni ölümleri bekleyenler mi?
“Bir ülkenin anarşisini kim anlatabilir? Ölenler mi? Öldürülenler mi? Her gün yeni ölümleri bekleyenler mi?”
Yaşamımın bazı kesimlerinde rahatlık da aradım. Biraz sakin, düzenli, belki biraz sevgi dolu günler belli süre kalsın, uzasın istedim.
“O gece insanın kavrayabileceğinden daha çok şey bilmesinin bir mutsuzluk olduğunu düşündüm. Bu bazen olgunluktur, ama olgunluk değilse, o zaman – çöküştür.”
İstanbul sokaklarında oradan oraya yürümek, hep belirsiz uzak, bilinmeyen, belki de olmayan aşkların özlemi mi?
“… Belki de insanların birbirlerine duygularını salt anlatmaları olanaksız.