Kemal Tahir kitaplarından Esir Şehrin İnsanları kitap alıntıları sizlerle…
Esir Şehrin İnsanları Kitap Alıntıları
Derdi dağlar taşıyamamamış biz insan milleti arsız olduğumuzdan, vızır vızır taşımışız.
Aynı insanın fakir ya da zengin olması ahlakını, düşüncelerini bu kadar değiştirir mi
Ölmek, bilmiyorum, orijinal bir şey değil ama, yaşamak da orjinal bir şey sayılmaz.
Çöküntü devirlerinin en açık ispatı, iktidarın artık idare edemez hale gelmesidir.
Böyle insanlıktan, şefkatten nasipsiz bir devir pek uzakta olmasa gerek.
Hakikatleri insan kolay savunuyor. Bu söz pek de sağlam değil… İnsan sıkıştırıldı mı, yalanı da pekala kolay söylüyormuş.
Çünkü adiliğin her çeşidi, insanın insanlıktan koparıldığını, daha doğrusu, yaşamaktan sökülüp alındığını göstermekte…
İnkâr yiğidin kalesi, vesselam…
Aksın kanım kefenime renk olsun
Al kefenim bayrağıma denk olsun
Al kefenim bayrağıma denk olsun
Hiçbir şeyden şüphelenmeden nelerle yan yana yaşıyormuşuz? Ne korkunç namussuzluklarla…
Kul beşerdir, şaşar.
“Aile saadeti” denilen şey, bazen pek küçük meselelerden nasıl da bütün değerini kaybediyor!
Palavranın hiçbir çeşidinden hazzetmeğimi bilirsin!
Kim bu herkesler cicim? Hakkımızda kulak asılması gerekli neler söylüyorlar?
İşte belli bir şey! Politikaya alışıyordu. Yani dalavereye…
Yalan dünyada en iğrendiği şeydi. En adi korkaklığın, en adi görünüşü... Kadına da erkeğe de yaraşmayan bir ruh sefaleti…
Aç midelerden doğar nur topu ihtilaller!
En küçük savsaklama felaket getirebilir.
Her milletin kendine göre davranışı olur. Bizim millet her zaman kuvvete tapmıştır. Eşkiyadan başka muhalif görmemiş bir memlekette Avrupa metotlarıyla çalışılır mı?
Yahu bu dünya ne kadar namussuz olmuş…
İçimde sanki bir şey tükendi. İçim bomboş kalıverdi.
Yahut da bizim millet acıya alışmış. Biz hepimiz bahtsızlığa o kadar alışmışız ki, sevinç anormal geliyor.
Bir yorgunum… Bir yorgunum ki… Sevinci taşımak acıyı taşımaktan daha zor…
Bu dünya devri âlemdir daima durmaz döner,
Can feneri püf diye âkibet bir gün söner,
Can feneri püf diye âkibet bir gün söner,
Ama insan çaresiz kalınca, korktuğu işleri, hem de dizleri birbirine vura vura pek güzel yapıyor.
Sevincin fazlası, korkudan da, acıdan da fena…
Yılgınlık adamda, hesap kitap, akıl mantık bırakmıyor.
Her ölen insan, yaşayanların bir parçasını da beraber öldürmüş olur.
“Pek mi yalnızsınız bugünlerde? Canınız sıkılmıyor mu?”
“Hayır, bilmez misiniz hiç sevmem kalabalığı… Hele tanımadığım insanları…”
“Hayır, bilmez misiniz hiç sevmem kalabalığı… Hele tanımadığım insanları…”
Kadın her zaman, aklıyla, merhametiyle, cesaretiyle güzeldir. Boyayla, ipekle, hele etiyle cilvesiyle değil…
Bizim millet ıstıraba katlanmasını iyi beceriyor da ona karşı gelmesini bilmiyor.
Bugün hepimiz bir bakıma korunmaya muhtacız. Yalnız kız çocukları değil, kocaman erkekler, hatta kocaman milletler bile… Mustafa Kemal Paşa olmasaydı biz ne yapardık düşünsenize! Ama biz de olmasaydık, yani ona inanan millet olmasa Mustafa Kemal Paşa ne yapardı?
Kızlar, erkeklerden daha çok korunmaya muhtaç…
Bütün gerçek sevgilerde bence işte bu duygu oluyor. Son derece bencil… Son derece insanca bir şey… İnsancıl ama son derece de barbar, hayvanca…
İyi ama, dünyada bu kadar fazla umut varken… Umut bu kadar bolken… Umut doğup bir umutlar doğurarak durmadan artarken bize umutsuzluk nereden geliyor?
Hangi memlekette erkekler, kadın yardımını küçük görmüşlerse, o memleket mahvolmuştur.
Artık ciddi bir dava sahibiydi. Bundan böyle olaylara, insanlara eleştiri gözüyle bakacaktı.
Bunlar, akıllarına, deneylerine, ölme ve öldürme yeteneklerine rağmen birer kocaman bebektiler; saygıyı, acımayı, sevgiyi hak eden yönleri de buradaydı.
… kocasını da çocuk gibi sevindirdiğini görünce, erkeklerin bazen, ne kadar değersiz şeylere önem vererek asıl işi unutur gibi olduklarını, bazı da asıl işe hayatlarını, kadınlarını, çocuklarını bile nasıl hiç duraklamadan feda ettiklerini anlayarak seslenmemişti.
Zaten ters bir gayret işi ancak yavaşlatır, fakat ortadan kaldırmaz.
Bunlar, akıllarına, deneylerine, ölme ve öldürme yeteneklerine rağmen birer kocaman bebektiler, saygıyı, acımayı, sevgiyi hak eden yönleri de buradaydı.
– Balıklar hiç üşümezler mi efendim?
– Üşürler elbette ..
– Evet, üşürler tabii Kışın onları bahçede bırakmamalı.
– Üşürler elbette ..
– Evet, üşürler tabii Kışın onları bahçede bırakmamalı.
Parasız kalmak değiştirir mi insanı bu kadar korkunç?
Bu memlekette artık “düzen, sorumluluk” kelimeleri insanı güldürebilirdi o kadar… Eğer “Ben sorumlu düşerim,” sözü, “Bu işte benim kârım ne olacak?” anlamına gelmiyorsa…
Oysa bir insan, dünyada diğer insanların fedakarlığına nasıl muhtaçsa, öteki insanlara karşı fedakarlık etmek ihtiyacını da bazı aynı şiddetle duyar.
Bazı sözleri gereksiz yerlerde kullanmayı yasak etmeki…
İnsan biraz fakir olmasa hayatı olduğu gibi göremiyor.
Şaka bile bazen ne kadar ciddi bir iş oluyor.
Niçin vatan batıranlar aralıksız vatanseverlikten laf ederler, anlamam…
Yenilmekle, sefilleşmek, her zaman mı bir arada bulunur acaba?
Bir devletin, devrini tamamladığı, adaletinin bu halinden belliydi. Burası, karmakarışık, yırtık pırtık , mahvolmuş bir adaletin süründüğü antika bir yerdi.
Devletler, tıpkı, insanlara benziyorlar, yaşlandıkça acınası, titrek, gülünç oluyorlardı.
Sözü uzatmadan, kutsal vatan savunması görevini ve bu uğurda seve seve can verip kan dökmek ödevini, elçilikte tercüman olarak yapmasını söyledi.
Dışarıya yağmur yağıyordu. Dünya daralmış, bir pencerelik kalmıştı. Islak ağaçlarla dolu bir pencerelik dünya.
Güldüm bu gülüş benden eziyet gibi geçti.
Bilmem başınıza hiç geldi mi? Yaşamaktan usanıverdim bir gün apansız
İnsan, bir kere tek başına kalmaya görsün! Nerde olsa tek başınadır.
Gülüşleri biraz yorgun, biraz kinliydi. İlacı bulunamamış öldürücü hastalığa tutulan insanların umutsuz gülümsemelerine benziyordu.
Asıl tehlike insanları iyi tanımamaktan gelmez mi?
Sağ gözün karıştığı bir işe sol gözü karıştırmamak, ancak ona bir kara bez bağlamakla olur! Acaba çarşaf, yıllardan beri Türk kadınlarının olduğu kadar Türk erkeklerinin de gözlerini mi bağladı?
Yahudi müflisleyince eski defterleri yoklarmış…
İslam böyle emirlerin yüzü suyu hürmetine cihanın her tarafında dalbudak saldı. Şimdi biz İslam mıyız? Hâşâ! Biz İslam’ın eli kiriyiz!
Bir pencere dolusu dünya… Ama bir pencere dolusu dünya bile ölümlü bir insana bazen elveriyor… Bazen bize bir tek mısra nasıl yeterse, işte öyle…
Ne Cervantes ne de eseri, herhangi bir önsöze muhtaç mıdırlar?
Bu dünyada, birçok öğrenmesi kolay, faydalı hakikatler var. Biz bunlardan şüphe dahi etmeden boşu boşuna yaşayıp gidiyoruz!
Sapıtıyor çok bahtsız olursa insan…
Aslında gerçekten rahatlamaz, avunur ademoğlu… Belki de avunmamız bile kendi sanımızdır. En iyi avuntu da, dünyadan vazgeçtiğimize, hırsları zincirlediğimize kendimizi inandırmak… Yalan da olsa inandırmak…
Çünkü aslında kendimizi acılara gene kendimiz sürüyoruz. Akıl her zaman doğru çalışmıyor, çeşitli hırslar, istekler de yanılmaları kolaylaştırıyor.
Hiçbir şeyin sahicisi rahatça bulunmuyor.
Bazı dönemlerde insana en saçma şey en ciddi olaydan daha dramatik gelir.
Yaşamaktan usanıverdim bir gün apansız…
Ben bilmez idim gizli ayan hep sen imişsin / tenlerde ve canlarda nihan hep sen imişsin.
Ham ervaha eyvah eyvah!
Efendiiii hiç umma ab-ı hayatı bâdeden hisse
Ânı insana tahsis ettiler hayvana virmezler!
Ânı insana tahsis ettiler hayvana virmezler!