İçeriğe geç

Eroin Kitap Alıntıları – Christiane F.

Christiane F. kitaplarından Eroin kitap alıntıları sizlerle…

Eroin Kitap Alıntıları

Seraplar vadisinde tümüyle yalnızız.
Christiane gibi gençlerin uyuşturucu müptelalığından mahkum edilmesini doğru bulmuyorum. Christiane’nin kimseye bir zarar dokunmadı. O sadece kendini mahvetti. Bunun cezasını kim verebilir? Kaldı ki, bilindiği üzere şimdiye kadar hapiste iyileşen eroinman da olmamıştır.
Belki kedimin o hali, insan henüz doğru dürüst yaşamadan ölmenin aptallık olduğunu aklıma getirmişti.
‘İçin rahat olsun. Sen onlardan başkasın. Grubun var senin. Şu anda hap almış durumdasın ve metrodakilerin ciğeri beş para etmez inekler olduğunu fark edebiliyorsun.’
Benim ailem gruptu artık. Orada arkadaşlık, sevecenlik ve birtakım sevgi denebilecek şeyler vardı.
Annemle babam çift kişilik karyolalarında yatıyorlar ve birbirlerinden nefret ediyorlardı.
Döve döve öldürecek herhalde diye geçirdim aklımdan. Beni bırakıp kardeşimi dövmeye başlayınca birkaç saniyeliğine soluk alabildim ve nedense pencereye doğru atılmak geldi içimden. Sanırım 11. kattan aşağı atlamayı düşünüyordum.
Anne babaları hayvan sevmeyen, dolayısıyla kendilerine hiç hayvan hediye edilmeyen çocuklara acırdım
Bu iğrenç topluma boyun eğmemek; ama yine de onunla başa çıkabilmek gerek.
En kötüsü, artık deli olup olmadığımı kendim de bilmiyordum
toplum her gün biraz daha fazla insanı toplum dışı olmaya itiyor. Özellikle okulda, boş zamanlarında ya da çalışma hayatında ihtiyaçlarını tatmin edemeyen gençler uyuşturucular âlemine kayıyorlar.
Ancak uyuşturucu sorunu tek başına nasıl polis tarafından çözümlenemiyorsa, uyuşturucu danışmaları ve terapiciler tarafından da çözümlenemez. Uyuşturucu sorunu sadece bir manevi bulaşıcı hastalığa ya da iyice sarıp sarmalanması gereken bir ruhsal yara anlamında bir bireysel patolojik sürece indirgenemez.
uyuşturucu müptelalarının artışına bir nebze gem vurabilecek tek etken, bu konuda yapılacak eğitime büyük ağırlık verilmesidir.
dünyaya gencecik, yaşama sevinci dopdolu gelen insanları felakete kim itiyor?
Tümüyle hissizdim. Ölü gibi. Yalnız
Oyunun kurallarını yavaş yavaş öğreniyordum: Başkalarına hükmedecek, ya da ezileceksin.
Herkes birbirini sevecenlikle ve dostça öperdi. Babam beni hiç öyle öpmedi.
O günden sonra babam beni bir daha dövmedi. Fakat sanki ailemizden biri değilmiş gibi davranması korkunçtu. Onun benim babam olduğunu şimdi daha iyi anlamıştım.
Bilinçaltımda yaşıyordum, keyfime göre. Yarını hiç düşünmüyordum. Planlarım yoktu. Ne planlarım olabilirdi ki? Hiç birimiz gelecekten bahsedemezdik.
Tümüyle hissizdim, ölü gibi.
Serüven alanındaki serüven, insanın sürekli gözetim altında tutulmasıydı.
Tamamen yalnızsın, hep yalnızsın başka bişey yok..
Bu iğrenç topluma boyun eğmemek; ama yine de onunla başa çıkabilmek gerek.
Korkunç yıkılmış görünüyordum.
Şiddeti en fazla kız-erkek ilişkilerinde hissettim. Herkes kadınların erkeklerle eşitliğinden bahsediyordu. Ama oğlanların kızlara karşı şimdiye kadar hiç bu kadar zorbaca davranmadığına inanıyordum. Güç ve başarı istiyorlar, bunları başka yerde elde edemeyince de kadınlardan koparmaya çalışıyorlar.
Gençlerin tam bir rezaletin göbeğinde debelenmekte olduklarını düşünmeye başladım. Hiçbir şeye sevinemiyorlardı ki. On altı yaşında bir motosiklet sahibi olmak, on sekizinde altına bir araba çekmek; sanki şarttı. İnsan bunlara sahip olmayınca daha aşağı bir konumda sayılıyordu.
Televizyonda devletin terörizmle savaş için ne kadar büyük paralar harcadığını görüyordum. Buna karşılık Berlin’de eroin satıcıları dört bir yanda rahatça dolaşıyor ve sokağın ortasında külahta dondurma satar gibi eroin satıyorlardı.
Her günkü gibi aynaya baktım. Tamamen çökmüş, yabancı bir yüzü bakıyordum. Bu yüz benim değildi. Tamamen eriyip bitmiş bir vücut da öyle. Vücudumda ne olup bittiğini artık hiç hissetmiyordum zaten. Hasta olduğum zaman bile vücudum bir şey hissetmiyordu. Eroin vücudumu herhangi bir ağrıya, açlığa, hatta yüksek ateşe karşı bile duyarsız kılıyordu. Vücudum artık yalnız yokluk krizini kaydediyordu..
Eroinman işadamı gibidir. Hiçbir gün kasada açık vermemek zorundadır. Arkadaşlıktan ya da sempatiden, öyle serbestçe krediler dağıtamaz.
Hatırlıyor musun, daha hap ve esrar kullanırken kendimizi tamamen özgür hissetmiştik. Tamamen bağımsızdık. Kimseye, hiç bir şeye ihtiyacımız yoktu. Böyle hissediyorduk kendimizi. Şimdiyse baya bağımlıyız.
Babamın elinden zorla kurtarabildiğim bir parça özgüvenim vardı, onuda kocam ezip parçalamıştı.!
İnsanın kendisini nasıl kabul ettireceğini öğrenmiştim: Her zaman başın yukarda olacak, sesin gür çıkacaktı.
Anne babaları hayvan sevmeyen, dolayısıyla kendilerine hiç hayvan hediye edilmeyen çocuklara acırdım.
Babam, bana çıldırmış gibi bakıyordu. Şimdi köpüreceğini biliyordum. Bağırdı ve derhal vurdu. Durmadan vuruyordu, hiç böyle dövmemişti, döve döve öldürecek herhalde, diye geçirdim aklımdan. Beni bırakıp kardeşimi dövmeye başlayınca birkaç saniyeliğine soluk alabildim ve nedense pencrreye doğru atılmak geldi içimden. Sanırım on birinci kattan aşağıya atlamayı düşünüyordum.
On iki yaşıma gelmiştim. Göğüslerim biraz belirmişti ve komik bir şekilde erkeklerle ilgilenmeye başlamıştım. Onların acayip yaratıklar olduğunu düşünüyordum. Hepsi vahşiydi. Sokaktaki, benden biraz daha büyük erkek çocuklar da, babamda, kendine göre klaus da. Onlardan korkmuyordum. Ama yine de aklımı başımdan alıyorlardı. Güçlüydüler ve hikmedebiliyorlardı. Benim hep olmayı istediğim gibiydiler. Onların gücü, kudreti, beni çekiyordu işte.
Televizyonda devletin terörizmle savaş için ne kadar büyük paralar harcadığını görüyordum. Buna karşılık Berlin’de eroin satıcıları dört bir yanda rahatça dolaşıyor ve sokağın ortasında külahta dondurma satar gibi eroin satıyorlardı.
Berlin’de insanın kendisini nasıl kabul ettireceğini öğrenmiştim: Her zaman başın yukarda olacak, sesin gür çıkacaktı.
Sen hayallerin peşinden koşarken, hayatın sessizce senden aldıklarıdır kader.
Televizyonda devletin terörizmle savaş için ne kadar büyük paralar harcadığını görüyordum.
Buna karşılık Berlin’de eroin satıcıları dört bir yanda rahatça dolaşıyor ve sokağın ortasında külahta dondurma satar gibi eroin satıyorlardı.
Bu iğrenç topluma boyun eğmemek; ama yine de onunla başa çıkabilmek gerek.
Başkalarının sorunları söz konusu olunca korkunç güçlüydüm. Yalnız kendi sorunlarımla başa çıkamıyordum.
Hayat o sıralarda henüz eroin bulamadığımızda cehennem haline gelmiyordu. Henüz kendimizi kaymış eroinmanlardan farklı olduğumuza, istediğimizde bırakabileceğimize inandırmaktan vazgeçmemiştik.
Korkunç yıkılmış görünüyordum.
Bilinçaltımda yaşıyordum, keyfime göre. Yarını hiç düşünmüyordum. Planlarım yoktu. Ne planlarım olabilirdi ki? Hiçbirimiz gelecekten bahsetmezdik.
Böylece çocukluğu elinden alınan genç insan, hayal gücünün, bağımsızlığın ve özgüvenin ancak kırıntısına sahiptir.
Böylece çocukluğu elinden alınan genç insan, hayal gücünün, bağımsızlığın ve özgüvenin ancak kırıntısına sahiptir. Kendisine çekici gelen bir şeyden ötekine koşar.
Sevgi, böyle içi geçmiş insanlar için ne anlam taşıyabilir ki?
İnsanın kendisini nasıl kabul ettireceğini öğrenmiştim. Her zaman başın yukarda olacak, sesin gür çıkacaktı.
Başkalarının sorunları söz konusu olunca korkunç güçlüydüm . Yalnız kendi sorunlarımla başa çıkamıyodum.
Annem gibi, bir ev için, yeni bir kanepe için uğraşıp didineceğimi düşünmüyordum. Bunlar, büyüklerin anlamsız idealleriydi. Bir şeylere sahip olabilmek için yaşamak. O birkaç parça eşya falan, maddi şeyler, bana göre de sanırım öbür gençlerin birçoğuna göre de yaşamak için gerekli asgari önkoşullardı. Ama bunlardan önce bir şeyler olmalıydı insanın hayatında. Hayatı anlamlı kılan şeyler.
İnsanlar görünüşe bakar. Deterjanları düşünsene. Kocaman kutunun içinde yalnızca üçte ikisi kadar deterjan vardır.
Genç insan, birden fazla çıkışı olan bir labirent karşısında bulunuyor; duvarları karışık bir şekilde sıralanmış panolardan oluşan bir labirent, bu duvarların her biri de ev ve aile, boş zaman faaliyetleri, kendisinden beklenen işler, okuldaki başarı zorunluluğu, cinsellik ve hayaller gibi adlara sahip. Sorun, bu labirenti nasıl aşacağı. Çıkış bir alkolikler grubuna, bir mezhebe ya da eroinmanlığa götürebilir insanı.
Ölmeyi istemiyor değildim, ama her iğneden önce bir ölüm korkusudur gidiyordu. Belki kedimin o hali, insan henüz doğru dürüst yaşayamadan ölmesinin aptallık olduğunu aklıma getirmişti.
Evet, zor bir hayat yaşıyorduk, her gün ölebilirdik ve gerçekten erken ölüme doğru gidiyorduk.
O sırada onların içinde kopan fırtınayı hiç kavrayamamıştım ki! Yalnızca bunların korkunç hassas olduklarını, onlara acı vermenin ne kadar kolay olduğunu ve ne kadar güçsüz olduklarını anlamıştım. Krize düşmüş bir eroinman, herhangi bir şeye itiraz etmeye bile korkar, o kadar hiçliğe yuvarlanmıştır.
Sanki bu pis dünyada yaşamıyor gibiydi, bir yıl sonra da öldü.
Uyuşturucu, insanların, toplumsal gelişimin kurbanları oldukları konusunda edindikleri bilinci yok etmenin en feci araçlarından biri olagelmiştir.
Bilinçaltımda yaşıyordum, keyfime göre. Yarını hiç düşünmüyordum. Planlarım yoktu. Ne planlarım olabilirdi ki? Hiçbirimiz gelecekten bahsetmezdik.
Bazen öylesine saçmalayıp, yerlere yatıyorlardı ki, ben de onlara katılıp kahkahalar atıyordum. Bu gülme krizlerine esrar ya da başka bir uyuşturucunun etkisiyle tutulduklarını nasıl bilebilirdim ki?
Oyunun kurallarını yavaş yavaş öğreniyordum. Başkalarına hükmedecek ya da ezileceksin.
Tümüyle hissizdim. Ölü gibi..
Tümüyle hissizdim. Ölü gibi..
Tıpkı bir atasözündeki gibi;Domuzu yemeğe çağırırsan masaya ayakların koyar.
“Hayvanlar kötüdür diyen insanlardan gördüğüm kötülüğü hayvanlardan bile görmedim.”
“Bir insan kendini bir şey sanıyorsa, işte o zaman o insandan korkulur.”
Oyunun kurallarını yavaş yavaş öğreniyordum: Başkalarına hükmedecek, ya da ezileceksin.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir