Anatole France kitaplarından Ermiş Claire’in Kuyusu kitap alıntıları sizlerle…
Ermiş Claire’in Kuyusu Kitap Alıntıları
İtirazcı, harmanisinin eteğini indirdikten sonra, sözü yeniden ermiş kişi Giovanni’ye yöneltti.
-Dostum, şu Gerçek’in ne olduğunu bilmiyorlar. Ama fizikçi ve doğal harikaların büyük gözlemcisi olduğum için, eğer o beyaz renktedir, daha doğrusu beyazın kendisidir diyorsam, bana güvenebilirsin.
Bundan, sana dediğim gibi, onun temiz olduğu anlamını çıkarmak gerekmez. Sanıyor musun ki, süt gibi beyaz kalçalara sahip Veronalı bayan Eletta, bunları evrenin geri kalanından soyutlayıp görünmezliğe ve dokunulmazlığa saklayarak, Platoncu öğretiye göre temizdir? Bu, çok büyük bir hata olacaktır.
Ermiş kişi Giovanni:
– Bu bayan Eletta’yı tanımıyorum, dedi.
İtirazcı:
– Yaşarken kendini iki papaya, altmış kardinale, prense, on sekiz tacire, Kıbrıs kraliçesine, üç Türk’e, dört Yahudi’ye ve Arezzo piskoposunun maymununa, bir çift cinsiyetliye ve şeytana verdi. Ama, Gerçek’in özgün doğasını bulmak olan asıl konumuzdan uzaklaşıyoruz.
Şimdi, bu doğa, Platon’un kendisine karşı da gösterdiğim gibi, temizliği değil de katışıklılığı o denli akla getiririr ki, o katışıklılık, var olan her şeyin gerekli koşuludur. Düşünüyorum da, yaşamın ve ona bağlı her şeyin bileşik, karışık, çeşitli, çoğalma ya ya da azalmaya eğilimli, dengesiz, eriyebilir ve temiz olmayan halde bulunduğunu yeterince sınamadan geçirdin.
Giovanni: Yüce bilgin, diye yanıtladı, tümüyle temiz Tanrı var olduğuna göre, nedenleriniz hiçbir değer taşımıyor.
Etkin yüce bilgin karşılık verdi:
– Eğer kitaplarını daha iyi okusaydın, oğlum, görecektin ki, ad verdiğin Kişi hiç de ‘var olan’ değil, ‘Olan’dır. Çünkü, var olmak ile olmak aynı şey değildir; birbirinin karşıtı iki şeydir. Kendin görüp, ‘Ben hiçbir şeyim; ben, ben değilmişim gibiyim demiyor musun? ‘Ben kimsem oyum’ demiyorsun. Çünkü yaşamak, her an için var olmayı durdurmaktır. Aynı zamanda, ‘Kirliliklerle doluyum’ da diyorsun; çünkü sen tek bir şey değil, ama hareket eden ve aralarında savaşan nesnelerin karışımısın.
Ermiş Kişi:
– İşte, aklı başında konuşuyorsunuz, diye yanıtladı. Görüyorum ki, Etkin yüce bilgin, insani olduğu kadar tanrısal bilimde de çok ilerlemişsiniz. Çünkü Tanrı’nın kim ise o olduğu doğrudur.
Öteki devam etti:
– Baküs’ün başı için, kusursuzca ve evrensel olarak, odur. Ona bir yerde olduğu kadar bir başka yerde ne az ne de çok rastlandığından ve doğruluk payı kapsamayan bir çift eski papucun bile bulunmayacağından emin olduğumuz içindir ki, onu herhangi bir yerde aramaktan bağışıklıyız.
Giovanni:
– Bu hayranlık verici ve kesindir, diye yanıtladı. Ama madde değişimi etkisiyle, onun daha özel olarak, kutsal türlerde bulunduğunu eklemek yerinde olur.
Yüce Bilgin:
– Hatta, o yenilebilirdir, dedi. Dikkatlice bak, oğlum, o elmanın içinde yuvarlak, patlıcanda uzun, bir bıçakta kesici ve bir flütte seslidir. Maddelerin tüm niteliklerine sahiptir. Onda aynı zamanda, şekillerin tüm özellikleri de vardır. Bütün olası üçgenlerden olduğuna göre, dik ve geniş açılıdır; daire ve elips olduğuna göre yarıçapları eşit ya da eşit değildir ve tarif edilemeyen bir şekil olan hiperboldür de o.
Ermiş adam Giovanni bu yüce gerçekleri derinden düşünürken, Etkin yüce bilginin kahkahalarla güldüğünü işitti. O zaman sordu ona:
– Neden gülüyorsun?
Yüce Bilgin:
– Gülüyorum, dedi; insan derin düşününce bende bazı çelişkiler ve çelişkili söylemler bulur ve beni acı biçimde ayıplar. Bunlardan bende çokça bulunduğu doğrudur. Ama bunların hepsi bende varsa, Öteki’ne benzer olacağım görülmez.
Ermiş kişi sordu:
– Hangi ötekinden söz ediyorsun?
İtirazcı yanıt verdi:
– Kimden söz ettiğimi bilirsen, kim olduğumu öğrenirsin. Sonra en iyi sözlerimi seve seve dinlemezsin; çünkü beni çok kötülediler. Tersine, kim olduğumu bilmezsen sana pek yararlı olurum. İnsanların dudaklar üzerinde şekillenen sözlere son derece duyarlı olduklarını, şehitler ve sen örneğinde göründüğü gibi, hiç anlamı bulunmayan sözcükler için kendilerini öldürttüklerini göstereceğim sana. Ey Giovanni, akla uygun bir anlam bulmanın olanaksız olduğu bu Gerçek sözcüğü için kendini Viterbe meydanında boğdurmaktan ve sonra da yedi mezamir okunurken yaktırmaktan sevinç duyuyorsun.
Doğallıkla cahil beyinciğinin köşesini bucağını arayıp tarayacaksın; bu sözcüğü açacak ve anlamını çıkaracak çengeli asla bulamaksızın, oradaki tüm örümcek ağlarını, eski demir hurdalarını yerinden oynatacaksın. Bensiz, zavallı dostum, ne senin ne de yargıçlarının anladığı iki hece yüzünden, kurbanın mı yoksa cellatların mı daha çok kınanacağının asla bilinemeyeceği şekilde kendini astırmış, sonra da yaktırmış olacaksın.
Şu halde bil ki, pek sevdiğin hanımın Gerçek, yaşla kurunun, sertle yumuşağın, soğukla tersinin birbiriyle rastlaştığı unsurlardan yapılmıştır ve şehvetli hanımlardaki gibi, bu hanımın içinde de şefkat ve sıcaklık tüm bedene eşit biçimde yayılmamıştır.
Fra Giovanni, saflığı içinde, bu söylemin pek iffetli olup olmadığından kuşku duydu. İtirazcı, ermiş kişinin gözlerinden bunu okudu. Ona güvence verdi:
– Bunlar okulda edindiğim bilgilerdir. Ben Tanrıbilimciyim.
Ayağa kalkıp sözünü sürdürdü:
– Seni terk etmekten üzgünüm, dostum. Ama yanında daha fazla kalamam. Çünkü insanlara götürecek birçok itirazım var. Ne gündüz ne gece rahat yüzü görüyorum. Lambamı bazen bir din adamının yazı masasına, bazen gece uykusuzluktan şikâyetçi bir kişinin başucuna koyarak, durmadan bir yerden diğer bir yere gitmeliyim.
Bunları söyledikten sonra, geldiği gibi gitti. Ermiş kişi ise kendi kendine sordu:
Neden bu yüce bilgin, gerçeğin beyaz olduğunu söyledi?” Sonra samanların üzerinde yatarken, bu düşünceyi kafasında evirip çevirdi. Bedeni ruhundaki kaygıya katılıyor, rahat edemeyip bir yandan öteki yana dönüp duruyordu.
Duyduklarından şaşkına dönen ermiş kişi Giovanni yanıtladı:
-Havva’nın ağır suçunu başarıya ulaştırmış olduğu, dünyanın güneşten sakladığı ayın, yoğun gölgesinde bu yerkürenin karardığı şekilde, siz de, Messer Etkin Kişi, aydınlık bir sözü karanlık bir sözle örttünüz. İşte, karanlıklarda dolaşıyorsunuz. Çünkü Gerçek, tüm temizliğin kaynağının Tanrı’dan gelişiyle, katıksızdır.
Itirazcı karşılık verdi:
– Fra Giovanni, üstün bir fizikçi olun; temizliğin anlaşılmaz bir nitelik olduğunu kabul edin. Denir ki, Arkadyalı çobanlar, bilmedikleri tanrıları temiz tanrılar diye adlandırıyorlardı
Ama aklı başında kişi onu çok sayıda kilitte dener. Sonunda onun altın ve değerli taşlarla dolu bir kasayı açtığını görür.
Yüzyılın anlayışını bilmiyorsunuz, dedi. Fransa’da güçlü bir din karşıtlığı var. Orada tanrıtanımazlık kökleştirildi. Montesquieu’nün, Raynal’ın ve Rousseau’nun düşüncelerinden haberdar değilsiniz. Tapınma kaldırıldı. İnanç yitirildi .
İyi kalpli din adamı başını salladı:
– Ah, şu sevimli genç kişiler! Onlar hafifmeşrep, kaygısız, şaşkın oluyorlar! Bunu atlatırlar. On yıl içinde, kızları daha az koşturup, ayinlere gidecekler. Karnavala az kaldı; aynen sizin Fransız Devriminizin uzun zaman sürmeyeceği gibi. Kilise ise ezeli ve ebedidir.
Bonapart yalnız kalınca, kocaman anı defterlerinin yapraklarını çevirdi. Kilise’nin gücünü hayal ediyor ve kendi kendine, papalık kuruluşunun, III. yılın anayasasından daha dayanıklı olduğunu söylüyordu.
*Zanetta, bir fahişe İflâs eden ve zengin dostları tarafından borç para ve altın talebi reddedilen tacir Fabio’ya mücevherlerini vermeyi teklif ediyor.
Aslında herkesin memnunluğu, parçaların mutluluğunu içerir ve kapsar. Mademki, sen de soylu Viterbe kentinin gerçekte son derece ufak ve zavallı bir parçasısın, toplumu memnun eden mahkumiyet seni de mutlu etmelidir.
Ölüm tutuklamasını sevecen ve yönteme uygun değerlendirmek zorunda olduğunu sana daha da kanıtlayacağım. Çünkü olayların doğru ölçümü olan hukuktan daha yararlı ve uygun hiçbir şey yoktur. Sana bu iyi ölçümün yapılması dolayısıyla hoşnut olmalısın. Sezar Jüstinyen tarafından konulan kurallara göre, sen hakkını aldın. Mahkumiyetin de adil, dolayısıyla hoşa gidici ve iyidir. Mahkumiyetin haksız, lekelenmiş, cahillik ve ahlak bozukluğuna (Tanrı’nın hoşlanmadığı budur) bulaşmış mı olacak; bunu da sana kanıtlamak uygun olur.
Çünkü haksız bir yargı, adaletin biçimleri içinde dile getirildiği zaman, bu biçimlerin erdemine katılır, bunlar aracılığıyla yüce, etkin ve büyük erdem içinde kalır. Onda var olan kötü taraf geçicidir, sonucu pek önemli değildir ve özel durumu etkiler. Oysa, onda iyi olan taraf, değişmezliği ve adalet kuruluşunun sürekliliğini elde tutar; buradan da geneli hoşnut kılar. Bu nedenledir ki, Papinien, bütünü hiç yargılamamaktansa, hatalı yargılamanın daha geçerli olduğunu ilan eder. Çünkü insanlar adalet yokluğunda ormanlardaki hayvanlardan daha aşağıdır. Oysa, adalet aracılığıyla, onlar soyluluklarını ve liyakatlerini ortaya koyarlar. Böylesi, Atinalılar arasında onurda eşsiz Areopage yargıçları örneğinde kendini gösterir. Bu arada, yargılamanın gerekli ve yararlı olduğu, yanlışsız, hatasız yargılama mümkün olmadığı gibi; onun ardından hata ve yanlışın adaletin kusursuzluğunda bulunuşu, bu kusursuzluğa katılışı gelir. Bundan da, eğer yargının haksızlığına inanıyorsan, bu haksızlığa adalete uygunluğun karışıp birleşmiş olduğu kadarıyla, kendini memnun etmelisin. Aynı biçimde, kalay ve bakır da, Pline’in öykülerinde dediği gibi, değerli bir maden olan ve pek soylu işlerde kullanılan bronzu meydana getirmek için birbirine karışmıştır.
Yüce bilgin daha sonra, hizmetçilerin her cumartesi günü evlerin avlularını yıkadıkları gibi, yanlışı yıkayan ceza çekmenin elverişliliklerini ve üstünlüklerini sıraladı. Ona yargıçlar ve bir savunucu vermiş olan Viterbe cumhuriyetinin yüce iradesi tarafından idama mahkum edilişinin, kendisi için ne büyük bir iyilik olduğuna ermiş adamın dikkatini çekti. Yüce bilgin, sözlerini bitirip susunca, Fra Giovanni yeniden prangaya vurularak hapishaneye götürüldü.
Yargıç yanıt verdi:
– Görünmeyeni göremiyorsak ve yeryüzü üstündeki tanrılar değilsek, insanları yargılamamız nasıl mümkün olurdu? Bilmiyor musun ki, Viterbe’de yapılmış bir yasa en gizli düşüncelere kadar her şeyi kovuşturur? Çünkü kent polisi durmaksızın kendini kusursuzlaştırıyor; Sezar zamanında cetveli ve gönyeyi elinde tutan Ulpien, bizim gönyelerimizin ve cetvellerimizin üstünlüğünü görse şaşkına dönerdi.
Bu bir mucize olacaktır. Bu arada, mucizelerin ancak iman ve sevgiyle tamama erdiğini bilin.
Onunla birlikte iki adam daha bu yapışkan karanlığın içine atılmıştı. İkisi de yargılanmış ve yasalara aykırı davrandıklanı kamuoyuna açıklanmıştı. Biri Cumhuriyet’i güç kullanarak yıkmak istiyordu. O, ibretlik ağır suçlar işlemişti. Kenti kaba kuvvetle temizlemeyi tasarlıyordu. Öteki ise inançları değiştirmeyi umut ediyordu: İnandırıcı söylemlere girişmişti. Bilgece yasaların bulucusu olarak, hemşerilerini zorlamak için dehasının güzelliğine ve geleneklerinin masumiyetine güveniyordu. İkisi de aynı biçimde mahkum edilmişlerdi.
Ermiş kişi Giovanni:
– Kardeşim, dedi, çok taş çıkarıp az ekmek almanız hiç adil değil.
Irgat ayağa kalktı:
– Keşiş, tepenin üstünde ne görüyorsun?
– Kentin surlarını görüyorum, kardeşim.
– Ya daha yukarıda?
– Mazgalların üstüne egemen olan evlerin damlarını.
– Daha yukarıda?
-Çam ağaçlarının tepelerini, kiliselerin kubbelerini ve çan kulelerini.
– Ya çok daha yukarıda?
– Ötekilere egemen olan bir sur kulesini. Onun tepesini çevreleyen mazgalları. Bu, Podestat burcudur.
– Keşiş, bu burcun mazgalarının üstünde ne görüyorsun?
– Kardeşim, burcun mazgallarının üstünde gökyüzünden başka bir şey görmüyorum.
Irgat:
– Bense, dedi, bu burcun üstünde çok çirkin ve dev gibi bir kişinin elindeki topuzu salladığını ve topuzun üzerinde BÜYÜK HAKSIZLIK yazılı olduğunu görüyorum. Büyük haksızlık da, yönetim kulesinin ve yasaların üstündeki vatandaşların üzerinde yükseltiliyor.
atıp, çıplak halde göründü. Siyahtı ve meleklerin en güzelinden daha güzeldi.
Tatlılıkla güldü ve ermiş adama dedi ki:
– Emin ol, dostum. Ben kötü ruhum.
– Yoksul bir yaşlı kadın, Tanrı aşkı bakımından, tüm Tanrıbilim uzmanlarına yetişip onları geçebilir. İnsanın kusursuzluğu sevgidedir. Size şunu da söyleyeyim, kardeşim: Böyle çok cahil bir kadın, gökyüzünde bilginlerin üzerine yükseltilecektir.