İçeriğe geç

Erdem Yılı Kitap Alıntıları – Kim Liggett

Kim Liggett kitaplarından Erdem Yılı kitap alıntıları sizlerle…

Erdem Yılı Kitap Alıntıları

“Bana cenneti anlat öyleyse Nasıl bir yer?”
Mumun son alevi titreşirken şöyle fısıldadım:
“Cennet dediğin ağaç evdeki bir oğlan, soğuk elleri ve sıcacık kalbiyle.”
Belki de hayaletlerin sana zarar verebilmesi için onlara inanman gerekiyordur.
Tabii bazı erkekler kırılgan şeyleri severler.
Onları kırmayı severler.
Ama kanadı kırık bir kuş olmayacağım.
Hiç kimse için.
Özgüven her şeyin anahtarıdır.’
Sonucu ne kadar acı verici olsa da gerçeği bilmeyi tercih ederim ben.
Kendi doğana, herkesin beklentilerine ters düşmek sürekli mücadeleyle geçen bir hayat demek.
Ama ne gördüğümü biliyorum. Ne hissettiğimi biliyorum.
Onlar adına sihir diyebilirler.
Ben delilik diyorum.
Ama kesin olan bir şey var.
Burada erdem falan yok.
Ölümden hayat doğar.
Eğer gözlerini, kalbini açmaya razıysan sihir etrafımızda, içimizde, tanınmayı bekliyor.
Bazen sevgimizle, öfkemizle ve ikisinin arasında kalan her şeyle dünyayı yakıp kül edebiliriz gibi geliyor bana.
Kendini ışığa açmanın sorunu bu, ışık senden alınınca eskisinden de karanlık hissettiriyor her şey.
Toprağı aşıp çıkmaya çalışan küçük bir filizden daha az ya da daha fazla önemli değilim. Bu dünyada hepimizin bir rolü var. Ve ne kadar küçük olursa olsun,rolümü oynamaya niyetliyim.
Babam, bizi biz yapanın hiç kimse izlemiyorken verdiğimiz küçük olduğunu söylerdi hep. Biz kim olmak istiyoruz?
Her sır eşit değil.
Denemezsen canın da yanmaz.
Belki sadece diğerleriyle bir arada olmamız hastalığı yayıyordur. Zihnin zehri.
Özgüven her şeyin anahtarıdır.
Duvağımız olsa da olmasa da, ahlaksız da olsak azize de, ölüme karşı hepimiz eşitiz.
Belki bizi buraya bağlayan, bilinmeyene duyduğumuz korkudur.
Bir insan hayatı boyunca yaptığı tüm küçük seçimlerin toplamıdır.
Bilgi büyük bir bedelle gelir.
Tabii bazı erkekler kırılgan şeyleri severler.
Farklarımıza rağmen paylaştığımız tek şey bu. Adımızın söylenmesini korkuyoruz.
“Heaven is a boy in a treehouse, with cold hands and a warm heart.”
“Are you afraid of me?” I whisper. “My magic?” “I’m not afraid of you,” he says, watching my lips. “I’m afraid of the way you make me feel.”
“You can keep your dreams,” he whispers. “But I dream only of you.”
“Someday, you’ll get a flower. It might be a little withered round the edges, but it’ll mean just the same. Love’s not just for the marrieds, you know, it’s for everyone.”
I used to think that was my magic—having the power to see things others couldn’t—things they didn’t even want to admit to themselves. But all you have to do is open your eyes.
My eyes are wide open.
Ölüme karşı hepimiz eşitiz.
İnsan ne görmek istiyorsa onu görüyor.
Ölüme karşı hepimiz eşitiz.
Ölürken bile hayal kırıklığından ibaretiz.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
“Artık hiçbir yerde huzurlu değilim. Kendi bedenimin içinde bile.”
“Senden korkmuyorum.” Dedi dudaklarıma bakarak
“Bana hissettirdiklerinden korkuyorum.”
“Ölümden hayat doğar…”
“Zamanın ilerleyişini takip etmeye çalışıyorum ama zihnim gölgelerde kaybolmuş. Hatıralarda.”
Işık senden alınınca eskisinden de karanlık hissettiriyor her şey.
“Ölürken bile hayal kırıklığından ibaretiz.”
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
“Rüyalarım senin olsun,” diye fısıldadı. “Benim rüyalarımda sadece sen varsın.”
“Kendi doğana, herkesin beklentilerine ters düşmek sürekli mücadeleyle geçen bir hayat demek.”
Babam, bizi biz yapanın hiç kimse izlemiyorken verdiğimiz küçük kararlar olduğunu söylerdi.
Durgun sular derin olur.
Gözlerin fal taşı gibi açık ama hiçbir şey görmüyorsun.
Ve tren istasyonundaki kız. Seni görüyorum.
Av ya da rakip olarak değil.
Sende umudu görüyorum.
Bize zayıf cins diyorlar. Her pazar kilisede içimize işleniyor bu, şansı varken sihrini defetmediği için her şeyin Havva’nın suçu olduğunu söylüyorlar ama yine de neden kızların da söz hakkı olmadığını anlayamıyorum. Gizli anlaşmalar, karanlıkta fısıldaşmalar var tabii ki ama niye her şeye oğlanlar karar vermeli? Görebildiğim kadarıyla hepimizin birer kalbi var. Hepimizin beyni var. Görebildiğim sadece birkaç fark var ve erkeklerin çoğu o farklı parçayla düşünüyorlarmış gibi görünüyor.
Olması gereken kişiye dönüştüğü için onu suçlamıyorum. Bir bakıma şanslı bile sayılır. Kendi doğana, herkesin beklentilerine ters düşmek sürekli mücadeleyle geçen bir hayat demek.
Çocukluğuna nasıl veda edersin ki?
Ama bu lanetli yerde bile, içimde öfke, korku ve kin kaynarken bile hala kendimi sihirli hissetmiyorum.
Kendimi güçlü hissetmiyorum.
Vazgeçilmiş hissediyorum.
İnsan ne görmek isterse onu görüyor. Ben de dahil.
Ama ne gördüğümü biliyorum. Ne hissettiğimi biliyorum.
Onlar adına sihir diyebilirler.
Ben delilik diyorum.
Ama kesin olan bir şey var.
Burada erdem falan yok.
Öyle zamanlar oluyor ki hayatın başka yerlerde olduğu gibi devam ettiğini aklım almıyor.
İş buraya kadar gelirse ölümümü ağırbaşlılık ve erdemle karşılayabileceğimi düşünmüştüm hep, tıpkı meydanda darağacına gidişini izlediğim sayısız kadın gibi. Ama böyle ölmenin, canlı canlı derinin yüzülmesinin ağırbaşlı ya da erdemli bir yanı yok.
Etrafında dalgalanan koyu tül kumaşla birlikte bir ölüm meleği gibi görünüyor. İsmi yok. Yüzü yok. Ölüm de tam olarak bu değil mi zaten?
Kasabada kadınların evcil hayvan sahibi olmalarına izin verilmiyor. Evcil hayvanlar biziz.
Sihir gerçek. Belki diğerlerinin inandığı biçimde değil ama eğer gözlerini, kalbini açmaya razıysan sihir etrafımızda, içimizde, tanınmayı bekliyor. Ben bu kızın bir parçasıyım, Ryker da öyle, Michael ve meydanda yanımda dikilip bunun gerçekleşmesini sağlayan bütün kızlar da.
Bu kız hepimize ait.
“Saygının kaybı tehlikeli bir yoldur.”
Bir insan hayatı boyunca yaptığı tüm küçük seçimlerin toplamıdır.
Küçükken her düşüncem yüzümden okunurdu. Nazik bir gülümsemenin arkasına saklanmayı öğrendim.
Sihir gerçek. Belki diğerlerinin inandığı biçimde değil ama eğer gözlerini ,kalbini açmaya razıysan sihir etrafımızda, içimizde, tanınmayı bekliyor
Hepimizin yaraları var ,bazıları diğerlerinden daha görünür.
saygının kaybı tehlikeli bir yoldur
Belki sadece diğerleriyle bir arada olmamız hastalığı yayıyordur
Ne yapmış olursa olsun cezasının burada da sürmesi için hiçbir sebep yok . Duvağımız olsa da olmasa da ,ahlâksız da olsak azize de ,ölüme karşı hepimiz eşitiz.
Babam basit bir işlem olduğunu söylüyor, dürtülerini yok etmek için ufak bir kesik açıp makaslamaktan ibaret, belki söylediği doğrudur ama bence esas acı başka bir yerde yatıyor; bizim aramızda yaşamakta, kendilerinden alınan şeyi her gün tekrar tekrar hatırlamakta.
Bir gün bir çiçek alacaksın. Kenarlardan biraz yıpranmış olabilir ama anlamı yine de aynı. Aşk yalnızca evliler için değildir. Bilirsin, herkes içindir
Ailelerimiz buraya göç ettiğinde birçok farklı dil konuşuluyormuş , tek ortak dil çiçeklermiş. Birine özür dilerim , iyi şanslar, sana güveniyorum, senden hoşlanıyorum demenin ya da hatta beddua etmenin yolu çiçeklermiş. Neredeyse her duygu için bir çiçek var ; artık hepimiz İngilizce konuştuğumuza göre talebin azalmasını beklersiniz ama işte, geleneklere sıkı sıkı yapışıyoruz
Erdem yılı boyunca insanın içine işleyen bir şey olduğunu görmek için sihir gerekmez, hatta keskin bir göz bile gerekmez
Ama ne gördüğümü biliyorum. Ne hissettiğimi biliyorum.
Onlar adına sihir diyebilirler.
Ben delilik diyorum.
Ama kesin olan bir şey var.
Burada erdem falan yok.
Clara ve Penny’nin bir kitabı sırayla bölüm bölüm okuyan sakin sesleri gelirdi.
Yaşamayı bu kadar isteyen bir şeye saygı duymalısın.
Çalı çırpı, dedi. Eskiden her yerde bulunurlardı. Birine rastlamadan evinden dışarı adım bile atamazdın. Buralarda kökünü kuruttular ama otlar böyledir işte. Kökünü kazırsın, dikildiği toprağı yakarsın, yıllarca canlanmaz ama her zaman bir yolunu bulup yine yeşerir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir