Arı İnan kitaplarından Enver Paşa’nın Özel Mektupları kitap alıntıları sizlerle…
Enver Paşa’nın Özel Mektupları Kitap Alıntıları
Ah! Naciye biz ne tuhaf aşıklarız. Bir arada bazen kasten birbirimizi ağlatacak, incitecek sözler arar, tavırlar takınırız. Ayrıldık mı, daha doğrusu ayrılık göründü mü gözlerimiz dolar melûl melûl birbirimize bakar yine ağlarız.
.
Ah! ne olur şimdi yanımda olsaydın, dizinize yatar, başımı okşatır her elemi unuturdum. Yahut düşündüğümden dolayı tekdir buyurur, sonra sebebini öğrenince köleni nevâzişlerine garkederdin.
1916
3 Şubat Perşembe gece saat 1
5/6 Mart 1920
gece 1.30
“ Gönlüm isterdi ki burası (Halep, A.I.) bizim olsun da tekrar eski saraylarını yaptırıp, içinde cicim ile yaşayalım. Fakat yalnız sizinle ” demektedir. Yani neredeyse Halep’i almaktan da önemli olan, Sultanı ile orada, beğendiği o yerlerde birlikte saray yaptırıp yaşamaktır.
“Bana gel diyorsun, fakat düşünmüyorsun ki, yaşadığım
muhit eski İstanbul değil. Bir cehennemdir. Muhakkar, metruk bir kadının yardımcısı Allah’tan başka kimse olamaz. Zamanında bana tapan insanlar, şimdi beni tarassutla zehirlemekten başka işe yaramıyor.”
Doktorlar hastadır diye rapor verdikleri halde, bana izin vermiyorlar. Bu hain İngilizler beni (okunamayan bir bölüm var. A.I.) ölüme mahkûm ediyorlar. Oh! Enver bütün bu
hareketleri yaptıran o amıcam (Vahideddin, A.I.) olacak hain
adamdır ”
Devamlı para sıkıntısı çekilmekte, ayrıca öldürülme olayları da geride kalan partilileri endişe ve korku içinde bırakmaktadır. Gene Kâmil Bey’in ağabeyisine yazdığı 16 Mart 337 (1921) tarihli mektupta Talat Paşa’nın öldürülmesi şu cümlelerle anlatılıyor: “Dün gazetelerde okunacağı veçhile Talat Paşa bir Ermeni tarafından katledildi.”
20 Mart 337 Berlin’den yazdığı mektupta ise, “Dün merhûm Talat Paşa’yı şimdilik “Matheikchhof’’un mahzenine merasim- i mahsûsa ile götürüp koyduk. Ondan evvel gönderilen gazetelerde Ermeni katliâmını hükûmet-i askeriyye marifetiyle yapıldığına ve merhumun size karşı koymadığına dair olan fıkrayı elbet okumuşsunuzdur. Bununla beraber Ali Bey ( Enver Paşa’nın kod adı) gelse de bizi toparlasa diyorlar.”
9 Nisan 1921’de Enver Paşa bu olaydan sadece şöyle söz ediyor: “Bir de İbrahim Beye yazınız. Talat Paşa’nın ailesine gidip, taziye etsin. Ve nasıl yaşadıklarını tahkik etsin. Benim bildiğim kâfi paraları vardır. Eğer sıkıntıda oldukları tahakkuk ederse, kendilerine ayda elli versin teşkilât parasından.
gönderip, Almanya’da paraya çevrilmesini ve hatta Sultan Ha-
. nıma ait bazı şeylerin satılmasını önerirken; “Efendimize 5.500
marka bir inci bilezik a ld ım ” ve “Ekrem Bey ile Sultan Ef.
Hz.’ne aldığım bazı hediyeleri yine pazardan aldığım 500 marklık
bir bavul ile gönderiyorum” demektedir.
Evden anneme bile haber vermeden çıktık. Yalnız
kardeşim Şerafeddin Efendi’ye bir mektup bıraktım. Denari’nin
(İtalyan mimar Denari’nin çocuklarının bakıcısı sıfatıyla kaçıyor.
A.I.) evi St. Antuvan kilisesi civarındaydı. Orada dadı kıyafetine
girdim. Ömrümde ilk defa başımı açıyordum. Denari’nin
kansı bana bir de şapka uydurdu. Sırtıma bir dadı pelerini geçirdi.
Gemiye bizi Kont Kaprini’nin arabası içinde getirdiler.
Italyan gemisinde,- Italyan kuriyesinin kamarasına kilitlediler. Çanakkale’den çıkınca artık serbestledik. Mimar Denari bizi
Birindizi’ye kadar götürdü. Evvelce ve gizlice yapılan yazışmalarla
düzenlendiği gibi, Enver’in eniştesi Nazım Beyle, eşi Hasene
Hanım bizi orada karşıladılar, ilk defa memleketten çıkıyordum
sonra, karısı Naciye Sultan da 1920 başlarında İstanbul’dan ayrılmak zorunda kalıyor. Naciye Sultan, kendi anılarında bu olayı
şöyle anlatmaktadır der Şevket Süreyya Aydemir, “Enver Paşa”
kitabında (İstanbul’u işgal ed en devletlerin temsilcilerinden
biri olan Fransız Generali Franchet d’Esperey evvelâ Dolmabahçe
Sarayı’nı istemiş, onu alamayınca Enver Paşa’mn Kuaıçeşme’deki
yalısını elde etmiş.):
“Kocam ve arkadaşları memleketi terke karar verdiler. Enver,
memleket dışında daha faydalı olacağını sanıyordu. Sulhten
sonra tekrar dönecekti. Bana da beraber gelmemi söyledi.
Fakat çocuğumu bırakamazdım. Kaldım. Mahpeyker bir yaşındaydı. ikinci çocuğuma da gebeydim. Ama bunu henüz bilmiyordum. Hareketinden sonra ondan seyrek haber alıyordum. Gittiğinden uzun bir müddet sonra, Berlin civarında bir çiftlikte olduğunu öğrendim. Almanya’dan gelenler bu haberleri getiriyorlardı. Halbuki ne tehlikeler atlatmış. Bana bunları hep sonradan anlattı.
Rusya kıyısına varınca arkadaşlarından ayrılmış. -Kafkasya’ya
geçip, Nuri Paşa ile bir müdâfaa cephesi kurmak istemiş.
Bir takaya binerek denize açılmış. Fakat Karadeniz’de fırtına
patlamış. Günlerce fırtına devam etmiş. Nihayet gemi Kırım kıyılarına sürüklenmiş. Oradan Berlin’e gitmiş.
Ama bizim başımıza gelenler de başkaydı. Düşman filo ve
kuvvetleri İstanbul’a girince, Fransızlar bizim Kuruçeşme yalımızı
işgal ettiler. Hem de 24 saat içinde binadan çıkmamızı istediler.
Hastaydım. Kızım Mahpeyker de iki taraflı zatürreeden
yatıyordu, işgal Kuvvetleri ise, yalıya doktor gelmesine bile izin
vermediler.
Fransızlar, evin önünde vasıta bile bırakmıyorlardı. Yalnız
Dr. Süleyman Numan Paşa, ancak yaya olarak gelip bize baktı.
Yalının boşaltılması tebliğinden 24 saat sonra ise, hasta olduğumuz halde yalıdan çıkmak zorunda bırakıldık. Yanımızda erkek olarak kimse yoktu. Daire müdürü ile kayınpederim de
tevkif edilmişti. Kimse bize yardım edemedi. Biz Talât Paşa’nın
ailesinin oturduğu binaya, Sultanahmet’teki konağa sığındık.
Kocam bunları duyunca oradan kardeşi Kâmil Bey’i bize
yardıma gönderdi. Ama Kâmil Bey de Almanya’dan İstanbul’a,
binbir dolambaçlı yollarla, ancak 52 günde gelebildi. Hatta yolun
bazı kısımlarını da yürüyerek.. .”
“ 14 Temmuz 1919’da ikinci çocuğum Türkân dünyaya geldi. Tazyik devam ediyordu. Her gün gelip gidip boyuna bir
şeyler soruşturuyorlardı. 1919 sonlanna doğru, artık memleketten çıkmaya karar verdik. Teşebbüse geçtik. Konsültasyonlar yaptırdık. Dışarıda tedavi görecektik. Ama bu sefer d e Babıâli, yani Mütarekedeki Itilâfçı hükümet raporlarımızı kaybediyordu. Yabancı işgal kuvvetleri ise, tabiî teşebbüslerimizi engelliyordu. Sonunda müttefiklerinden gizli olarak, Italyan işgal Kuvvetleri Kumandanı Kont Kaprini’nin yardım ve tertibi ile İstanbul’dan çıkabildik.”
geçip, Nuri Paşa ile bir müdâfaa cephesi kurmak istemiş.
Bir takaya binerek denize açılmış. Fakat Karadeniz’de fırtına
patlamış. Günlerce fırtına devam etmiş. Nihayet gemi Kırım kıyılarına sürüklenmiş. Oradan Berlin’e gitmiş.
memleket dışında daha faydalı olacağını sanıyordu. Sulhten
sonra tekrar dönecekti. Bana da beraber gelmemi söyledi.
iken nişanlanıyorlar. O tarihte Naciye Sultan 12, Enver Paşa
da 30 yaşında. Nikahlan, g ene Enver Paşa B erlin’de iken 1911’de kıyılıyor ve birbirlerini ancak mektupla tebrik edebiliyorlar. Ta baştan beri birbirlerini hiç görmemiş olan çift, ancak mektuplaşarak tanışıyorlar. Bu dönemdeki Enver Paşa’mn Naciye Sultan’a, mektuplarından anladığımız aşkı, onun duygusallığının bir kanıtı. Ya da Saray’a damat olmanın sevinci. Düğünleri ancak 1914 yılında gerçekleşebiliyor. Sekiz yıl süren bu evlilikten iki kız, Mahpeyker ve Türkân, bir oğullan, Ali dünyaya geliyor.
geldiğinde bölgede Moğolistan’dan Gürcistan’a kadar bağımsızlık hareketleri yaygınlaşmış ve yoğunlaşmıştı. Halk kendisini “Yaşa Enver Paşa, Yaşasın Turan, Yaşasın din-i Muhammedi diye karşıladılar.
Enver Paşa-Kardeşi Kâmil Bey, Kâmil Bey-Enver Paşa mektuplaşmalarını içeren bu yapıt; özellikle- Enver Paşa’nın kişiliği hakkında bize çok ilginç ip uçlan vermektedir. Tarih araştırmacılarının da en önemli kaynakları, ilk elden belgeler ve onlardan çıkarılacak sonuçlardır.
Doğal olarak kişilerin yakınlarına yazdıkları mektuplar
özeldir ve belki de saklı kalmalıdır. Ama bu kural, Enver Paşa
kadar hakkında -iyi ya da kötü – çok konuşulan meşhur bir kumandan olunca değişiyor. Bir devre damgasını vurmuş olan
Enver Paşa, özel mektuplarında da, karar verdiği ya da yaptığı
işleri-yakınlarına son derece içten anlatıyor
Ştettin’den ve yollardan gönderdiğiniz mektupları aldık. Bugün
İstanbul’dan gazeteler geldi, hemen bir kısmını gönderiyorum.
Evvelsi akşam toplanıldı. Atîdeki kararlar ittihâz olundu:
1. Şimdilik paranın gayr-ı kâfi olmasından yalnız Türkçe ve
Arapça bültenler çıkması ve bunu temin etmek için bir defaya
mahsûs olmak üzere 8800 mark sarfı.
İş yoluna girdikten sonra gazete sarfiyâtı mâhiye 5000 markı
az geçecektir.
2. Şevki Bey’in avdet ve azîmeti için sarfedilecek 16500
markın bu mûmâileyhe teslimi (Kendisi bir hafta içersinde hareket
edecektir).
3. Abdülaziz Caviş ile llyas Bey’e mâhiye 2000 er markla
yardım. Fuat Bey için vazifesinden avdetinde düşünülecektir.
Fuat Bey’in yol masrafı ile beraber elimizden yekten 35000
mark kadar bir para çıkmış olacak. Kalan para ile ancak iki ay daha çalışılabilecektir, İlyas Bey bir ev buldu, bir kaç güne kadar buraya taşınacaktır. Ziya Bey henüz bahsettiğiniz emâneti getirmedi. Çocuklar ve efendimiz sıhhattedirler. Ellerinizden öper, muvaffakiyetlerinizi temennî ederim efendim.
bir isim bulmanızı rica etmiştim. Biz şimdilik kendisine Hamidiye
diye çağırıyoruz. Ma’a-haza validesi bu ismi beğenmiyor, sizden
başka bir isim istiyoruz.
Grunwald, 14 Şubat 336
1 Kânûn-ı sânî 336
Efendim,
5 Kânûn-ı evvelde yazdığınız altı mektubunuzu bugün Doktor
Fikret Bey’den teslim aldım. Bundan evvel takdim ettiğim mufassal mektubumda da arz ettiğim veçhile şimdiye kadar otuza yakın mektubunuzla kadar da telgrafınızı aldık. Dün aldığım son telgrafınızda Nazım Bey’in geleceğini ve gelinceye kadar lâzım gelen parayı kısmen bulabilmek için eşyanın bir kısmını satmamızı emrediyorsunuz. Bunun için yengemin muvafakati üzerine evde mevcûd eski gümüş şamdan, leğen, ibrik ve saireyi ve eğer daha ziyâde para ederse mevcûd vazoları satmağa karar verdik. Ma’ahaza hiç bir şeyi satmadan
Nazım Bey gelinceye kadar beklemeye de gayret edeceğiz.
Yengeme ait mektupları kendisine verdim. Cevaplarını yazıyor.
Zat-ı âlinize leffen takdim edeceğim. Sahibine göndermek lutfûnda bulunmanızı istirhâm ederim.
Yengemin azûmeti hakkındaki son kararı telgrafla bildirmiştim.
Safâhatını mektublarımla arz etmiştim. Maatessüf bizi aldattılar.
Müsâade eder gibi göründüler. Arkadan da İngilizleri müsâade
etmemeye teşvik ettiler. Son teşebbüsümüzde lngilizler gibi
Fransızlar da gitmemize mâni oldular. Şu vaziyyet karşısında sulhü beklemekten başka hiç bir çare kalmadı. Asıl mesele sulhtan sonra izin verecekler mi? Fakat herhalde yengemin, Avrupa’da tedavi ihtiyâcı vardır. Sonra da zevci kat’iyyen gelip kendisini burada göremez. Bu hususta hatt-ı hareketimizi herhalde siz tayîn etmelisiniz. Sonra onu da arzetmek isterim. Burada bize ne para ciheti ile, ne de diğer suretle yardım edecek hiç bir kimse yoktur. Yengem, Bâkî Bey’i çağırtıp bizzât söylediği, rica ettiği halde bizden kardeşinin aldığı 3.000 lirayı bile iade etmedi. Sonra sizin bize yardım edeceğini söylediğiniz Viyana’da benim gördüğüm tüccardan şimdiye
kadar hiç bir haber gelmedi. Ma’a-haza ben onun adamlarından
burada bir çoklarını gördüm. Bana selâm bile vermiyorlar. Para ciheti
ile elân sıkıntıdayız. Nazım Bey’in vekili burada yok. Yazdığımız
telgrafa cevap vermedi. Borçlarımız olmasa yengem gayet iyi,
vâridâtıyla geçinebilir. Maaşı 340 lira, akaretten 120 lira, motorlu
mavuna 500 lira ki, mâhiye 1000 liraya yakın iradı vardır. Bir de
başımızdan bu büyük Dere Çiftliği belası kalkarsa, o zaman mükemmel geçinebilecek. Büyük Dere’nin vâridâtı 500, sarfiyâtı ise 1200 liradır. Açıktan her ay 700 lira oraya gidiyor. Eyüb Sabri Bey, Evrenos Zade Abdurrahman Bey ve daha birkaç Rumeli Beyleri bir şirket teşkil edip bizim çiftliği tutmak istiyorlar. Geçen gün gidip araziyi gösterdim. Odun kat’iyyatı yapmamak şartıyla ne kadar îcâr verirlerse kabul edeceğiz. Maamâfîh biz 7.000 lira istedik. Tabiî üç sene üzerine îcâra verilecek. Menekşe çiftliği tarlaları değirmen ile Yunus Ağa’ya seneliği 900 liraya üç seneliğine îcâra verildi. Mer’ayı da bu sene 600 liraya Koço Efendi’ye verdik. Cendere bahçeleri de seneliği 600 liraya üç sene üzerine kiraya verildi, lhtimâl siz îcâra vermeyi doğru bulmuyorsunuz. Fakat bir sene tecrübe ettim.
Biz işletmekten aciziz. Başında bizzât bulunmaz isek % 100 zararlıyız. Nitekim Cendere bahçelerini geçen sene 3.000 liraya yakın bir para verdik, beş para alamadık.
Burada hepimiz sıhhatteyiz. Hep sizi düşünüyor ve muvaffakiyetinize dua ediyoruz. Paşa babamdan muntazam haber alıyoruz. İyidir, mahsûs selâmı var, gözlerinizden öpüyor. Ben de hürmetle ellerinizden öper, cevabınıza intizâr ederim efendim.
Kâmil
Biz işletmekten aciziz. Başında bizzât bulunmaz isek % 100 zararlıyız.
ile elân sıkıntıdayız. Nazım Bey’in vekili burada yok. Yazdığımız
telgrafa cevap vermedi. Borçlarımız olmasa yengem gayet iyi,
vâridâtıyla geçinebilir.
meşhur kumandanı Ama evvelâ insan. Doğrularıyla, yanlışlarıyla,
hayalleriyle ve sevgisiyle insan
Ankara 1996
Arı inan
Özerdim ile yeni yazıya çevirdik. Prof. Neşet Çağatay da okunamayan kısımlarda yardımlarını esirgemedi. Teşekkür ederim. Yalnız bazı kısımlar gene de okunamadı. Ayrıca mektupların hepsini bu kitaba alamadım.
araştırmacılara yardımcı olacağı kanısındayım.
yapıldığı bir zamanda, Naciye Sultan’a bazı günler 3-4 mektup yazacak zaman ayırabiliyor. Bu da çökmekte olan bir imparatorluğun Savunma Bakam ve Başkomutanına, herhalde
zaman zaman yanlış kararlar aldırabilecek derecede etkili oluyor.
Enver Paşa acaba bir Sultan Hanım ile evlenmeseydi ne
olurdu? suali akla geliyor. Sultana olan sevgisinin mi, yoksa
duygusallığının mı, ya da hayalperestliğinin veya ihtirasının mı
zararını daha çok gördü? Bunu kıyaslamak zor ama, tarih elbette
ki hükmünü verecektir.
ileride Bulgarlara karşı yürüyecek orduya kumanda eder, o vakit
öcümü alırım
burada da veya icab eden her yerde de memleketimizin selâmetini temine muvaffak olacağım. Fakat burada her adımda
dur, yapma gitme diye emreden korkak amirlerin ali altında
kaldıkça, kahrımdan patlamak işten bile değil. Düşman kaçıyor
bana dur emrini veriyorlar
iken, elimizdeki bu mükemmel askerle işte böyle rezil oluruz.
Sultanım! ne olurdu, dizinin dibinde “marche funebre”inizi
işiterek bol bol ağlamak saadetine nail olaydım. Belki teskin-i
alam eder, istikbâlle pençeleşmek için lâzım gelen kuvveti iktisâb
ederdim
Fakat kahramanca düşmanla dövüşe dövüşe. Edirne’nin düşmesi
herhalde eskiden tasavvur edildiği gibi, kendi elimizle
düşmana teslimden evlâdır. Böyle hiç olmazsa namusumuzu
tamamlamış, ecdadımızın kılınçla zaptettikleri bir yeri düşmana
elimizle teslim etmemiş olduk, işte bendeniz bununla müteselli
oluyorum ”
şimdi ne yalan söyleyeyim, resminizi almakla daha ziyâde
fenalaştım. Evvelce tahayülâtım bir esasa istinâd etmediği için
sizi özlüyor, fakat şimdiki kadar büyük bir şiddet-i iştiyâk duymuyordum. Fakat resminizi aldığımdan beri, her fırsatta, bazen odamda başkası varken bile masamın gözünü açıp, bakmaktan kendimi alamıyorum diyerek duygularını ve isyânını Sultanına böyle dile getiriyor.
“ Ne olur bu güzel şehirde (Edirne) sizinle beraber bulunsaydık.
Beraberce buraya girseydik. Öyle isterdim ki, hayvanımın
tırnaklarının bastığı yerlere yüz süren, üzengilerimi
öpen Edirne halkı, bütün bu hürmeti size göstersin ”
bilirim ki, siz sultanıma lâyık olabilmek için daha pek büyük
hizmetler yapmaya muvaffakıyet lazım. Ve inşâallah da muvaffak
olacağım Bütün Talât Bey, Cemal Bey, Halil Bey vs.
yine gelmişlerdi. Son kararı verdim. Ve onlar da doğruca Sadrazam
Paşa’ya gittiler. Bugün yarın evvelâ sıram olduğundan
dolayı Mîralâylığa (albay) terfih edileceğim. Sonra da Balkan
Harbi dolayısıyla kıdemime 3 sene zam olunacak. Ve nihayet
bu hafta içinde mîrlivâlıkla (tuğgeneral) Harbiye Nezâretine
tayın olunacağım. Cemal Bey de Bahriye Nâzırı olacaktır ”
hakkındaki müsaadeniz üzerine Talât Beye ve diğer arkadaşlara
kat’i kararımı bildirdim. Hep sevindiler.
Şimdi İzzet Paşa Arnavutluk Prensliği için tarafımızdan
namzet konuyor, yakında bu hususta çalışmak için gidecektir.
O halde bendeniz yeni vazifeye geçeceğim. Bütün ordu zâbitanının
bendenize olan itimadından mâadâ, ordunun ıslahı için
yegâne ümidin bendenizde olduğuna kani olmaları vazifemi
teshil edecek. Böylece inşâallah memleketimize iyi iş görmeğe
muvaffak olacağım. Tabiî bütün bu işler fevkalâde mahremdir
güzelim; hele İzzet Paşa’nın Arnavutluk Prensliğini şimdilik
kimse duymamalıdır ”
hakkındaki müsaadeniz üzerine Talât Beye ve diğer arkadaşlara
kat’i kararımı bildirdim. Hep sevindiler.
için de nasihat ediyor ve kendisinin o anda nerede olduğunu
anlayabilmesi için harita okumayı öğrenmesini öneriyor. Bu
arada Enver Paşa şöyle de bir çelişki yaşıyor: Harbiye Nâzırı
(Savunma Bakanı) olmasını teklif ederlerse, “evet” diyeyim mi
diye Sultan Hanımın düşüncesini soruyor. İmparatorluğun en
önemli ve sorumluluk isteyen bir mevkiine gelmeye aday olurken
ya da isterken, 13 yaşında bir çocuğun söz sahibi olabilmesini
düşünmek olanaksız. 13 yaşında bir Sultan Hanım olmasından
öte, son derece de kapalı bir hayat yaşadığını, dünyadan haberi olmadığını Sultan Hanım kendisi söylüyor:
Yazları Nisbetiye köşkünde, kışları Feriye sarayında
otururduk Hayat sarayımızın, köşkümüzün duvarları içinde
geçerdi Diğer köşkler ve saraylarla hiç ilişiğimiz olmazdı. Diğer
saraylarla, diğer aile mensuplarımızla, akrabalarımız olan
şehzadeler ve sultanlarla karşılıklı ziyaretler olmazdı Yanyana
olan kardeş saraylarının arasında bile yüksek duvarlar vardı.
Her aile kendi hususî âleminde yaşardı Şehzadeler ve sultanlar
için bir mektep de yoktu
öldüğümü duyunca hiç olmazsa bir kerecik olsun görüşmediğimize esef etmeyecek mi? dedim. Ruhum düşününüz, Allah aşkına düşününüz her an böyle bir hâle maruz bulunduğum halde, en ziyâde esef ettiğim sizi görmeden ölmektir ”
geride kalan partilileri endişe ve korku içinde bırakmaktadır.
Gene Kâmil Bey’in ağabeyisine yazdığı 16 Mart 337 (1921) tarihli
mektupta Talat Paşa’nın öldürülmesi şu cümlelerle anlatılıyor:
“Dün gazetelerde okunacağı veçhile Talat Paşa bir Ermeni
tarafından katledildi.”
gönderip, Almanya’da paraya çevrilmesini ve hatta Sultan Hanıma ait bazı şeylerin satılmasını önerirken; “Efendimize 5.500
marka bir inci bilezik aldım ” ve “Ekrem Bey ile Sultan Ef.
Hz.’ne aldığım bazı hediyeleri yine pazardan aldığım 500 marklık
bir bavul ile gönderiyorum” demektedir.
İttihad ve Terakkinin durumu o günlerde çok zorlaşmıştır.
kardeşi Kâmil Bey ile evleniyor. Anlaşılıyor ki, hem çocuklarına
hem de Naciye Sultan’a en kötü günlerinde en büyük
yardımcı olan Kâmil Bey, Enver Paşa’nın ölümünden sonra da
ailenin başı ve koruyucusu oluyor.
son defa beraber olmak fırsatını buluyorlar.
benimle yaşamak istemiyorsan üzülme efendi, “ben seni istemiyorum, senden bıktım” de, ben de o zaman anlar, senin başından defolur gider, sen de ben de rahat ederiz
muhit eski İstanbul değil. Bir cehennemdir. Muhakkar, metruk
bir kadının yardımcısı Allah’tan başka kimse olamaz. Zamanında
bana tapan insanlar, şimdi beni tarassutla zehirlemekten
başka işe yaramıyor.”
şeyler soruşturuyorlardı. 1919 sonlarına doğru, artık memleketten çıkmaya karar verdik. Teşebbüse geçtik. Konsültasyonlar yaptırdık. Dışarıda tedavi görecektik. Ama bu sefer de Babıâli, yani Mütarekedeki Itilâfçı hükümet raporlarımızı kaybediyordu. Yabancı işgal kuvvetleri ise, tabiî teşebbüslerimizi engelliyordu. Sonunda müttefiklerinden gizli olarak, Italyan işgal Kuvvetleri Kumandanı Kont Kaprini’nin yardım ve tertibi ile İstanbul’dan çıkabildik.”
Bu işin nasıl düzenlendiğini anlattıktan sonra Naciye Sultan
devam ediyor: Evden anneme bile haber vermeden çıktık. Yalnız
kardeşim Şerafeddin Efendi’ye bir mektup bıraktım. Denari’nin
(İtalyan mimar Denari’nin çocuklarının bakıcısı sıfatıyla kaçıyor.
A.I.) evi St. Antuvan kilisesi civamdaydı. Orada dadı kıyafetine
girdim. Ömrümde ilk defa başımı açıyordum. Denari’nin
kansı bana bir de şapka uydurdu. Sırtıma bir dadı pelerini geçirdi.
Gemiye bizi Kont Kaprini’nin arabası içinde getirdiler.
Italyan gemisinde,- Italyan kuriyesinin kamarasına kilitlediler.
Çanakkale’den çıkınca artık serbestledik. Mimar Denari bizi
Birindizi’ye kadar götürdü. Evvelce ve gizlice yapılan yazışmalarla
düzenlendiği gibi, Enver’in eniştesi Nazım Beyle, eşi Hasene
Hanım bizi orada karşıladılar, ilk defa memleketten çıkıyordum.
Sonra bir kaç gün Roma’da kaldık. Sefir Galib Kemali Bey
bize yardım etti. Pasaport verdi. Berlin’e telefon edildi. Karşımıza
telefonda Talât Paşa çıktı. Fakat Enver’den haber yoktu.
Bir Alman tayyaresiyle Rusya’ya uçmuş. (1 Nisan 1920 tarihli
Enver Paşa’nıb Naciye Sultan’a mektubu: “Sevgili Karıcığım, iki
gün sabahın beşinden, on ikisine kadar bir çok defalar uçmaya
teşebbüs ettikten sonra, nihayet tayyaremiz kırıldı. Biz de uçamadık.) Hakkında hiç bir haber alınamamıştı. Roma’dan Berlin’e hareket ettik. Berlin’e vardık. Ama çilelerimiz bununla bitmeyecekti ki
iken nişanlanıyorlar. O tarihte Naciye Sultan 12, Enver Paşa
da 30 yaşında. Nikahlan, g ene Enver Paşa B erlin’de iken 1911’de
kıyılıyor ve birbirlerini ancak mektupla tebrik edebiliyorlar. Ta
baştan beri birbirlerini hiç görmemiş olan çift, ancak mektuplaşarak
tanışıyorlar. Bu dönemdeki Enver Paşa’mn Naciye Sultan’a,
m ektuplarından anladığımız aşkı, onun duygusallığının bir
kanıtı. Ya da Saray’a damat olmanın sevinci. Düğünleri ancak
1914 yılında gerçekleşebiliyor. Sekiz yıl süren bu evlilikten iki
kız, Mahpeyker ve Türkân, bir oğullan, Ali dünyaya geliyor
evlenmede, Enver Paşa’mn karısına çok büyük bir sevgi duyduğunu
her mektubunda görmek mümkün. Naciye Sultan’ın
babası Şehzade Süleyman Efendi. Şehzade Süleyman Efendi,
Sultan Abdülmecid’in yedi erkek evlâdından biri. Abdülhamid
ve Vahideddin kardeşleri
Belcivan yakınlannda Türkmen Beylerinden Çeçen
Bey ile birlikte bir Bolşevik asker koluyla savaşırken öldürüldü.
(Şevket Süreyya Aydemir “Enver Paşa” kitabında ölüm tarihi
için 4 Ağustos 1922 diyor. A.I.) Mezan Çegan köyünde idi. 1996
yılında Türkiye’ye getirildi
çatışmalar gerekeceğini düşünüyordu. Moğol ordularına teslim olmayı inatla reddeden Gav Tay-şianğ, güçlerini Cin-şa Irmağı boylarında yerleştirdi ve düşmanını bekledi. Kubilay’ın birlikleri ırmağın karşısına Kasım ayında ulaştılar. Karşıdaki gücün büyüklüğünden pek de çekinmediği anlaşılan Kubilay, savaşçılarına koyun postlarını şişirerek sallar yapmalarını
söyledi
Almanya’da para sıkıntısı çekilmektedir ama, alışkanlıklar israfı doğurmaktadır. Örneğin 10 Temmuz 338 (1922) tarihli mektubunda Kâmil Bey şöyle yazar ağabeysine:Gönderdiğiniz altınları da aldık. Vaziyyetimiz çok sıkılmış idi Berlin’de 16 odalı ferah, rahat bir yer bulduk Möblesini satın almak suretiyle 2 milyon marka eve usulü dairesinde, hükümetin müsaadesiyle sahib olabildik. Ev vaktiyle kısmen büro halinde olduğu için yeni bir kısım möble, bilhassa Efendimize (Naciye Sultan’a) bir piyano almak mecburiyetinde bulundum . Bunlar için de 1 milyon mark sarfettim. Bu parayı Sultan Efendimizin üç tek taş elması ile bir inci kolyesini satarak temin ettik.Bu suretle evde ceman yekûn 14 kişi besliyoruz.”
Enver Paşa ise, 29 Temmuz 1921 tarihli mektubunda:“ Para meselesi pek firaklıdır. Çıldırmak işten bile değil. Buna rağmen ben burada kasadan maaşıma mahsuben olarak Sultan Efendi Hazretlerine bazı şeyler takdim ettim. Ne yapayım hoşuma gitti. Ve dünyada da malûm ya! başka eğlencem yok. Fakat değirmenin suyu duracak gibi bir hâl aldı. Pek sık. Sonra ne yaparsan yap. İdarenin yoluna bak. Olmazsa cicimin bazı şeylerini satar eylülü getirirsiniz Sonra bu ay elbise parası 16.000 mark diyorsunuz
12 Temmuz 1921 tarihli mektupta Rusya’dan bazı şeyler gönderip, Almanya’da paraya çevrilmesini ve hatta Sultan Hanıma ait bazı şeylerin satılmasını önerirken; “Efendimize 5.500 marka bir inci bilezik aldım ” ve “Ekrem Bey ile Sultan Ef. Hz.’ne aldığım bazı hediyeleri yine pazardan aldığım 500 marklık bir bavul ile gönderiyorum ” demektedir.
Naciye Sultan’ın bir hayli kızgın tarihsiz bir mektubunda da, Enver Paşa’nın “gel” demelerinin mümkün olamayacağını anlatan eşi, “Ben Kâmil ile değil, senin ile izdivâç ettim. Eğer benim ile yaşamak istemiyorsan üzülme efendi, “ben seni istemiyorum, senden bıktım” de, ben de o zaman anlar, senin başından defolur gider, sen de ben de rahat ederiz diyor. Bu mektubun başında “îki sene İstanbul’da bir sene Berlin’de. Her an üzüntüyle sensiz geçen günler dediğine göre, mektubun yazılış tarihi 1921 ya da 1922 başları olmalı.Enver Paşa’nın Sultanından bıkması tabii söz konusu değil ama, Rusya’daki serüveni bırakıp gelmeyi de -eşine bütün sevgisine rağmen- başaramıyor.24 Aralık 1920’de Enver Paşa karısı ve çocuklarıyla İsviçre’de son defa beraber olmak fırsatını buluyorlar.Enver Paşa’nın ölümünden sonra Naciye Sultan, Enver Paşa’nın kardeşi Kâmil Bey ile evleniyor. Anlaşılıyor ki, hem çocuklarına hem de Naciye Sultan’a en kötü günlerinde en büyük yardımcı olan Kâmil Bey, Enver Paşa’nın ölümünden sonra da ailenin başı koruyucusu oluyor.
14 Temmuz 1919’da ikinci çocuğum Türkân dünyaya geldi.
ailenin başı ve koruyucusu oluyor.4 Teşrinisani 1921 tarihli m ektubunda Enver Paşa kardeşine şöyle demektedir: “Sultanım ve yavrularım sana emânettir. O nlann dünyada benim için herşey olduğunu düşünerek, vazifeni, kandaşlığını ona göre ifâ et. Senin mertliğine güvenerek, biraz müsterihen hareket edeceğim .”-Almanya’da para sıkıntısı çekilm ektedir ama, alışkanlıklar israfı doğurmaktadır. Örneğin 10 Temmuz 338 (1922) tarihli m ektubunda Kâmil Bey şöyle yazar ağabeysine:Gönderdiğiniz altınlan da aldık. Vaziyyetimiz çok sıkılmış idi Berlin’de 16 odalı ferah, rahat bir yer bulduk Möblesini satın almak suretiyle 2 milyon m arka eve usulü dairesinde, hüküm etin müsaadesiyle sahib olabildik. Ev vaktiyle kısm en büro halinde olduğu için yeni bir kısım m öble, bilhassa Efendimize (Naciye Sultan’a) bir piyano almak mecburiyetinde bulundum . Bunlar için de 1 milyon mark sarfettim.