Osman Balcıgil kitaplarından En Hüzünlü Eylül kitap alıntıları sizlerle…
En Hüzünlü Eylül Kitap Alıntıları
&“&”
Kalabalıkların önüne din adamları düştüğünde, korkarım.
Hayat bir hikaye gibidir. Ne kadar uzun olduğu değil ne kadar güzel olduğu önemlidir.
Bağnazlığı, bapnazlığın bataklığından daha iyi nerede hissedebilirsin?
Söyledim ve ruhumu kurtardım.
Hayat bir hikaye gibidir.Ne kadar uzun olduğu değil ne kadar güzel olduğu önemlidir.
Bu topraklarda genç insanlar, kendilerinden önce işi berbat etmiş büyüklerinin pisliklerini temizlemek için daha gözlerini açar açmaz bataklığa dalıyorlar.
Bayrağımızı gördüğümüz zaman gözlerimizin yaşarmasının, İstiklâl Marşımızı okurken duygulanıyor olmamızın ardında, zamanında yaşanmış çok ama çok büyük dramlar ve sonunda elde edilen daha da büyük bir zafer vardı.
Saatlerce bravo yavrum! Diye sırtı sıvazlanan güruh, kendisine “Yeter artık bu kadar!” Dendiğinde, söyleneni de söyleyeni de ciddiye almayacaktır.
Gazeteler sabun köpüğüdür. Sadece sıradan insanlar gazetelere itibar ederek düşünce geliştirirler.
İktidarın besleyip büyüttü bir dernek demek, onun ayak işlerini yapacak insan malzemesi demektir.
Devlet ve hükümet iki ayrı mekanizma. Hükümet, seçili olduğu süre zarfında ve yasalar çerçevesinde devlette hükmü geçen siyasi parti demek. Tersinden söylenecek olursa, devlet hükümetlere oyuncak edilmeyecek, devamlılığını olması gereken bir müessese.
İktidar da dahil olmak üzere hiçbir şeyi paylaşamama, her şeye birden sahip olma arzusu, ötekilere yukardan bakma, küçümseme, her seferinde Amerika’yı yeniden keşfetme, doğruya doğru yanlışa yanlış dememe, arkadan dolaşıp üç puan alma, pusu kurma, devletin malını deniz gibi görme, bal tutan parmağını yalaması, yalan dolan… Daha sayayım mı?
66 yıl geçmiş. Yine de gerçek demokrasiye ulaşma yolunda bir arpa boyu yol gidebilmiş değiliz. Ciddi bir zihniyet değişikliğine gitmezsek, 2000’lerde bile Avrupa’yı yakalayamayacağız. Siyasiler şu anda kullanmakta oldukları çoktan köleleşmiş doğulu tarzı terk etmedikçe, torunlarımızın torunları bile kurtulmaz bu açmazdan.
Meseleleri çözülmemiş bir ülkede yaşıyoruz. Her kuşak üstesinden gelemediği ya da gelmek istemediği konuları kendinden sonraki kuş‘a havale ediyor. Çocuklarımız dünyaya gözlerini, bizim halledemediğimiz tartışmalı konularla açıyor. Bugün tartıştığımız hiçbir konu yeni değil. Az önce arkadaşımdan aktırdığım gibi, İttihat terakki partisinin kurulduğu 1889’dan bu yana…
Düşünceleriniz ne kadar Halishane olursa olsun, önüne uygulanmak üzere konulan toplumun uyum gösterdiği ölçüde başarılı olur.
Din, kuşkusuz inanmakla ilgili ve sadece inananla inanılan arasında kalması gereken bir kurumdu.
Özellikle çok partili döneme geçtiğimiz son on yıldır, politikacılar topluma şirin görünmek, halk adamı vasfi taşıdıklarını göstermek ve böylelikle yeniden seçilmek için sizden biriyim pozu kesiyorlar. Yüksek perdeden ve kabadayı edasıyla konuşmalar, işçiye, köylüye yaranma halleri hep bu nedenle gırla gidiyor. Bırak hakikaten halkın içinden gelenleri, iyi okumuş olanlar bile böyle davranarak sözde şirinlik yapıyor.
Parlamento denildiği zaman benim aklıma aynı zamanda toplumun en okuryazarlarının bir araya geldiği kurum geliyor. Böyleyse, içinde yaşadıkları toplum ne olursa olsun onu daha ileriye götürme görevini üzerlerine almış olmuyorlar mı?
Hayat bir hikaye gibidir. Ne kadar uzun olduğu değil ne kadar güzel olduğu önemlidir.
&”Hafiza-i beşer nisyan ile maluldür. &”
Devlet ve hükümet iki ayrı mekanizma. Hükümet, seçili olduğu süre zarfında ve yasalar çerçevesinde devlette hükmü geçen siyasi parti demek. Devlet, hükümetlere oyuncak edilmeyecek, devamlılığı olması gereken bir müessese.
Geride kalanlara sizi hatırlatacak bir şeyler bırakmak ne kadar güzel.
Bürokratların en önemli özelliği budur. Hiçbir zaman ellerindeki imkanın yeterli olmadığını söylemeye yanaşmazlar. Böyle söylerlerse devletin zayıf olduğunun düşünüleceğini zannederler.
Din, kuşkusuz inanmakla ilglili ve sadece inananla inanılan arasında kalması gereken bir kurumdu. Üzerine tartışmak kırgınlıktan, kızgınlıktan, yıkımdan başka hiçbir işe yaramazdı. İnsanlık, geçen iki bin yıla yakın zaman içinde bunun örneklerini sıkça yaşamıştı.
Hayat bir hikaye gibidir. Ne kadar uzun olduğu değil ne kadar güzel olduğu önemlidir.
Zannedilir ki kol kırılmış, yen içinde kalmıştır. Gerçekte kalmaz!
Kırılan kol yen içinde kaldığından bakım görmez, bir başka deyişle yara sağalmaz.
Bu da zaman içinde zehirlenmeye yol açar, kangrenle neticelenir."
Kırılan kol yen içinde kaldığından bakım görmez, bir başka deyişle yara sağalmaz.
Bu da zaman içinde zehirlenmeye yol açar, kangrenle neticelenir."
Bilirsiniz, ağlamanın kaçınılmaz olduğu durumlar vardır."
“Sürprizleri az olan, hayata bizden önce merhaba diyenlerin kurguladığı, bizim de bayılarak yaşadığımız müşterek bir soluk alıp verme durumuydu sürdürdüğümüz hayat.”
“Öyle bir üç ay yaşayalım ki bir yıla bedel olsun.”
“Hayat bir hikaye gibidir. Ne kadar uzun olduğu değil ne kadar güzel olduğu önemlidir.”
Bağnazlığı, Bağnazlığın bataklığından daha iyi nerede hissedebilirsin?
Genlerimizde vardı bütün kabahati karşımızdakilere atmak. Bizden öncekileri bize bir enkaz devrettiklerini, en büyük kötülüklerin seleflerimizden kaynaklandığını temcit pilavı gibi tekrarlar, sonra da onların kaldığı yerden, aynen onların metotlarıyla çalışmaya devam ederdik.
Bir kemanın telini sonsuza kadar geremezsiniz. Kopar. Toplumlar da keman teli gibidir.
Kötü kötüdür. İyi iyidir. Öyle değil mi? Biz de değil. Benden olan iyidir, geri kalan herkes kötüdür.
Din, kuşkusuz inanmakla ilgili ve sadece inananla inanılan arasında kalması gereken bir kurumdu. Üzerine tartışmak kırgınlıktan, kızgınlıktan, yıkımdan başka hiçbir işe yaramazdı. İnsanlık, geçen iki bin yıla yakın zaman içinde bunun örnekleri sıkça yaşanmıştı.
6-7Eylül olaylarında yaşanan zulümleri,katliamları,talan ve yağmaları yönetenler kimlerin üstüne yıktı dersiniz?Hiç alakası olmayan sosyalist,kominist diye düşman gördüğü Türk aydınlarının üzerine yıktı.Vay be,bir taşla iki kuş vurmuş oldu,ne âlâ memleket!!!
Kimdi bunlar? Aziz Nesin, Hasan İzzettin Dinamo, İlhan Berktay, Hulusi Dosdoğru,Nihat Sargın, Kemal Tahir,Dr Müeyyet Boratav, Dr Can Boratav.Bunlar ilerleyen zamanlarda kitaplarında 6-7 Eylül olaylarını hep bahsedeceklerdir.
Kimdi bunlar? Aziz Nesin, Hasan İzzettin Dinamo, İlhan Berktay, Hulusi Dosdoğru,Nihat Sargın, Kemal Tahir,Dr Müeyyet Boratav, Dr Can Boratav.Bunlar ilerleyen zamanlarda kitaplarında 6-7 Eylül olaylarını hep bahsedeceklerdir.
Kıbrıs sorunu konusunda Kahire’ de yapılan toplantıda Arap Birliği siyasi komisyonu sonunda kararını vermiş ağırlığını Yunanistan tarafını tutarak koymuştu.Bu haberi okuyan babam kendini tutamayıpGel de şu Arapları sev şimdi"dedi.
Yahu bunlar hep mi hain,soylarında mı var, bunlar bize hiçbir zaman dost olmayacaklar"dedi.
Yahu bunlar hep mi hain,soylarında mı var, bunlar bize hiçbir zaman dost olmayacaklar"dedi.
İngilizler sadece kendinden yanadırlar.Bugün rüzgârlar böyle esiyor, yarın değişebilir.
Din adamları Devlet işlerine karıştığında,meseleler içinden çıkılmaz hale geliyor.Hep böyle oldu,hiç de geri durmazlar nedense?"
Chp ülkeyi tek parti olarak yönettiği dönemde çok büyük sınavdan geçti.Halkın zihnine despot bir parti olarak yerleşti.Toplum 1.ve 2.Dünya Savaşı boyunca çektiği zorluğun bedelini İsmet Paşa &‘ya ödetmeye devam ediyor.İnsanlar chp ye karşı yıllar boyunca biriktirdiği öfke nedeniyle, bugünkü yoksulluğu görmezden geliyor.Hatta içinden geçtiğimiz kötü dönemi de geçmişte olup bitene bağlıyor.Menderes ve arkadaşları da halkın biriktirmiş olduğu bu öfkeyi çok iyi kullanıyor, elinden geleni yapıyor.
Ağalar için topraklarını kaybetme, tarikatlar ve şeyhler için ikinci plana atılma, mutaassıplar için din ve devlet işlerinin ayrılması önemliydi.Rumlar mübadele, Ermeniler sürgün, Kürtler Dersim, Yahudi ler varlık vergisi nedeniyle CHP ye kızgındılar.
Lena henüz çocuktu. İyi ki de öyleydi. Bazen biz onu büyütüyorduk, arada bir de o bizi çocuklaştırıyordu.
Din, kuşkusuz inanmakla ilgili ve sadece inananla inanılan arasında kalması gereken bir kurumdu.
İktidar da dahil olmak üzere hiçbir şeyi paylaşamama, her şeye birden sahip olma arzusu, ötekilere yukarıdan bakma, küçümseme, her seferinde Amerika’yı yeniden keşfetme, doğruya doğru yanlışa yanlış dememe, arkadan dolaşıp üç puan alma, pusu kurma, devletin malını deniz gibi görme, bal tutanın parmağını yalaması, yalan dolan…
Ne demelerini bekliyorsunuz Allah aşkınıza ? Görevleri bu! Şehirde ve ülkede her şeyin yolunda gittiğine milleti inandırmak zorundalar.Ancak böyle davranırlarsa makamlarında oturmayı sürdürebilirler.Öyle değil mi?
Bizim insanlarımız kadar çok politika konuşan başka bir toplum var mıdır, bilmiyorum.
Hayat bir hikaye gibidir. Ne kadar uzun olduğu değil ne kadar güzel olduğu önemlidir."
Bir insan içinde yaşadığı toplumu bu kadar ağır bir biçimde eleştirebilir miydi?
Eleştirebiliyormuş demek ki!
Eleştirebiliyormuş demek ki!
Dixi et salvavi animam meam."
Söyledim ve ruhumu kurtardım.
Söyledim ve ruhumu kurtardım.
Farkında mısınız, yüz yıldır gün yüzü görmedi bu memleketin çocukları. Bu topraklarda genç insanlar, kendilerinden önce işi berbat etmiş büyüklerinin pisliklerini temizlemek için, daha gözlerini açar açmaz bataklığa dalıyorlar."
Yarıda bırakamayağımız, içinden sıyrılıp çıkmak zorunda olduğumuz bir kabusun tam ortasındayız!
Zannedilir ki kol kırılmış, yen içinde kalmıştır. Gerçekte kalmaz. Kırılan kol yen içinde kaldığından bakım görmez. Bir başka deyişle yara sağalmaz. Bu da zaman içinde zehirlenmeye yol açar, kangren ile neticelenir.
Din, kuşkusuz inanmakla ilgili ve sadece inananla inanılan arasında kalması gereken bir kurumdu. Üzerine tartışmak, kırgınlıktan, kızgınlıktan, yıkımdan başka hiçbir işe yaramazdı.!!
Bazen sevinirken üzülür, bazen de üzülürken sevinirsiniz. Böyle olunca, uçlar birbirini bir şekilde dengeler. En iyisi sevinirken sevinmektir ama galiba bu yalnızca çocukluk yıllarında olur."
Meseleleri çözülmemiş bir ülkede yaşıyoruz. Her kuşak üstesinden gelemediği ya da gelmek istemediği konuları kendinden sonraki kuşağa havale ediyor. Çocuklarımız dünyaya gözlerini, bizim halledemediğimiz tartışmalı konularla açıyor…"
Hayat bir hikaye gibidir.Ne kadar uzun olduğu değil ne kadar güzel olduğu önemlidir."
Bir yas, beş yıl süreyle her gün ve yirmi dört saat tutulur mu?
………… kuşkusuz evet!
………… kuşkusuz evet!
Din, kuşkusuz inanmakla ilgili ve sadece inananla inanılan arasında kalması gereken bir kurumdu. Üzerine tartışmak kırgınlıktan, kızgınlıktan, yıkımdan başka hiçbir işe yaramazdı."
Aslında en doğru yerdeydim. Bağnazlığı, baznazlığın bataklığında daha iyi nerede hissedebilirsin?
Hayat bir hikaye gibidir. Ne kadar sürdüğü değil, ne kadar güzel olduğu önemlidir.
“Hayat bir hikaye gibidir.Ne kadar uzun olduğu değil ne kadar güzel olduğu önemlidir.”
Bir kemanın telini sonsuza kadar geremezsiniz. Kopar. Toplumlar da keman teli gibidir.
Köy yanarken deli kız saçını tararmış.
Toplumlar ne yapacaklarını düşünerek karar veremezler.
30 Ağustos gecesi, milli bayram olduğu için çok önemliydi şüphesiz.
Dini devlet düzeni haline getirmiş bir imparatorluktan, demokrasiyi bütün kurum ve kurallarıyla çalıştıran bir ulus devlete dönmek kolay bir iş değildi. Hatta imkansızdı. Atatürk ve arkadaşları bu imkansızı gerçekleştirdi.
… Meseleleri çözülmemiş bir ülkede yaşıyoruz. Her kuşak üstesinden gelemediği ya da gelmek istemediği konular kendinden sonraki kuşağa havale ediyor. Çocuklarımız dünyaya gözlerini, bizim bizim halledemediğimiz tartışmalı konularla açıyor.
Sürprizleri az olan, hayata bizden önce merhaba diyenlerin kurguladığı, bizim de bayılarak yaşadığımız müşterek bir soluk alıp verme durumuydu sürdürdüğümüz.
Toplumlar ne yapacaklarına düşünerek karar vermezler Suzan.Yöneticiler onların yerine düşünürler.Sokaktaki insandan beklenen, seçtiği yöneticilerin arkasında durmasıdır o kadar.Kötü bir şey söylediğimin farkındayım.Bu modelin ideal bir toplum modeli olmadığını kabul ediyorum.Ama böyle…
Gazeteler sabun köpüğüdür.Sadece sıradan insanlar gazetelere itibar ederek düşünce geliştirirler.
Hayat bir hikaye gibidir. Ne kadar uzun olduğuna değil ne kadar güzel olduğu önemlidir.
Çocukluğumuz burnumda tüttü…
….Menderese ve arkadaşları da Allah için, halkın biriktirmiş olduğu öfkeyi çok iyi kullanıyor, unutturmamak için elinden geleni yapıyorlardı……
…kendini bu kadar önemseme, vereceğin oy denizde bir damla misali……