İçeriğe geç

Ekonomik Çelişkiler Sistemi ya da Sefaletin Felsefesi Kitap Alıntıları – Pierre-Joseph Proudhon

Pierre-Joseph Proudhon kitaplarından Ekonomik Çelişkiler Sistemi ya da Sefaletin Felsefesi kitap alıntıları sizlerle…

Ekonomik Çelişkiler Sistemi ya da Sefaletin Felsefesi Kitap Alıntıları

İşçi, nişanlısına bir takı, küçük kızına bir kolye, oğluna bir
kol saati almak için ter döküyor, yoksunluklara katlanıyor,
iliği emiliyor: Siz ise, sizin verginizi, yani para cezanızı ödemedikçe
onu bu mutluluktan mahrum bırakıyorsunuz
Üreticiyi tüketiciden ayıran tasarruf nisabı vergisi yalnızca
tüketiciye yöneliktir; bu da, servetler mutlak anlamda eşit
olsaydı, kapitaliste, yalnızca ödemesi gereken payı bırakırdı;
Nihayet, ordu, mahkemeler, polis, okullar, hastaneler,
güçsüzler yurdu, sığınma ve ıslah evleri, kamu görevleri ve
din; toplumun proletaryanın savunulması, özgürleşmesi ve
rahatlatılması için yarattığı tüm bu şeylerin bedelini öncelikle
proletarya ödemekte, bakımını o üstlenmektedir, daha
sonra da bunlar proletaryaya karşı yöneltilmekte ya da proletarya
bunlardan yararlanamamaktadır; öyle ki, öncelikle
kanını emen kast için, yani kapitalistler kastı için çalışan
proletarya, kamçıyla döven kast için de, yani üretken olmayanlar
için de çalışmak zorundadır.
Aile, eğer deyim yerindeyse, toplumun tipik hali, organik
molekülü değildir. Ailede, Bay de Bonald’ın çok iyi gözlemlemiş
olduğu gibi, tek bir ahlaki varlık, tek bir ruh, tek bir can,
Kutsal Kitap’ın deyişiyle, tek bir ten vardır. Aile, monarşinin
ve ataerkilliğin tipik hali ve beşiğidir; otorite ve hükümranlık
fikri ailede barınır ve korunur, devlet içinde ise giderek
silinir. Tüm antik ve feodal toplumlar aile modelinde örgütlenmiştir;
modem demokrasi özellikle bu eski ataerkil oluşuma
karşı çıkar ve isyan eder.
Anında, başınızın
en ufak bir işaretiyle, kalabalık bir milis harekete geçer, silaha
sarılır ve savaş düzenine geçer. Ve halk, çalışmasına rağmen,
ve özellikle çalıştığı için sefaletin kendisini yiyip bitirdiğinden
şikayet ettiğinde, toplum sizden yaşaması için gerekenleri
istediğinde, siz hayır işlerinizi sayıp dökersiniz! Tüm
enerjiniz var olanı korumak içindir, tüm erdeminiz düşler
içinde uçup gider! Sahte bir sofu gibi, babanızı beslemek yerine,
onun için dua edersiniz! Söylüyorum size, sizin misyonunuzun
sımnı biliyoruz biz: Siz, bizim yaşamamızı engellemek
için varsınız. Nolite ergo imperare,* defolun!..
İlkel toplulukta tüm insanlar eşittir; çıplaklıkları ve cehaletleriyle
eşittir; yeteneklerinin sonsuz gücüyle eşittir.
Ekonomistler genellikle bu özelliklerden yalnızca birincisini
kabul ederler: İkinciyi tamamen ihmal ederler ya da görmezden gelirler.
Ben Afrika’da kanat çırpan kelebejJin
Kuzey Amerika’da yarattığı kasırgayı istiyorum.
Ben kaos istiyorum!
Ben kaos istiyorum !
Tanrısallığa dair tüm önermelerin ya da hipotezlerin bir insan biçimcilikten kaynaklandığını ve Tanrı’nın başlangıçta bir idealden başka bir şey olmadığını, daha doğrusu, insanlığın hayaleti olduğunu ileri sürüyorum. Dahası, Tanrı fikrinin otorite ve zorbalık ilkesinin temeli ve tipik hali olduğunu; bizim amacımızın, bu hayaletin ortaya çıktığı her yerde,
bilimde, çalışmada, kamu işlerinde yok edilmesi, en azından tabi kılınması gerektiğini ileri sürüyorum.
Dinde Tanrı, politikada Devlet, ekonomide Mülkiyet; işte, kendine yabancılaşmış insanlığın kendi elleriyle teslim olduğu ve günümüzde artık reddetmesi gereken üçlü biçim budur.
Ne diyorum ki ben? İşte sizin rıza göstermeyeceğiniz şey tam da budur. Hiyerarşisiz bir toplum hayal edemeyeceğiniz için, siz kendinizi otoritenin havarisi yaptınız; iktidara tapınan sizler, iktidarı güçlendirmekten ve özgürlüğün ağzına kilit vurmaktan başka bir şey düşünmüyorsunuz; sizin gözde
özdeyişiniz, halka rağmen halkın iyiliğini sağlamak gerektiğidir; iktidarın ve politikanın ortadan kaldırılması yoluyla toplumsal reforma başlamak yerine, size gereken şey, iktidarın ve politikanın yeniden inşaasıdır.
Toplumumuz kendini olaylara gebe hissetmekte ve gele­cekten endişe etmektedir
Tanrı­sallığa batmış vaziyetteyiz, anıtlarımız, geleneklerimiz, yasalarımız, fikirlerimiz, dillerimiz ve bilim­lerimiz, her şey bu yok olmaz batıl inanca bulanmıştır, bu olmadan ne konuşabiliriz ne de hareket edebiliriz, düşüne­meyiz bile.
İnsanın kendi bencilliği içinde sıkılmaktan ve ölmekten başka yapacak bir şeyi yok­tur.
Etrafımda uzanan ve ruhumun derinliklerinde açılan bu yalnızlık ne korkunç!
Tanrılar çekip gitmiştir!
-Taptığın bu Tanrı, ey insan, bu Tanrı ki sen onu iyi, adil, her şeye kadir, bilge, ölümsüz ve kutsal yarattın, sensin o: Bu mükemmellik ideali senin imgendir
Melekler, azizler, bakireler cennette Tanrı’yla birlikte hüküm sürer.
Kendini tanım­layan her tanrısallığın sonu, kokuşmuşluk ve kuru gürültü­dür.
Sınırlandırılmaya izin veren her egemenliğin sonu demagojidir
Tanrı’nın gerçekliği ya da gerçek dışılığı hakkında kesinlikle hiçbir yargıda bulunamayız.
Ben Afrika’da kanat çırpan kelebeğin
Kuzey Amerika’da yarattığı kasırgayı istiyorum.
Ben kaos istiyorum!
İnsanın doğuştan gelme kötülük eğilimi yoktur, onun temayüllerini bozan şey yaşadığı ortamdır.
Sık sık Tanrı’dan ve atalardan söz edilmeye başlamışsa ya canınız ya da paranız isteniyor demektir.
Hatta insanların doğasında şu çok daha önemlidir: Maddi ve ma­nevi imkanları ne kadar azsa, bunları elde etme isteğini de o kadar az duyarlar. En sefil vahşiler ve insanların en az aydınlanmış olanları en az şeye ihtiyaç duyarlar, durumları­nı değiştirme arzusu en zor bunlarda uyandırılır; dolayısıyla, insanın çalışma yoluyla belli bir refahı önceden sağlamış olması gerekir ki, ancak bundan sonra, refah sevgisi diye adlandırdığım, durumunu iyileştirme ve yaşamını mükemmelleştirme ihtiyacını belli bir canlılıkla hisseder.
İnsanlık başından itibaren senin için
mücadele etti, ey özgürlük, sen hükümran olasın diye biz bu yeni ve büyük devrim için çalışıyoruz. Toplumun despotizmi altında bilincin öldüğünü ve seni kaybetme korkusuyla seni her gün kurban etmem gerektiğini bilmiyor musun?
Fakat zeka, kendiliğindenlik, gelişme ve yaşam; yani varlığın gerçekliğini en yüksek derecede oluşturan her şey, insan için olduğu kadar toplum için de temeldir ve toplumları yönetenin sanat, yani zevk ve keyfilik değil, -doğal ilişkilerin incelenmesi olan- bilim olması buradan kaynaklanır. Her toplumun, ideologların eline geçer geçmez çökmesi de
buradan kaynaklanır.
Ben, her düzen düşüncesinin kaynağı olan hükümran bir zeka hipotezinden yola çıkarken, nasıl olur da dini ve politik tutucular beni toplumların düzenini bozmakla suçlayabiliyorlar? Ben Tanrı fikrinin anlamını ve içeriğini ararken, nasıl olur da yarı-Hıristiyan demokratlar beni Tanrı’nın düşmanı olarak lanetler ve cumhuriyete ihanetle suçlarlar?
Analizci ruh, hiç durmadan sorgulayan ve itiraz eden yorulmak bilmez İblis, dini dogmatizmin kanıtını er ya da geç arayacaktı.
Insan, insan olarak, asla kendisiyle çelişkiye düşemez; kendi içinde bulunan Tanrı’nın direnişi ona büyük acı verir, kafası karışır. Doğanın tüm kendiliğindenlikleri, yazgısal Varlığın tüm teşvikleri, evrenin tüm tanrı ve iblisleri insanda birleşir. Bu güçlere boyun eğdirmek, bu anarşiyi disipline etmek için insanın aklından, tedrici düşüncesinden başka bir şeyi yoktur: işte, yüce dramı oluşturan budur, bu dramın beklenmedik olayları, bütünlükleriyle, tüm varoluşların nihaî nedenini oluşturur. Doğanın ve insanın yazgısı Tanrı’nın metamorfozudur: Fakat Tanrı tükenmez, mücadelemiz de ezelidir.
Tanrı inancı şüpheli bir kanaate dönüştüyse, bu
benim suçum mu? İlahi bir varlık karşısında duyulan yalın kuşku
zayıf bir ruhun belirtisi olarak görülüyorsa ve tüm felsefi
ütopyalar arasında artık kimsenin katlanamadığı tek ütopya buysa,
bu benim suçum mu? Riyakarlık ve aptallık her yerde bu kutsal yafta
altında gizleniyorsa, bu benim suçum mu?
Kredi, özü gereği ve hedef olarak, piyango gibi, her zaman için verdiğinden daha fazlasını ister; verdiğinden daha fazlasını istemeden yapamaz: Yoksa kredi olmaktan çıkar. Dolayısıyla her zaman kitleler soyulur ve hangi kisve altında olursa olsun, bu, emeğin sermaye tarafından karşılıksız sömürülmesidir.
Tanrı’nın yollarına akıl sır ermez demeyin bize artık!
Bizim her bir ilerlememiz Tanrısallığı ezdiğimiz bir zaferdir.
İnsanın, zeki ve özgür olmak için birinci görevi, Tanrı fikrini ruhundan ve bilincinden kovmaktır. Çünkü Tanrı, eğer varsa, özünde bizim doğamıza düşmandır, biz asla onun otoritesine bağlı olmamalıyız.
Doğa, insanı toplumsallaştırdı.
Bırakın din yapacağını yapsın, topluma dair kaygı duymayın!
insanın doğuştan gelme kötülük eğilimi yoktur, onun temayüllerini bozan şey yaşadığı ortamdır.
Toplumsal düzen kusurludur ve bu düzende bir şeyler hep eksiktir.
Adaletsizlikten gelen üzüntü Tanrı’nın bir bağışıdır; ne mutlu onlara ki ağlıyorlar!
İnsanlık, Tanrı gibi, her şeyi hiçten üretir.
Siz doğadan fazlasını aldınız, kardeşlerinize fazlasını verin!
Üslûp için üslûp günümüzde baştan savma edebiyatı ve fikirsizliği, aşk için aşk, oğlancılığa, istimnaya ve fahişeliğe yol açtı; sanat için sanat anlaşmazlıklara, kötü taklide, çirkinliğe tapınmaya vardı.
hayır, diye karşılık verir komünist, emekçinin olumlu yarışının hedefi, kamu yararı, kardeşlik ve sevgi olmalıdır.
İmtiyaz ya da özgürlük; hangi tarafı seçerseniz seçin, imkânsıza ve saçmaya varırsınız.
Düşünen ve çalışan insanlığın tüm çabası, bireysel ve toplumsal tüm spekülasyon, kolektif zenginliğin ayrılmaz parçası olarak, bu yasaya boyun eğer.
Toplumsal iktisadın amacı olan zanginlik, sanatın amacı olan güzellikle, ahlâkın amacı olan erdemle, metafixiğin amacı olan doğruyla aynı varlık koşullarına tabir
kredinin zorunlu müttefiki hileli iflâstır; mülkiyet suiistimal yuvasıdır; ticaret bir talih oyunu halini alarak yozlaşır, hatta kimi zaman hile yapmak bile serbesttir.
İşte sizin hukukunuz, sizin adaletiniz, sizin siyasal iktidarınız; işte mülkiyet!
Bütün değerler emekten doğar ve esasen ücretlerden meydana gelir; başka bir deyişle , hiçbir servetin kökeninde imtiyaz yoktur, servet yalnızca el emeğiyle değer kazanır.
diyor ki anti-sosyalistler, liman diye bir şey yok; insanlık Tanrı’nın himayesinde, papazların, filozofların, hatiplerin ve ekonomistlerin rehberliğinde ilerliyor, devr-i alemimiz hiç bitmeyecek.
Yalnızca hatırlayın ve unutmayın ki, merhamet, mutluluk ve erdem, tıpkı vatan, din ve aşk gibi birer maskedir
böyle Tanrı’ya böyle halk!
Tanrı fikrinin bilimsel, yani ampirik bir kanıtlamasına ihtiyacımız vardır: Oysa, bu kanıtlama asla denenmedi. Teoloji kendi mitlerinin otoritesi üzerinde dogmatikleşirken, felsefe kategoriler yardımıyla tasavvurda bulunurken, Tanrı transandantal kavrayış durumunda kaldı, yani aklın erişemeyeceği bir şey olarak kaldı ve hipotez varlığını hep korudu.
insan, binlerce evrim geçirerek kendinin bilincine varmış Tanrı’dır.
Sınırlandırmaya izin veren her egemenliğin sonu demogojidir; kendini tanımlayan her tanrısallığın sonu, kokuşmuşluk ve kuru gürültüdür.
Tüm teodisenin (ilm-i ilâhinin) kökeninde ateizm yatar.
İnsanlığın bir yaratıcıya, tek Tanrı’ya, tanrılara ihtiyacı varsa, bir tanrı elçisine de ihtiyacı vardır: Cennet, cehennem ve buraların sakinleriyle ilgili hikayelerin teogonisi, insan düşüncesinin bu düşleri, evrenin zıddıdır ki bazı filozoflar bunu tanrının düşü olarak adlandırmıştır.
İnsan hemcinsini onun icın ölecek kadar sevebilir ; onun için çalışacak kadar sevemez.
Çalışma özgürlüğümüzün eğitimidir.
İsyan kuvvetinin bastırıldığı her toplum ilerleme için ölü bir toplumdur.
Ve siz okur,çünkü okur olmadan yazar olmaz siz benim eserimin yarısısınız.
Sık sık Tanrıdan ve atalardan söz edilmeye başlanmışsa ya canınız ya da paranız isteniyor demektir.
Sık sık Tanrıdan ve atalardan söz edilmeye başlanmışsa ya canınız ya da paranız isteniyor demektir.
Sık sık Tanrı’dan ve atalardan söz edilmeye başlamışsa ya canınız ya da paranız isteniyor demektir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir