Peter Hollins kitaplarından Einstein Gibi Düşünmek kitap alıntıları sizlerle…
Einstein Gibi Düşünmek Kitap Alıntıları
“Genellikle söyleyeceklerimizin büyük bir kısmını bilinçdışı şekilde filtreleriz. Bunun sebebi, yalnızken ve düşüncelerimizi kimse duyamayacakken bile çoğunlukla yargılanmaktan korkmamızdır.”
“Hiçbir şeyi göründüğü şekliyle kabul etmemelisiniz. Her zaman dersinizi çalışıp olayların iç yüzünü araştırmalısınız.”
“Bilgiyi kullanmazsanız kaybedersiniz.”
“Biz insanlar, rakamlardan fazlasıyız ve bu, geleneksel akademik anlayışın ötesinde var olan zekâ ve deha türlerini anlamayı gerektirir.”
“Muhtemelen baktığınız her yerde bir ilham kaynağı mevcut. Sadece gözlerinizi açıp neyi çözmeye çalıştığınızı anlamanız gerekir.”
“Elbette ki her birimiz farklı deneyimlerin özetiyiz; ancak aynı zamanda düşünüş biçimimizi etkileyen farklı kültürlerin, geleneklerin ve toplumsal koşullanmaların bir sonucuyuz.”
“Tüm eğitim hayatımız boyunca bize nasıl düşüneceğimiz öğretilmedi. Derslerden nasıl geçeceğimiz, bilgileri nasıl ezberleyeceğimiz öğretildi; peki ya kendi adımıza düşünmek? En iyi ihtimalle bir yaratıcı yazarlık dersi almış olabilirsiniz; en kötü senaryodaysa öğretmenler her zaman haklı olmak zorunda olduğundan bu konuda bile cesaretiniz kırılmıştır.”
Mevcut sorunu çözmüş olmanız, o sorunu nasıl çözeceğinizi bildiğiniz anlamına gelmez!
İnsanlar tembeldir ve belli ki bu durum, çoğunlukla bizim zararımıza olacak şekilde, düşünme ve eyleme geçme biçimimizi etkiler.
Eleştirel düşünce geliştirmek, daima yapılması en zor şeydir; çünkü yıllar boyu yerleşmiş, sezgilerinize güvenmenizi söyleyen o içgüdüyle ve evrimle savaşırsınız.
Sağduyu, işin içine dahil olan tüm faktörleri doğru şekilde tarttıktan sonra akılcı bir sonuca varmak becerisidir. Elbette ki bu beceriyi edinmek zordur. Çoğumuz için, esnetmeye alışkın olmadığımız zihinsel kasları kullanmayı gerektirir. Çünkü içimizden gelen sese ya da içgüdülerimize güvenerek ilerlemek isteriz. Acele kararlar verir, tüm faktörleri gözden geçirmeyiz. Hiç yakınında bile değilken, bütün bilgilere sahip olduğumuzu varsayarız. Duygularımızdan etkileniriz, bu da burnumuzun ucundaki kanıtlara karşı bizi kör edebilir.
( ) Her ne olursa olsun aklınıza gelen ilk şeyi söyleyiverin Bir fikrin iyi ve tartışabilir yanları üzerinde kafa yormayın, sadece her fikre açık olun ve yolunuza devam edin .( )
Hiçbir şeyi göründüğü şekliyle kabul etmemelisiniz. Her zaman dersinizi çalışıp olayların iç yüzünü araştırmalısınız.
Atletik bir müsabakaya gireceksek, uyumamız, vücudumuzu isıtmamız ve esnememiz gerektiğini içgüdüsel bir şekilde bilir, ancak aynı şeyi zihinlerimiz için yapmayı önemsemeyiz. Daha çok gevşeyip hiçbir şey yapmadığınızda zihninizin serbestçe gezindiği bir alana girer, buradan şarj olmuş ve zinde bir şekilde geri dönersiniz.
Araştırmalara göre insanlar her gün kabaca öğle vaktinde ve akşam altıda zihinsel uyanıklıklarının ve canlılıklarının zirvesinde olma eğilimindedirler; bu iki zirve arasında bir yükseliş olur, sonunda da en az noktasına kabaca 03.30 da ulaşır.
Tükenmek oldukça gerçek bir risktir; özellikle de sürekli başarmayı, ilerlemeyi gerektiren günümüz modern çağında neredeyse herkesin, tam zamanda mesleğinin yanı sıra, ek kazanç sağlamak için bir işi daha vardır. Yaşamlarımızda en fazla fayda sağlamak için profesyonel ve sosyal olarak her anımızı bilinçli olarak aktivitelerle doldurma peşindeyiz.
Birini ikna etmek istiyorsanız karşıt kanıtları daha önemsiz gösterebilir, kendi kanıtlarınızı da daha çok vurgulayabilirsiniz. Genellikle insanların bir şeyi sunmada belirli bir sebebi vardır: Bu yüzden bunu hesaba katmalı ve hemen hemen her şeye ihtiyatla ve bir miktar şüpheyle yaklaşmalısınız. Aynı zamanda bilgiyi yorumlamada kendi ön yargılarınızı da incelemelisiniz çünkü sizin de bilinç dışı ön yargılarınız veya tercihleriniz olabilir.
Einstein, diğer insanlardan ne açıdan farklı olduğu sorusunu, samanlıkta iğne araması istenen sıradan bir insanın iğneyi bulduğunda aramayı bırakacağını söyleyerek yanıtlamıştı. Ancak o, bahsedilmeyen ya da farklı biçimlerdeki olası tüm iğneler için samanlığı tamamını araştırırdı. Buradaki tek amaç, sorunları çözebilmek için mümkün olduğunca çok denemede bulunmaktır.
Şüphecilik ve şüphe, araştırma ve sorgulamaya götürür; sorgulama da bilgeliğin başlangıcıdır.
-Clarence Darrow
-Clarence Darrow
Koku,anıları tetiklemede bilhassa etkilidir; çünkü beyindeki fiziksel konumu,anıların işlendiği hipokampusa en yakın olanıdır.
Araştırmalara göre insanlar her gün kabaca öğle vaktinde ve akşam altıda zihinsel uyanıklıklarının ve canlılıklarının zirvesinde olma eğilimindedirler; bu iki zirve arasında bir yükseliş olur, sonunda da en alt noktasına kabaca 03:30’da ulaşır.
Mütemadiyen doğru soruları sormaya başlarsanız, doğru yanıtları keşfetme yolunda ilerlersiniz.
Bazen daha az bilginin de faydası olur, çünkü böylece daha az unsura odaklanırsınız.
Toplumsal koşullanma en iyi şartlarda, birinin bakış açısını anlamanız ve dile gelmeyen düşünceleriyle motivasyonlarını çözmeniz için size özel bir içgörü katabilir. Ancak çoğu zaman başkalarının bakış açılarını görme ve anlamada, hatta burnunuzun ucundaki gerçeği fark etmede sizi daha beceriksiz kılacaktır.
Gerçekten de genel anlamda toplumsal koşullanma ve sabit düşüncedeki tehlikenin sebebi budur. İçinizde öyle derinlere kazınmışlardır ki dünyayı o şekilde algılarsınız ve farklı fikirlerin farkında bile olmazsınız.
Pareto ilkesine göre, keyfinizin %80’i harcayacağınız %20’lik bir çaba ve mücadeleden gelir; ancak o %20’lik nihai değere erişmek için %80’lik bir çaba sarf etmeniz gerekir. Başka bir deyişle, sizi %80 mutlu edecek bir şey için sadece %20 çaba harcamanız gerekir.
Genellikle en iyi fikirler, en kötülerden doğarlar.
Bilgiyi kullanmazsanız kaybedersiniz.
Doğru soruları sormak, en az yanıtları bilmek kadar önemlidir
İspanyol psikolog Silvia Alava insanların, gördüklerinin %5’ini, kokladıkları şeylerinse %35’ini hatırladıklarını keşfetmiştir.
Kararsız kalmamızın sebebi, olumsuz şekilde yargılanmak istemeyişimizdir. Yani bu, seçicilik meselsinden ziyade bir güven meselesidir.
Sadece duymak istediklerinizi mi duyuyorsunuz? Bununla baş etmenin en yaygın yolu, düşüncenizdeki dezavantajı veya en güçsüz yanı alıp perspektifle kendi kendinizle tartışın.
Ne kadar üretirseniz gerçek başarıya ulaşma şansını artar çünkü en iyi çözümler genellikle başlangıçta kullandığınız düşünce parçaları üzerine inşa edilir.
Prof. Flavio Frohlich’in yaptığı çalışmalar alfa dalgalarının, bellek gelişimi, yaratıcı düşünme ve genel anlamda mutluluk artışıyla bağlantılı olduğunu göstermiştir.
Üç eleştirel düşünce modeli :
1-Altı Kısımlık Facione Eleştirel Düşünce Modeli
2- RED Düşünce Modeli
3- Paul-Elder Eleştirel Düşünce Modeli
1-Altı Kısımlık Facione Eleştirel Düşünce Modeli
2- RED Düşünce Modeli
3- Paul-Elder Eleştirel Düşünce Modeli
Gerçek kılığına girmiş bir fikri ayırt edebildiğinizde, insanların mantıklarındaki boşlukları da görmeye başlarsınız.
Kazanamayacağınızı hissettiğiniz için daha az zarar görme umuduyla hiç eyleme geçmemeyi tercih edersiniz.
Ağaçlar yüzünden ormanı görememek.’ ve ‘Orman yüzünden ağaçları görememek.’ Büyük resmi gözden kaçıracak kadar detaylara odaklanmamalısınız.
Indiana Üniversitesinde yürütülen araştırmalar, bir şeyle aranıza psikolojik mesafe koymanın, onu daha soyut kıldığını, öte yandan psikolojik yakınlık duyulan şeylerin daha somut ve kişisel olduğunu göstermiştir.
Merak ve şaşırma vurgusunu kullandığınızdan emin olun; çünkü savunmacı bir yaklaşıma sebep olan şüphe vurgusundan çok daha hoş karşılanır.
Genellikle en iyi fikirler, en kötülerden doğarlar.
Gerçekte bireyler, kanıt yerine kendilerine içgüdüsel olarak mantıklı gelen hikayelere kanma eğilimindedirler.
Kurbağa popülasyonuna ilişkin kuru veriler ve istatiklerdense, bankaya giden kurbağa hakkındaki bir hikayeyi hatırlamak çok daha kolaydır.
Hiçbir şeyi göründüğü şekliyle kabul etmemelisiniz. Olayların iç yüzünü araştırmalısınız.
Haklı olmaya bayılırız ve hatalı olabileceğimizi düşünmek bile istemeyiz
“Eleştirel düşünce geliştirmek, daima yapılması en zor şeydir; çünkü yıllar boyu yerleşmiş, sezgilerinize güvenmenizi söyleyen o içgüdüyle ve evrimle savaşırsınız.”
Olasılık, olaydan olaya belirgin şekilde değişmiyorsa, büyük ihtimalle tesadüfi şansa güveniyorsunuz demektir.
Tüm eğitim hayatımız boyunca bize nasıl düşüneceğimiz öğretilmedi. Derslerden nasıl geçeceğimiz, bilgileri nasıl ezberleyeceğim iz öğretildi. Peki ya kendi adımıza düşünmek? En iyi ihtimalle bir yaratıcı yazarlık dersi almış olabilirsiniz. En kötü senaryodaysa öğretmenler her zaman haklı olmak zorunda olduğundan bu konuda bile cesaretiniz kırılmıştır.
Sağduyu, işin içine dahil olan tüm faktörleri doğru şekilde tarttıktan sonra akılcı bir sonuca varmak becerisidir. Elbette ki bu beceriyi edinmek zordur. Çoğumuz için, esnetmeye alışkın olmadığımız zihinsel kasları kullanmayı gerektirir. Çünkü içimizden gelen sese ya da içgüdülerimize güvenerek ilerlemek isteriz. Acele kararlar verir, tüm faktörleri gözden geçirmeyiz. Hiç yakınında bile değilken, bütün bilgilere sahip olduğumuzu varsayarız. Duygularımızdan etkileniriz, bu da burnumuzun ucundaki kanıtlara karşı bizi kör edebilir.
Kısa süreli bellekteki bir şeyi unutmak,
yetersiz kodlamanın sonucuyken;
uzun süreli bellekteki bilgiyi unutmak,
hatalı geri çağırmadan kaynaklanır.
yetersiz kodlamanın sonucuyken;
uzun süreli bellekteki bilgiyi unutmak,
hatalı geri çağırmadan kaynaklanır.
Einstein, diğer insanlardan ne açılardan farklı olduğu sorusunu, samanlıkta iğne araması istenen sıradan bir insanın, iğneyi bulduğunda aramayı bırakacağını söyleyerek yanıtlamıştı. Ancak o, bahsedilmeyen ya da farklı biçimlerdeki, olası tüm iğneler için samanlığın tamamını araştırırdı. Buradaki tek amaç sonunları çözebilmek için mümkün olduğunca çok denemede bulunmaktır.
Mantıklı düşünmenin önündeki başlıca engellerden biri de sabit düşüncedir. Bu, dünyayı yalnızca kendi deneyimleriniz ve toplumsal koşullanmalarınız penceresinden görmeye kalkışmaktır.
Buna, ister eski kafalılık isterseniz de farklı görüş açılarını değerlendirmeye isteksizlik deyin, bu yaklaşım mantıklı düşünceye zarar verir: çünkü insanlar tamamen öznel olaylardan nesnel bir dünya görüşü yaratma eğilimindedir.
Buna, ister eski kafalılık isterseniz de farklı görüş açılarını değerlendirmeye isteksizlik deyin, bu yaklaşım mantıklı düşünceye zarar verir: çünkü insanlar tamamen öznel olaylardan nesnel bir dünya görüşü yaratma eğilimindedir.
Düşünülmeyeni düşünün, sonra da neler olacağını görmek için bunu sürdürün.
Bir odanın ortasında boynunda bir iple tavana asılı, ölü bir adam var. Odada hiçbir şey yok, odaya giriş veya çıkış da yok. Sadece adamın altında bir su birikintisi var.
Peki bu adam nasıl ölmüş?
Peki bu adam nasıl ölmüş?
Belleğinizi geliştirmek daha mantıklı ve berrak düşünmeye giden yolda atabileceğiniz en büyük adımlardan biridir.
Kararsız kalmamızın sebebi, olumsuz şekilde yargılanmak istemeyişimizdir. Yani bu, seçicilik meselesinden ziyade bir güven meselesidir.
Janet ve Daniel bir masada ölü bulundular ve etraflarında sadece cam kırıkları ve su vardı. Peki nasıl öldüler?
Çünkü düşünmek zordur.’..!
İnsanlar tabiatları gereği, hedeflerine ulaşmak için çok çalışmak ya da gerekenden fazlasını yapmak istemez. Mümkünse hiç çaba göstermeden amaçlarına ulaşmayı arzu ederler.
Tüm eğitim hayatımız boyunca bize nasıl düşüneceğimiz öğretilmedi. Derslerden nasıl geçeceğimiz , bilgileri nasıl ezberleyeceğimiz öğretildi; peki ya kendi adımıza düşünmek?
Ağaçlar yüzünden ormanı görememek.’ ve ‘Orman yüzünden ağaçları görememek.’ Büyük resmi gözden kaçıracak kadar detaylara odaklanmamalısınız.
her ne olursa olsun aklınıza gelen ilk şeyi söyleyiverin Bir fikrin iyi ve tartışabilir yanları üzerinde kafa yormayın, sadece her fikre açık olun ve yolunuza devam edin.
Unutmayın: %1 susuzluk, bilişsel becerilerin %5 azalmasına sebep olabilir. Özellikle de yaratıcı bir girişimin eşiğindeyseniz en ufak şeylerin bile önemi vardır.
Ara vermeniz gerekirse telefonunuzu alıp sosyal medyada gezinme dürtüsüne direnin. Öylece boşluğa bakarak bile zamanınızı daha iyi değerlendirmiş olabilirsiniz!
Kazanamayacağınızı hisettiğiniz için daha az zarar görme umuduyla hiç eyleme geçmemeyi tercih edersiniz.
Kararsız kalmamızın sebebi, olumsuz şekilde yargılanmak istemeyişimizdir. Yani bu, seçicilik meselsinden ziyade bir güven meselesidir.
Düşünülmeyeni düşünün, sonra da neler olacağını görmek için bunu sürdürün.
Kendinizi bir işe adadığınızda sonunda dek gider ve bir şey üretirsiniz. Tıpkı maraton koşmaya başlarken bitiş çizgisini görememek gibidir bu. Ancak koşmaya başladıktan, belki de yarı yolu aştıktan sonra bitiş çizgisinin nerede olabileceği hakkında isabetli bir tahmin yürütebilirsiniz. Bazen de bitiş çizgisini, ta içinden geçene dek göremeyebilirsiniz.
Muhtemelen baktığınız her yerde bir ilham kaynağı mevcut. Sadece gözlerinizi açıp neyi çözmeye çalıştığınızı anlamanız gerekir.
Hiçbir zaman, sorunlarla karşı karşıya olan ilk kişi siz olmazsınız.
Daha çok okuma alışkanlığı kazanmak isteyebilirsiniz; peki bunu, gerçekten okumaktan hoşlandığınız için mi yoksa biraz sessiz ve rahat vakit geçirmek için mi istiyorsunuz? Ya da belki de asıl mesele yeni şeyler öğrenmektir. Daha fazla kitap okumak için zamanınız veya bütçeniz yoksa daha çok meditasyon yaparak, diğer sorunu da kitapların özetlerini ve inceleme yazılarını okuyarak çözebilir, böylece iki yüz küsür sayfalık kibirli gevezelikleri çekmek zorunda kalmazsınız. Buradaki ironiyi gördüğüme emin olabilirsiniz. 🙂
Sorunu ne kadar farklı şekillerde tanımlar ve onun hakkında düşünmeye başlarsanız çözmek için de o kadar farklı açı ve yaklaşım üretirsiniz.
Problem çözme, bir denklemden türerken; yaratıcı problem çözümü, film sırasında 3D gözlük takıp bir anda olayları farklı bir perspektiften görmeye başlamak gibidir.
Doğru soruları sormak, en az yanıtları bilmek kadar önemlidir
Sadece duymak istediklerinizi mi duyuyorsunuz? Bununla baş etmenin en yaygın yolu, düşüncenizdeki dezavantajı veya en güçsüz yanı alıp perspektifle kendi kendinizle tartışın.