İçeriğe geç

Edebü’d-Dünya Ve’d-Din Kitap Alıntıları – İmam Maverdi

İmam Maverdi kitaplarından Edebü’d-Dünya Ve’d-Din kitap alıntıları sizlerle…

Edebü’d-Dünya Ve’d-Din Kitap Alıntıları

1- Bu, mânâya ârız olan bir şüphedir ki mânânın tasavvur edilmesine ve kavranmasına engel olur. Böyle bir durumda dinleyici mânâyı tasavvur edip hakikatin ne olduğunu anlamak için sorularla ve inceleme yaparak o şüpheyi izale etmeye çalışmalıdır. Bu itibarla bazı âlimler şöyle demişlerdir:

2- Kalbini müzakereden uzak tutma ki kısır kalmasın! Tabiatını müzakereden soyutlama ki hasta olmasın! Beşar b. Bürd şöyle demiştir:

Kalp körlülüğünün şifâsı soru sormaktır uzunca
Kalp körlülüğün devamı cehâlette kalmaktır sessizce
Sıkıntıya düştüğünde soru sor kendin
Çünkü sen akılla araştırasın diye akıl sahibi olarak nida edildin

Ahmakların işi rivâyet; âlimlerin işi riâyettir.

İbn Mesud (r.a) şöyle demiştir:

“İlmin mânâsıyla meşgul olun! Mânâsından uzaklaşıp rivâyete dalmayın. Çünkü bazı insanlar lafızların rivâyetinde kamil olurken onu anlamada câhil olurlar. Bazı insanlar ise bunun tam tersi olurlar.

Hasan-i Basri bir gün bir hadis okudu. Orada bulunanlardan biri: ‘Ey Ebû Said! Kimden rivayet ettin?’ dedi. Hasan-i Basri: ‘Ne yapacaksın? Hadis sana tesir etti ve senin aleyhine de hüccet oldu. Bu kâfi’ dedi.

Şöyle buyurmuştur:

Sevmediğiniz şeylere sabretmedikçe sevdiğiniz şeylere kavuşamazsınız; arzularınızı terk etmedikçe muradınıza erişemezsiniz.

İlmi kitaplara kaydediniz.

Eliniz kullan ki unuttuğun zaman ona müracaat edesin.
112-115

Bir adam ölmüş ve geride varis olarak babasının kız kardeşinin babasının oğlunun anasının oğlu ile çocuklarının annesi ve kardeşinin amcasının çocuklarının kız kardeşinin babasını bıraktı!

Şimdi söyle! Bu iki beyitin ihtiva ettiği sorunun zorluğuna karşı koyup da anlamada güçlük çekerek şairin ‘Babasını, karisini ve amcasını geride bırakan bir ölüyü kastettiğini anlarsan, bu sana hangi ilmi kazandırır ve senden hangi cehâleti giderir? Bunu anlasan bile önceki bilmediğin şeylerde hangi
değişiklik oldu? Soruyu soran kişi bu soruyu ters çevirse ve önceki söylediğini sona, sondakini de öne alsa bu kadar zihnini yorduktan sonra yine önceki gibi cevap vermekten âciz kalacağın kesindir!

Mensuru’l hakemde şöyle denmiştir:
Kimin yüzü inceyse (çok utanıyorsa) onun ilmide ince (az) olur.

Halil b. Ahmed şöyle demiştir:
Cehalet, ilimde utanma ile kibirli olma arasında otlayıp durur.

Abdullah ibni Abbâs radıyallâhu anhüma, Hevâ-heves Allah’tan başka tapınılan ilâhtır. demiş, sonra da şu âyeti okumuştur:

اَفَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُ
Hevâ-hevesini ilâhlaştıranı gördün mü? (Câsiye, 23)

Güzel bir sözde ise Zaman çok kıskançtır. Gelip de değiştirmedik hiçbir şey bırakmaz denilmiştir.
Dirhemler merhemlerdir. Her türlü yarayı tedavi eder. Bütün sulh ve barışlar da onunla güzel olur.
❁᭄ꦿ ❁
Eğer biz ilmi, sonuna ulaşacağız diye talep etseydik, yanlış bir iş yapmış olurduk.

Ancak biz ilmi, her gün cehaletimizi biraz eksiltmek ve ilmimizi
de biraz arttırmak için talep ediyoruz.
❁᭄ꦿ ❁

Oysa rizik ilim ve akılla değil; nasip ve çalışmakla orantilidir. Bunda da Allah’ın kudretine dayanan ilâhi bir hikmet vardır. Bilge bir insan şöyle demiştir:

“Eğer rızıklar akıl seviyesine göre taksim edilmiş olsaydı, o zaman hayvanlar yaşayamazdı.

Peygamber’den (s.a.v) rivayet ettiği şu hadise uydum:
“İnsanların (kötü) ahlâklarına rağmen onların içine karışın (irtibat kurun)! (Şeriata) Aykırı işlerinde onlara muhalif davranın!

Bu nedenledir ki bazı belağatçılar şöyle demişlerdir: “Nice kez câhil görünüyormuş gibi yapmakla kendimi korudum! Nice kez de ahmak gibi görünerek halimliğimi korudum!

Bu tabakadaki (ilimden nefret eden câhil) insanların islah olma ve kurtulma ümidi yoktur. Çünkü bir kimsenin ilmin kusur, ilmi terk etmenin zînet, cehâletin fazilet, ilmin mal kazanmaya engel bir unsur olduğunu düşünmesi o kişinin düştüğü dalaletin çok şiddetli olduğunu, doğru yola ulaşmalarının zor bir ihtimal olduğunu gösterir. Bu tip insanlar Hz. Ali’nin naklettiği şu beşinci sinif insan tipi olur:
Ya âlim ol, ya öğrenci ol; ya dinleyici ol, ya da ilmi seven ol! Sakın beşincisi olma helak olursun!
Hz. Ali’ye isnat edilen bu sözleri Halid el-Hazza, Abdurrahman b. Ebî Bekre’den; o da Peygamber’den (s.a.v) nakletmiştir. Bu hadisin senedi böyledir. Durumu böyle olan kimsenin düşüncesinden dönmesini beklemek fayda sağlamayacağı gibi, onun islah olacağı hususunda da umut yoktur.

Büzürcemihr’e: ‘Siz neden câhilleri kınamıyorsunuz?’ diye sorulduğunda o: ‘Biz körleri görmekle, sağırları da işitmekle mükellef tutmayız’ demiştir.

İlimden bu şekilde nefret eden taife ilim ehline düşmanca davranır; akıldan da akıl sahiplerinden de nefret eder. Bu taife akıllı kişilerin mahrum; ahmakların ise bahtiyar olduklarına inanır. Bu taifenin akıl ve ilme karşı olan bu tutumu onların dalalette olduklarına kâfidir. Bu taifede hayır ve fazîlet adına ne olabilir ki?

Bir kişi Ebû Hüreyre’ye: ‘Ben ilim öğrenmek istiyorum ancak onu zâyi etmekten korkuyorum’ dediğinde, Ebû Hüreyre şöyle demiştir: ‘İlmi terk etmen kayıp olarak sana zaten yeter.

“Muhakkak ki melekler ilim talebesinin gayret ve talebinden razı oldukları için onları kanatlarıyla kuşatırlar.22

İnsanın ilim peşinden gitmesine engel olan hususlardan biri de kişinin ilmin zor olmasını ve çok emek gerektirdiğini zannetmesi, akıl ve kapasitesinin azlığından dolayı bu işin altindan kalkamayacağı hissine kapılmasıdır. Bu zan, kusurlu insanların bahanesi, âcizlerin de korkusudur. Çünkü bir şeyi denemeden o şey hakkında haber vermek (konuşmak) cehâlet; musibetten önce korkmak da acziyettir.
Şair şöyle demiştir:

Gözünde büyütme işleri
Hüsrandır korkağın âkıbeti

Alimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler altın ve gümüş değil, ancak ilmi miras bırakmışlardır.
#8212;
Peygamberlerin alimlere iki derece; alimlerin de şehitlere bir derece üstünlükleri vardır.

sf 79
#8212;
Hikmet şerefli kişinin şerefini artırır; köleyi hükümdar meclisine oturtur.

sf 80

Her şeyin bir boş vakti vardır. İşte bu boş vaktini ilme harcayan kişi kurtuluşa ermiştir.
sf 84

Salih alimlerden olun! Eğer salih alimlerden olamazsanız böyle alimlerin sohbetinde bulunun! Sizi hidayete kavuşturacak, dalaletten uzaklaştıracak ilmi dinleyin!

Meysere’den rivâyetle Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: :

“Hayır âdet; şer ise inat ve tekebbürdür. Allah bir kimse için hayır dilerse onu dinde fakih kılar (dinî ilimlere vâkıf) kılar.11
Başka bir hadiste de Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

Ümmetimin en hayırlıları âlimleridir; âlimlerin en hayırlıları ise fakihleridir.
Bu ilmi (benden sonra) her nesilden âdil ve güve-
nilir kimseler taşısın ve onu radikalcilerin tahrifinden,
bâtılcıların iddialarından ve câhillerin tevillerinden12
korusunlar. 13
Peygamber’in (s.a.v) başka bir hadisi de şöyledir:
Benim halifelerimi bana getirin.” Sahabî: ‘O halîfeler kimlerdir?’ diye sorduğunda Peygamber (s.a.v): Benim sünnetimi ihya edip bunu Allah’ın kullarına öğretenlerdir. buyurdu.
Hümeyd’in Enes’ten (r.a) rivâyetine göre Allah Rasûlü
(s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Dinî ilimleri öğrenmek her Müslümana farzdır. Dik-
katli olun! Öğrenin veya öğretin. Fıkıh ilmini de öğrenin ve câhil olarak ölmeyin.

Dini ilimleri öğrenmek kadar Allah’a yapılan başka bir faziletli ibadet yoktur. Emin olun ki bir fakih, şeytana bin abidden daha sert ve şiddetli gelir. Her şeyin bir direği vardır. Dinin direği de fıkıh ilmidir.

Peygamber şöyle buyurmuştur:
İlmin fazileti ibadetin faziletinden daha hayırlıdır.
İlim talebelerinden biri bir gün bir âlimin kapısında durup şöyle seslendi:
“Ey hane halkı! Bana dişi yormayan, bedeni hasta etmeyen bir şey tasadduk edin!” dedi. Ev halkı ona bir miktar para ve yemek verdi. Bunun üzerine o adam: ‘Benim sizin sohbetinize olan ihtiyacım, yemeğe olan ihtiyacımdan daha fazladır. Ben hidâyetin peşindeyim, paranın değil’ dedi.Âlim kişi bunun üzerine bu kişiyi içeri aldı ve tüm sıkıntılarını çözdü. Sonra o talebe evden sevinçli bir vaziyette çıkarak şöyle dedi: “Şüpheyi gideren ilim, zengin eden maldan daha hayırlıdır?
Şunu bil ki; ilim rağbet edilecek şeylerin en şereflisi, talep edilen ve peşinden koşulan şeylerin en üstünü, kazançların ve elde edilen şeylerin de en faydalısıdır. Çünkü ilmin şerefi sahibine semere verir, onun fazîleti taliplisinin nezdinde hep artar.
Nitekim peygamber şöyle buyurmuştur:

Bir şeye olan sevgin seni sağır ve kör eder.

Hadi suresi 14. ayetinde geçen:

(ancak siz kendi nefsinizi fitneye uğrattınız) denirken kastedilen şehvettir;
(tuzak kurdunuz) denirken kastedilen Nasıl olsa tevbe eder affolur telkinidir
(şüpheye düştünüz) denirken kastedilen Allah’ın emri konusunda şüpheye düşmenizdir
(kuruntularınız sizi aldattı) denirken kastedilen Uzun emelleriniz ve hayırlı işleri ertelemenizdir
(Allah’ın emri geldi) denirken kastedilen ölümdür
(Aldatıcı, sizi Allah’a karşı aldattı) denirken kastedilen şeytandır

Ata, Câfer’den (ra) şöyle rivayet etmiştir: İsrailoğullarından bir adam vardı ve bu adamın da bir eşeği vardı. Bu adam şöyle dedi: ‘Yâ Rabbi! Eğer senin de eseğin varsa ona da benim eşeğimle beraber yem vereyim! Bu ahmak adamın münâcatını duyan o zamanın peygamberi, o adamı Allah’a uygun olmayan şeyleri isnat ettiğinden dolayı terbiye etmek istediyse de, Allah (cc) o peygambere şöyle vahyetti: ‘Herkese aklı kadar mükâfat veririm?
Başka bir hadiste de şöyle buyurmuştur:

Allah’ın mahlukat içinde en sevmediği kimse ahmaktır. Çünkü onu değerli şeyden (akıldan) mahrum bırakmıştır.

Alimler, Ziyad ve benzerleri gibi fazla zekâlarını şerre harcayan kişiler hakkında üstün akıl sahibi denip denmeyeceği konusunda ihtilaf etmişlerdir. Bazıları: ‘Bu kişilere üstün akıl sahibi deriz. Çünkü bunlarda o akıl mevcuttur’ demişlerdir. Diğer bazıları ise: ‘Bunlarda hayır ve dindarlık bulunmadığı sürece onlara üstün akıl sahibi insanlar diyemeyiz. Çünkü hayir ve dindarlık aklın gereklerindendir. Bu nedenle de şer işleyen kişiye üstün akıl sahibi diyemeyiz. Belki onlara fikir ve düşünce sahipleridir deriz’ dediler. Bu nedenle şöyle denmiştir.

Akıllı kişi Allah’ın emir ve yasağını düşünen kimsedir. Hatta Şâfiî ashâbı der ki: Malının üçte birini akıllı insanlara vasiyet eden kişinin vasiyeti yerine getirilirken, o mal zâhitlere verilir. Çünkü onlar akla itaat ederek uzun ömürlü olma düşüncesine kapılmamışlardır. Lokman b. Ebî Amr, Ebu’d Derda’dan rivâyetle (r.a) Rasûlullah’ın (s.a.v) şöyle buyurduğunu bildirmiştir:

‘Ey Uveymir! Aklını geliştir ki Rabbine daha çok yakın
olasın! Ben de: ‘Anam-babam sana feda olsun ya Rasûlallah! Aklımı nasıl geliştireyim’ dedim. Rasûlullah da (s.a.v): Allah’ın haram kıldığı şeylerden kaçın ve Allah’ın farz kıldığı şeyleri de yerine getir ki hakiki akıl sahibi olasın! Sonra da nâfile olan güzel ameller işle ki dünyada aklın artsın ve Rabbine daha yakın olasın ve Onunla izzet bulasın! 24

Muğire b. Şube, Ömer b. Hattab (r.a) şöyle anlatmıştır:
Vallahi Ömer kimseyi kandırmayacak kadar fazîletli, kimseye kanmayacak kadar da akıllıydı.” Ömer (r.a) ise şöyle demiştir:
Ben hilekâr değilim ve beni bir hilekâr da aldatamaz
Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir.Bu bilimsel bir deney veya herhangi bir kuram içinde geçerlidir.Mesela bir proton normalde bize sadece yükü ve kütlesi hakkında bilgi verir.Ama herhangi bir hızlandırıcıda çarpıştırılıp parçalara ayrılan bir proton ,bize bu yükü veya kütleyi nasıl kazandığı hakkında daha detaylı bilgi verir.Yada nöroloji için konuşucak olursak sağlam bir insan beyni bize içindeki hangi kısmın ne işe yaradığı konusunda pek az bilgi verir.Ama nezaman ki bu beynin bir kısmı hasar görür ve bu hasar sonucu kişi bazı duyuşsal yeteneklerini kaybeder.İşte o zaman beynin yapısına dair daha detaylı bilgiye sahip oluruz.Yada biyoloji içinde durum farklı değildir.Mesela tasarımlarında belli hatalara sahip canlılar görmemiz onların varoluşlarını oluşturan mekanizmalar hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmamıza yararlar.Aynısı bilimsel kuramlar içinde geçerlidir.Mesela eski insanlar ısıyı,maddenin hareketi olarak değilde maddeden dışarı çıkan birşey olarak düşünüyorlardı.Ve sonra birgün kalayı ısıttıklarında yanan kalay, metal kirecine dönüşüyordu.Ama ilginç bir şekilde yanmadan önceki halinden daha ağır oluyordu.Ve o dönemin bilim insanları bu nasıl olabilir diye düşündüler.Eğer ısı maddenin yanınca dışarıya attığı bir fazlalıksa o zaman bu maddenin yanınca daha hafif olması lazım.Yani bu tarz deneysel bir çatlak o dönemin bilim insanlarına sahip oldukları ısı kuramının yanlışlığı hakkında daha detaylı bilgi verdi.Sosyoloji içinde durum pek farklı değildir.Mesela bir sistemin kendi içindeki çatlakları o sistemin işleyişi hakkında daha detaylı bilgi verir.Aynı bunun gibi insan ilişkilerinde de durum benzerdir.Mesela nezaman ki bir ilişki bozulur ozaman insanlar sahip oldukları gerçek kişilikler hakkında daha detaylı bilgi verirler.Yada konuya dair son bir örnek verecek olursak: Psikolojideki anormal insanlar olmasaydı bugün normal insanın psikolojisinin işleyişi hakkında bukadar detaylı bilgiye sahip olmazdık.Yani demem o ki örnekleri çoğaltmak mümkündür ama bu konunun ana fikrinin önemini arttırmayacaktır.Bu yüzden yazının başında dediğim şeyi tekrarlamakta fayda var:Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir!
Arapların şöyle dediğini söyler:

Bir kimsenin en hayırlı vasfı aklı olmazsa, onun helakinin sebebi ancak budur.

Efendimiz hutbelerinin birinde şöyle buyurmuştur:
Ey insanlar! Sizin bir nihayetiniz var, nihayet inize doğru gidin. Birtakım nirengi noktalarınız var, umutlara doğru gidin. (Yani Cenâb-ı Allah sizi bir noktada görmek istiyor ama siz o noktaya çok uzak merhalelerdesiniz. O tarafa doğru yönelin.) Mü’min iki korku arasındadır:
Dünyada geçen zaman ki Allah o mü’mine geçen zaman içinde ne yaptı? Mü’min onu bilmiyor. Bir de gelecek zaman ki Allah orada ne hüküm verecek, onu da bilmiyor. Kul kendi canından yine kendi canı için azık hazırlasın. Ölmeden önce hayattan azık hazırlasın. Şüphe yok ki dünya size hizmet için yaratıldı, sizde ahirete hazırlanmak için yaratıldınız. Muhammed’in canı kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki ölümden sonra artık dünyaya dönüş yoktur. Dünyadan sonra da Cennet veya cehennemden başka bir yurt yoktur.
Dayanabilirlerse onların yeri ateştir. Allah’ın rızasını kazanmak için yeni bir fırsat istesele de kendilerini bu fırsat verilmeyecektir.'( fussilet 41 /24)
Hayır işlemekte insanlar dört kısma ayrılır:
Bir kısmı hiçbir art niyet düşünmeksizin içinden geldiği gibi hayır yapan, bir kısmı başkalarına uyarak hayır işleyen, bir kısmı hayır yapmamayı güzel görerek vazgeçen, bir kısmı da haram görerek terk edendir. Birincisi kerîm (soylu ,asil), ikincisi hakîm(Hikmet sahibi ,Bilge), üçüncüsü redî (alçak ,adi )ve dördüncüsü ise şaki (bedbaht)kişidir.
Tembel insana hiçbir davranışında arkadaş olma. Zira nice salih insan vardır ki başkasının bozulması ile bozulur. Ahmak insanın ahmaklığı akıllı insana çabucak sirayet eder. Nitekim kor ateş de külün içine konarsa söner.
Her hastalığın tedavisi için bir ilaç vardır Ancak ahmaklık onu tedavi etmeye çalışanı bile âciz bırakır
İlimden uzak duran kimsenin ilme rağbet etmesi, ilme arzu duyanında onu talep etmesi lazımdır. İlim talep edenin de ilmini çoğaltması gerekir. İlmini çoğaltanın da ilmi ile amel etmesi lazımdır. İlmi terk etmek için hiçbir bahaneye sığmaması, ihmal etmek için hiçbir özür ileri sürmemesi icabeder.
İlim yapmak isteyen kimsenin kendisini yalan vaatlerle oyalamaması ve devam eden meşgaleler bitecek de daha sonra ilme egileceğim diye ümide kaptırmaması gerekir. Çünkü her vaktin bir meşgalesi ve her zamanın bir mazereti vardır.
Aşırı akıl vücuda zarardır .
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Ulemadan biri şöyle demiştir: Eğer biz ilmi, sonuna ulaşacağız diye talep etseydik, yanlış bir iş yapmış olurduk. Ancak biz ilmi, her gün cehaletimizi biraz eksiltmek ve ilmimizi de biraz arttırmak için talep ediyoruz.”
“Akıl hak ile bâtılı birbirinden ayıran kalpteki nurdur.”
Hz Muhammed sav
Akla isim verilirken devenin ipine (Aklu’n Nake) teşbih edilerek bu isim verilmiştir. Nasıl ki devenin ipi, onu ürktüğü zaman kaçıp gitmesine engel oluyorsa, akıl da insanı, çirkin olan şehvet ve arzulara atılmasına engel olur. Bu nedenle Âmir b. Abdulkays şöyle demiştir:Eğer akıl seni gereksiz olan işlere karşı engelliyorsa, sen gerçekten akıllısın demektir.
“Kişinin esası aklıdır; nesebi dinidir; mürüvveti (mertliği) de ahlâkıdır.”
Hikmet ehli şöyle demiştir:
“Bir kimseye güvenmeden önce onu denemeyen; ünsiyet kurmadan ona güvenen kişi neticede pişmanlık duyar.”
Bazı bilge insanlar şöyle demişlerdir: “Dostunu senden önceki dostuyla tanı!”
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
“Kadın fesleğendir; ev işlerini yürüten hizmetçi değildir.
Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Çocuk yapışkandır (kalbe yapışır).”
İbn Cüreyc, Ata’dan, o da Câbir’den (r.a) Allah Rasûlü’nün (s.a.v) şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir:
“Mü’min, seven ve sevilen kişidir. Sevmeyen ve sevilmeyen kişide hayır yoktur. İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olanlardır.”
Şair şöyle demiştir:
İnsan unutur geçmişi, büyük şeyler de olsa Takılır hâlihazırdakine, küçük şeyler de olsa
Muhtaç edersen kerem sahibi birini
Sana da bulaşır alçak kimselerin fiilleri
Peygamber’den (s.a.v) şöyle rivâyet edilmiştir:
“On kişinin başında yönetici olan adam, kıyâmet gününde elleri boynuna bağlı olarak gelir. Sonra ameli sâlih ise onu kurtarır; sâlih değilse onu azâba götürür.”
Said b.Humeyd şöyle demiştir:

Hiçbir sıhhat vermez fayda
Din ve ahlâk sağlıklı olmayınca

Bazı bilge insanlar şöyle demişlerdir:
“Kişinin ırzını ve onurunu korumak için çalışması dünyaya rağbet etmesi demek değildir.”
Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Dünya ne güzel binektir. Ona binin ki sizi âhirete ulaştırsın.”
Hikmet ehlinden diğer bazıları şöyle demiştir:
“Emel uzun olunca kalp kararır; samimi niyet ise günahları azaltır.”
Mensuru’l Hikem şöyle demiştir:

“Doğan her güneş size bir nasihat verir.”

Peygamber (s.a.v) bir gün vaaz ederken adamın birine şöyle dedi:
“Dünyalığını azalt ki hür olasın! Günahlarını azalt ki ölüm sana kolay gelsin! Çocuk sahibi olmak için soyu sopu temiz olan kadını seç! Çünkü soy damarı hilekârdır (Çocuğu kendisine çektirir).
Bir bilge insan şöyle demiştir:
“Dünyayı talep etmen mecburiyet oranında olsun! Dünyaya bakışın ibret için olsun! Âhiret için çalışman ise süratli olsun!”
Ebû Hazim şöyle demiştir:
“Bize verilenlerin şerrinden kurtulabilsek, bize verilmeyenlerin zararı olmaz.”
Denmiştir ki:
‘ Asıl mülk fakirliktir. Fakirlik konusunda ne insanların birbiriyle çekişmesi var, ne de hesaba çekilme vardır.’
Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Âdemoğlu şu üç şeyden sorguya çekilmedikçe bir yere kıpırdayamaz:
1- Gençliğini nerede harcadığı,
2- Ömrünü nerede tükettiği,
3- Malını nereden kazanıp nereye harcadığı.”
İbn Semmak şöyle demiştir:
“Dünyaya meyledip tadını yudumlayan, âhirette dünyanın acılığını yudumlayacaktır.”
Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Bir kişi kendisine sorulan soruya bilmediği halde fetva verirse hem kendisi sapmış olur hem de başkasını saptırmış olur.”
Bazı hikmet ehli şöyle demiştir:
“Düz yoldan gitmek, zikzaklı yoldan gitmekten daha kolaydır; zorluğu terk etmek, zorluğu yüklenmekten daha iyidir.”
Bazı hikmet ehli şöyle demiştir:
“Bir süreliğine ilim için zillete katlanmayan ebediyen cehâletin zilletinde kalır.”
İranlı bazı bilgeler şöyle demişlerdir:
“Küçükken sevdiğin yere oturduysan büyüdüğünde sevmediğin yerde oturmak zorunda kalırsın.”
‘Kalbindeki bir harf, kitaplarındaki bin harften daha hayırlıdır.’
“Ayağını yor ki bu yorgunluk seni arzuladığın şeylere kavuştursun.”
Şair şöyle demiştir:

Kötülük yaparsam mazur görmeyin beni Kötülük yaptığı halde mazur görülendir insanların en şerlisi

Bazı bilge kişiler şöyle demiştir:
“Câhilin nimeti arttıkça çirkinliği de artar.”
Bilge bir insan şöyle demiştir:
“Eğer rızıklar akıl seviyesine göre taksim edilmiş olsaydı, o zaman hayvanlar yaşayamazdı.”
Ali b. Ebî Talib şöyle demiştir:
“Şehvetin size galip gelmesinden sakının! Çünkü o dünyada yüz karalığı, âhirette ise vehâmettir.”
Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Cennet zorluklarla, cehennem de şehvetlerle kuşatılmıştır.”
Ali b. Ebî Talib şöyle demiştir:
“Sizin için iki şeyden korkarım. Birincisi nefse uymak; ikincisi ise uzun emeldir. Nefis insanı haktan döndürür; uzun emelli olmak da âhireti unutturur.”
Şunu bil ki akıllı kişinin fazîletleri yayıldığı gibi câhil kişilerin de rezaletleri yayılır.
Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Ahmak, toprak kap (çanak) gibidir. Ne yama kabul eder ne de tamir.”
Bazı edipler şöyle demiştir:

“Kifâyet edecek kadar az (olan şey), azdıran çoktan daha hayırlıdır.”

Eskilerden beri gelen şöyle bir söz vardır:
“Aklın fazlası bedene zarardır.”
Bazı hikmet ehli şöyle demiştir:
”Sana doğru yolu gösteren akıl senin için kâfidir.”
Kişi bilmediğinin düşmanıdır.

Yahya bin Halid

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir