Kemal Tahir kitaplarından Ecel Saati kitap alıntıları sizlerle…
Ecel Saati Kitap Alıntıları
&“&”
mayk, hatırlanan şeyler unutulanlardır.
Nereye gideceksin?
— Burnumun dikine…
— Burnumun dikine…
Gideceğim yere yaklaştıkça etrafta el ayak çekildiğini, ortalığı garip bir tenhalığın kapladığını hiç fark edememiştim. Yaz gecesinin sükuneti içinde yapayalnız yürümek dinlendirici bir şeydi."
Nereye gideceksin?
— Burnumun dikine…
— Burnumun dikine…
Her maceranın sonunda kalbimi de beraber öldürmek talihsizliğini belki artık tamamıyla atlatmıştım.
Duyduğum sahici saadet bundan ileri gelse gerek…
Duyduğum sahici saadet bundan ileri gelse gerek…
Orman insanının cemiyet insanı haline geldikten sonra yavaş yavaş kaybettiği, yahut hayat şartları sebebiyle bir başka şekil verdiği hayvani sezme kabiliyeti, tüylerimi birdenbire dikti.
Kuvvetli adamlarda şahdamarı koparılınca kan iki metre kadar sıçrarmış…"
Cahil olsak başka türlü tenkit edersiniz, alim olsak başka türlü…
Bütün dünya tarafından terkedilmiş sayılırım
Ben ilk görüşte bu oğlanı bir ağır traktöre benzetmiştim. Traktöre, traktör şoförüne değil.
Ben hiçbir şey kazanmaya mecbur değilim. Bu sebeple yalnız kuaför masrafım ayda bin dolardan fazla.
Ben hayvanları nasıl da bir görüşte tanırım.
hatırlanan şeyler unutulanlardır.
Bir çıplak kadın portresi seyreder gibi iki adım mesafede durup gözlerimi kıstım.
—Karşılıklı itimada götürecek yolu yanyana katetmek.
Hadiseleri herkes kendine göre tefsir ediyor. Dünyada birçok münasebetsizliklere sebep olan da budur.
Asıl meseleye mi. Deminden beri ben asıl meseleyi anlatıyordum.
Korku ne berbat şey yahu! İnsan onunla beraber doğar, onunla beraber yaşar da gene niçin bu cenabete alışamaz.
Ufalanıp tükeniyor. Hiç kimse de farkında değil. Bir insan kendi sıhhatini biraz düşünmezse başkaları umursar mı?
Sahiden yorgun bir herif.
Güzel adam sayılmaz ama gözlerinin sert bakışları ve iri çenesiyle adeta erkek.
Yaz gecesinin sükûneti içinde yapayalnız yürümek dinlendirici bir şeydi.
Kendimiz de farkında olmadan insan gibi yaşamayı unutmuşuz, kıstırılmış hayvan gibi olmayı adeta tabii görmüşüz.
Şarabı fıçıdan çektik bir kere, sonuna kadar içeceğiz oğlum!"
Mike Hammer ise, okuyucunun hiç karşılaşmadığı bir polis hafiyesi tipidir; suçlulara cezayı kendisi vermektedir; bu suçlu Charlote Manning gibi çok güzel bir sarışın kadın da olsa fark etmemekte, kahramanımız 45lik tabancasından çıkan dumdum kurşununu güzel kadının göbeğine hiç tereddütsüz sıkabilmekte ve kalleşçe öldürülen arkadaşının intikamını bizzat almaktadır.
“Korku ne cenabet şey yahu! İnsan onunla beraber doğar, onunla beraber yaşar da gene niçin bu cenabete alışamaz? Her an pusudadır. Bir sıra gelir apansız üstünüze çullanır. Eğer alt edemezseniz bittiniz demektir.”
Her maceranın sonunda kalbimi de beraber öldürmek talihsizliğini belki artık tamamıyla atlatmıştım.
Duyduğum sahici saadet bundan ileri gelse gerek…
Duyduğum sahici saadet bundan ileri gelse gerek…
Çok kazanmak, birden kazanmak hırsına kapıldın. Seni mahveden işte budur.
Bu sefer bir güzel kadının eliyle ölmek bile var.
Haydutluk belki fena şey! Fakat onu kolaylaştıran, para kazandırır hale getiren de gene öteki insanlar, yani namuslu geçinenler.
Gülerken bela, somurturken bela, ayakta dururken, hareket ederken bela… Bir bela ki insan kendisini bu belaya bilerek bırakır. Sonunu zerre kadar düşünmez.
kötü söz, kalp akçe gibidir tosun, döner dolaşır sahibini bulur.
Kafamın içinde beynim fırıl fırıl dönüyor, vites değiştiren otomobil motoru gibi bir dişliden çıkıp bir başka dişliye takılıyordu.
Bazı İtalyanlarda, hele bunlardan bizim Amerika’ya göç etmiş olanların bir kısmında hergelelik sanki miras. Bir de kitaplar bunların kendi memleketlerinde gitar çalmaktan başka bir şey bilmediklerini yazarlar.
Öyle değil mi? En gizli yer, en ihtimal verilmeyen bir yerdir.
Dünyaya çıplak gelir, dünyadan çıplak gideriz ama şahsiyetimizi tayin edenler de giydiğimiz paçavralardır.
Bazıları için burası hayatla ölüm arasında son istasyon.
Budalalık bu seninki. Peşin tavuk veresiye kazdan karlıdır.
Birisi gidiyor, öteki geliyor, her yeni gelen de eskisinden beter…
On beş tonluk yüklü kamyon gibi kerata…
Korku ne berbat şey yahu! İnsan onunla beraber doğar, onunla beraber yaşar da gene niçin bu cenabete alışamaz.
Gideceğim yere yaklaştıkça etrafta el ayak çekildiğini, ortalığı garip bir tenhalığın kapladığını hiç fark edememiştim. Yaz gecesinin sükuneti içinde yapayalnız yürümek dinlendirici bir şeydi.
Şeytan, Kalk giyin, git şuna iki şamar çek, asıl saati çıkarıp verinceye kadar kötekle… Hem de eşek sudan gelesiye döv," diyordu.
Dünyaya çıplak gelir, dünyadan çıplak gideriz ama şahsiyetimizi tayin edenler de giydiğimiz paçavralardır.
Otomobili morga doğru sürdüm. Gayet uzun boylu, iskelet gibi zayıf, Mister Sokrates’ten on kere daha filozof morg bekçisi eski ahbaplarımdandı.
Beni görünce sırıttı:
— Hayrola Mister Hammer, dedi, misafirlerden hangisiyle teşerrüf etmek istediniz? Bazıları için burası hayatla ölüm arasında son istasyon.
Beni görünce sırıttı:
— Hayrola Mister Hammer, dedi, misafirlerden hangisiyle teşerrüf etmek istediniz? Bazıları için burası hayatla ölüm arasında son istasyon.
— Öyleyse nereye gideceksin?
— Burnumun dikine…
— Burnumun dikine…
-Öyleyse nereye gideceksin?
-Burnumun dikine…
-Burnumun dikine…
Korku ne berbat şey yahu!
Hatırlanan şeyler unutulanlardır.
Talihsizlikler yolunu kesmeseydi belki de namuslu bir kasap olacaktı. İnsanların yerine domuzları boğazlayacak bir kasap."
Orman insanının cemiyet insanı haline geldikten sonra yavaş yavaş kaybettiği, yahut hayat şartları sebebiyle bir başka şekil verdiği hayvani sezme kabiliyeti, tüylerimi birdenbire dikti."
Eşikte durup Avrupa’ya hareket eden bir transatlantiğin güvertesinde veda ediyor gibi elini kaldırdı:
-Şunu unutma sevgilim," dedi. "Antonyo’yu öldürürsen ben de seni öldürürüm. Zerre kadar tereddüt etmem."
-Şunu unutma sevgilim," dedi. "Antonyo’yu öldürürsen ben de seni öldürürüm. Zerre kadar tereddüt etmem."
Haydutluk belki fena şey! Fakat onu kolaylaştıran, para kazandıran hale getiren de gene öteki insanlar, yani namuslu geçinenler."
Haydutun küçüğü de büyüğü de pis. Küçüğü daha büyük pis, büyüğü daha küçük pis."
– Ben gaddar mıyım?" diye sordum.
– "Elbette gaddarsın," dedi. "Gaddar olmasan beni öperdin."
– "Elbette gaddarsın," dedi. "Gaddar olmasan beni öperdin."
Talihsizlikler yolunu kesmeseydi belki de namuslu bir kasap olacaktı. İnsanların yerine domuzları boğazlayacak bir kasap."