İçeriğe geç

Düzceli Mehmet Kitap Alıntıları – Halit Ertuğrul

Halit Ertuğrul kitaplarından Düzceli Mehmet kitap alıntıları sizlerle…

Düzceli Mehmet Kitap Alıntıları

Bediüzzaman Said Nursi:
Silah, dışardaki düşmanlara karşı kullanılır. İçerde, kardeş kardeşe silah kullanılmaz. Bu hareketinizden vazgeçiniz diye Şeyh Said’i uyarmıştır
Keşke hocam, her öğretmen kendi öğrencisiyle bu kadar ilgilenebilse
-Bu bilgiler, insanların sık sık kullandığı ‘kader mahkûmu’ konusunda bir açıklama olur. Çünkü ‘kader mahkûmu’ deyimi ile (haşa) Allah ve kader suçlanıyor. Âdeta insanlar masummuşta kader onlara zulmediyormuş gibi bir görüş oluşturmak isteniyor. Bu tamamen, kader konusunu bilmemekten ve insanların kendi iradeleriyle işledikleri suçu, kadere yıkıp kurtulmak istemelerinden kaynaklanıyor
Bitip tükenmek bilmeyen bir direniş içinde etrafı ile boğuşuyormuş gibi görünse de aslında boğuştuğu kendi iç dünyasıydı.
Küçük bir kâinat olan insan, kâinat kadar sırlarla doludur.
İnsan olmanın bir bedeli ve bir hesabı var mı?
Kendisini okuyamayan insan, kâinatın en ince sırlarını bilse de yine cahil kalır.
Her insan hak fıtratı üzerine doğar. Hakkı ararken bazen eline batıl geçer, hak zanneder, koynunda saklar.
Dindar bir aileden, inkârcı bir çocuk Eğitim sisteminin çarpık, karışık ve karanlık yapısından başka ne beklenebilirdi ki?
Ben bildiğim doğruları konuşmazsam ve bildiğim doğrularla yaşamazsam mutlu olamıyorum.
İnsan bu dünyaya keyif sürmek ve lezzet almak için gelmediğine, mütemadiyen (devamlı surette) gelenlerin gitmesi ve gençlerin ihtiyarlaması ve mütemadiyen zeval (yok olma) ve firakta(ayrılık) yuvarlanması şahittir
Demek insan dünya ya yanlız güzel yaşamaya, rahatla ve safa ile ömür geçirmeye gelmemiştir. Belki azim bir sermaye elinde bulunan insan, burada ticaret ile ebedi, daimî bir hayatın saadetine çalışmak için gelmiştir.
İnsan kader okyanusunda yüzen bir gemi gibidir. Rotasını ne yana çevirirse çevirsin, yine de okyanusun içindedir, dışarı çıkamaz. Yazı yazan adam, türkü söylemeye başlarsa kader değişmez. Bununla şunu anlarız ki onun kaderinde önce yazı yazmak, sonra da;
İşte kaderimi değiştiriyorum deyip türkü söylemek varmış.
Fiiller başkalaşır; ama kader değişmez.
insan bu dünyaya keyif sürmek ve lezzet almak için gelmediğine, mütemadiyen( devamlı surette) gelenlerin gitmesi ve gençlerin ihtiyarlaması ve mütemadiyen zeval ( yok olma) ve firakta ( ayrılık) yuvarlanması şahittir.
Demek insan dünyaya yalnız güzel yaşamaya, rahatla ve safa ile ömür geçirmeye gelmemiştir. Belki azim bir sermaye elinde bulunan insan, burada ticaret ebedi, daimi bir hayatın saadetine çalışmak için gelmiştir.
Göklerin keşfi ve denizlerin derinlikleri için bir ömür harcayan insanoğlu, kendisini keşfetmede, kendisini tanımada ve kendi dünyasının derinliklerine inmeden ne kadar çaba harcamaktadır?
Her insan hak fıtratı üzerine doğar. Hakkı(doğruyu) ararken bazen eline batıl(yanlış) geçer, hak zanneder, koynunda saklar
(Bediüzzaman Said Nursî/Muhakemat)
Her insan hak fıtratı üzerine doğar. Hakkı ararken bazen eline bâtıl geçer, hak zanneder, koynunda saklar.
Fen ilimleri açısından insan , canlıların en mükemmelidir. Hayret verici bir düzen , uyum ve harika bir planlama içerisindedir.
eğer toplumda kargaşa; huzursuzluk, haksızlık, zulüm ve çatışma varsa, insanlar kulluğunu, dünyaya ne için geldiklerini ve hesabı kime vereceklerini unutmuşlardır demektir. insanı ve toplumu başka türlü kontrol altına almak mümkün mü?
Allah’ı sevmek ve ona kul olmak, âdeta her problemin çaresi, her sıkıntının ilacı ve her çıkmazın çıkış yoluydu.
Allah’a şükür, artık ölmeden önce, ölümü sevmeye başladım. ölüm, ecel, mezar ve ahiret; dostlarıma, sevdiklerime ve ebedi rahata, huzura kavuşmak için bir menzil, bir vesile, bir bilet imiş. insanın en sevdiği dostuna kavuşturacak ölümden kaçılır mı? ölüm beni Allah’a, Peygambere ve nice muhterem insanlara kavuşturacak. bunun için ölümü çok seviyorum ve asla korkmuyorum
bugün insanların en muhtaç oldukları konu, siyaset değil, doğruluk, dürüstlük ve hoşgörüdür. Bu da imanla ve Allah korkusu ile mümkündür. beni daha çok, işin bu yanı alâkadar etmektedir. çünkü insan düzelince her şey düzelecektir. insanın düzelmesi de siyasetle değil, imanla mümkündür.
her eser bir planın sonucudur. her şey bir ölçüye göre şekillenir. insan da öyledir. gözün büyüklüğü, dilin uzunluğu, kafanın ağırlığı, belin inceliği ve diğer uzuvların biçimi, görünmez bir sınır çizgisine boyun eğiyor. vücudumuzda görev alan atomları, belirli hudutlarda tutan bir kuvvet var. bu iş de bizim rolümüz yok. hücreye genetik şifreyi biz koymadık. genlerdeki bilgileri okuyup da, o plana göre vücudumuzu inşa da etmedik. bunlar sınırsız bir ilmin, iradenin ve kudretin sonucu. peki bu sıfatlar kime ait? tabii ki Allah’tan başkasını düşünmek mümkün mü? O zaman, planlayan da yaratan da O’dur ????
yaptıklarından dolayı bir hesaba inanmayan bir insanı kim kontrol edebilirdi? böyle bir insanı durdurmak için, devletin ne kadar polis, araç ve gereç istihdam etmesi gerekiyordu. her türlü tedbir alınsa bile, insanın kötülükleri ve zararları tamamı ile önlenebilir miydi?
Bediüzzaman hazretleri insanı 100 kapılı saraya benzetir. o kapıların hepsi kapalı olsa da, yalnız birisi açık olsa, o saraya girilmez denilmeyeceğini ifade eder. insanda bütün olumsuz tavırları ve ele alınmaz yönleri olsa da, mutlaka ona yaklaşılacak, bazı doğruları gösterecek bir yönünün, bir tarafının, bir damarının bulunabileceğini anlatır.
küçük bir kâinat olan insan, kâinat kadar sırlarla doludur.
insanın taşıdığı emeller, arzular, beklentiler ve istekler dünyaya sığmayacak kadar geniştir. çünkü insan, tek zaman boyutunda yaşamaz. geçmiş ve geleceğe doğru bir zaman seyri içinden yaşar. bu nedenle insanın davranışları, geçmişini, şimdiki durumunu ve gelecek hakkında plânlarını ve ümitlerini yansıtır. insan maddeden mânâya, büyük-küçük her şeyi görmek, bilmek ve yaşamak ister. bu anlamda, çok zaman ona dünya, dar gelir. bunun için, insan küçük bir kâinat, kâinatda büyük bir insan olarak, görülmüştür.
insan aklı vasıtası ile dünyayı ve evreni aydınlatmaya çalışır. insan aklı kuvvetli inanç ve ahlâk sistemleri ile desteklenmezse ‘doğruyu arıyorum’ diye daha da yanlışlara sapabilir. bunun felsefe dünyasında çok şampiyon örnekleri vardır. bunların bir kısmı, ya her şeyi inkâr eden bir ‘ateist’ olmuşlardır, ya da her şeyi maddede arayan bir ‘materyalist’ olmuşlardır
insanın öncelikle kendisini tanıması, kendisini sorgulaması ve kendisi ile ilgili bilinmezlerin peşinde olması kadar doğal bir şey var mı? bu, insan olmanın ilk şartıdır.
çevresinin ve kâinatın en ince ayrıntıları ile ilgilenen insan, acaba kendi ayrıntısı ve sırları ile ne kadar ilgilenmektedir?
başarı için yola çıkan ve hayatını başarılarla doldurmak isteyen insan, kendisini tanıma konusunda ne kadar başarılı olmuştur?
ey kendini insan zanneden insan, kendini oku
•Bediüzzaman Said Nursi
insan önce kendini tanımalı ve kendisini bir kitap gibi okumalıdır. kendisini okuyamayan insan, kâinatın en ince sırlarını bilse de yine de câhil kalır.
•Alexis Carrel
dindar bir aileden, inkârcı bir çocuk eğitim sisteminin çarpık, karışık ve karanlık yapısından başka türlü ne beklenebilirdi?
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
sus demekle akıl susuyor mu?
mutlaka farklı görüşler dillendirilmelidir. konuşan insanı susturmak çare değildir. konuşan insan görüşlerinin yanlış olduğunu anlayınca susar. yoksa, zorla susturulursa illegal yollardan konuşmaya başlar. bu ise, birçok yönden sıkıntı meydana getirir. konuşan insandan zarar gelmez. asıl zarar, konuşturulmayan insandan gelir. farklı görüşler, güzelliktir, yeniliktir. insanlar arası uzlaşma konuşarak ortaya çıkar. yoksa, uzlaşma adına susturulan insanlar, gizli ve sert bir muhalefet oluşturur. bu da toplumsal huzura zarar verir.
olaylara farklı bakışımızın, farklı yorumlamamızın ve farklı değerlendirmemizin çok tabiî ve çok doğal bir şey olduğuna artık alışmalıyız. bizler makine aksanı değiliz ki ebadımız, tonajımız hızımız ve yönümüz aynı olsun.
kuralsız hayatta kargaşa ve boğuşma vardır. kurallar yerli yerinde kullanıldığı zaman, kimsenin hayatını kısıtlamaz ve engellemez. tam aksine, iyi işleyen kurallar; düzenli, tertipli ve huzurlu bir hayat biçimi oluşturur.
İnsan düzelince her şey düzelecektir. İnsanın düzelmesi de siyasetle değil, imanla mümkündür.
Bugün insanların en muhtaç oldukları konu, siyaset değil, doğruluk, dürüstlük ve hoşgörüdür.
İnsan önce kendini tanımalı ve kendisini bir kitap gibi okumalıdır.
Bir öğretmen, topluma zararlı hale gelen öğrencisini duyduğunda ne kadar üzülürse onun başarıları karşısında da o kadar sevinecektir. Çünkü bir öğretmen için bütün öğrencileri, onun manevi çocuklarıdır.
En büyük kontrol ve asayiş, insanın içindeki denetçi ve yasakçıdır.
Eğer toplumda kargaşa, huzursuzluk, haksızlık, zulüm ve çatışma varsa insanlar kulluğunu, dünyaya ne için geldiklerini ve hesabı kime vereceklerini unutmuşlar demektir. İnsanı ve toplumu başka türlü kontrol altına almak mümkün mü?
Yaptıkları en küçük hatanın hesabını vereceğine inanan insanlar kime zarar verebilir? Hangi kanunu çiğneyebilir? Kime silah çekebilir, kimin kanını dökebilir? Kimi incitebilir?
Bu vesile ile, bir kere daha şunu çok iyi anlamıştım ki gençlerin bunalımdan kurtulmaları ve toplumun huzurlu bir hayat yaşaması ve devletin Anarşiyle başının derde girmemesi için okullarda sunulan eğitim yeniden gözden geçirilmeliydi.
Yaptıklarından dolayı hesap vermeyeceğine inanan bir insanı kim kontrol edebilirdi?
Her insan hak fıtratı üzerine doğar. Hakkı ararken bazen eline batıl geçer, hakk zanneder, koynunda saklar.
Kâinat insan için yaratılacak, kâinat içindeki milyarlarca nimetler insan için var edilecek, bütün mahlûkat insana hizmet edecek, peki insan bu kadar masrafa karşı ne yapacak?
Meğer beynimi savaş alanına çeviren sıkıntıların ve ruhumda bir türlü dinmeyen acının mutsuzluğun tek ilacı, yüce Allah’a yönelmek ve O’ndan af dilemekmiş.
Sen,burada misafirsin ve buradan da diğer bir yere gideceksin. Misafir olan kimse,beraberce getirmediği şeye kalbini bağlayamaz. Bu menzilden ayrıldığın gibi bu şehirden de çıkacaksın,keza bu fani dünyadan da çıkacaksın Öyle ise aziz olarak çıkmaya çalış. (Mesnevî-i Nuriye)
Yüzündeki ifadeler,çaresiz kalmış bir insanın merhamet dilemesini andırıyordu.
Yaradılış gayesinin ve taşıdığı değerlerin farkında olmayan insan,hiçbir şeyin farkında olmayacaktır.
Her insan hak fıtratı üzerine doğar. Hakkı (doğruyu) ararken bazen eline batıl (yanlış) geçer,hak zanneder,koynunda saklar.
İhtiyari kader ise irademize bağlıdır. Biz neye karar vereceksek, neyi tercih edeceksek ve ne yapmak isteyeceksek Allah; ezeli ilmiyle bunları biliyor ve öyle takdir edip yazıyor.
Izdırari kaderde, bizim hiçbir tesirimiz yoktur. Dünyaya geleceğimiz yer, anne ve babamız, şeklimiz, cinsiyetimiz ve kabiliyetlerimiz Bunlara biz karar veremeyiz. Bunlar için bir mesuliyetimiz yoktur.
Kaderi ikiye ayırabiliriz. Birisi ızdırari, diğeri de ihtiyari kaderdir.
Cenab-ı Hakk’ın zatı hakkında insan aklının bir açıklama yapması mümkün değildir. Çünkü insan ve onun aklı mahluktur; yani yaratılmıştır. Yaratılan bir şeyin, Yaratan’ını anlaması ve çözmesi mümkün olmaz.
Aslında görmek ve inanmak kavramlarını birbirine karıştırmamak lazımdır. İnanmak aklın ve zihnin işidir. Görmek de gözün görevidir. Her şeyi göz görmez, bazı şeyler zihinle, kulakla ve dil ile görülür.
Alemde olup biten harikulade işleri, tabiat yaptı, deyip işin içinden çıkmak mümkün değil. Çünkü her iş, büyük bir nizam ve intizam içinde yapılıyor. Bütün bu mükemmel işleri, akılsız ve şuursuz olan tabiata havale etmek ve tabiat yaptı demek mümkün değildir. İlim, irade ve kudret sahibi olmayan aciz bir tabiat, elbette halık olamaz. Yani yaratamaz!
Atom parçacıklarından kainatı ve içindeki canlı cansız mahlukatı yaratan, dört ana kuvvetle varlıkları dengede tutan bir Kudret Sahibi’ne karşı insan nasıl alakasız kalabilir? Bu muhteşem sırları keşfettikten sonra Kainat Sahibi’ni nasıl görmezlikten gelebiliriz?
İnsan önce kendini tanımalı ve kendisini bir kitap gibi okumalıdır. Kendisini okuyamayan insan, kainatın en ince sırlarını bilse de yine cahil kalır.
Insan psikolojik dünyası, ıslah edildiğinde, bütün insanların hayranlıkla izleyeceği örnek bir hayat anlayışı sergileyebilecek yetenektedir. Ancak zararlı eğilimler içine girdiğinde ise canavar hayvanları bile ürküten bir yıkım içinde bulunabilmektedir.
Göklerin keșfi ve denizlerin derinlikleri için bir ömür harcayan insanoğlu, kendisini keșfetmede, kendisini tanımada ve kendi dünyasının derinliklerine inmede ne kadar çaba harcamaktadır?
Her yerde düşüncelerimi söylerim. İnandığım doğruları ifade etmekten, kendimi frenleyemem. Açık sözlü oluşum, kendimi derhal deşifre edişim ve her yerde, birçok şeyi söylemem bana çok pahalıya mal olmuştur ama umurumda değil.
Niçin her Müslüman kendi dilinde değil de, Arapça ibadet ediyor? Allah her dili işitir, her kulun yalvarışını anlıyorsa neden Arap dilinde ibadete zorlanıyoruz?
kişide ve toplumda problemin en büyük kaynağı ilgisizliktir
İnsanın maddi hayatının nasıl saklanacağı ve öldükten sonra nasıl iade edileceği konusu akıldan uzak görülebilir. Ancak bir insanın maddi bütün özellikleri, bir toplu iğnenin başının on milyarda biri kadar olan küçük tohum kartlarına (DNA’lara) yazılabilir. Bu ilmi gerçek, kesinlikle doğrulanmıştır. Böyle bir tohum kartının eğer toprakta gelişme şansı olsa idi, yeryüzüne gelmiş ve gelecek olan bütün insanların tohum kartlarını bir bardağa doldurarak toprağa atmak ve hepsini birden diriltmek mümkün olabilecekti.

Toprak altında asırlarca bozulmayan ve bu arada hiçbir canlılık emaresi taşımayan virüsler, uygun bir ortamda tekrar hayat bulurken vefat etmiş insanoğlunun Cenab-ı Hakk’ın emriyle tekrar hayat bulmamasına imkan var mıdır?

Kainatı bütün mahlukatıyla kusursuz olarak yaratan Rabbimiz, o bir çay bardağı dolusu şifreyi arza döküp ‘Ol’ emriyle tek tek dirilterek İlahi sahnede toplayacaktır.

İnsan bu dünyaya keyif sürmek ve lezzet almak için gelmediğine, mütemadiyen (devamlı surette) gelenlerin gitmesi ve gençlerin ihtiyarlaması ve mütemadiyen zeval (yok olma) ve firakta (ayrılık) yuvarlanması şahittir

Demek insan dünyaya yalnız güzel yaşamaya, rahatla ve saf ile ömür geçirmeye gelmemiştir. Belki azim bir sermaye elinde bulunan insan, burada ticaret ile ebedi, daimi bir hayatın saadetine çalışmak için gelmiştir.

Bediüzzaman Said Nursi

Vurarak,yıkarak,darbeyle veya siyasi entrikalarla insan ve toplum
düzelmez. Daha çok karışır.
Kötü yanlış eksik ve
yaramaz diye vasıflandırılan insanlar bütün bütün dışlanıp bir kenara
itilmemeli. Onlarla diyalog yolları sonuna kadar denemeli. Görülecek ki bir tarafından onun kalbine ve aklına bir yol bulmak ve bazı hakikatleri anlatmak mümkün olacaktır.
Kötü yanlış eksik ve
yaramaz diye vasıflandırılan insanlar bütün bütün dışlanıp bir kenara
itilmemeli. Onlarla diyalog yolları sonuna kadar denemeli. Görülecek ki bir tarafından onun kalbine ve aklına bir yol bulmak ve bazı hakikatleri anlatmak mümkün olacaktır.
Konuşan insandan zarar gelmez. Asıl zarar,konuşturulmayan insandan
gelir. Farklı görüşler ,güzelliktir,yeniliktir. İnsanlar arası uzlaşma konuşarak ortaya çıkar. Yoksa, uzlaşma adına susturulan insanlar ,gizli ve sert bir muhalafet oluşturur. Bu da toplumsal huzura zarar verir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir