İçeriğe geç

Duvar Kitap Alıntıları – Attila İlhan

Attila İlhan kitaplarından Duvar kitap alıntıları sizlerle…

Duvar Kitap Alıntıları

sen yoksun
deniz yok
yıldızlar arkadaşım
ya bu gece harikalı bir şeyler olsun
yahut bir bomba gibi
infilak edecek başım
biz ümitle dolu bir şarkı istiyoruz
aldı bizi götürdü sonbahar havası
gözlerin senin bademsi gözlerin
gökte beyaz zambak gibi martılar
ve deniz boylu boyunca mavi
görebildiğin kadar
ikimiz denize karşı yan yana oturmuşuz
ve plakta eski bir meyhane şarkısı
hıçkırıklı bir ses şikayetçi sevgilisinden
garson değiştir şunu kardeşim yok mu bir başkası
düşünürüm de bazen neler çektik
nasıl acı kahredici bir rüzgar aldı bizi
Kimler gitti gelmedi
Kimler boğdu gençliğini dört duvar içinde
hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların
bir dakika bile çıkmıyorsun aklımdan
koşar gibi yürüyüşüm
karanlıkta bir ışık gibi aydınlık gülüşün
sanki ölüm yoktur zulüm yoktur dünyada
sanki bir rüzgar gibi ferah yaşamaktayız
sema tertemiz henüz yıkanmış caddeler
batan güneşe karşı seninle baş başayız
gökyüzünü karartmaz mı acaba
yetimlerin ve dulların tasası
kardeşim ne zaman dolacak söyle
insanoğlunun çilesi
ne zaman herkes alacak payını hürriyetten
ne zaman pervasız söyleyecek şarkısını
Deli gönül hayran oldu cemálinize
şairim benim şair gözlerim var
bakarım ayva rengi bir akşam olmuş
denizler kiremitler pirinç gibi parlak
yaprakların arasında kirazlar
yine çocuk çığlıkları dünyayı unutmuş
ve yaslanıp çiçekli penceresine
bisikletçinin oğlu armonik çalar
sokakta mangal yakan sevgilisine
belâlım off-kıvılcımlı ve kıvrak

sen bizim araka sokak
delikanlı bir kız gibi rüzgâra karşı durmuşsun
boyunları terli ayakları çıplak
âşıksın çapkınsın sarhoşsun
etsiz ekmeksiz hayatın sere serpe
şimşek gibi bütün hüzünle birden gülüşün
gündüz işe gitmen gece efkâlanıp içmen
belâlım off-artık yeter be

Öyle büyük ki derdimiz
Derdimize bulutlar ağladılar
Gel rüzgarın üzüm gözlü kızı
Hayat ne kadar güzel dünya ne kadar büyük
Ve ne kadar şaşırtıcı yirminci asır
Ve yirminci asırda yaşarken mesut olmak hakkımızdır
Hayaller kurmakla geçti ömrümüzün yarısı
Ya çok erken ya çok geç doğmadık mı sevgilim
Buna rağmen mutluluğa inanıyoruz
Kendi dünyamızda yabancılar gibiyiz
İnsan bir düşünse ne çok şey bulabilir
Hatırlamak gülmek ve ağlamak için
İnsan bir düşünse ne çok şey bulabilir
Hatırlamak gülmek ve ağlamak için.
Bu gece dağ başları kadar yalnızım
Hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların
Sen bana kalbim kadar elim kadar yakınsın
Koltuğumuzun altında birer dinamit gibi kellemiz
Karanlıkta bir ışık gibi aydınlık gülüşün
Hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların
Bir dakika bile çıkmıyorsun aklımdan
Gel sevgilim gel benim dünyama gel
Çok zaman var içimde yerini hazırladım
İçim terk edilmiş bir şehir gibi ıssız
Öyle bakmayın bu yaralar şerefli yara değil
Kendi gitti ismi kaldı yadigar
İşte biz dinleyen duyan düşünen duvarlar
Saadet asırlarca bitmeyen hasretimiz
O size gelmezse siz ona gideceksiniz
Kişi kendi arzusuyla terki diyar etmez
yine akşam yine sabah
yine bir çift çelik mermi gözlerim
yine bir yumrukta soğan gibi ezmek
kalbimi
Yine bir çift çelik mermi gözlerim
Neden karmakarışık böyle ömrümüz
Kimse bulmadı derdimize çare
Bilinmez ki nedir kimdedir keramet
Hazin geldi hazin gitti gece ve gündüz
Gözlerimiz yollarda kaldı
Nerdesin nerdesin nerdesin saadet
Ben üç aylık terk edilmiş insan yavrusu
Başımızın altına yastık olmuş ıstırap
Kalbimiz yorulmuştu saadet beklemekten
‘kişi’ demişti
‘kendi arzusuyla terk-i diyar etmez
sebebsiz gurbetin kahrını kimse ihtiyar etmez’
maraş bağlarında salkım salkım üzüm var
ey gözü kanlı zalim sana bir çift sözüm var
şahan gibi hür geldik hür gideriz bu dünyadan
hürriyetten geçmeyiz geçsek bile yârdan
Sen yoksun
Deniz yok
Yıldızlar arkadaşım
Ya bu gece harikası bir şeyler olsun
Yahut bir bomba gibi
İnfilak edecek başım
Sen yoksun
Deniz yok
Yıldızlar arkadaşım
ya bu gece hârikalı şeyler olsun
Yahud bir bomba gibi infilak edecek başım
Derdimiz alem derdidir
Dağlar taşımaz
Kardeşim ne zaman dolacak
İnsanoğlunun çilesi
Gözyaşı yürekten gelir
Doğmasına vakit vardır daha güneşin
İlhan gayet soylu, özlü şair, pek beğendim. Aşk olsun delikanlıya!” Nazım Hikmet
Karanlığın insanı delirten bir ihtişamı vardır
Yıldızlar, aydınlık fikirler gibi
tavanda salkım salkım.
Bu gece dağ başları kadar
yalnızım.
Çiçekler damlıyor gecenin parmaklarından,
dudaklarımda.
Eski bir mektep türküsü
karanlıkta sana doğru uzanmış ellerim,
gözlerim, gözlerini arıyor durmadan;
Neredesin ?
neden karmakarışık böyle ömrümüz
kimseler bulmadı derdimize çâre
bilinmez ki nedir kimdedir kerâmet
hazin geldi hazin gitti gece ve gündüz
gözlerimiz yollarda kaldı
nerdesin nerdesin saadet
Şimdi bir türkü yakılmaz mı adına
Kırılmış hasret kuşunun kanadı
Parçalamak istiyor kalbini insan
Nerde karanlığa uzanmış ellerin
Neden yüzün yanıyor avuçların ısınmış
Şarkılar nerde aşkı nerde bıraktık
Nerde yaz geceleri nerde çocukluğumuz
Kalbine dert vurdu deli bir umman gibi
Gün dediğin nedir geçer dersin geçmedi
Yorgunluk vurur ceylan gözlerine
Kara bir duman gibi
Yine kuşlar cığallanır yine incirler ballanır
Yine sevinilir yine dövünülür
Avuçları sıcak bakışları ok gibi
Deliyor her dokunduğu yeri
Karanlığın insanı delirten bir ihtişamı vardır
Yıldızlar, aydınlık fikirler gibi
tavanda salkım salkım
Bu gece dağ başları kadar yalnızım.
Çiçekler damlıyor gecenin parmaklarından,
Dudaklarımda eski bir mektep türküsü
Karanlıkta sana doğru uzanmış ellerim,
Gözlerim, gözlerini arıyor durmadan;
nerdesin?
Ölümün derdi büyük yiğenim
Çare bulunmaz
Uğursuz bir hava çökmüş
Üstüne memleketimin
Uğursuz ve karanlık
Çocuklar gülmemiş artık
Sessiz sessiz ağlamış analar
Deli gönül hayran oldu cemalinize
Gayrı bir şahan (kuş) gibi yaşamıyor
Kocamış, kocamaz sandığı divane gönül
(Deli Süleyman)
devr-i daim
ışıklı bir tesbih güneş sistemi
yanar mı yanar söner mi söner
büyüklü küçüklü gümüş küreler
demir aldık limandan çözdük palamarı
rüzgâr bizim eski rüzgâr
deniz bizim eski deniz
gönül bizim eski gönül
rûşenâ gönül
mizana gibi sağlam bıçak gibi keskiniz
ve biz yine yıldızlara bakarız
ve yine yıldızlar bize bakar
hayat ne kadar güzel dünya ne kadar büyük
ve ne kadar şaşırtıcı yirminci asır
ve yirminci asırda yaşarken mesut olmak
hakkımızdır
yağmur yağsın varsın ıslansın saçlarımız
yalnız duyulmaz olsun göğsümüzdeki darlık
insan bir düşünse ne çok şey bulabilir
hatırlamak gülmek ve ağlamak için
arzularımız nereye sürüklüyor bizi
neredeydik hangi rüzgâra karıştık
ve şimdi ne tür manzaralar çekiyor
karanlıklar içinde açılmış gözlerimizi
odam karanlık penceremde ay ışığı
hayalimde yeni eski bir sürü hatıralar
merhaba gökyüzü merhaba uçsuz bucaksız
merhaba bulutlar bulutlar bulutlar
hey canım gökyüzünde yıldızlar grup grup
alnımızın üstünde kâinatın türküsü
devr-i daim
yıldızlı bir tülbent gibi samanyolu
yıldızlı türküleri yıldızdan türküler
saniye 300.000 kilometrelik hız
ateş bulutları madde ve kuvvet
ve başımı döndüren harikulade görünüş
o heycan o ihtişam o azamet
o devasa pırıl pırıl gümüşten
bir salkım üzüm gibi kuyruklu yıldız
o saniye şaşmaksızın garbtan şarka dönüş
kıvılcım kervanları can dizi dizi
yıldızlar yağmurlanır nur diye diye
ateş kuşlar uçar uçar fezadan geçer
inciler inciler sedef inciler
hey sirius hey vega alfa orion
benim çifte güneşlerim aynalılarım
ve yıldızlar benek benek kuş gibi
ve bir avuç inci savrulmuş gibi
aydınlık nebülözler karanlık nebülozlar
parsek parsek mesafeler
ışık yılları
güneşler
boğum boğum ateşler
hudutsuz ve mahdut kâinatımız
devr-i daim
ışıklı bir tesbih güneş sistemi
yanar mı yanar söner mi söner
büyüklü küçüklü gümüş küreler
şah güneşim
hey benim padişah güneşim
yedi renk eflâtun ve kızıl
ve gözler görünmez gizli ışınlar
hem kızıl ötesinde hem mor ötesinde
alev dalgaları fışkırmalar lekeler
mıknatıs fırtınası
hidrojen ve demir
büyüklü küçüklü gümüş küreler
merkür küçümen venüs güzeldir
ateş sakallı jüpiter uranüs ve neptün
ve alevler içinde velinimetimiz yer
delirmiş delirecekti kalbimiz
canımıza yetmişti beklemek
onlar konuştu biz dinledik

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir