John Stuart Mill kitaplarından Düşünce ve Tartışma Özgürlüğü Üzerine kitap alıntıları sizlerle…
Düşünce ve Tartışma Özgürlüğü Üzerine Kitap Alıntıları
“Bir tanrıya duyulan inanç, ondan emin olabilmek için kişinin hata yapmazlığı varsayımını gerekli kılan görüşlerden biri mi?
İnsanlar her iki tarafı da dinlemek zorunda bırakılıyorsa her zaman umut vardır; yalnızca bir tarafı dinlerlerse hatalar katılaşıp ön yargıya dönüşür, doğru da artık doğruluk etkisi yaratmaz olur, çünkü abartılarak yanlış haline getirilmiştir.
içinde bulunduğumuz çağ inançtan yoksun ama kuşkuculuktan ödü kopan bir çağ olarak tanımlanmıştır ve insanlar görüşlerinin doğruluğundan değil, onlar olmaksızın ne yapacaklarını bilmediklerinden emindir.
her çağ, daha sonraki çağlarda yalnızca yanlış değil aynı zamanda saçma olarak değerlendirilen pek çok görüşe sahip olmuştur; şimdi yaygın olan pek çok görüş de gelecekteki çağlar tarafından reddedilecektir, tıpkı bir zamanlar yaygın olanların bugün reddedildiği gibi.
Bir görüşün yararlılığı da kendi başına bir görüştür; görüşün kendisi kadar tartışmalı, tartışmaya açık ve tartışma gerektiren bir şeydir.
Bir insanın bir konunun tamamını bilmeye yaklaşmasının tek yolunun, her türlü farklı görüşe sahip insanları dinlemek, her türden zihnin bu konuya bakış biçimlerinin tümünü incelemektir.
İnsan zihninde çok yönlülük her zaman bir istisna olmuştur, tek yönlülükse kural.
Bir polemiğin bu türden işleyebileceği en kötü suç, karşıt görüşü savunanların kötü ve ahlaksız insanlar olarak damgalanmasıdır. Popüler olmayan herhangi bir görüşü savunanlar, bu tür bir iftiraya uğramaya özellikle açıktır, çünkü genelde sayıları az ve etkisizdirler, kendileri dışında pek az insan onlara adil davranılmasıyla ilgilenir; ama genel geçer bir görüşe saldıranlar, durumun doğası gereği, bu silahtan mahrum bırakılır: Bu silah onlar tarafından ne güven içinde kullanılabilir ne de, kullanılsa bile, geri tepmekten başka bir işe yarar. Genel kabul görmüş görüşlere karşı çıkan görüşler, ancak dillerine dikkat eder ve gereksiz saldırganlıktan büyük bir özenle kaçınırlarsa seslerini duyurabilir, bundan biraz uzaklaştıklarında cezasını hemen çekerler: Öte yandan, genel geçer görüş adına kullanılan nefret dolu söylem, insanları karşıt görüşlere inanmaktan ve bunlara inananları dinlemekten gerçekten de alıkoyar. Dolayısıyla doğru ve adalet adına, nefret dolu bir konuşma biçiminin bu şekildeki kullanımını engellemek, diğerini engellemekten çok daha önemlidir; ve eğer seçmek gerekseydi, inançsızlığa saldırıları engellemek, dine saldırıları engellemekten çok daha gerekli olurdu.
Yine de kanunların ve yetkililerin, ikisini de engellemekle uğraşmaması ve her halükarda kararın, tekil durumların koşullarına bakılarak verilmesi gerektiği açıktır; tartışmanın hangi tarafında olursa olsun, davranışlarında dürüstlük eksikliği, kötü niyet, önyargı ya da tahammülsüzlük görülen herkes kınanmalıdır; ama bu suçlara, kişinin hangi tarafı tuttuğuna bakılarak karar verilmemelidir, bizim tuttuğumuz tarafta olmasa bile: Rakiplerinin ve görüşlerinin ne olduğunu görecek sakinliğe ve bunları dile getirecek dürüstlüğe sahip olan, onların aleyhine hiçbir şeyi abartmayan, onların lehine olan ya da olabilecek hiçbir şeyi gizlemeyen herkes, onurlandırılmayı hak etmiştir. Açık tartışmanın gerçek ahlakı budur; sık sık ihlal ediliyorsa da, bu ahlaka büyük ölçüde uyan çok sayıda tartışmacı olduğunu, buna ulaşmaya çalışanların sayısının daha da çok olduğunu düşünmek beni mutlu ediyor.
Gerçeğin asıl avantajı şuradadır: Bir görüş doğruysa, bir kez, iki kez, hatta pek çok kez susturulabilir, ama çağlar içinde onu yeniden keşfedecek insanlar genellikle çıkacaktır, ta ki baskıdan kurtulup bir daha susturulamayacak kadar ilerleyeceği olumlu koşulların ortaya çıkacağı bir döneme denk gelene kadar.
İnsanlığın (geri kalan sağlığının bağlı olduğu) zihinsel sağlığı için düşünce özgürlüğünün ve düşüncelerin dile getirilmesi özgürlüğünün dört ayrı nedenden ötürü gerekli olduğunu görmüş bulunuyoruz; bunları şimdi kısaca özetleyeceğiz.
Birincisi, herhangi bir görüş susturulmuşsa, o görüş bilebildiğimiz kadarıyla doğru olabilir. Bunu inkar etmek, kendimizi hata yapmaz görmek demektir.
İkincisi, susturulan görüş yanlış bile olsa, içinde bir doğru parçası barındırabilir ve çoğu zaman barındırır da; herhangi bir konu hakkındaki yaygın görüş pek ender olarak tüm doğruyu içerdiği için, geri kalan doğrunun ortaya çıkarılma şansının olması ancak görüşlerin çarpışması yoluyla olabilir.
Üçüncüsü, genel geçer görüş yalnızca doğru değil, doğrunun tamamı olsa bile; sıkı ve ciddi bir şekilde sorgulanmasına izin verilmedikçe ve bu şekilde sorgulanmadıkça, onunla karşılaşan insanların çoğu tarafından, akılcı temelleri anlaşılmadan ya da hissedilmeden, bir önyargı gibi kabul edilecektir. Bu kadar da değil;
dördüncüsü, öğretinin kendisinin anlamı yitirilme ya da güçsüzleştirilme tehlikesiyle, karakter ve davranış üzerindeki yaşamsal etkisinden yoksun kalma tehlikesiyle karşılaşacaktır: dogma, kağıt üstünde bir inanca dönüşecek, hiçbir işe yaramayacak, ama toprak yüzeyini işgal edip, mantıktan ya da kişisel deneyimden gerçek ve kalpten gelen herhangi bir inancın yeşermesini engelleyecektir.
İnsanların, Hıristiyanlığın içermediği ahlaki doğruları göz ardı etmeyi bırakmaları, içerilen doğruları göz ardı etmeye başlamalarını gerektirmez. Böyle bir önyargı ya da ihmal, eğer gerçekleşirse, kesinlikle kötü bir şeydir;
Hıristiyan ahlakı (denen şey) her yönüyle bir tepkidir; büyük oranda da paganizme bir tepkidir. İdeali pozitif değil negatiftir; etkin değil edilgendir; Soyluluk değil masumluktur; İyinin enerjik bir şekilde kovalanmasından çok kötülükten kaçınmadır: Temel ilkelerinde (başkalarının da ifade ettiği gibi) yapacaksın değil, yapmayacaksın gereksiz yere ağır basar. Tensellikten o kadar korkar ki, asetisizmi göklere çıkarır, bu da zaman içinde keskinliğini yitirerek yasallık sınırlarına çekilmiştir. Erdemli bir yaşamın tayin edilmiş ve uygun yönlendiricileri olarak cennet umudunu ve cehennem korkusunu ileri sürer: Böyle yaparak Antikçağ’ın en iyi öğretilerinin çok gerisine düşer, insan ahlakına temelinde bencil bir karakter kazandırır, çünkü her bir insanın görev duygusunu, diğer insanların iyiliğini düşünmesinde bencilce bir çıkarı olmadığı durumlarda, onların iyiliğinden koparır. Temelinde edilgen bir itaat öğretisidir; yerleşik otoritelerin hepsine boyun eğmeyi öğretir; dinin yasakladığı bir şeyi emrederlerse onlara aktif olarak itaat edilmez, ama karşı da konmaz, hele isyan etmek tümüyle yasaktır, bize yapılan kötülük ya da haksızlık ne kadar büyük olursa olsun.
Düşünce biçimlerinin her birinin yararlılığı, diğerinin eksiklerinden kaynaklanır; ama her ikisini de mantığın ve aklın sınırları içinde tutan şey, bir diğerinin ortaya koyduğu muhalefettir büyük ölçüde. Demokrasiyi ve aristokrasiyi, özel mülkü ve eşitliği, işbirliğini ve rekabeti, lüksü ve perhizi, toplumsallığı ve bireyselliği, özgürlüğü ve disiplini, günlük yaşamın tüm diğer karşıtlıkları savunan görüşler eşit derecede özgürce dile getirilmediği sürece, eşit beceri ve enerjiyle uygulanıp savunulmadığı sürece, iki unsurun da hak ettiğini bulması mümkün değildir; kantarın topuzu mutlaka bir yana kayacaktır.
İnsan zihninde çok yönlülük her zaman bir istisna olmuştur, tek yönlülükse kural.
İki olasılık üzerinde durduk: Genel geçer görüşün yanlış olması ve dolayısıyla başka bir görüşün doğru olması; ya da genel geçer görüşün doğru olması ve onun tersi olan hatayla çatışmaya girmenin, sözü geçen görüşün doğruluğunun açıkça görülmesi ve derinden hissedilmesi için gerekli olması, Ama bunlardan daha yaygın bir durum vardır; birbirine karşıt öğretilerden birinin doğru, diğerinin de yanlış olmadığı, doğruyu aralarında bölüştükleri durumdur bu, genel geçer olmayan görüş, doğrunun eksik kalan kısmını tamamlamak için gereklidir, çünkü genel geçer görüş, bu doğrunun yalnızca bir kısmını taşır. Duyularla saptanması mümkün olmayan konularda popüler görüşler genellikle doğrudur, ama pek ender olarak doğrunun tamamını barındırırlar. Doğrunun bir parçasıdırlar – bazen daha büyük, bazen daha küçük bir parçası; ama abartılmış, çarpıtılmış, onlara eşlik etmesi ve sınırlaması gereken doğrulardan koparılmış bir haldedirler.
Her insanın kendi görüşünü savunurken söylediklerinin en zayıf kısmı, karşıtlarına yanıt olarak söyledikleridir. Günümüzün modalarından biri, negatif mantığı küçümsemektir – oysa bu, pozitif doğruları saptamasa da, teorideki zayıflıklara yada uygulamadaki hatalara işaret eder. Böylesi bir negatif eleştiri nihai sonuç olarak elbette yeterince zayıf olurdu; ama adını hak edecek pozitif bir bilgiye ya da kanaate ulaşmanın yolu olarak paha biçilemez bir değeri vardır; ve insanlar bu alanda sistematik bir şekilde yeniden eğitilmedikçe çok az sayıda büyük düşünür çıkacak, genel akıl düzeyi matematik ve fizik gibi düşünce disiplinleri dışında düşük kalacaktır. Başka hiçbir alanda hiç kimsenin görüşü, eğer karşıtlarıyla aktif bir tartışma yürütmek için gerekli olacak zihinsel süreci kendi kendine ya da başkalarının empoze etmesiyle yaşamamışsa, bilgi denmeyi hak etmez.
İnsanlık geliştikçe, tartışılan ya da kuşku duyulan öğretilerin sayısı sürekli olarak azalacaktır: İnsanlığın refahı da, tartışılmama noktasına ulaşmış doğruların sayısı ve ağırlığıyla ölçülebilir neredeyse.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Kişisel deneyim sonucu öğrenilmeden bir türlü tam olarak öğrenilemeyecek pek çok doğru vardır. Ama kişi, bu doğruları anlayan insanların lehte ve aleyhte konuşmasını dinlemeye alışık olsaydı, bunların bile anlamının çok daha büyük bir kısmını anlayabilir, anladıkları da çok daha kalıcı bir şekilde aklında yer edebilirdi. İnsanların yaptığı hataların yarısının nedeni, bir şey artık kuşkulu değilse onun hakkında düşünmeyi birakmalarıdır. Çağdaş yazarlardan biri, “karar verilmiş görüşün derin uykusu derken çok doğru söylüyor,
“Umut vaat eden bir yığın beynin ürkek karakterlerle birleşmesinden dolayı dünyanın neler kaybettiğini kim hesaplayabilir?”
“Yalnızca toplumsal düzeydeki hoşgörüsüzlüğümüz kimseyi öldürmüyor, hiçbir görüşü ortadan kaldırmıyor, ama insanları bu görüşleri gizlemeye ya da yayılmalarını etkin bir şekilde sağlamaktan kaçınmaya yöneltiyor.”
İnsanlar her iki tarafı da dinlemek zorunda bırakılıyorsa her zaman umut vardır; Yalnızca bir tarafı dinlerlerse hatalar katılaşıp önyargıya dönüşür, doğru da artık doğruluk etkisi yaratmaz olur, çünkü abartılarak yanlış haline getirilmiştir
Normalde gözardı edeceğimiz doğruları gözümüze sokanlar, bizim gördüğümüz bazı doğruları gözardı ediyor.
İnsan zihninde çok yönlülük her zaman bir istisnai
olmuştur, tek yönlülükse kural.
İnsan beklenmedik bir talihsizliği ya da hayal kırıklığına uğradığında, tüm yaşamı boyunca bilmiş olduğu bir atasözünü yada deyimi anımsar ve anlamını daha önce şu anda hissettiği gibi hissetmiş olsaydı bu felaketin başına hiç gelmemiş olacağını düşünür.
İnsan hatalarını tartışma ve deneyim yoluyla düzeltebilir. Yalnızca deneyimle değil. Tartışmada olmak zorundadır ki deneyimin nasıl yorumlanacağı gösterilebilsin.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Her türlü sorgulama fırsatına rağmen yanlış olduğu gösterilemeyen bir görüşün doğru olduğunu varsaymak ile yanlışlığının kanıtlanmasını engellemek için doğru olduğunu varsaymak arasında dünyalar kadar fark vardır.
“Bir görüş doğruysa, bir kez, iki kez, hatta pek çok kez susturulabilir, ama çağlar içinde onu yeniden keşfedecek insanlar genellikle çıkacaktır, ta ki baskıdan kurtulup bir daha susturulamayacak kadar ilerleyeceği olumlu koşulların ortaya çıktığı bir döneme denk gelene kadar.”
“Bir görüşü öne sürme biçimi, görüş doğru bile olsa, çok sevimsiz olabilir.“
“Susturmaya çalıştığımız görüşün yanlış bir görüş olduğundan hiçbir zaman emin olamayız; olsaydık bile, onu susturmak yine de kötülük olurdu.”
“İnsanlar her iki tarafı da dinlemek zorunda bırakılıyorsa her zaman umut vardır; yalnızca bir tarafı dinlerlerse hatalar katılaşıp ön yargıya dönüşür, doğru da artık doğruluk etkisi yaratmaz olur, çünkü abartılarak yanlış haline getirilmiştir.“
“Doğrunun parçaları arasındaki şiddetli çatışma değil, doğrunun yarısının sessizce bastırılmasıdır asıl korkunç kötülük.“ 
Bir görüş doğruysa, bir kez, iki kez, hatta pek çok kez susturulabilir, ama çağlar içinde onu yeniden keşfedecek insanlar genellikle çıkacaktır, ta ki baskıdan kurtulup bir daha susturulamayacak kadar ilerleyeceği olumlu koşulların ortaya çıkacağı bir döneme denk gelene kadar.
“Umut vaat eden bir yığın beynin ürkek karakterlerle birleşmesinden dolayı dünyanın neler kaybettiğini kim hesaplayabilir?”
“Şimdi yaygın olan pek çok görüş de gelecekteki çağlar tarafından reddedilecektir, tıpkı bir zamanlar yaygın olanların bugün reddedildiği gibi.”
Güçlü bir görüşe sahip olan bir kişi, bunun yanlış olabileceğini kabullenmekte ne kadar zorlanırsa zorlansın, görüşü tam anlamıyla, sık sık ve korkusuzca tartışılmazsa yaşayan bir gerçek değil, yalnızca ölü bir dogma olacağı düşüncesiyle hareket etmelidir.
Genel bir zihinsel kölelik ortamında büyük bireysel düşünürlerin çıktığı olmuştur ve bundan sonra da çıkabilir. Ama böyle bir ortamda bütün bir halkın zihinsel olarak etkin olduğu görülmemiştir, görülemez de. Tarihte bir halkın böyle bir karaktere yakınlaşması, heterodoks akıl yürütme korkusunun bir süreliğine askıya alınmış olmasındandır. İlkelerin tartışılmayacağına dair sessiz bir uzlaşmanın olduğu yerde; insanlığın zihnini meşgul edebilecek en büyük sorulara dair tartışmanın kapanmış olduğunun varsayıldığı bir yerde, tarihin bazı dönemlerini o denli çarpıcı kılan, zihinsel etkinlik alanındaki o genel yüksek düzeyi bulmayı umamayız. Tartışmalar, şevk yaratacak kadar büyük ve önemli konulardan uzak durduğunda, bir halkın zihni temellerinden sarsılmaz ve en sıradan akla sahip bireyleri bile düşünen canlılarınkine yakın bir onur düzeyine taşıyacak dürtü ortaya asla çıkmaz.
Bir düşünür olarak ilk görevinin, aklının gittiği yere gitmek olduğunu kavrayamayan hiç kimse büyük bir düşünür olamaz. Gerekli ön çalışmayı ve hazırlığı gerçekleştirip kendi adına düşünen birinin hataları bile gerçeğe, düşünmeye zahmet etmedikleri için belirli görüşlere tutunanların doğru görüşlerinden daha çok şey katar. Düşünme özgürlüğünün gerekli olmasının tek ya da başlıca nedeni, büyük düşünürler yaratmak değildir elbette. Tam tersine, ortalama insanların ulaşabileceği zihinsel düzeye ulaşmalarını sağlamak en az o kadar, belki de daha çok gereklidir.
Heretiklerin bu suskunluğunu kötü birşey olarak görmeyenler, öncelikle bunun sonucunda heretik görüşlerin hiçbir zaman dürüstçe ve kapsamlı bir şekilde tartışılmadığını göz önünde bulundurmalıdır; böyle bir tartışmaya dayanamayacak bu gibi görüşlerin, her ne kadar yayılmıyorsa bile, ortadan kalkmadığı da açıktır. Ama Ortodoks sonuçlara ulaşmayan bütün araştırmaların yasaklanmasından en çok zarar gören, heretiklerin kafaları değildir. En büyük zarar heretik olmayanlara verilir, çünkü heretiklik korkusuyla zihinsel gelişimleri engellenir ve mantıkları siner. Umut vaat eden bir yığın beynin ürkek karakterlerle birleşmesinden dolayı dünyanın neler kaybettiğini kim hesaplayabilir? Cesur, güçlü, bağımsız bir düşünceyi sonuna kadar götürmeye cesaret edemez bunlar, çünkü kendilerini dinsiz ya da ahlaksız bir duruma düşürmesinden çekinirler.
Bir halkta, bu ülkede her zaman orta sınıflarda görülen hoşgörüsüzlüğün güçlü ve daimi mayası varsa, zulüm görmeyi hak ettiğini hep düşündükleri insanlara etkin olarak zulmetmeye başlamaları için çok ufak bir kışkırtma yeterli olur. Bu ülkeyi, zihinsel özgürlüklerin yeri olmaktan alıkoyan şey budur, insanların, onların önemli bulduğu görüşleri reddedenler hakkındaki görüşleri ve besledikleri duygulardır.
Gerçeğin, yalnızca gerçek olduğu için, hatanın sahip olmadığı bir güce sahip olduğunu düşünmek ve zindanlara, kazıklara galebe çalacağını sanmak boş duygusallıktan başka bir şey değildir. İnsanların gerçek için gösterdikleri gözükaralık, hata için gösterdiklerinden daha fazla değildir genellikle, yasal ve hatta toplumsal cezaların yeterli derecede uygulamaya konması da, her ikisinin yayılmasını engellemeyi çoğu zaman başarır. Gerçeğin asıl avantajı şuradadır: Bir görüş doğruysa, bir kez, iki kez, hatta pek çok kez susturulabilir, ama çağlar içinde onu yeniden keşfedecek insanlar genellikle çıkacaktır, ta ki baskıdan kurtulup bir daha susturulamayacak kadar ilerleyeceği olumlu koşulların ortaya çıkacağı bir döneme denk gelene kadar.
Gerçeğin her zaman bastırmaya üstün geldiği savı, insanların yineleye yineleye genel geçer bir bilgi haline getirdiği, ama bütün deneyimlerin de yalanladığı tatlı yalanlardan biridir. Tarih, baskı altında tutulmuş gerçeklerle doludur.
Bu kitabı okuyan var mı ? Fikir sahibi olan ?
Bir kişi hariç bütün insanlık aynı görüşte olsa, tek bir kişi karşı görüşte olsa, insanlığın o kişiyi susturma hakkı, o kişinin gücü yetse insanlığı susturma hakkından fazla değildir.
Sokrates öldürülmüştü, ama Sokratik felsefe gökyüzündeki güneş gibi yükseldi ve bütün entelektüel dünyayı ışınlarıyla aydınlattı Toplumsal düzeydeki hoşgörüsüzlüğümüz kimseyi öldürmüyor, hiçbir görüşü ortadan kaldırmıyor.
bir görüşü ileri sürme biçimi, görüş doğru bile olsa, çok sevimsiz olabilir.
insanlar her iki tarafı da dinlemek zorunda bırakılıyorsa her zaman umut vardır. yalnızca bir tarafı dinlerlerse hatalar katılaşıp önyargıya dönüşür, doğru da artık doğruluk etkisi yaratmaz olur çünkü abartılarak yanlış hâline getirilmiştir.
davanın yalnızca kendi tarafını bilen, davayı pek az biliyor demektir.
umut vaat eden bir yığın beynin, ürkek karakterlerle birleşmesinden dolayı dünyanın neler kaybettiğini kim hesaplayabilir?
-hiç bir alanda hiç kimsenin görüşü, eğer karşıtlarıyla aktif bir tartışma yürütmek için gerekli olacak zihinsel süreci kendi kendine ya da başkalarının empoze etmesiyle yaşamamışsa, bilgi denmeyi hak etmez.
İnsan zihninde çok yönlülük her zaman bir istisna olmuştur, tek yönlülükse kural.
Bir görüşün yararlılığı da kendi başına bir görüştür.
En sağlam inançlarımızın tek dayanağı, onların yanlışlığını kanıtlama konusunda tüm dünyaya yapılmış ve daima geçerli olan bir davettir.
Dolayısıyla insan muhakemesinin tüm gücü ve değeri tek bir özelliğe dayanır, yanlışa düştüğünde doğruya yönelebilme özelliği.
Hatalı bir şekilde kullanılabileceği için insanlara muhakemelerini hiç kullanmamaları mı söylenmeli?
Bir kişi hariç bütün insanlık aynı görüşte olsa, tek bir kişi karşı görüşte olsa, insanlığın o kişiyi susturma hakkı, o kişinin gücü yetse insanlığı susturma hakkından fazla değildir.
Bir kişi hariç bütün insanlık aynı görüşte olsa, tek bir kişi karşı görüşte olsa insanlığın o kişiyi susturma hakkı, o kişinin gücü yetse insanlığı susturma hakkından fazla değildir.
Bir görüş doğruysa, bir kez, iki kez, hatta pek çok kez susturulabilir. Ama çağlar içinde onu yeniden keşfedecek insanlar genellikle çıkacaktır, ta ki baskıdan kurtulup bir daha susturulamayacak kadar ilerleyeceği olumlu koşulların ortaya çıkacağı bir döneme denk gelene kadar.
İnsanların yaptığı hataların yarısının nedeni birşey kuşkulu değilse onun hakkında düşünmeyi bırakmalarıdır. Birşeyin doğru olduğu o şeyin sorgulanmayacağı anlamına gelmez
Genel geçer bir görüşü sorgulayan ya da yasalar ve çoğunluğun görüşü izin verse sorgulayacak olan tüm insanlara teşekkür etmeli, kafalarımızı açıp onları dinlemeli, kanaatlerimizin kesinliğine ya da canlılığına birazcık saygımız olsa kendi başımıza, üstelik çok daha güçlü bir şekilde yapmamız gerekecek bir işi bizim adımıza yaptıkları için mutlu olmalıyız.
Bir görüşün yararlılığı da kendi başına bir görüştür; görüşün kendisi kadar tartışmalı, tartışmaya açık ve tartışma gerektiren bir şeydir.
Rakiplerinin ve görüşlerinin ne olduğunu görecek sakinliğe ve bunları dile getirecek dürüstlüğe sahip olan, onların aleyhine hiçbir şeyi abartmayan, onların lehine olan ya da olabilecek hiçbir şeyi gizlemeyen herkes, onurlandırılmayı hak etmiştir. Açık tartışmanın gerçek ahlakı budur…
Gerçekte, tartışma olmadığında yalnızca o görüşün temelleri değil, bizzat görüşün anlamı da unutuluyor. Onu aktaran sözcükler artık bir fikir uyandırmıyor insanda ya da yalnızca ilk başta iletmeleri istenen anlamın çok küçük bir bölümünü uyandırıyorlar. Canlı bir kavrayış ve yaşayan bir inanç yerine, ezberlenmiş birkaç söz kalır geriye; anlamdan geriye herhangi bir şey kalırsa, bu yalnızca kabuğudur, özü kaybolur.
Bir görüşün yalnızca yanlışlığı değil, sonuçları açısından zararlılığı -yalnızca sonuçlarının zararlılığı da değil, görüşün kendisinin (benim tümüyle nefret ettiğim sözcükleri kullanmak gerekirse) ahlaksızlığı ve dine saygısızlığı konusunda herhangi birinin inancı ne kadar sağlam olursa olsun; ülkesinin halkının ya da çağdaşlarının ortak yargısını da arkasına alsa, onu destekleyecek görüşün dile getirilmesini engelliyorsa, hata yapmaz olduğunu varsayıyor demektir. Görüşün ahlaksız ya da dine saygısız olduğu söylendiği için bu varsayımın daha az karşı çıkılır ya da daha az tehlikeli olması şöyle dursun, en ölümcül olduğu durumdur bu. Bir kuşağın insanlarının, sonraki kuşakları şaşkınlığa ve dehşete düşüren o korkunç hatalar, tam da böyle durumlarda ortaya çıkar.
Bir tanrıya duyulan inanç, ondan emin olabilmek için kişinin hata yapmazlığı varsayımını gerekli kılan görüşlerden biri mi?
Kanunlar ya da kamu vicdanı, bir görüşün tartışılmasına izin vermediğinde, onun yararlılığının reddedilmesi konusunda bir o kadar hoşgörüsüzdürler.
Hıristiyan ahlakı (denen şey) her yönüyle bir tepkidir; büyük oranda da paganizme bir tepkidir…Temel ilkelerinde (başkalarının da ifade ettiği gibi) “yapacaksın” değil, “yapmayacaksın” gereksiz yere ağır basar…Erdemli bir yaşamın tayin edilmiş ve uygun yönlendiricileri olarak cennet umudunu ve cehennem korkusunu ileri sürer: Böyle yaparak Antikçağ’ın en iyi öğretilerinin çok gerisine düşer, insan ahlakına temininde bencil bir karakter kazandırır çünkü her bir insanın görev duygusunu diğer insanların iyiliğini düşünmesinde bencilce bir çıkarı olmadığı durumlarda, onların iyiliğinden koparır.
Herhangi bir konuda, dünyanın görünüşteki oydaşmasına (konsensüs) istisna oluşturan insanlar çıktığında, dünya haklı olsa bile, karşıt görüşte olanların dinlemeye değer bir şeyler söylemesi ve doğrunun da, onların sessiz kalması sonucunda bir şeyler yitirmesi her zaman mümkündür.
hiç bir alanda hiç kimsenin görüşü, eğer karşıtlarıyla aktif bir tartışma yürütmek için gerekli olacak zihinsel süreci kendi kendine ya da başkalarının empoze etmesiyle yaşamamışsa, bilgi denmeyi hak etmez.
İnsanların yaptığı hataların yarısının nedeni, bir şey artık kuşkulu değilse onun hakkında düşünmeyi bırakmalarıdır.
Doğru şeye inanmanın birincil önemde olduğu konularda insanlar neye inanırlarsa inansınlar, bu inancını en azından yaygın itirazlara karşı savunabilmelidirler.
aklının gittiği yere gitmek olduğunu kavrayamayan hiç kimse büyük bir düşünür olamaz.
Bir görüşün doğruluğu, onun yararının bir parçasıdır.
Kendi görüşünü başkalarınınkiyle düzenli bir şekilde karşılaştırma alışkanlığı, bu görüşün uygulamaya geçilmesinde kuşku ve duraksama yaratmayacağı gibi, tam tersine ona haklı şekilde güven duyulmasının sarsılmaz tek temelidir.
insan muhakemesinin tüm gücü ve değeri tek bir özelliğe dayanır,
yanlışa düştüğünde doğruya yöneltebilme özelliği