İçeriğe geç

Dünyasızlar Kitap Alıntıları – Kaan Murat Yanık

Kaan Murat Yanık kitaplarından Dünyasızlar kitap alıntıları sizlerle…

Dünyasızlar Kitap Alıntıları

Bir evin güzel olması için gösterişli eşyalara hacet yok. İçinde kütüphane olsun, yeter.
Hatırlamak, bir kuyudur.
“Gökyüzünde hepimizin yarasına yetecek kadar yıldız var…”
Gideceğiniz yer neresi olursa olsun, başınıza neler gelirse gelsin kitaplara sığınmaktan vazgeçmeyin. Okumak, ruha can verir. İnsan açlığa dayanabilir lakin umutsuz ve hayalsiz yaşayamaz.
İyi kahveler içecek ve iyi kitaplar okuyacak kadar zengin olsam yeter.
Mesele sevdiğiniz kitapları hayatınızın kırılma anlarında yeniden okumaktır. Kitapların canlı olduklarını, nefes aldıklarını, tıpkı insanlar gibi yaşlanıp huy değiştirdiklerini o zaman anlarsınız.
Mutluluğun fısıltısını duyduğum o nadir anlarda kederin ayak seslerini işitmeyi beklerim. Bilirim ki kalbimiz sevince değil hüzne aşinadır.
Özleyeceğin şeyin resmini kalbine işlersen onun bir parçası sonsuza kadar sana ait olur. Nereye gidersen git.
Dostoyevski’ye hak vermemek mümkün mü? Sizinle tanışalı uzun zaman olmamasına rağmen, sayılı anılarımızın yekûnu mutlulukla yoğrulmuş bir ömürle eşdeğer. Fakat yalnızlığı bu kadar güçlü hissedeceğimi hesaba katmamıştım.
Hayat, beni her gün yüz dilime ayırıp sonra tekrar birleştiriyor. Her şeyim, yerli yerinde görünse de eskisi gibi olamıyorum. Çatladığımı hissediyorum.
İnsan, kendinin vehmidir.
“Âşık olunca tüm dünya seninle birlikte delirmiş sanırsın. Fakat bu büyük bir yanılgıdır. Dünyanın derdi, hep başından aşkındır. Seninle ilgilenmez.”
“ İyi kahveler içecek ve iyi kitaplar okuyacak kadar zengin olsam yeter “
“ Her nerdeysem kendime uzağım . “
Aşık olunca tüm dünya seninle birlikte delirmiş sanırsın. Fakat bu büyük bir yanılgıdır. Dünyanın derdi, hep başından aşkındır. Seninle ilgilenmez.
Ben dünyanın bir parçası olmaktan bu denli yorulduysan dünyanın kendisi ne haldedir kim bilir.
,,, Biraz ağırdan al hayatı ; tadı acı da olsa , tatlı da olsa iyice çiğne . Yutma hemen .
Insan, kendinin vehmidir. Yoruldum kardeşim, yorulduk. Ben dünyanın bir parçası olmaktan bu denli yorulduysam dünyanın kendisi ne haldedir kim bilir.
İnanmak güç ama ağzımda deniz tadı vardır.Dudaklarım tuzlanmıştı.Firuz dede’ye bakıp Anlamıyorum dedim,kendi sesimi yadırgayarak. Anlama.Dünya anlamak istiyenlere düşmandır.Anladıkça kaybolursun dedi. Gülümsemeye çalıştım.
Bu gizemli ihtiyara karşı içimde tarifsiz bir yakınlık oluşmuştu.O an şunu kavradım ki bizi birbirimize kapatan şey,aynı türden bir yorgunluktu.
Firuz dede’ye dönüp Bana bugün her ne yaptıysanız teşekkür ederim. Çok iyi hissediyorum deyince başını salladı.
Geçmiş,şimdinin kabuğudur.Anı yaşamak için kabuğundan kurtulman gerekir. Bu canını çok yakacak olsa da dedi.
Bir hikayem yok dedim.
Her insanın bir hikayesi vardır.İyi yada kötü değil,ikisinin iç içe,koyun koyuna uyuduğu hikayeler deyip piposunu dumanladı.
Kabalık olarak algılamazsanız sonra anlatsam.
Kabul.Bilahare anlatırsın.Ancak sana bir tavsiye,Evvela bugüne kadar başına gelen kötü şeyleri alt alta yazıp oku.
Bunca kötü şeye rağmen ben nasıl yaşamışım,nasıl ayakta kalmışım dersin.
Sonra da şu an ki dertlerini yaz.Yine,bunca şeye karşın nasıl oluyor da hala nefes alabiliyorum diyeceksin.İşin ilginç yanı şu ki,gelecekte de kötü şeyler yaşayacaksın. O zaman da aynı şeyleri düşüneceksin.
Ama bak; yaşadın,yaşıyorsun ve yaşayacaksın.
Hayat senden bıkıp yerine başkasını alana kadar bu döngü devam edecek
Bir evin güzel olması için gösterişli eşyalara hacet yok.İçinde kütüphane olsun, yeter.
İsa acı çekmiyormuş ama acı İsa’yı çekiyormuş..
Hayat, beni her gün yüz dilime ayırıp sonra tekrar birleştiriyor. Her şeyim, yerli yerinde görünse de eskisi gibi olamıyorum. Çatladığımı hissediyorum
Ancak sana bir tavsiye. Evvela, bugüne kadar başına gelen kötü şeyleri alt alta yazıp oku. Bunca kötü şeye rağmen ben nasıl yaşamış, nasıl ayakta kalmışım dersin. Sonra da şu anki dertlerini yaz. Yine, bunca şeye karşın nasıl oluyor da hâlâ nefes alabiliyorum diyeceksin. İşin ilginç yanı şu ki, gelecekte de kötü şeyler yaşayacaksın. O zaman da aynı şeyleri düşüneceksin. Ama bak; yaşadın, yaşıyorsun ve yaşayacaksın. Hayat, senden bıkıp yerine başkasını alana kadar bu döngü devam edecek.
Ölüversek şimdi. Bir kuş gibi, bahanemiz olmadan ve küçücük ölsek
Nar da dışarıdan bakıldığında yekpare görünür. Oysa içinde birbirine geçmiş yüzlerce çekirdek barınır. Bir yara, bin yaradır aslında
Mutluluk vakti; senle ben, avluya doğru oturmuşuz senle ben Endamımız çift, suretimiz çift,
ruhumuz tek
Nasıl da zayıfız. Hem varız hem yokuz. Hem ölüyüz hem diri. Hem hayaliz hem hakikat. Hem ruh hem beden. Hem keder hem mutluluk
Bazen yürürken gördüğüm insanların yüz yıl sonra bu sokaklarda olmayacaklarını düşününce, her şeyin ne kadar geçici olduğunu anlıyorum.
Ben doğarken bile yorgundum. Doğar doğmaz esneyip ebemin kucağında uyuyakalmışım
Dünyanın öbür ucunda kendime hiç benzemeyen biri olmak isterdim.
Geçmiş, şimdinin kabuğudur. Ânı yaşamak için kabuğundan kurtulman gerekir. Bu, canını çok yakacak olsa da.
Anlama. Dünya, anlamak isteyenlere düşmandır. Anladıkça kaybolursun.
Anlama. Dünya, anlamak isteyenlere düşmandır. Anladıkça kaybolursun.
Göz, görebildiği kadarını görür. Gerisi kalbin işidir.
Acının müptelası olmuştum. Öyle ki gövdem bir mıknatıs gibi başkalarının yaralarını, acılarını da kendine çekip en derinde muhafaza ediyordu.
Kendimle harp ediyordum. Zaferim yoktu, umudum yoktu, geleceğim yoktu, duam yoktu, yüzüm yoktu
Kalbimde nokta kadar yeri kaldı doğru. Noktanın çapı belli ama derinliğini kestiremiyorum.
Kalbimdekiler beni görünmez kılıyor. Ben, herkesin yalnızlığıyım .
Göz, görebildiği kadarını görür. Gerisi kalbin işidir. Kalbin yerindeyse, korkma. O seni unutmadı. Sen O’ndan vezgeçsen bile O senden vazgeçmez.
Bir evin güzel olması için gösterişli eşyalara hacet yok. İçinde kütüphane olsun yeter.
Artık büyük beklentilerim yok. Yalnızca dünyayı susturup biraz kitap okumak istiyorum. O kadar
Susma! Yoksa ben de susarım. Sonra sonsuz bir boşluk açılır aramızda. İkimiz de o boşluğa düşüp yok oluruz
‘İyi kahveler içecek ve iyi kitaplar okuyacak kadar zengin olsam yeter’
Artık büyük beklentilerim yok. Yalnızca dünyayı susturup biraz kitap okumak istiyorum.
Savaş, aşktan daha şefkatliymiş.
Hayat, beni hergün yüz dilime ayırıp sonra tekrar birleştiriyor. Her şeyim, yerli yerinde görünse de eskisi gibi olamıyorum.
Anıların güzel olanları da, kederli olanları da insanı hep hüzünlendirir
Bizi görünür kılan suretleriniz değil, fikirlerimizdir.
İyi kahveler içecek ve iyi kitaplar okuyacak kadar zengin olsam yeter.
Yalnızca dünyayı susturup biraz kitap okumak istiyorum. O kadar.
Kötü anlar, güzel günlerin vergisidir.
Dostiyevskinin insancikalarinda soyle bir söz geçer:anıların güzel olanlari da kederli olanlari da insanı hep huzunlendirir
Mesele sevdiğiniz kitapları hayatınızın kırılma anları da yeniden okumaktır. Kitapların canlı olduklarını nefes aldıklarını tıpkı insanlar gibi yaslanıp huy değiştirdiklerini o zaman anlarsınız.
Göz görebildiği kadarını görür gerisi kalbin işidir.kalbin yerindeyse korkma.O seni unutmadı. Sen O ndan vazgeçen bile O senden vazgeçmez.
Evvela bu güne kadar başına gelen kötü şeyleri alt alta yazıp oku.bunca kötü şeye rağmen ben nasıl yaşamış nasıl ayakta kalmışım dersin sonra da suanki dertlerini yaz.yine bunca şeye karşın nasıl oluyor da hala nefes alabiliyoruz diyeceksin.isin ilginç yani şu ki gelecekte de kötü şeyler yaşayacaksın ozaman da aynı şeyleri düşüneceksin ama bak yaşadin, yaşıyorsun ve yaşayacaksın.hayat senden bıkıp yerine başkasını alana kadar bu döngü devam edecek.
Öleceğini bildiği halde yaşayan tek canlı insandır. Bunu bile bile çalan, çırpan, zulmeden yakıp yıkan da.
Gideceğiniz yer neresi olursa olsun, başınıza neler gelirse gelsin kitaplara sığınmaktan vazgeçmeyin. Okumak, ruha can verir.
Okumak, yakıtımızdır. Yoksa o yolu nasıl bitireceğiz?
Kadınlar, kendilerine acı çektiren erkeği neden severler ki?
İstisnai erkekler romanlarda olur. Kitap bitti mi onlar da giderler.
Ben ne yaşamayı becerebiliyorum, ne de ölmeyi. Ölümle hayat arasında kurumuş bir ırmağım.
İntikam alma arzusu bayatlamaz. Gerektiğinde yüz yıl bekler.
Niçin ayrı düştünüz? diye sordu Firuz.
Ben sizin gibi açık konusmaktan imtina etmem. Aşk, onun alemine dahil olma isteğiyle başlar. Çok sevdim. Fakat ona dahil olamadım, aynı ölçüde karşılık bulamadım. Bulamadıkça da aşk ile saplantının kesiştiği zehirli bir duygunun içinde mahsur kaldım. Her yönüyle zor, yorucu bir süreçti.

Doğrusu şunu hiç anlamam. Kadınlar, kendilerine acı çektiren erkeği neden severler ki? dedi Ayvaz.
Maral çatlak bir tebessümle yanıtladı; Çünkü acıyı hissetmek isterler
Erkekler için durum farklı mıdır? dedi Firuz.
“Elbette farklıdır. Kadınlar, birini ya da onun güzelliğini değil, bizatihi aşkın özünü yaşamak isterler. Bunun için de evvela acıyı kavramak icap eder. Aşk, acının ateşinde göverir. Kadınlar bunu iyi bilirler. Erkekler ise aşkın anatomisi ile ilgilenmezler. Onlar için önemli olan güzellik ve hazdır. Aşk ise bu ikisine kavuşmak için yürünen bezdirici yoldan başka bir şey değildir. Hülasa, aşkın özüne ulaşmak akıllarına bile gelmez. Zira bunun için asgari düzeyde zekâ ve cesaret gerekir.”

Peki erkekler içinde hassas tabiata sahip olan istisnalar yok mudur?
Hayır canım. İstisnai erkekler romanlarda olur. Kitap bitti mi onlar da giderler.

Kalbimde nokta kadar yeri kaldı, doğru. Noktanın çapı belli fakat derinliğini kestiremiyorum.
Hayat, beni şaşırtmaktan ziyade kederlendiriyor.
Ne çok yıldız var. Sanki birisi, içimizdeki yaraları tek tek toplayıp gök kubbeye dizmiş. Yaralar sancıdıkça yıldızlar parlıyorlar.
Ölüversek şimdi. Bir kuş gibi, bahanemiz olmadan ve küçücük ölsek
Kişi hangi kötü sıfatı diline pelesenk edip karşısındakini onunla suçluyorsa bilmelidir ki o sıfat özüdür.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir