H. G. Wells kitaplarından Dr. Moreau’nun Adası kitap alıntıları sizlerle…
Dr. Moreau’nun Adası Kitap Alıntıları
&“&”
… Üstelik, bu dünyada bile, canlı varlıklar arasında bile nasıl bir acı var ki?"
Yegane amacım, bir canlının bedeninde cerrahi estetiğin en uç sınırlarına kadar gitmekti. Şimdi benden korkuyor musunuz, Bay Prendick?"
Doktor Moreau
Doktor Moreau
Umutsuz değilim. Yoksa yaşayamazdım."
Bir hayvan fazlasıyla acımasız ve kurnaz olabilir, ama ancak gerçek bir insan yalan söyleyebilir.
Ahlak eğitimi dediğimiz şeyin büyük bir bölümü, aslında, içgüdünün yapay bir biçimde değiştirilmesi ve saptırılmasından başka bir şey değildi; eğitimle hırçınlık gözü pek özveriye, bastırılmış cinsellik de dinsel duygulara dönüştürülebiliyordu.
Umudum hep var; yoksa yaşayamazdım.
Bir hayvan yeterince acımasız ve vahşi olabilir ama yalan söylemek için gerçek bir insan olmak gerekir.
Hayatta her şey kısmetse olur. Bunu bir tek ahmaklar göremez."
Gerçekten derin, kalıcı ve dehşet verici bir duruma düştüm, korkuya yabancılaştım ve bu, zihnimde kalıcı yara izleri bıraktı.
Bu yıllar! Nasıl da geçip gidiyorlar!
Nasıl ve neden bilmiyorum, ama göğün o parlak sakinleri sonsuz bir huzur ve güven veriyor insana.
Bir hayvan fazlasıyla acımasız ve kurnaz olabilir, ama ancak gerçek bir insan yalan söyleyebilir."
Umutsuz değilim, yoksa yaşayamazdım. Onun içindir ki, hikayem umut ve yalnızlık içinde son buluyor."
Bir hayvan fazlasıyla acımasız ve kurnaz olabilir, ama ancak gerçek bir insan yalan söyleyebilir."
Ahlak eğitimi dediğimiz şeyin büyük bir bölümü, aslında, içgüdünün yapay bir biçimde değiştirilmesi ve saptırılmasından başka bir şey değildi; eğitimle hırçınlık gözü pek özveriye, bastırılmış cinsellik de dinsel duygulara dönüştürülebiliyordu.
Çığlıklar dışarıda daha da yükselmişti. Sanki dünyanın bütün acıları bu çığlığa yansımıştı. Yine de, böylesi bir acının yan odada sessizce çekiliyor olduğunu bilseydim sanırım pekâlâ katlanabilirdim – hep düşünmüşümdür. Duyulan acı dile gelip de yüreğimizi sızlatmayagörsün, o acıma duygusu insanı harap eder.
Galiba var olan her şey rengini içinde bulunduğumuz ortamın ortalama renk tonundan alıyor."
Doğayı incelemek sonunda insanı doğa kadar amansız kılıyor."
Ne için bütün bunlar Prendick? Biz bir bebeğin şişirdiği çikletler miyiz?”
Bu lanet olasıca dünya,” dedi, “her şey amma da karmaşık! Şimdiye kadar hiç hayatım olmadı. Ne zaman başlayacak merak ediyorum."
Duyulan acı dile gelip de yüreğimizi sızlatmayagörsün, o acıma duygusu insanı harap eder."
Bir hayvan fazlasıyla acımasız ve kurnaz olabilir, ama ancak gerçek bir insan yalan söyleyebilir.
Ahlak eğitimi dediğimiz şeyin büyük bir bölümü, aslında içgüdünün yapay bir biçimde değiştirilmesi ve saptırılmasından başka bir şey değildi; eğitimle hırçınlık gözü pek özveriye, bastırılmış cinsellik de dinsel duygulara dönüştürülebiliyordu.
Nasıl ve neden bilmiyorum, ama göğün o parlak sakinleri sonsuz bir huzur ve güven veriyor insana.
Umutsuz değilim, yoksa yaşayamazdım. Onun içindir ki, hikâyem umut ve yalnızlık içinde son buluyor.
Belki de bu acı denen şey başka hiçbir yerde meydana gelmiyordur. Ama el yordamıyla ilerlediğimiz yasalar… Üstelik, bu dünyada bile, canlı varlıklar arasında bile nasıl bir acı var ki.
Onundur gökyüzündeki yıldızlar."
Umudum hep var; yoksa yaşayamazdım."
Aklıma Moreau’nun bu adamları hayvanlaştırdıktan sonra, küçülmüş beyinlerini kendisini Tanrı gibi gösterdiği birtakım düşüncelerle zehirlemiş olduğu gibi korkunç bir düşünce geldi. Ancak, bu düşünceler yüzünden ilahi okumayı kesemezdim çünkü etrafımdaki beyaz dişlerin ve güçlü pençelerin farkındaydım. Onundur gökteki yıldızlar."
… rüzgarlı göğün altında alabildiğine uzanan kırlar o kadar güzel ki.
İşte o zaman çevremdeki insan dostlarıma bakıyorum. Ve korkuya kapılıyorum. Bazıları capcanlı hayat dolu bazıları donuk, tehlikeli, bazıları kaypak, içtenliksiz yüzler görüyorum; ama hiçbirinde aklı başında bir insanın o sakin özgüveni yok. Sanki o hayvancılık içlerinde boy atıyormuş, adalardaki o aslına dönüş çok geçmeden hem de daha büyük ölçüde yeni baştan sahneye çıkacakmış gibi geliyor bana.
Şu canına yandığımın dünyası" dedi. "Ucu ortası belli değil!"
Onlar bir zamanlar içgüdüleri yaşadıkları ortama kalıp gibi oturan, her canlı kadar mutlu birer hayvandılar. Oysa şimdi insanlığın prangalarıyla tökezliyorlar, hiç anlayamadıkları bir yasanın boyunduruğu altında bitmek bilmeyen bir korku içinde yaşıyorlardı.
Galiba var olan her şey rengini içinde bulunduğumuz ortamın ortalama renk tonundan alıyor.
Ama hala anlamıyorum dedim. Bunca acı vermek için haklı bir nedenin var mı?
Ama yine de bu olağanüstü bilim dalı ben bu işi üstlenenceye kadar Çağdaş araştırmacılar tarafından bir amaç olarak ve sistemli bir biçimde asla araştırılmamıştı! Cerrahide bu tür bazı uygulamalara başka çıkar yol bulunmadığında yönelinmişti.
Evet o gördüğün yaratıklar kesilip biçilerek yeni biçimlere büründürülmüş hayvanlar. Ben bütün ömrümü buna -canlı formların biçimlendirilebilirliğini incelemeye verdim.
Artık o kadar da yılgın ve perişan değildim. Çünkü korku ve umarsızlık sınırını aşmıştım sanki. Artık hayatımın mahvolduğu kanısına varmıştım ya, her şeyi göze alabilirdim.
Mümkün olabilir mi, diye geçirdim aklımdan, insanlar üzerinde diri diri deney yapılır olması mümkün olabilir mi?
Ama öyle bir haldeydim ki, birden çocukluğumdan beri hiç ağlamadığım gibi hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.
Ateş gibi gözleri olan o siyah karartı bütün yetişkince düşüncelerimi ve duygularımı yıkıp geçmiş ve bir an için çocukluğumun çoktan unutulmuş korkularını hatırlatmıştı.
Bu saçma dünyanın sonu geldi. Ne büyük karmaşa! "
Onlar bir zamanlar içgüdüleri yaşadıkları ortama kalıp gibi oturan,her canlı kadar mutlu birer hayvandılar. Oysa şimdi insanlığın prangalarıyla tökezliyorlar, hiç anlamadıkları bir yasanın boyunduruğu altında,bitmek bilmeyen bir korku içinde yaşıyorlardı.
Sanırım var olan her şey kendi rengini çevremizdeki ortalama renkten alıyor."
Neden bu dünyada, yaşayan şeyler arasında bile bir acı var? "
Ahlak eğitimi dediğimiz şeyin büyük bir bölümü,aslında içgüdünün yapay bir biçimde değiştirilmesi ve saptırılmasından başka bir şey değildi;eğitimle hırçınlık gözü pek özveriye, bastırılmış cinsellik de dinsel duygulara dönüştürülebiliyordu.
Acı sadece bizi uyarıp harekete geçirmeye yarayan kendimize özgü tıbbi danışmanımızdır.
Bir zamanlar düzgün ve hatasız konuşulan bir dilin kendini salıverip, gevşeyeceği, biçimsizleşip anlamsızlaşacağı, yeniden ses öbeklerine dönüşeceği kimin aklına gelirdi ki? Üstelik dik yürümekte gittikçe daha fazla güçlük çekiyorlardı.
Bizi hayvandan çok insan kılan her ne ise, teselliyi ve umudu, sanırım, insanların gündelik kaygıları, günahları ve dertlerinde değil; maddenin uçsuz bucaksız, sonsuz yasalarında aramalı. Umutsuz değilim, yoksa yaşayamazdım.
Ne mi yapıyorum? İntihar ediyorum.
Niye?
Çünkü bu, sizin işkencenizden daha iyidir.
Niye?
Çünkü bu, sizin işkencenizden daha iyidir.
Açlık ve kan hücrelerinin eksikliği insanlığınızı elinizden alır."
Ahlak eğitimi dediğimiz şeyin büyük bir bölümü, aslında, içgüdünün yapay bir biçimde değiştirilmesi ve saptırılmasından başka bir şey değildi; eğitimle hırçınlık gözü pek özveriye, bastırılmış cinsellik de dinsel duygulara dönüştürülebiliyordu.
Su dördüncü gün tükenmişti, artık aklınıza tuhaf şeyler düşmeye ve bunları gözlerimizle dile getirmeye başlamıştık; ama Helmar hepimizin aklından geçeni dillendirdiğinde sanırım altıncı gündü.
Şehirlerin ve kalabalıkların düzensizliğinden uzaklaştım ve günlerimi bilgelikle dolu kitapların; insanların parlak ruhlarının, hayatımızı aydınlatan pırıl pırıl pencerelerinin arasında geçiriyorum.
Nasıl ve neden olduğunu bilmesemde, gökyüzündeki o pırıl pırıl yıllarda sonsuz bir huzur ve güvenlik buluyorum. İçimizdeki, bizi hayvandan daha fazla bir şey yapan her neyse, tesellisini ve umudunu, insanların günlük dertleri, günahları ya da sorunları arasında değil de maddenin engin ve sonsuz yasalarında bulmalıdır sanırım. Öyle umuyorum, yoksa yaşayamazdım. Ve böylece öyküm, umut ve yalnızlık içinde sona eriyor.
Özellikle trenlerde ve otobüslerdeki insanların o bomboş ifadesiz yüzleri daha da mide bulandırıcıydı; benimle aynı cinsten yaratıklardan çok, ölü bedenlere benziyorlardı. Bu yüzden yalnız olduğundan emin olmadıkça yolculuk yapmaya cesaret edemiyordum.
O zaman etrafıma, arkadaşlarım olan insanlara bakıyorum ve dehşete düşüyorum. Yüzlere bakıyorum, canlı ve aydınlık, cansız ve tehlikeli, kararsız ve samimiyetsiz yüzler; ama hiçbirinde makul bir ruhun o dingin kendine hakimiyeti yok. İçlerindeki hayvan sürekli dalgalanıp kabarıyormuş gibi geliyor ve bir süre sonra adadakilerin yaşadığı gerileyiş, daha büyük bir çapta yeniden oynanacakmış gibi geliyor.
Benim isteğim -istediğim tek şey – bir canlının bedeninde plastik cerrahinin en uç sınırına kadar gitmeyi başarmaktı.
, “size sesleniyorum! Bu adamların hala sizden korktuğunu, karşınızda dehşete düştüğünü görmüyor musunuz? Öyleyse, neden onlardan korkuyorsunuz? Siz sayıca çoksunuz!
“Bunlar insandı, sizin gibi insanlar, sizin hayvansı bir kusurla lekelediğiniz, kendinize köle kıldığınız ve kendilerinden hala korktuğunuz insanlar…”
Ancak açıyor, bir ses bulupsiniz uçlarımızı titre ettiğinde, bizi eline geçiren bu acıma duygusunu hissederiz.
Açlık ve kan hücrelerinin eksikliği kişinin bütün insanlığını elinden alı veriyor.
Bu yıldızların ışığında insanın dilini çözen bir şey var.
Umutsuz değilim, yoksa yaşayamazdım
“Zamana karşı koyabilen eserler daima sonsuz ve esnek bir muğlaklığa sahiptir; her insana farklı şeyler ifade edebilirler, “ der Borges.
Bir hayvan fazlasıyla acımasız ve kurnaz olabilir, ama ancak gerçek bir insan yalan söyleyebilir.
Oysa her şey ne kadar güzeldi! Ama gençlik işte enayilik ettim…yirmibirime gelmeden bitirdim kendimi. Sanırım her şey değişti artık…"
“Şu aptal dünya”, dedi,” Ne başı belli ne sonu. Hiçbir zaman düzgün bir hayatım olmadı ve bundan sonra olup olmayacağı da meçhul.
Artık hayatımın mahvolduğu kanısına varmıştım ya, her şeyi göze alabilirdim.
“Öyküm, umut ve yanlızlık içinde sona eriyor.”
“Korkunun bir hastalık olduğunu söylerler, ben de buna içimdeki bitmeyen korkuyla tanıklık edebilirim; tıpkı yarı evcil bir aslan yavrusunun hissedeceği sonsuz korku gibi.”
“Hayal gücüm de benimle birlikte hiçbir dayanağı olmayan korkularla dolu bir bataklığa körlemesine koşuyordu.”
Onlar eskiden içgüdüleri sayesinde yaşadıkları ortama kolayca uyum sağlayan mutlu hayvanlardı. Ancak şimdi insanlık adındaki zincirlere dolanıp duran, aslında tek kelimesini anlayamadıkları kanun zırvasına boyun eğmek zorunda kalmış, korku içinde yaşamaya çalışan hayvanlardı"
Kadın ve erkek , tüm insanlığın hissettiği haz ve acı denen şeyler, geçmişlerindeki hayvanlardan onlarda kalan izlerden ibarettir Prendick. "