James Redfield kitaplarından Dokuz Kehanet kitap alıntıları sizlerle…
Dokuz Kehanet Kitap Alıntıları
1600’lerde astronomlar din adamlarının iddia ettikleri gibi güneşin ve yıldızların dünyanın çevresinde dönmediklerini kuşku götürmez bir biçimde kanıtlamışlardı. Dünya kendisi gibi milyarlarca yıldızı içeren galaksinin içinde küçük bir güneşin etrafında dönüyordu. Bu çok önemli İnsanlık Tanrı’nın evrenin merkezindeki yerini yitirmişti
Eğer din adamlarının gerçeği tanımlamaları ve insanın varoluş nedeni yanlışsa, doğru ne?
aşk entelektüel bir veya ahlaki bir yükümlülük veya buna benzer bir şey değildir. Aşk, Tanrı’nın enerjisi adını verdiğimiz, evrendeki enerji ile bağlantı kurduğumuz zaman geri planda varolan
coşkudur hiç kuşkusuz.
Ancak elinizde kanıt olunca mı bir şeyin varlığını kabul edersiniz ?
“Geçmişi berraklaştırmak, bireysel yollarla çocukluğumuzda öğrendiklerimizi kontrol etmekle
başlar. Bu alışkanlığımızdan bir kez kurtulduk mu kendimizi daha yüksek seviyedeki evrimsel kimliğimizde buluruz.
“Annenin yaşantısında değiştirmek istediğin kısımlar, gerçekte kendi yaşamında değiştirmek istediğin kısımlardır.”
Tarih sadece teknolojinin evrimi değildir; düşüncenin evrimidir.
Sevgi. Sanırım her şeye karşı sevgi duydum.
Her nedense her şeyi benim bir parçamış gibi algılıyordum. Çevremdekiler adeta benim bir parçamdı. Dağın doruğunda çevremdeki manzarayı izlerken her şeyin içime dolduğunu, vücudumun ve başımın genişleyip büyüdüğünü hissettim. Evrenin kendine benim gözlerimle baktığını hissettim.
Bir güzelliği fark etmeden önce o güzelliğe karşı derin bir hayranlık geliştirmelisiniz.
Güzel olarak algıladığımız nesneler farklı olabilir, fakat bizim güzel olarak atfettiğimiz nesnelerin asıl karakteristik
vasıfları birbirlerine benzemeleridir. İyi düşün. Güzelliğine hayran kaldığımız nesnenin, şekli daha keskin veçarpıcıdır renkleri daha canlıdır, değil mi? Hemen göze batar. Işıldar.Daha az çekiciliği olan nesnelerin donukluğu yanında adeta bir renk çümbüşü halindedir.
Bütün dinler Tanrı’yı içimizde his sedebileceğimizden söz eder, bu algılama ruhumuzu doldurur ve bizi yüceltir. Liderler insanlara Tanrı’yı içlerinde nasıl bulacaklarını öğretecekleri yerde, Tanrı’nın isteklerini öğretmeye kalkıştıkları için dinler yozlaşmıştır.
Evren enerjidir. Bu enerji bizim beklentilerimize yanıt verir. İnsanlarda evrendeki bu enerjinin bir parçasıdır. İşte bundan dolayı bı sorunumuz oldu-
ğu zaman, aradığimız yanıtarı bize verecek insanlarla karşılaşırız.
İnsanlar titreşimlerini yükseltip diğer-
leri onları görmediği zaman, bu yaşamla geldikleri ve ölümden sonra tekrar dönecekleri diğer dünyanın arasındaki engelleri kaldırdıklarına işarettir. Bu yolu geçmenin bilinci insanlara Peygamberler tarafından gösterilmiştir. Onlar, kendilerini enerjiye açıp suyun üstünde yürüyebilecek kadar hafiflemiştir. Ölümü tam burada, yeryüzünde aşan ve fiziksel dünyayı ruhsal evrene çeviren insanlar onlardır. Onların yaşamı bizlere bunun nasıl yapılacağını gösteriyor, eğer aynı kaynakla bağlantı kurabilirsek adım
adım aynı yola ulaşabiliriz. Ve bir noktaya gelince, herkes öylesine yüksek titreşimlere erişecek ki, böyle olduğumuz şekilde yürüyerek cennete geçebileceğiz.
Elyazmalari bunu pek açıklamıyor. Sadece bazı İnsanlarla aynı düşünce grubundan olduğumuzu açıklıyor. Aynı düşünce grupları aynı çizgide ilgi göstererek gelişirler. Aynı şeyleri düşünürler ve aynı ifadeyi ve aynı dışadönük deneyimleri yaratırlar.Biz sezilerimzle aynı düşünce grubundaki insanları tanırız ve genellikle mesajları onlar bize sağlar.
Daha çok sevip takdir ettikçe, içimize daha fazla enerji dolar. İşte bu yüzden kendimiz için yapabileceğimiz en
iyi şey sevmek ve başkalarına enerji vermektir.
Yeterince enerji topladığın zaman, evrimine bilinçle yaklaşmaya, akmaya başlamasına ve seni ileriye götürecek karşılaşmaları üretmeye hazırsın
demektir. Özgün bir yolla evrimine bağlanırsın.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Yolumuzun üstüne çıkan herkesin bize bir mesajı vardır. Yoksa başka bir yola saparlar ya bizim bulunduğumuz yerden daha önce ya da daha sonra geçerler.
Gerçek, insanları özgür kılacaktır.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Çocuklara yapılacak en büyük kötülük, yanlışlarını düzeltirken onların enerjisini tüketmektir.
Hayatta kalabilmek ve daha rahat yaşamak isteği gittikçe büyüdü ve yaşamak için başlı başına bir amaç oldu. Ve biz zamanla, metodik bir şekilde asıl sorumuzu unuttuk Hala hayatta neden kaldığımızı unuttuk
Belki geçmişte, eşlerden biri diğerine seve seve boyun eğiyordu, genellikle kadın boyun eğer arada sırada ise erkek. Fakat artık uyanıyoruz. Hiç kimse bir diğerine boyun eğmek istemiyor.
Ona göre hayat, mükemmeliyet değil, mükemmeliyet gereksiniminden uzaklaşmakmış.
Yalnızca kendimizi zayıf hissettiğimizi ve başkalarını kontrol altında tuttuğumuz sürece kendimizi daha iyi hissettiğimizi biliyoruz. Ne var ki, biz kendimizi iyi hissettiğimiz zaman bunun bedelini başkalarının ödediğini bilmiyoruz. Onların enerjisini çalıyoruz. Çoğu insan yaşamı boyunca başkasının enerjisinin peşinden koşar.
İlişkilere gelince, öylesine talepçiyiz ki, her şeyi hemen hemen olanaksız hale getiriyoruz.
Hepimiz hayatımızda daha fazla doyum arıyoruz ve aradığımız doyuma ulaşamamaya tahammül edemiyoruz. Bu huzursuz arayışın arasında ‘önce-ben’ tutumu son onlarca yılı karakterize etmektedir.
Karşılaştığımız her insanın, bize bir mesajı olduğunu söylüyor. Tesadüfi rastlantılar diye bir şeyin olmadığını açıklıyor. Ama bu rastlantılara nasıl yanıt verdiğimizi, bize iletilen mesajları algılayabilme derecemiz belirtiyor. Yolumuza çıkan birisiyle yaptığımız sohbet, o anki sorularımıza yanıt vermeyebilir, ama yaptığımız sohbetin bir mesajı olmadığını iddia edemeyiz. Her nedense verilen mesajı farketmemiş olabiliriz.
Peki bu çatışmalardan nasıl kaçabiliriz?
ilk görüşte aşk duygusuna bir süre karşı koyup, karşı cinstekilerle platonik ilişkiler kurarak.
İçimizdeki karşıt cinslerin hangisi olduğunu gerçekten anlarsak ve bu cins hakkında kendi geçmişimizi yansıtan hayalleri yıkarsak, evrenle yeniden bağlantı kurmayı sağlarız.
Her iki insanda yarattıkları bu insanı yönetmek isterler ve böylece, tıpkı çocukluklarında olduğu gibi ikisi de sanki diğeri kendi benlikleriymişcesine birbirlerini yönetmek isterler. Böylece bütünlük hayali her zaman bir güç çatışmasına döner. Sonunda, her biri istedikleri doğrultuda benliklerindeki bütünlüğü sürdürebilmek için ya diğerini olduğu gibi kabul etmeli veya bu ilişkiyi kökünden kesip atmalı.
Benim durumumda, diye devam etti. Erkek yönümle bütünleşemiyordum. Senin durumda ise dişi yönünle birleşemiyorsun.
Karşıt cinsten birine aşırı bağımlı olmamızın nedeni, karşıt cinsin enerjisini elde etmek istememizdir.
Halbuki içimizdeki kaynaktan aldığımız mistik enerjinin hem erkek, hem de dişi yönü vardır.
Zamanla onun dışarı vurmasını sağlarız, ama evrime ilk başladığımız sıralar çok temkinli davranırız.
Bütünleşme işlevi zaman alır. Eğer olgunlaşmadan erkek veya dişi enerjimiz için insan kaynağı ile bağlantı kurarsak, evrensel kaynağın akışını durdururuz.
Aşk ilk kez meydana geldiğinde, iki kişi enerjilerini birbirlerine bilinçsizce verirler ve bundan dolayı ikisi de son derece mutlu ve neşelidirler.
Bu inanılmaz yükselişe biz ‘âşık olmak’ adını veririz. Ne yazık ki, bu duygunun diğer bir insandan geleceğini umdukları İçin, insanlar evrenden sağladıkları enerjiyi keserler.
Ardından birbirlerinden gelecek enerjiye bağlanırlar fakat ikisinin de yeterince enerjileri yoktur.
Böylece birbirlerine enerji vermeye son verip, diğerinin enerjisini elde edebilmek için çocukluklarında ki dramalara düşerler ve birbirlerini kontrol altında tutmaya çalışırlar.
İşte bu noktada ilişki yozlaşır ve geleneksel güç mücadelesine dönüşür.
Âşık olduğumuz zaman duyduğumuz sevinç ve keyifin sona erip, birdenbire neden tartışmalara ve kavgaya döndüğünü hep merak etmişizdir, ama artık nedenini biliyoruz. Bu ilişki içinde olan iki kişinin arasındaki enerji akışının sonucudur.
Sekizinci Bilgi insanları bir şeye karşı uyarır, diye seslendi. İnsanın gelişmesine karşı uyarıda bulunur bir başka insana karşı duyulan aşırı alışkanlığın insanların gelişmesini durdurduğundan söz eder
Yedinci Bilgi korku imajları belirir belirmez hemen engellenmelidir der.
Ardından da aklımıza iyi bir düşünce getirmeliyiz.
Kısa süre sonra, olumsuz görüntüler hemen hemen hiç meydana gelmezler.
Sezilerin hep olumlu konularda olmalı. Eğer olumlu imajlardan sonra olumsuz imaj belirirse, elyazmaları bunların ciddiye alınıp, kesinlikle izlenmemeleri gerektiğini söylüyor.
Örneğin, eğer aklınıza kamyon kazası geçireceğin gelirse ve sonra birisi seni kamyonla bir yere götürmeyi önerirse, bunu asla kabul etmemelisin.
Hepimiz tam anlamıyla farkına varmadığımız ruhsal amaçlarımızın ve görevlerimizin peşinden koşarız.
Mesafeli insanlar sorgucuları yaratıyorlar!
Sorgucu da insanları mesafeli yapıyor.
Korkutucu, acındırma tutumunu yaratıyor, eğer bu başarıya ulaşmazsa, başka bir korkutucu ortaya çıkıyor!
eğer birisi başına gelen bütün kötülüklerden sizi sorumlu tutar ve ona yardım etmediğiniz takdirde, bu kötülüklerin başına gelmeye devam edeceğini söylerse, o zaman bu insan elyazmasında sözü edilen ‘acındırma’ draması ile kontrolü en yüksek düzeyde tutmak istemektedir.
Bu durumu bir an düşünün. Böyle hissetmeniz için bir neden olmadığını bildiğiniz halde, kendinizi karşısında suçlu hissettiğiniz kişilerle birlikte olmadınız mı?
Onlar senin gerçek duygularını anlamaya çabalarken, fazlasıyla ilgi gösterip tüm enerjilerini sana yolluyorlar.
Ne denii esrarengiz davranıp, ne denli ilgilerini çekersen, daha fazla enerji alırsın.
Ne yazık ki, mesafeli davranınca aynı sahneyi defalarca yaratmandan dolayı, hayatın çok yavaş gelişir.
Eğer Rolando’ya karşı açık davransaydın, yaşam filmin yepyeni ve anlamlı bir yön alacaktı.
İnsanları ve durumları kontrol ederek enerjinin sana doğru akışını sağlamak için, aklında bu dramayı yaratıp içine çekiliyorsun ve esrarengiz, gizemli bir görünüm kazanıyorsun.
Kendi kendine ihtiyatlı davrandığını söylüyorsun, ama aslında bu dramanın içine başkasını çekip sana ilgi göstermesini ümit ediyorsun.
Ardından birisini bu dramanın içine çekince, açık davranmıyorsun ve gerçek duygularını anlamaları için karşındakiieri zorluyorsun.
Sanchez İşte drama kontrolüne mükemmel bir örnek. Öylesine mesafelesin ki önemli bir karşılaşmanın oluşmasını önledin. dedi.
Eğer insanlar neden mücadele ettiklerini anlasalardı derhal bu mücadeleyi aşarlardı. Böylelikle sadece insan enerjisinin üstüne kurulu rekabeti kırmaya çalışırdık çünkü sonunda kendi enerjimizi diğer kaynaktan sağlamayı başarırdık.
Biz insanlar her zaman yönlendirici bir tutum takınırız. Karşımızdakinin durumu veya esas konu ne olursa olsun, sohbetten galip çıkabilmek için kendimizi söylenmesi gerekenlere hazırlarız. Her birimiz tartışmadan üstün çıkabilmek için diğerimizi kontrol altında tutabilmenin yollarını ararız. Eğer başarırsak ve bizim görüşlerimiz galip gelirse psikolojik övünç duyarız.
Birisinden hoşlanmadığımız zaman veya birisinin bizi tehtid ettiğini hissettiğimiz zaman – o insandaki derin güzelliği görüp ona enerji vereceğimiz yerde – onlardan enerjimizi esirgeyip, aslında kötülük yaparız. Ve bir anda çirkinleştiklerini, kendilerine olan güvenlerini yitirdiklerini hissederler, çünkü onların enerjilerini tüketmişizdir.
Yalnızca kendimizi zayıf hissettiğimizi ve başkalarını kontrol altında tuttuğumuz sürece kendimizi daha iyi hissettiğimizi biliyoruz. Ne var ki, biz kendimizi iyi hissettiğimiz zaman bunun bedelini başkalarının ödediğini bilmiyoruz. Onların enerjisini çalıyoruz. Çoğu insan yaşamı boyunca başkasının enerjisinin peşinden koşar
İlişkilere gelince, öylesine talepçiyiz ki, her şeyi hemen hemen olanaksız hale getiriyoruz.
DOKUZ KEHANET, hayatı tanımlayan 9 anahtar ile açılan, gizemli bilgilerden oluşuyor. Peru yağmur ormanlarında bulunan el-yazmalarında ortaya çıkan bu bilgilerden yola çıkarak hayatımızda hâla meydana gelen olaylarla nasıl bağlantı kurabileceğimiz anlatılıyor ve bu kitapta önümüzdeki yıllarda neler olacağı da şimdiden gösteriliyor Bu kitabın yayınlanmasından sonra dünyanın geleceğinin tekrar gözden geçirilmesi gerektiği ortaya çıktı.
Bütün dinler Tann’yı içimizde hissedebileceğimizden söz eder, bu algılama ruhumuzu doldurur ve bizi yüceltir. Liderler insanlara Tanrı’yı içlerinde nasıl bulacaklarını öğretecekleri yerde, Tanrı’nın isteklerini öğretmeye kalkıştıkları için dinler yozlaşmıştır.
Dokuzuncu Bilgi insan ırkının ruhsal ve mistik evrim geçirdiği zaman, gönüllü olarak dünyadaki nüfus sayısını azaltacağını söylüyor. Gezegende doğal enerji sistemiyle yaşamımızı sürdüreceğiz.
Biz bu gezegene bireysel kontrol imparatorlukları kurmak için değil, evrim yapabilmek için geldik.
Eğer insanlar birbirlerine hükmetmeye son verip birbirlerinin içindeki iyilikleri dışarıya çıkarmaya gayret ederlerse, günün birinde bütün insanlık bu davranışa sahip çıkacaktır.
Evrenle olan bağlantını yitirdin. Onun yerine Marjorie’nin enerjisine bağımlı oldun. Bütün bağımlılıklar aynıdır, birey birisine veya bir şeye tutulur ve evrenle bağlantısını koparır. Bu durumla başa çıkmanın yolu, tekrar enerjini yükseltip burada gerçekten ne yapıyorsan kendini onun merkezine yerleştirmendir.
Gelişmeye başladığımız ilk andan itibaren, otomatik-man karşı cins enerjisini almaya başlarız. Bu doğal olarak evrenin enerjisinden gelir. Fakat burada dikkatli olmamız gerekir, çünkü bir başkası gelip bize bu enerjiyi doğrudan bize vermeye kalkınca, biz hemen gerçek kaynakla olan bağımızı kesiveririz ve sonra gerileme başlar.
Karşıt cinsten birine aşırı bağımlı olmamızın nedeni, karşıt cinsin enerjisini elde etmek istememizdir. Halbuki içimizdeki kaynaktan aldığımız mistik enerjinin hem erkek, hem de dişi yönü vardır.
Tüm takıntılarımızdan arınıp kendi evrimimizle uğraşırken, başka bir insanın bağımlılığı birdenbire bizi durdurabilir.
Çünkü bir erişkin, belli bir zaman diliminde, tüm İlgi ve dikkatini ancak bir çocuğa verebilir. Şayet erişkinler için çocukların sayısı fazlaysa, erişkinler çaresiz kalır ve çocukların hepsine yeterince enerji veremezler. Böylece çocuklar erişkinlerin zamanını ele geçirmek için birbirleriyle kıyasıya bir rekabete girişirler.
Vücudun belirli düzeyde titreşimler yapıyor. Eğer enerjinin düzeyini düşürürsen vücudun acı çeker. İşte hastalıkla stresin arasındaki ilişki budur. Sevgi sayesinde titreşimlerini yüksekte tutarsın. Sağlığımızı enerjiye borçluyuz. Bu çok önemlidir.
Pekâlâ olumsuz düşünceler aklımıza takılırsa ne olur? diye sordum. Kötü bir şey olacağından korkmak, sevdiğimiz birisinin acı çekmesi veya çok istediğimiz bir şeyi elde edememek gibi sorunlar aklımıza takılırsa ne olur?
Pablo, Çok basit, dedi. Yedinci Bilgi korku imajları belirir belirmez hemen engellenmelidir der. Ardından da aklımıza iyi bir düşünce getirmeliyiz.
Aklımıza bir düşünce geldiği zaman, neden diye sormalıyız? Neden şimdi özellikle bu düşünce aklına takıldı? Yaşam sorunumla bunun ne ilgisi var? Gözlemci durumuna geçince her şeyi kontrol etme gereksiniminden de kurtuluruz. Ve bizi evrimin akışının içine sokar.
Nesnelerin güzelliklerinin eşsizliğini takdir edince enerji alıyorsun. Hislerin sevgi düzeyine yükselince, gönüllü olarak enerjini geri veriyorsun.
Çevremizdeki her şey enerjidir. Ne var ki, hepsinin türü değişiktir. İşte bu yüzden bazı yerler enerjiyi diğer yerlerden daha fazla artırır. Bu senin şeklinin uyumuna bağlıdır.
Başka* larına hükmetmenin, hükmedenin kendisini güçlü ve bilgili hissettirdiğini, fakat hükmedilenlerin hayati enerjisini emip tükettiğini açıkça gördün.
Wil gülümsedi. Arada sırada, birisi bizden onların durumlarını tanımlamamız» ister. Bunu gönüllü yaparlar ve hemen enerjilerini bize aktarırlar.
Önce sana dostça yaklaşıyor, sonra yaptığın hatayı buluyor, böylece kendini tehlikede hissediyorsun. Buna karşılık hafifçe senin kendine güvenini sarsıyor ve sen ona bağımlı olana kadar güvenini sarsmaya devam ediyor. Ve sonunda senin tüm enerjini elinden alıyor.
Bu, insanları kandırıp ellerinden enerjilerini almanın yollarından sadece bir tanesi.
Sadece bakıyorum. Dağların dorukları özel yerlerdir. Orada oturanlar enerji ile dolar. Ve üstünde oturduğun dağla aranızda ilginç bir birleşim olur.
Bir insanı kontrolümüzün altına aldığımız zaman onun enerjisine sahip oluyoruz.
Ve şunu bulduk: Bir insan diğeri ile konuşurken -ki bu dünyada her gün milyarlarca kez oluyor-iki şeyden biri meydana geliyor. Birey bu konuşmanın sonunda ya kendini çok güçlü hisseder veya çok zayıf. Tabii bu aralarındaki çekişmeye bağlıdır.
Daha fazla rahata kavuşabilmek için doğayı fethetme hırs ve tutkumuz gezegenimizin doğal sistemini kirletti ve çöküntünün eşiğine getirdi. Artık böyle devam edemeyiz.
Tanıdığın insanlardan kaç tanesi işlerine tutkuyla bağlıdır, çalışmalarına ara veremedikleri için kaç tanesi stres ile ilgili hastalıkların esiri olmuşlardır.
Yitirdiğimiz ruhsal ve mistik güvencenin yerine, ekonomik güvenceyi koyduk. Neden yaşadığımız, ruhsal ve mistik açıdan aslında neler olup bittiği sorusu, yavaş yavaş bir kenara itildi ve sonunda hepsi topyekün ortadan kalktı.
Kendimiz için yapabileceğimiz en iyi şey sevmek
Bir insanı derinliğine incelerken, dış görünümlerinin arkasındaki benliklerinin iç yüzünü görebilirsin. Kendini o seviyeye odakladın mı, yüzündeki belli belirsiz ifadelerden o insanın düşündüklerini algılayabilirsin.
Bende gerçek düşüncelerimi gizleme eğilimi vardı.
Liderler insanlara Tanrı’yı içlerinde nasıl bulacaklarını öğretecekleri yerde, Tanrı’nın isteklerini öğretmeye kalkıştıkları için dinler yozlaşmıştır.
Bir insanı derinliğine incelerken, dış görünümlerinin arkasındaki benliklerinin iç yüzünü görebilirsin. Kendini o seviyeye odakladın mı, yüzündeki belli belirsiz ifadelerden o insanın düşündüklerini algılayabilirsin.