İçeriğe geç

Diyelim – Söz Arasında Kitap Alıntıları – Nurullah Ataç

Nurullah Ataç kitaplarından Diyelim – Söz Arasında kitap alıntıları sizlerle…

Diyelim – Söz Arasında Kitap Alıntıları

Bir kendimiz için düşünüp içimizde sakladıklarımız, düşünülmemiş demektir.
arap yazısını bırakmakla eski yazınımızı da büsbütün unutacağımız, eski ozanlarımızdan, yazarlarımızdan kalanları okuyamayacağımız doğruydu. Ancak bir düşünelim: biz, arap yazısını bırakıp latin yazısını aldığımız için mi eskiden kalma yazımızı okumaz olduk? yoksa eskiden kalma yazınımıza artık ilgilenmediğimiz, onu okumaz olduğumuz için mi arap yazısını bırakıp latin yazısını aldık?
bizde yazı devrimş, bir dil devrimi olmamıştır; devrim yazısını aramış,bulmuş devrim dilini aramış bulmuştur.
bütün kötülüklerin başı işte o iyi geçinmek, kimseyi darıltmamak dileği.
düşüncesini bildirirken o düşünceyi en iyi anlatacak sözleri araştırmayan kişi düşüncelerini önemsemiyor demektir.
ne yalan söyleyeyim? ben öyle gençlerden, ‘böyle evlat dostlar başına!’ soyundan hiç hoşlanmam. Genç dedim mi haşarı bir insan gelir aklıma, yapıp ettiklerinde haşarı, duygularında haşarı, düşüncelerinde haşarı. Durulmamış daha, dönüp arkasına bakarak iç çekmiyor, atılıyor, yarına atılıyor, dünyanın güzel olduğuna, daha da güzel olabileceğine inanıyor, yerleşmiş görüşleri, kanıları, yüzyılların taşıyıp getirdiği inançları hemen benimsemiyor, bağlanmıyor onlara, hepsini birer birer eleyip eleştiriyor, inceliyor, beğenmediklerini, doğru bulmadıklarını saygısızca atıyor. Yani dinlemiyor yaşlıları, dinlese de her dediklerine uymak için değil, birçoklarını çürütmek, yıkmak için dinliyor. Böylesine genç derim ben, gencin böylesinden hoşlanırım. Kızdığın, sinirlendiğim olur öyle gençlerin yaptıklarına ama bakmayın siz benim sinirlenmeme, kızmama, gene onlardan yanayım.
yarına kalamam ben, kalacağımı söyleseler yarına acırım.
bütün başarısızlıklar ılımlılar yüzündendir. Eski uygarlığa aşırı bağlı olanları, doğu çalgısına aşırı bağlı olanları, eski dile aşırı bağlı olanları sorumlu tutmayın bundan, suç onlarda değil, suç ılımlılardadır, iki yana da eğilip gülümseyenlerdedir. bizim doğu uygarlığından ayrılıp batı uygarlığına geçmemizin, doğu çalgısını bırakıp batı çalgısını almamızın, dilimizi değiştirmemizin bir devrim işi olduğunu düşünmediler. devrimin ılımlısı mı olurmuş? karışmam gençlerin işine, onlar da isterlerse ılımlı olsunlar. Ancak bilsinler ki ılımlı devrim olmaz, ılımlı oldular mı gerçekten devrimci olamazlar. Seçsinler birini: ya devrimcilik ya ılım Birbiriyle uzlaşmaz bunlar.
İnanmak değildir gerekli olan, inanmak değildir güzel olan, gerekli olan, doğruyu bulup, içinize sindirip ona inanmaktır. Güzellik, bizi doğruya bağlayan duyguda değil, doğrunun kendisindedir. Yalana inanmanın yoktur bir güzelliği.
Bilirsiniz, bu dünyanın tadı, güzelliği de eskidenmiş. Namus eski günlerde, anlayış eski günlerde, bilgi, duygu, hepsi eski günlerde
Her doğru söylenilmezmiş, öyle doğrular varmış ki söylenilmemesi yeğ imiş! İnanmam öyle şeye. Bir kimse bir doğruyu buldu mu, anladı mı, kendine saklayamaz, dayanamaz, ağzından çıkarıverir.
Bir kendimiz için düşünüp içimizde sakladıklarımız, düşünülmemiş demektir.
Özgürlük isteyen, kendisi gibi başkaları için de özgürlük isteyen kişi, kendi düşüncelerine uymayan, onlarla karşıt olan düşüncelere ille birer yalan, birer yanlış diye bakmayan kişidir.
Bir parça öğrenmekle yetinenler, bir parça öğrendiklerini ötede beride göstermeye kalkışanlar kendi kendilerini kandırırlar.
Hikâyecinin, romancıdan çok, şair kadar, yetkinlik gözetmesi gerekir.
Konuşmak, yalnız bildirmek, öğretmek değil, bir fikir alıp vermedir.
Özgürlük güven ister, korkunun bulunduğu yerde özgürlük yok demektir.
Bir kişinin değerini başkaları daha iyi ölçer. Kendisi büyültür gözünde, yapamadıklarını, başaramadıklarını da olmuş bitmiş zanneder. Küçülttüğü de olur, ulaşmak istediğine ulaşamamıştır, bunu anlar da büsbütün sarsılır kendine güveni, ortaya koyabildiklerini de görmez olur, boşuna yaşamış sayar kendini.
Özgür kişi kimsenin kölesi, tutsağı olmıyan, kendi kendisinin, duygularının, tutkularının, çıkarının da kölesi tutsağı olmıyan kişidir demiştik. Özgürcü ise kimsenin, kendi kendisinin, duygularının, tutkularının, çıkarının kölesi, tutsağı olmadığı gibi düşüncelerinin, kanımlarının, inanlarının da kölesi, tutsağı değildir.
Samimilik dediler mi, her şeye yeter sanıyorlar. Düşünmüyorlar ki samimilik, sanata samimilik ancak uzun uzun çalışmalarda erilen bir meziyettir. Dilimizin ucuna ilk geleni geldiği gibi söyleyivermek samimilik değil, kendimizi pek beğenmekten doğan bir laubaliliktir. Samimi söz ilerisini gerisini iyice düşündükten sonra bütün sonuçların bütün sorumunu kabul ederek söylenilen sözdür.
Tabiat gözlerimiz önünde açık duran bir kitaptır, gene de kolay kolay okunamaz.
Boş sözün ne ağırlığı olacak!
Dil bir kılıktır, düşünceye verilen bir kılıktır. Bir öz olmayınca ona bir kılık verebilir misin? Bir yin (vücut) olmayınca ona hangi giysinin uyacağını, yaraşacağını kestirebilir misin?
Yeni bir hayatın intizamı, yeni kültür sezgisi, elbette kendine göre bir dil ister.
Onlar, benden övgü umanlar, benim övmediğimi görünce de kızanlar uydurdu benim önemimi. Bir korkuluğun önemi, düşüncesi kıt kuşları korkutur, yıldırır.
Doğ­rusunu söyleyeyim, sevdiğim birkaç beyit vardır, kıs­kanırım onları yazan şairleri.
Vermez selâm, o serv-i hirâmân gelir geçer,
Yollarda ömr-i âşık-i nâlân ge­lir geçer.
Nazim
Bir ömür yeter mi o kadar kitabı okuyup da en güzel yerlerini seçmeye?
Bir gün biri «Gül ren­gi yüzün benli de sinen neye bensiz?» mısraını pek beğendiğini, bunun güzelliğini de kendisine benim sezdirmiş olduğumu söylemişti, ürperiverdim İşte öyle okuyorlar benim yazdıklarımı. Buna sevilinir mi?
Eski Fıransız başbakanlarından Briand için söylerler: her gün bir iki tane polis roma­nı okurmuş, ama sorsanız bilmezmiş ne okuduğunu, anlatamazmış o romanlarda neler olduğunu. Okumu­yor da onun için. Gözleri kitapta, düşüncesi başka yerde, kimbilir nelere dalmış! Sizin de birtakım dü­şündükleriniz, tasalarınız varken bir kitabı açtığınız olmaz mı?
Arapça sened kökünden tesânüd sözünü kur­mak uydurmak değil de, türkçe dayanmak kökün­den dayanışma sözünü üretmek uydurmak! Niçin?
Niçini miçini yok, öyledir işte. Sakın sormaya kalk­mayın, niçinini söyleyemezler de, kızarlar, hınç bağ­larlar size.
Hayır, seçmeyin demiyorum. Ancak kendi­niz seçin, başkalarından öğrenmeyin hangi kitapları okumanız gerektiğini.
Ilımlı olmak Bence en büyüğü budur bugünkü dertlerimizin. Ne demektir ılımlı olmak? Düşünceni­zin sonuna kadar gitmekten kaçınmak demek değil midir?
Korkunun olduğu yerde özgürlük yok demektir.
Yarına kalamam ben. Kalacağımı söyleseler yarına acırım
Özgürlüğe ermek kölelikten, tutsaklıktan kaçmakla değil, köleliği, tutsaklığı yıkmakla, ortadan kaldırmakla olur.
Yıkmakta anlaşıyoruz, birleşiyoruz. Yapmakta ise anlaşamıyoruz, birleşemiyoruz.
Deve kuşu gibi bir şey, işine gelince deve, işine gelince kuş
Dil bir kılıktır, düşünceye verilen bir kılıktır. Bir öz olmayınca ona bir kılık verebilir misin?
Yıkmakta anlaşıyoruz, birleşiyoruz, yapmakta ise anlaşamıyoruz, birleşemiyoruz.
Güzellik, bizi doğruya bağlayan duyguda değil doğrunun kendisindedir.
Bütün kötülüklerin başı işte o iyi geçinmek kimseyi darıltmamak dileği
Kendisi de öyle düşündüğü için değil salt şu yanda olduğu için bir görüşü bir savı savunan kişi beğenilecek alkışlanacak bir kişi midir? Özgürlüğünü gerçek özgürlüğünü yitirip de çıkarlarına bulunduğu yanın çıkarlarına bağlanmış onların tutsağı olmuş değil midir?
Yarına kalamam ben. Kalacağımı söyleseler yarına acırım
Neyse ki benim tinim yok. Bir öldüm mü bir daha dirilmeyeceğim
Balık bilir mi denizin ne olduğunu? Balık için deniz yaşanılacak bir yerden başka nedir ki? Uğraşır mı onun ta derinliklerini anlamaya?
Kapılmayın duygularınıza aldanırsınız
Boş sözün ne ağırlığı olacak
Özgürlüğe ermek kölelikten, tutsaklıktan kaçmakla değil, köleliği, tutsaklığı yıkmakla, ortadan kaldırmakla olur.
Konuşmak yalnız bildirmek, öğretmek değil, bir fikir alıp vermedir.
Betik: Kitap
Dil bir kılıktır, düşünceye verilen bir kılıktır.
Bir kendimiz için düşünüp içimizde sakladıklarımız,düşünülmemiş demektir.
Özgürlüğe ermek kölelikten, tutsaklıktan kaçmakla değil, köleliği, tutsaklığı yıkmakla, ortadan kaldırmakla olur.
Dil bir kılıktır, düşünceye verilen bir kılıktır. Bir öz olmayınca ona bir kılık verebilir misin?

Ah biz Aruz’u Fatslardan alacağımıza asıl kaynağından Araplar dan alsaymışız! Onlar da.oyle değilmiş, mısralar hep birbirinin eşi, tıpkı benzeri olmazmış

Ilk çağ insanlarına sorun, sanat Tanrısı diye Apollon’u gösterirler. Apollon, yani ışığı seven geçmişi de geleceği de bilen Tanrı. Onun oğlu denmeye layık olabilmek için şairin yalnız kendi işine değgin kuralları bilmesi, onlar üzerine düşünmesi yetmez. Bütün acunu düzenleyen yasaları da kavraması gerekir. ”
Sevmem ‘roman’ sözünü: Türkçe değil, üstelik ‘r’ ile başlıyor. Arasam başka bir söz bulurum ya, onu da siz beğenmezsiniz 🙂

[Nurullah Ataç, Diyelim , s.117]

(Adam farkında en azından. -Tam bir roman karakteri, sevimli-huysuz ihtiyar seni! 🙂 )

Neredeysen uzat ellerini – Başım dönüyor mısralarını Necati Cumalı değil de ben yazsaydım n’olurdu sanki?
Ilk çağ insanlarına sorun, sanat Tanrısı diye Apollon’u gösterirler. Apollon, yani ışığı seven geçmişi de geleceği de bilen Tanrı. Onun oğlu denmeye layık olabilmek için şairin yalnız kendi işine değgin kuralları bilmesi, onlar üzerine düşünmesi yetmez. Bütün acunu düzenleyen yasaları da kavraması gerekir. ”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir