İçeriğe geç

Divan Kitap Alıntıları – Yunus Emre

Yunus Emre kitaplarından Divan kitap alıntıları sizlerle…

Divan Kitap Alıntıları

İşidin ey Yarenler aşk bir güneşe benzer
Aşkı olmayan gönül misali taşa benzer

Taş gönülde ne biter dilinde ağu tüter
Niçe yumuşak söylese sözü savaşa benzer

Aşkı var gönül yanar yumuşanır muma döner
Taş gönüller kararmış sarp katı kışa benzer

Aşk îmandır bize gönül cemâat
Aşık mı diyeyim ben ona Tanrı’nın uçmağ’ın seve
Uçmak dahi tuzak imiş mü’min cânların tutmağa
Bütün sevgilerin tadını önce göz alır. Bu sebepledir ki gözden uzak olanın hasreti gönülde kalır.
İbret nazarı olmayanın kalbinde sevgiden eser yoktur.
Ete kemiğe büründüm
Yunus diye göründüm
Doğru olmayan bu kapıya lâyık değildir!
O şimdiden sonra olmaz. Biz o kilidin anahtarını Tapduk Emre’ ye verdik, varsın nasibini ondan alsın.
Vilayet erine vardım, bana nasip sundular alıcımın her çekirdeği başına on nefes verdiler, kâil olmadım ne olmayacak iş ettim, gâfil oldum. İmdi bu buğday bir niçe gün içinde tükenir, nefes ise ölünceye dek tükenmez.
Ben nefesi neyleyeyim, bana buğday gerek !
Bu dünyaya gelen kişi, âhir yine gitse gerek,
Misafirdir vatanına, birgün sefer etse gerek,
Arayı arayı, bulsam izini
İzinin tozuna, sürsem yüzümü
Hakk nasip eylese, görsem yüzünü
Ey sevdiğim gönül arzular seni
Sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz.
Şekerden daha tatlı şirindir aşkın tadı
Bu dünyaya kalmayalım,
Fanidir aldanmayalım,
Bir iken ayrılmayalım,
Gel dosta gidelim gönül,
Gören pervâneleyin nice oda düşmesin
Gözlerinin bakışı can alır iki çerak

Aşkın zemzemesinden âşık boynu zincirli
Azadlık istemezler şöyle kaldılar tutsak

1 Hak bir gönül virdi bana hâ dimedin hayrân olur
Bir dem gelür şâdî olur bir dem gelür giryân olur

2 Bir dem sanasın kış gibi şol zemheri olmış gibi
Bir dem beşâretden togar hoş bâgıla bostân olur

3 Bir dem gelür söyleyemez bir sözi şerh eyleyemez
Bir dem dilinden dür döker dertlülere dermân olur

4 Bir dem çıkar ‘Arş üzere bir dem iner tahte’s-serâ
Bir dem sanasın katredür bir dem taşar ‘ummân olur

5 Bir dem cehâletde kalur hîç nesneyi bilmez olur
Bir dem talar hikmetlere Câlinûs u Lokmân olur

6 Bir dem dîv olur ya perî vîrâneler olur yiri
Bir dem uçar Belkîs’ıla sultân-ı ins ü cân olur

7 Bir dem görür olmış gedâ yalın tene geymiş ‘abâ
Bir dem ganî himmet ile Fagfûr u hem Hakân olur

8 Bir dem gelür ‘âsî olur Hak zihnini yavı kılur
Bir dem gelür kim yoldaşı hem zühd ü hem îmân olur

9 Bir dem günâhın fikr ider tos-togru Tamu’ya gider
Bir dem görür Hak rahmetin Uçmaklar’a Rıdvân olur

10 Bir dem varur mescidlere yüzin sürer anda yire
Bir dem varur deyre girer İncîl okur ruhbân olur

11 Bir dem gelür Mûsâ olur yüz bin münâcâtlar kılur
Bir dem girer kibr evine Firavn’ıla Hâmân olur

12 Bir dem gelür ‘Îsâ gibi ölmişleri diri kılur
Bir dem gelür güm-râhleyin yolında ser-gerdân olur

13 Bir dem döner Cebrâîl’e rahmet saçar her mahfile
Bir dem gelür güm-râh olur miskîn Yûnus Hayrân olur

Bizi bilmeyen ne bilsin
Bilenlere, selam olsun
Şekerden daha tatlı şirindir aşkın tadı
Din tamam olunca doğar muhabbet
Aşksızlara verme öğüt öğüdünden alır değil
Aşksız kişi hayvan olur hayvan öğüt alır değil
seni sevenlerin ola mı aklı
bir dem uslu ise her dem delidir
İşitin ey yarenler, kıymetli nesnedir aşk,
Değmelere verilmez, hürmetli nesnedir aşk.

Hem cefadır hem safa, Hamza’yı attı Kaf’a,
Aşk iledir Mustafa, devletli nesnedir aşk.

Dağa düşer kül eyler, gönüllere yol eyler,
Sultanları kul eyler, cüretli nesnedir aşk.

Kime ki aşk vurdu ok, gussa ile kaygı yok,
Feryat ile ahı çok, firkatlı nesnedir aşk.

Ey çok kitaplar okuyan sen kim tutarsın bana dak
Sırrı ayan ister isen gel aşktan oku bir sebak

Sen okudun ilmin yüzün ilme amel gerek güzin
Aç gönülden bâtın gözün aşık ma’şûk haline bak

Bir gün ola sensiz kalam kurda kuşa öğün olam
Çürüyüp toprak olam ah nideyim ömrüm seni
Bu dünyaya kalmayalım,
Fanidir aldanmayalım,
Bir iken ayrılmayalım,
Gel dosta gidelim gönül,
Aşkın cefasından dünün günün ağlarım
Akan pınar ne misal gözden inen yaşlara

Cana tuzak kuralım şayed aşk ele gire
Aşkı nice olurlar soralım tutuşmuşlara

Aşk erinin armağanı aşksız kişiye beladır
aşkı olmayan gönül misâl-i taşa benzer
Gelün tanışuk idelüm işün kolayın tutalum
Sevelüm sevilelüm dünyâ kimseye kalmaz
Mumsuz baldur şeriat tortsuz yağdur tarikat,
Dost içün balı yağa pes niçün katmayalar?
Yûnus Emre Divanı üçyüz kadar şiirden meydana geliyor. Fakat, ona isnad edilen şiirlerin sayısı bini geçmektedir. Buna sebep, kendisinden sonra birkaç Yûnus’un daha gelmesidir.
«Emre» kelimesi Eski Türkçe devresindeki «amramak» kelimesinden gelmektedir. Amramak «sevmek, âşık olmak», bundan türeyen amrağ ve amrak kelimeleri ise, «âşık, seven, dost, sevgili» mânâlarına gelmektedir.
Müsülmânem diyen kişi şartı nedür bilse gerek
Tanrı’nun buyrugın dutup beş vakt namaz kılsa gerek
Şiirlerin tertibi yeni yazımızın alfabetik sırasına göre olabilirdi. Fakat, şâirin eriştiği düşünce ve duygu merhalelerine, geçirdiği mânevi devrelere göre şiirlerin ölüm, dünya, fânilik, tabiat, aşk, sosyal öğütler, dervişlik gibi kısımlara ayrılarak gösterilmesini uygun bulmamaktayım.
Yûnus Emre’den sonra Yûnus mahlâsını taşıyan birkaç şâirin daha gelmiş olması. Yûnus Emre Divanını tespit etmeyi güçleştirmektedir.
Bu sunduğumuz kitapla, Yûnus Divanı ilk defa bir filolog tarafından, hazırlanmış bulunmaktadır. Bunun mânâsı Yûnus’un şiirlerinin devrinin hususiyetlerine göre, en doğru şekilde tespit edilmesi demektir.
Sensiz yola girer isem çârem yok adım atmağa
Gövdemde kuvvetim sensin başım götürüp gitmeğe
“Ben yürürüm yana yana
Aşk boyadı beni kana
Ne âkilem ne divane
Gel gör beni aşk neyledi

Gâh eserim yeller gibi
Gâh tozarım yollar gibi
Gâh akarım seller gibi
Gel gör beni aşk neyledi.”

Bir kez gönül yıktın ise Bu kıldığın namaz değil
Yüz Kâ’be’ den yeğrektir bir gönül ziyareti
“Aşkın aldı benden beni, bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü, bana seni gerek seni

Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum, bana seni gerek seni.”

Giderdim gönülden kini, kin tutanın yoktur dini
Sever idik ma’şukayı henüz gelmeden cihana
Bu dünyaya gelen kişi, âhir yine gitse gerek,
Misafirdir vatanına, birgün sefer etse gerek,
Müslümanım diyen kişi, şartı nedir bilse gerek,
Allah’ın buyruğunu tutup, beş vakit namaz kılsa gerek,
Sen Hakk’a âşıksan Hak sana kapı açar.
Tevhid imiş cümle alem, tevhidi bilendir Âdem,
Bu tevhidi inkar eden, öz canına düşmanimiş,
Binde biri bu halkın, Rahman yoluna girmez,
Gel bir kişi göster kim, şeytan yoluna girmez,

Gönül tolu zulmetdür, işlediği bid’atdür,
Bu niçesi ümmetdür, Kur’an yoluna girmez,

Aşık öldü diyü salâ virürler,
Ölen hayvan durur, aşıklar ölmez.
Şeriat tarikat yoldur varana
Marifet hakikat ondan içeri

(Şeriat ve tarikat mana yolcuları için yaşanması ve geçilmesi gereken iki merhaledir. Marifet /Hak bilgisi / ve onun ötesinde yaşanması gereken hakikat makamı/bilginin yaşanması demektir ve/daha sonra gelir.)

Ben yürürüm ilden ile dost sorarım dilden dile
Gurbetde halim kim bile gel gör beni aşk neyledi

(Ben şehir şehir gezer, dilden dile dostumu sorar dururum. Bu gurbet ilinde halimi kim bilir ki? Gel beni bir gör, aşk ne hale koydu.)

İlim ilim bilmektir ilim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin ya niçe okumaktır

(İlim, /bilinmesi gereken gerçek bilgiyi, Hak ve hakikati bilmektir. Bilmek ise kendini/ nefsini/ bilmektir. Sen kendini bilmezsen bu okudukların ne işe yarar ki?)

İlm okumak bilmeklik kendözünü bilmektir
Pes kendözün bilmezsen bir hayvandan betersin

(İlim öğrenmekten maksat kendini bilmektir. Sen kendini bilmezsen bir hayvandan betersin.)

Benim gibi mücrim kul var iste bir dahi bul
Dilimde ilm-i gönlüm de dünya sever

(Benim kadar günahkar bir kul arasan da bulamazsın. Öyle ki, Hakk’ın varlığını binbir delil ile isbat etmeye çalışan usul ilmiyle ilgili ne kadar bilgi varsa onları – sanki biliyormuşum gibi – dilime dolamışım; gönlümü dünyaya bağlamışım! Yer yüzünde böyle iki yüzlü bir günahkar daha var mıdır?)

Yerde gökde bu aşk ile aşkdan gelir bu söz dile
Bi-çare Yunus ne bile ne kara okudu ne ak

(Yer ve gök aşk ile olmuş, aşk ile dopdoludur. Benim sözlerim de dilime aşktan gelir. Biçare Yunus/ bu kadar sözleri/ nereden bilsin, ne kara ne ak/kitap /okudu!)

Bunda dahi verdin bize oğul u kız ü helal
Andan dahi geçdi arzum benim ahım didar için

(Ya Rabbi! Bu dünyada bize bir kız bir oğlan/ iki evlat/ ile iki de helal /eş/verdin. Ben bu arzulardan da vazgeçtim. Benim ahım/ inleyişim, zikrim/ cemalini görmek içindir.)

Yunus çağırırlar adım gün geçdikçe artar odum
İki cihanda maksudum bana seni gerek seni

(Adıma Yunus derler. Gönlümdeki aşk ateşi gün geçtikçe artıyor. Ya Rabbi! İki alemde maksadım sensin. Bana sadece sen gereksin!)

Bu bendeki ben diyenin O olduğunu öğretti, gönül darlığından kurtulduk.
Varlığı Dağlar ile taşlar ile seherlerde kuşlar ile bir bütün olarak kucaklamak gerektiğini; Hakk’ı gerçek sevenlere cümle alem kardaş gelir düşüncesini biz onun anlattıklarından öğrendik.
Hak’tan ayruk ne vardır, kalma güman içinde diyen Yunus, bize, karıncaya ulu nazarla bakmayı öğretti.
Bizim gibi yolda yürümeyi bilmeyenlere dönüp yol tarif etti. Yolları yola, çokları bire indirmeyi biz ondan öğrendik.
Gönül testimizin kemal sahiplerinin ağızlarından akan çeşmelerden hemen şimdi doldurulması gerektiğini, Bin yıl dahi durursa kendisinin dolmayacağını dünün ve yarının olmadığını söylüyordu. Zaman, yağmaya vererek anı yaşamamız gerektiğini öğütlüyordu. Dem bu demdir, diyordu
Suyu kendi nefsimizin kuyusundan çıkaracağımızı, Leyla’nın da, Şirin’in de içimizde olduğunu bildiriyordu.
İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir! yahut İlm okumak manisi kişi Hakk’ı bilmektir!
Şeriat tarikat yoldur varana/Marifet hakikat ondan içeri diye uyardı. Çağrılmadan gelen gerek!
Benden benliğim gitti, hep mülkümü dost tuttu.
Nefsini İslam’ın güzellikleriyle tanıştırdı; değişti, değişti, değişti Değiştikçe derinleşti! Ledün pınarlarından kandıkça Muhammedileşti.
Bir kişiden sorsan haber, ki manadan haberi var,
O kişiye ver gönlünü, canında aşk eseri var
Ey yârânlar gelin beri anladayım ahvâlimi
Hîç kimsene ola mı kim bu derdime dermân kıla

Cümle âlem gelir ise onsuz dermân olmayısar
Derdime kim dermân olur çün gönlümde ol sevile

Çalabın dünyasında yüz bin türlü sevgi var
Kabul et kend’ özüne gör hangisi layıktır
Her kim aşk kadehinden içti ise bir cur’a
Ona ne yâd ne biliş ona n’ esrik ne humar
Aşıkların gönlü gözü maşuk diye gitmiş olur
Gayrı surette ne kalır kim kılarsa züht ve taat
Etiketler:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir